Abaküs Yazılım
18. Ceza Dairesi
Esas No: 2017/624
Karar No: 2019/4363
Karar Tarihi: 05.03.2019

Görevi yaptırmamak için direnme - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/624 Esas 2019/4363 Karar Sayılı İlamı

18. Ceza Dairesi         2017/624 E.  ,  2019/4363 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Görevi yaptırmamak için direnme
    HÜKÜMLER : Mahkumiyet

    KARAR

    Yerel Mahkemece bozma üzerine verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
    Sanıklara yükletilen görevi yaptırmamak için direnme eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu ögelerinin ve bu eylemlerin sanıklar tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
    Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
    TCK’nın 53/1-b maddesinin, Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı kararı ile iptal edilmesinin infaz evresinde resen gözetilebileceği,
    Anlaşıldığından, sanıklar ..., ... ve sanık ... müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye aykırı olarak TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 05/03/2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    Karşı Oy

    Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık;
    1) Sanıklar ... ve ... in söylediği sözlerin direnme suçunu oluşturup oluşturmadığı,
    2) Bu bağlamda sanık ... hakkında TCK’nın 265/3. madde koşullarının bulunup bulunmadığı noktasındadır.
    Olay düğün yerinde sanık ...’nin tabanca ile ateş etmesi üzerine görevli polis memurlarının olay yerine gittikleri silahla ateş eden ..."yi yakalamak istedikleri ancak kalabalık içerisinde bulunan sanık ... ve ..."in polislere “biz aşiretiz, bizden kimse silah alamaz.” diyerek sanık ..."yi almalarını engelledikleri daha sonra ..."nin polis memuruna yumruk atarak direndiği kabul edilmiştir. Sanıklar ... ve ..."in söyledikleri söz tehdit kapsamında kabul edilerek görevi yaptırmamak için direnme suçundan kamu davası açılmış mahkemece verilen mahkumiyet kararı Yargıtay 5. Ceza Dairesi"nce ... ve ..."in sözlerinin direnme kapsamında kalmadığı gerekçesiyle bozulmuş ancak ilk derece mahkemesi sözlerin yöredeki feodal yapı nedeniyle korkutucu algılandığını direnme suçunun oluştuğu gerekçesiyle yeniden mahkumiyet kararı verilmiştir.
    Öncelikle TCK 265 maddede düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu incelersek 765 sayılı TCK’da görevi yaptırmamak için direnme suçunun karşılığı olarak kabul edilebilecek düzenlemeler, söz konusu kanunun 258 ve 260. maddelerinde yer almaktaydı. 01/06/2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’da yer alan “memura pasif direnme” ve “memura aktif direnme” şeklindeki ikili ayrıma yer verilmemiş; bu kanunun 260. maddesinde düzenlenen ve “pasif direnme olarak” nitelendirilen eylemler suç olmaktan çıkarılmıştır.
    Bu suç ile korunan hukuksal yarar karma bir yapı taşır kamu görevinin etkin, hızlı bir şekilde yerine getirebilmesi yanında kamu görevlilerinin kişi özgürlükleri ve vücut bütünlükleri ile iç huzurunun da korunmasının amaçlandığını görmekteyiz.
    Suçun Unsurları:
    1) Fail, görevi yaptırmamak için direnme suçu, özgü bir suç değildir. Dolayısıyla herkes bu suçun faili olabilir.
    2) Mağdur Suçun mağdurunun kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi, TCK’nın 6/1-c maddesinde “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla mağdurun kamu görevlisi olup olmadığı her olayda, TCK’nın 6/1-c maddesindeki tanım çerçevesinde irdelenmelidir. Ancak mağdurun kamu görevlisi olması, tek başına bu suçun mağduru sayılması için yeterli değildir. Aynı zamanda bir kamu görevini yerine getirmeye çalışıyor olmalıdır. Yani yapılan görev kamu görevlisinin görev tanımı içinde kalmalıdır. Engellenmeye çalışılan kamu görevinin icrasına başlanmış olması yanında başlamasına kesin olarak bakıldığı durumlarda, henüz görevin icrasına başlamadan önceki eylemler de bu suçu oluşturabilir. Cebir veya tehdit eyleminin gerçekleştirildiği anda mağdurun bizzat görevin icrasına başlamış olması zorunlu değildir, Başlanacak bir görevin yapılmasını engellemek saikı ile tehdit veya cebir bu suçu oluşturacaktır. Kamu görevinin tamamlanmasından sonra failin kamu görevlilerine cebir veya tehditte bulunması durumlarında da görevi yaptırmamak için direnme suçundan söz edilemeyecektir. Engellenmesi mümkün olan bir kamusal görev bulunmamaktadır. Ancak bu tür durumlarda, kasten yaralama veya tehdit suçları oluşabilir. Kamu görevlisine görevine giren bir işi yaptırmak amacıyla cebir veya tehdit uygulanması, direnme suçunu oluşturmaz, kasten yaralama, cebir veya tehdit gibi bir suçu oluşturabilse dahi görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturmayacaktır.
    3) Fiil, TCK’nın 265/1. maddesinde suçu oluşturan fiil, “Kamu görevlisine karşı, görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması” şeklinde tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için failin mağdura yönelik cebir veya tehdit eyleminin bulunması gerekir. Bunlardan birinin varlığı yeterlidir. Bu nedenle görevi yaptırmamak için direnme suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Sayılan seçimlik hareketler dışında bir hareket ile işlenemez. Cebir veya tehditin kişiye yönelik gerçekleştirilmesi gerekir. Bu nedenle sadece eşya üzerinde işlenen cebir halinde bu suç oluşmaz koşulların varlığı halinde mala zarar verme suçu oluşacaktır. Görevi yaptırmamak için direnme suçu, neticesi harekete bitişik suç niteliğindedir. Ayrıca bir neticenin oluşmasına gerek yoktur. Tehdit, “muhatabın ileride ağır ve haksız bir zarara uğratılacağı beyanı” olarak tarif edilmektedir. Suç tanımında tehdidin niteliği açıkça belirtilmemiştir Burada başvurulacak ölçüt TCK"nın 106/1’in 1. veya 2. cümlesi kapsamına girecek boyutta olmasıdır. Bu nedenle 106/1-2c kapsamında kalan basit tehdit halinde de 265. maddesindeki suç oluşacaktır.
    Olayımızla da ilişkisi nedeniyle belirtmek gerekir ki söylenen sözler bireysel değer yargısı ve nitelendirmelerden öte nesnel bir bakış açısıyla değerlendirilmeli söz veya eylemin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tehdit suçunu oluşturacak nitelikte olduğunun kabulü halinde ancak bu suç oluşabilecektir.
    Tehdit veya cebir “görevin yapılmasını engelleme amacı”, ile yapılmalıdır. Bu amaç yani saikin her olayda değerlendirilmesi gerekir. 5237 sayılı TCK ile benimsenen suç teorisi ile özel kast kavramının terk edildiği onun yerine saikin benimsendiği öğretide ağırlıkla kabul görmüştür. Saik ise kastı oluşturan, faili suça iten ön aşamadır. Bu suç yönünden failin saikinin belirlenmesi gerekir.
    Suçun oluşumu için cebir veya tehdidin mağdur kamu görevlisine yönelik olması gerekir. Kural olarak, üçüncü bir kişiye yönelik eylemler bu suçu ancak görünüşte üçüncü bir kişiye yönelik olan cebir veya tehdit eylemi, görevini ifa etmeye çalışan kamu görevlisine karşı da tehdit hüviyetine bürünebilir. Kamu görevlisinin yakınlarına zarar vermekle tehdit edilmesi durumunda böyledir.
    Somut olayda sanıklar ... ve ...’in söylediği “biz aşiretiz” sözünün bu suçun yukarıda tanımı yapılan fiil unsurunu oluşturan tehdit niteliğinde olup olmadığı uyuşmazlığın nirengi noktasını oluşturmaktadır.
    Yerel Mahkemece bu sözün tehdit niteliğinde sayılma gerekçesi "yörede oldukça korkutucu algılanan ve feodal yapının etkisiyle herkesçe ciddiye alınan tehdit” sayılma kabulüdür. Bu gerekçe karşısında feodal yapı ve aşiret kavramları da bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Feodal yapıyı TDK, derebeyliğe dayanan siyasi, iktisadi ve sosyal sistem” olarak belirtir.
    Feodal toplumun en belirgin özelliği üretim aracının toprak olmasıdır. Bu yapı toprak sahibi senyörler ve toprağa bağlı üretim yapan serflerden oluşur. Bu yapıda tüm ilişkileri belirleyen kural koyan yargı yetkisi kullanan senyörlerdir. Ortaçağa hakim bu yapının bazı izdüşümleri hala belli bölgelerde devam etse de toplumun tamamına egemen gibi göstermek toplumbilim gerçeklerine uygun değildir.
    Aşiret kavramı ile feodalite arasında ilişki toplumbilimle ilgilenenleri uzun süre meşgul etmiş aşiretin feodal yapının en üst hali olduğundan tutun da, ilişkisi yoktur kadar geniş bir yelpaze görmek mümkündür. Feodalite üretim arcına dayalı bir sistem olmasına karşın aşiret soy bağı esasına dayalı bir sosyal yapıdır. Aşiret reisi ile aşiret mensupları arasındaki bağ kan bağıdır. Günümüzde hala aşiret yapısının zayıflamakla birlikte güneydoğuda var olduğu bir gerçeklik ise de orada bir aşiret hukukunun egemen olduğunun hukukun etkin olmadığının kabulü yanlış olduğu kadar kabul edilemez.
    Şaşırtıcı olduğu kadar tartışılacak nitelikte olmakla beraber Sosyolog Prof. Dr. Mazhar Bağlı’nın aşiret kavramına bakış açısını gösteren aşağıdaki yazısı aşiret kavramının üzerinde kolay uzlaşılacak bir kavram olmadığını göstermektedir “Özellikle Orta Çağ Avrupası’ndaki toplumsal yapının işleyişini özetleyen bir model olarak zikredilir. Tabi bu sistemin ana işleyişini oluşturan efendi-köle (feodal beyi ve onun toprağını işleten köylü) diyalektiğidir.
    Bizde de toprak mülkiyeti önemli bir sınıfsal konum sunar. Ancak toprağı işleten köylünün alın teri kurumadan hakkının verilmesini salık veren özel bir emir de vardır.
    Bendeniz toprak mülkiyeti sahibi olanlarla onların tarlalarında çalışan köylülerin olduğu bir ortamda büyüdüm. Toprak sahibi olanlarla onların tarlalarında çalışan köylüler arasındaki ayrım derin bir sosyolojik yarığa işaret etmezdi. Aynı iklimin insanlarıydılar ve sadece birisi varlıklı birisi değildi. Ki bu durum (itiraz etme hakkımız olmakla beraber) dünyanın işleyen temel kurallarından birisidir.
    Aşiretler esasında büyük bir aile gibidirler. Ve çocuklar bu ailenin içinde büyür, sosyalleşirler. Bundan dolayı da “aşiret çocuğu” ifadesi vardır ve önemli bir sosyal sürece işaret eder.
    Toplu konutlarda sadece ebeveynleri ve eşit düzeydeki ailelerin çocukları ile büyüyenlerin sosyalizasyonlarında görece bir farklılığın olacağı gerçeğini inkar edemeyiz sanırım.
    Muhakkak başka türlü bir ilişki geliştiren bireyler ve aileler de vardır. Ancak tekil bir iki örnek üzerinden özgün bir sosyolojik durumu batı toplumlarına özgü tecrübeler gibi kavramsallaştırmak her zaman bir eksiği ve gediği barındıracaktır.
    Bundan dolayı da bizim coğrafyamızdaki aşiret sisteminin feodalite kavramı üzerinden açıklanmasına hep itiraz etmişimdir.
    Hala da aynı fikirdeyim. Aşiret yapısı özgün bir sistemdir. Son derece işleyişi belli olan şeffaf bir mekanizmadır. Öğreticidir, dönüştürücüdür. Ve tabi ki bazen de elinizi kolunuzu bağlar. Tutucudur. Kendinizi gerçekleştirmenize bazen izin vermez. Bireyi paranteze alan son derece yüksek bariyerleri olan bir sistemdir.
    Bu duruma ilişkin bir “değer” ifadesinde bulunmam gerekirse elbette ki benim kanaatim “pozitiftir” ve iyi olduğu yönündedir.
    Benim bunu söyleme ve böyle düşünme özgürlüğüm yok mu ey aşiretlerin özgürlükleri boğduğunu söyleyen özgürlükçüler!
    (http://.....html erişim tarihi 05/04/2019)
    Somut olayda sanıklar ... ve ...’in “biz aşiretin bizden kimse silah alamaz” sözleri nesnel bir bakış açısı ise değerlendirildiğinde tehdit niteliğinde olmadığı sözler direnme suçunun tehdit unsurunu oluşturmadığından sanıklar ... ve ...’in beraati yerine mahkumiyetine hükmeden ilk derece mahkeme kararının bozulması yerine onama yönündeki sayın çoğunluk kararına ve bununla bağlantılı olarak koşulları oluşmadığından sanık ... hakkında TCK’nın 265/3. madde koşulları oluşmadığından bozma yerine onama yönündeki sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi