
Esas No: 2014/4554
Karar No: 2014/14900
Karar Tarihi: 17.06.2014
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/4554 Esas 2014/14900 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Ünye 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi : 30.09.2013
No : 2010/449-2013/464
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de , söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63. maddesidir.
Kurum sigortalısının 14.05.2008 tarihinde ateşli silahla vurularak yaralandığı, olay nedeniyle davalı hakkında kamu davasının açıldığı, dosya kapsamına göre henüz kesinleşmiş bir ilamın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 53. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı ise de, kusur raporu ve oranları ile bağlı değildir. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur.
Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
O halde, Mahkemece yapılacak iş; olay nedeniyle açılan ceza davasında sanık olan davalı hakkında verilen kararın kesinleşmesini beklemek, mahkumiyetle sonuçlanması ve kararın kesinleşmesi halinde, Borçlar Kanunu"nun 53. maddesi uyarınca hukuk hakimini de bağlar nitelikte kesinleşmiş maddi olgu halini alan ilam nedeniyle ceza davasındaki varsa haksız tahrik indirimi oranına göre, Borçlar Kanunu"nun 43. ve 44. maddeleri uyarınca, rücu alacağından da indirim yapılması gereği gözetilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gereklidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 17.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.