4. Ceza Dairesi 2014/792 E. , 2016/9880 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçu, Türk Ceza Kanununun 114. maddesinde,
“(1) Bir kimseye karşı;
a)Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,
b)Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya, zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere, bu yasal düzenlemede, önceki yasal düzenleme olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 174. maddesinden farklı olarak, hangi hakların siyasi hak olarak nitelendirildiği açıkça belirtilmiş, önceki düzenlemede açıklanmadan bırakılan “siyasi haklar” ibaresi nedeniyle oluşan belirsizlik ortadan kaldırılmıştır.
Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçu ile korunmak istenen hukuki değer, birinci fıkra açısından, bir kimsenin bireysel olarak bir siyasi partiye girme veya girmeme, faaliyete katılma veya katılmama, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olma ve o görevden ayrılma iradesidir. Yani bireysel siyasi hakların kullanılması özgürlüğüdür. İkinci fıkra açısından ise. Anayasayla güvence altına alınan siyasi partilerin faaliyet özgürlüğüdür.
Suçun birinci fıkradaki halinin maddi unsuru, cebir veya tehdit ile bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya yahut katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanmak, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamak için veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanmaktır. Failin bu amaçla cebir ve tehdide başvurması yeterli olup, ayrıca bunun sonucunda, yukarıda sayılan hakların kullanılmasının engellenmiş olması gerekmez. Engelleme eyleminin cebir ve tehditle gerçekleştirilmesi gerektiğinden, bu suç, bağlı hareketli bir suçtur.
İkinci fıkradaki halinin maddi unsuru ise cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, mevzuata uygun olarak kurulmuş bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesidir. Bu suçun oluşumu için birinci fıkradan farklı olarak hakkın kullanılmasının engellenmiş olması gerekir. Siyasi partinin faaliyetinden maksat, siyasi partilerin mevzuata ve tüzüklere uygun olarak gerçekleştirdikleri her türlü faaliyettir.
Suçun faili herkes olabilir. Ancak TCK"nın 119/1-c maddesine göre suçun kamu görevlisi tarafından ve kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılarak işlenmesi halinde ceza artırılacaktır.
Birinci fıkrada düzenlenen suçun mağduru herkes olamaz. Ancak, gerçek kişinin onsekiz yaşını bitirmiş, Türk vatandaşı olması, aynı zamanda bu kişinin kamu görevlisi olmaması ve siyasi hakları kullanmaktan yasaklı bulunmaması, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 11. maddesinin 2,3,4 fıkralarında sayılan suçlar ile terör eyleminden mahkum olmamış olması gerekir. Ayrıca TCK"nın 53. maddesine göre bir suça mahkumiyetin sonucu olarak failin belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılması durumunda da bu süre içerisinde bu kimselerin bu suçun mağduru olma imkanı bulunmamaktadır.
İkinci fıkrada düzenlenen suçun mağduru ise siyasi partilerin yöneticileridir. Suçtan zarar gören de siyasi partilerdir. Siyasi Partiler 2860 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca bildirim ve belgelerini İçişleri Bakanlığına vermeleriyle tüzel kişilik kazanırlar. Siyasi partilerin tüzel kişilik kazanmaları yeterli olup, seçime katılma yeterliğine sahip olmaları gerekli değildir.
Suçun manevi unsuru, birinci fıkra açısından, bir kimseyi siyasi partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasi parti faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasi partiden veya siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlamak amacıyla bilerek ve isteyerek cebir-tehdit icrasıdır. İkinci fıkra açısından ise failin belli bir saikle hareket etmesi gerekmez; fiilin bilerek ve isteyerek icrası yeterlidir.
Suçun silahla, kişinin kendini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretle, birden fazla kişi tarafından birlikte, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde TCK"nın 119. maddesi uyarınca ceza bir kat artırılacaktır.
Suçun aynı kişiye veya siyasi partiye karşı değişik zamanlarda birden fazla defa işlenmesi veya ve bir hareketle birden fazla kişiye yahut siyasi partiye karşı işlenmesi durumunda zincirleme suç ve aynı nev"iden fikri içtima hükümleri uygulanacaktır. Ayrıca bu suça iştirak ve teşebbüs mümkündür.
Cebir ve tehdit suçun unsurunu oluşturduğu için, bileşik suç kuralları gereği yalnızca siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçundan ceza verilir; ayrıca cebir veya tehditten ceza verilmez. Ancak TCK’nın 119/2 maddesindeki düzenleme gereğince, yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçundan da hüküm kurulur. Seçim hakkının cebir veya tehdit yoluyla engellenmesi fiilleri bu suç kapsamına girmeyip, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 152. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 149. maddesinde de, herhangi bir vasıta ile seçim propagandası toplantısına engel olan veya imkan vermeyecek hareket ve tertiplerle onu ihlal eden kişilerin bu fiilleri yaptırıma bağlanmaktadır. Bu durumda somut olayın özelliğine göre siyasi partinin faaliyetine seçim döneminde engel olunması durumunda fikri içtima hükümlerine göre hangi maddede öngörülen ceza ağır ise o madde hükümleri uygulanacaktır.
Yargılamaya konu somut olayda;
Sanığın 29 Marat 2009 tarihinde yapılan yerel yönetim seçimlerinde aday olan mağdur ..."ı arayarak adaylıktan çekilmesi yönünde tehdit ettikten 6 dakika sonra aynı amaçla diğer aday mağdur ..."a iletilmek üzere mağdurun akrabalarını arayarak tehdit etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik görülmeyerek verilen mahkumiyet kararının Yerel Mahkemece isabetli olarak saptandığı değerlendirilerek yapılan incelemede;
Sanığa yükletilen siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak’ biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
Anayasa Mahkemesinin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptaline karar verilmiş, ayrıca aynı bentte yer alan “seçme ve seçilme” ehliyetleri ile ilgili olarak da, hükümlünün, hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak bu hak ve ehliyetlerden yoksun bırakılması uygulamasını engelleyici nitelikte iptal kararları verilmiş olması ve doğan boşluk nedeniyle bu hususta yeni bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacının ortaya çıkması karşısında, yerel mahkeme hükmünde bu hak ve ehliyetlerden yoksun bırakmaya ilişkin uygulamanın dayanaksız kalması,
Bozmayı gerektirmiş ve sanık ... ve O Yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye aykırı olarak, hükümde TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımdan (b) ibaresinin çıkartılarak DÜZELTİLMEK ve başkaca yönleri Kanuna uygun bulunan hüküm, bu bağlamda ONANMAK suretiyle 5320 sayılı Kanunun 8/1. madde ve fıkrası aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nm 322. maddesi uyarınca davanın esasına, 12/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.