8. Hukuk Dairesi 2015/12381 E. , 2017/17293 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, 128 ada 1 parsel sayılı taşınmazın vekil edeninin yakın mirasbırakanı ..... adına tapuda kayıtlı olduğunu, dava konusu taşınmaz hakkında ortaklığın giderilmesi davasının açılmış olduğunu, söz konusu taşınmaz üzerinde bulunan evin vekil edeni ve eşi tarafından yaklaşık 30 yıl kadar önce yapıldığını belirterek, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan evin mülkiyetinin vekil edeni ve vekil edeninin eşinin mirasçıları adına tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmaz hakkkında açılan ortaklığın giderilmesi davasının sonuçlanarak kesinleştiği gerekçesi ile hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 19. maddesine dayalı, kadastro tespiti öncesi yapılan muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/II. maddesi "sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına" imkan sağlamaktadır. Anılan hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Ancak, yasanın 33. maddesinde Kadastro Kanununun bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan genel hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla, kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 128 ada 1 parsel sayılı taşınmazın ahşap ev ve bahçe niteliği ile davacının yakın mirasbıranı ....... adına 14.11.2007 tarihinde tespit edildiği ve 01.04.2008 tarihinde tapuya tescil edildiği, davacı tanıkları ve mahalli bilirkişi beyanlarından dava konusu evin 1973-1974 yıllarında yapıldığı, yine dosya içerisinde yer alan inşaat bilirkişi raporunda dava konusu evin 40 senelik olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır.
O halde; davacının, yukarıda bahsedilen ilkeler ışığında, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde, tespit öncesi nedene dayanarak açtığı temyize konu dava ile 128 ada 1 parsel üzerindeki evin mülkiyetinin vekil edeni ve vekil edeninin eşinin mirasçıları adına tespitine karar verilmesini talep ettiği hususu gözönüne alındığında; mahkemece eldeki davayı açmakta davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle isteğin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu sebeple; iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak taraf delillerine göre, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 20.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.