Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/17723
Karar No: 2017/17723
Karar Tarihi: 3/11/2020

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HATUN HORUZ VE ZEMCİ HORUZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/17723)

 

Karar Tarihi:3/11/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucular

:

1. Hatun HORUZ

 

 

2. Zemci HORUZ

Başvurucular Vekili

:

Av. Kemal DERİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zorunlu askerlik hizmeti sırasında fiziksel ve sözlü şiddete ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuru yaşam hakkı yönünden kabul edilemez bulunmuş, kötü muamele yasağı yönünden kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların oğlu 1989 doğumlu S.H. Şırnak"ta zorunlu askerlik hizmetini yerine getirirken 26/11/2009 tarihinde banyoda ölü olarak bulunmuştur.

9. S.H.nin ölüm olayıyla ilgili olarak askerî savcılıkça (Savcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.

10. Olay Yeri İnceleme ekipleri tarafından ölüm olayının meydana geldiği yer ve S.H.nin eşyaları incelenmiş, eşyalarının arasından intihar mektubu bulunmuş, mektubun S.H. tarafından yazıldığı uzmanlarca tespit edilmiştir. Ayrıca olayda kullanılan silah (G3 piyade tüfeği) muhafaza altına alınmış, S.H.nin vücudundan örnekler alınmış ve otopsisi yapılarak ölüm nedeni kesin olarak belirlenmiştir. Buna göre başvurucuların oğlu çenesinin altında oluşan ateşli silah yaralanmasının beyninde hasara neden olması sonucu vefat etmiştir.

11. Soruşturma makamı tarafından ölüm olayıyla ilgili olarak tanıklar dinlenmiştir. Tanıklar başvurucuların oğlunun ölümünden önce Astsubay Çavuş Y.A. ile Uzman Çavuş L.B. tarafından darbedildiğini beyan etmişlerdir. Tanık beyanları doğrultusunda Y.A. ile L.B. şüpheli olarak soruşturmaya dâhil edilmiş ve savunmaları alınmıştır. Uzman Çavuş L.B., eşine yönelik taciz içerikli mesajların S.H.ye ait telefondan gönderildiğini tespit etmeleri üzerine S.H.ye kızdığını ve iki tokat attığını kabul etmiş; Y.A. ise vurmadığını sadece hafifçe sarstığını, bu sırada S.H.nin yere düştüğünü ifade etmiştir.

12. Şüpheli askerler olaya konu mesajları Savcılığa delil olarak iletmiştir. Savcılıkça mesajlar incelenmiştir. Kendini Yılmaz olarak tanıtan bir kişi tarafından Uzman Çavuş L.B.nin eşi D.B.ye gönderildiği anlaşılan mesajlar onu bir restorana davet eder mahiyettedir.

13. Ölüm olayından yirmi gün önce izin kullanan S.H.nin neşeli bir insan olduğunu ve askerde bir sıkıntısı olmadığını beyan eden babası -başvurucu Zemci Horuz- daha sonra verdiği ifadesinde beyanını değiştirerek S.H.nin, izinliyken amcasına etnik kökeni (Kürt olması) nedeniyle komutanlarından hakaret işittiğini söylediğini iddia etmiştir. Bunun üzerine aynı etnik kökenli başka askerler soruşturma makamınca tanık olarak dinlenilmişler, bu tanıklar, komutanlarınca ayrımcılığa uğramadıklarını, başvurucunun da uğradığına ilişkin bir bilgilerinin olmadığını dile getirmişlerdir.

14. S.H.nin eşyaları arasında bulunan intihar mektubunun darbetme olayıyla ilgili kısmı şöyledir:

"...bir de [L.] uzman ve Y. astsubaya çok teşekkür ettiğimi söyle her zaman böyle haksız yere asker dövmeye devam etsinler öteki tarafta yüce "RABBİM" den korkmuyorlar mı, aslında [L.] uzmanı ben kendime abi gibi seçmiştim tüm derdimi sorunlarımı mevzilerde hep onunla paylaştım bizim Adıyamanlı olduğumuzu babamızın oğlu olduğumuzu unutmasın ... [Y.] astsubay sivilde kendine dikkat etsin..."

15. Tanıklar D.Ö., İ.T. ve R.T.; S.H.nin telefonundan çekilen mesajlar nedeniyle Uzman Çavuş L.B.nin S.H.ye tokat attığını, Astsubay Y.A.nın da yumrukla vurduğunu, kendisine çekerken S.H.nin yere düşmesi üzerine de tekme attığını beyan etmişlerdir. D.Ö. ayrıca S.H.nin intihar anını gördüğünü, banyoda çenesinin altına tüfeği yerleştirip bir anda tetiği çektiğini, ancak bunu önlemek için yetişemediğini belirtmiştir.

16. Savcılıkça başvurucuların oğlunun intihar ettiği kanaatine varılarak 15/7/2010 tarihinde ölüm olayıyla ilgili kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, şüpheli Y.A. ve L.B.nin asta karşı müessir fiil suçunu işledikleri isnadıyla haklarında ceza davası açılmasına karar verilmiştir.

17. Başvurucuların ölüm olayıyla ilgili kovuşturma yapılmamasına ilişkin Savcılık kararına itirazları askerî mahkemece 2/11/2010 tarihinde reddedilmiştir.

18. Bu aşamada başvurucular 7/3/2011 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurarak yaşanan darp ve ölüm olayı nedeniyle yaşam ve adil yargılanma hakları ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

19. Diğer taraftan başka bir askerî mahkemece sanıklar hakkında asta karşı müessir fiil suçu yönünden yargılama yapılmış, 6/12/2011 tarihinde sanıkların mahkûmiyetine karar verilmiştir.

20. Sanık L.B.nin başvurucuların oğlu S.H.ye iki kez tokat atmak suretiyle asta müessir fiil suçunu işlediği askerî mahkemece kabul edilmiş, olayın diğer askerlerin önünde gerçekleşmesi nedeniyle mağdurda yarattığı psikolojik etkinin ağırlığı dikkate alınıp alt sınırdan uzaklaşılarak sanığa ceza verilmiş, L.B.nin eşine atılan mesajlar nedeniyle L.B.nin suçu haksız tahrikle işlediği değerlendirilerek cezasında indirim yapılmıştır. Ayrıca L.B.nin soruşturmanın ilk aşamasından itibaren samimi beyanda bulunarak suçunu ikrar etmesi nedeniyle de cezasında iyi hâl indirimi uygulanmış, sonuç ceza olan 25 gün hapis cezası para cezasına çevrilmiştir.

21. Askerî mahkeme tarafından diğer sanık Y.A.nın S.H.ye yumruk ve tekme attığı kabul edilmiş, yaralama biçimi dikkate alınarak sanığın cezası artırılmış, iyi hâl indirimi uygulanarak hükmedilen 3 ay 10 gün hapis cezası para cezasına çevrilmiştir.

22. Başvurucular anılan cezaların yeterli olmadığını iddia ederek katılan sıfatıyla kararı temyiz etmişlerdir. Askerî Yargıtayın 3/12/2014 tarihli kararıyla sanıklar hakkında verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesi bakımından mahkûmiyet hükümleri bozulmuştur.

23. Bozma kararı üzerine yargılama ilk derece mahkemesinde devam ederken AİHM, 2015 yılında başvurucuların oğullarının ölümü ile ilgili iddialarını yaşam hakkı yönünden, ölümünden önce üstleri tarafından yaralanmasıyla ilgili iddialarını ise kötü muamele yasağı yönünden incelemiş; sonuç olarak başvuruyu kabul edilemez bulmuştur (Zemci ve Hatun Horuz/Türkiye, B. No: 30247/11, 24/3/2015).

24. AİHM"e göre başvurucularının oğlunun intihar etmesi olayında tüm deliller soruşturma makamınca toplanmış ve esaslı araştırma yapılmıştır. Kararda müteveffanın yakın ve gerçek intihar etme riski olup olmadığı veya en azından kamu makamlarının bu riski öngörüp öngöremeyeceği tartışılmış, genel olarak S.H.nin üstleriyle iyi anlaştığı ve yaşanan olayın münferit olması nedeniyle S.H.nin intihar etmesinin planlı olmadığı değerlendirilerek bu olayın öngörülemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla devletin koruma ve usul yükümlülüğü kapsamında yaşam hakkı bakımından başvurucuların şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir.

25. Buna karşın başvurucuların S.H.nin üstleri tarafından fiziksel şiddet görmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları hakkında AİHM, sanıklar hakkındaki ceza davasının sonuçlanmamış olması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmediğine karar vermiştir.

26. AİHM kararından sonra askerî mahkeme tarafından hapis cezası olarak L.B. ve Y.A. hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.

27. Başvurucuların itirazları itiraz mercii olan askerî mahkemece 11/1/2016 tarihinde reddedilmiştir. Anılan kararın başvuruculara tebliğ edildiğine ilişkin belge bulunmamaktadır. Başvurucular, adli emanete kayıtlı eşyaların kendilerine 17/1/2017 tarihinde bildirilmesiyle nihai kararı öğrendiklerini beyan etmişlerdir.

28. Başvurucular 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular oğullarının ölümü nedeniyle yaşam hakkının, ölümünden önce yaralanması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Komisyonca 22/5/2020 tarihinde yaşam hakkına yönelik iddialarının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

29. 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun "Maduna müessir fiiller yapanların cezası" kenar başlıklı 117. maddesi şöyledir:

 “Madununu kasten itip kakan, döven, veya sair suretlerle cismen eza verecek veya sıhhatini bozacak hallerde bulunan veyahut tazip maksadiyle madunun hizmetini lüzumsuz yere güçleştiren veya onun diğer askerler tarafından tazip edilmesine veya suimuamelde bulunulmasına müsamaha eden amir veya mafevk iki seneye kadar hapsolunur."

30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Haksız tahrik" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:

"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. "

31. 5237 sayılı Kanun"un "Takdiri indirim nedenleri" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

"(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.

 (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir."

32. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:

 “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.”

B. Uluslararası Hukuk

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."

34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme"nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini belirtmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını hatırlatmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

35. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin inandırıcı kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov (Jalaloglu)/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; benzer yöndeki karar için bkz. Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

36. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

37. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda etkili başvurunun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının, genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının, hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55).

38. AİHM, hukuka aykırı öldürme eylemlerine ilişkin olarak Türkiye"de yürürlükte bulunan ulusal hukukun mahkemelere HAGB kararı vermesine olanak sağladığını ancak mahkemelerin takdir yetkilerini ilgili eylemlere hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmaktan ziyade ciddi bir suç teşkil eden eylemin sonuçlarını hafifletmek ya da ortadan kaldırmak için kullandıklarını belirtmektedir (Kasap ve diğerleri, B. No: 8656/10, 14/1/2014, § 60; hâkimlerin takdir haklarını kullanmalarına ilişkin benzer yöndeki eleştiriler için bkz. Okkalı/Türkiye, B. No: 52067/99, 17/10/2006, § 75). Ayrıca AİHM, HAGB kararı verilmesiyle faillerin cezadan tamamen muaf kaldığını çünkü HAGB kararının uygulanması sonucunda -failin denetimli serbestlik tedbirlerine uyması koşuluyla- verilen kararın içerdiği ceza da dâhil olmak üzere tüm hukuki sonuçlarıyla ortadan kalktığını ifade etmektedir (Kasap ve diğerleri/Türkiye, § 60).

39. Aynı şekilde AİHM, negatif yükümlülükler kapsamında kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu ortaya çıkan kötü muamele iddialarını içeren bazı başvurularda (Eski/Türkiye, B. No: 8354/04, 5/6/2012, § 36; Taylan/Türkiye, B. No: 32051/09, 3/7/2012, § 46; Böber/Türkiye, B. No: 62590/09, 9/4/2013, § 35: Ateşoğlu/Türkiye, B. No: 53645/10, 20/1/2015, § 28) yapılan yargılama sonucunda verilen mahkûmiyete ilişkin HAGB kararını Sözleşme’nin 3. maddesini usul yönünden ihlal ettiği gerekçesiyle kabul edilemez bir önlem olarak belirtmiştir. Ancak AİHM, devletin pozitif yükümlülüklerinin kapsamının Sözleşme"nin 3. maddesine aykırı muamelelerde bulunanların devlet memuru olmasına veya şiddetin özel kişiler tarafından uygulanmış olmasına göre farklılık gösterdiğini de kabul etmektedir (Beganović/Hırvatistan, § 69).

40. Öte yandan AİHM, üçüncü kişiler arasında gerçekleşen kasten yaralama olayına ilişkin mevcut davaya özgü koşulları dikkate alarak ceza davası sonucunda verilen mahkûmiyet hükmünün yeterli caydırıcı etkiye sahip olduğunu ve HAGB kararının Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı muamelelere karşı bireylerin korunmasının amaçlandığı caydırıcı yasal önlemleri etkisiz kılmadığını belirterek devletin Sözleşme’nin 3. maddesi gereğince üstüne düşen pozitif yükümlülükleri yerine getirdiğini de dile getirmiştir (Çalışkan/Türkiye (k.k.), B. No: 47936/11, 1/12/2015, §§ 46-52).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

41. Mahkemenin 3/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

42. Başvurucular; oğullarının ölümünden önce üstleri L.B. ve Y.A tarafından darbedildiğini ve hakarete uğradığını, buna karşın olayla ilgili açılan ceza yargılamasının adil biçimde sonuçlanmayarak sanıklar hakkında HAGB kararı verildiğini, ayrıca yargılamanın çok uzun sürede tamamlandığını iddia ederek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

43. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

44. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri " kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının bir kısmının Komisyonca karara bağlandığı dikkate alınarak incelemenin kötü muamele yasağıyla sınırlı olarak yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. Başvuruculara nihai kararın tebliğ edildiğine ilişkin belgenin bulunmaması dikkate alındığında başvurucuların beyan ettikleri tarihte kararı öğrendikleri kabul edilerek başvurunun süresinde yapıldığı değerlendirilmiştir.

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

a. Genel İlkeler

48. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

49. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

50. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

51. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

52. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

53. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116). Soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119; Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019, § 33).

54. Mahkemelerin -ve diğer soruşturma makamlarının- özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza soruşturması söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120; Adem Erden, § 34).

55. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak için çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).

56. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105; Mustafa Rollas, B. No: 2013/7703, 2/2/2017, § 74; Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18/2/2016, § 85).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

57. Başvurucuların oğlu S.H.nin askerlik hizmetini yerine getirdiği esnada kullandığı cep telefonundan üstü konumunda olan Uzman Çavuş L.B.nin eşine davet içerir nitelikte mesaj gönderildiği yapılan soruşturmayla ortaya konulmuştur. Bu mesajdan dolayı eşinin taciz edildiğini düşünen L.B. ile konuyu paylaştığı Astsubay Çavuş Y.A.nın S.H.yi birkaç kez tokatlamak ve bir kez tekmelemek suretiyle yaraladığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

58. Hakkında sağlık raporu düzenlenmediği için S.H.nin yaralamasının fiziksel etkisi bilinmemekle birlikte olayın diğer askerlerin önünde yaşanmasından dolayı psikolojik etkisinin yoğun olduğu yargı makamlarınca kabul edilmiştir. Yaşanan bu olayın ertesi günü S.H. intihar etmiştir.

59. Başvurucuların oğlunun yaralanması ve ölümü ile ilgili olarak Savcılıkça derhâl soruşturma başlatılmış, olay yerinde bulunan deliller toplanmış, S.H.nin vücudundan ve kıyafetlerinden örnekler alınmış, eşyaları ile olayda kullanılan silah incelenmiş, tanıklar dinlenmiş, başvurucuların soruşturmaya katılımı sağlanmıştır.

60. Bu bağlamda soruşturma makamınca maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla özenle soruşturma yapılmış, tüm deliller toplandıktan sonra yaklaşık sekiz ay gibi kısa bir sürede şüpheli askerler hakkında ceza yargılaması başlatılmıştır. Başvurucuların da oğullarının yaralanması ile ilgili yapılan ceza soruşturmasının etkili olmadığı yönündeki şikâyetlerinin sadece sanıkların cezasız kaldığı ve yargılamanın uzun sürdüğü şeklinde iki ana başlıkta toplanmaktadır. Yaralama olayıyla ilgili diğer usul yükümlülükleri hususunda başvurucuların ilettiği somut bir şikâyet bulunmadığı gibi başvuruya yansıyan olgular nazara alındığında soruşturmanın özensiz yapıldığını düşündürecek bir husus da tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvuru bu iki temel şikayet kapsamında incelenmiş, öncelikle cezasızlık şikâyeti irdelenmiştir.

61. Yapılan soruşturma sonunda Savcılık tarafından S.H.nin intihar etmesinde başka birinin etkisinin tespit edilmediği ve kamu görevlilerinin olayda kusuru bulunmadığı değerlendirilerek ölüm olayıyla ilgili kovuşturma yapılmamasına karar verilmiştir. Anılan kararın kesinleşmesi üzerine başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren başvurusu, AİHM tarafından intiharın öngörülemez olduğu ve münferit bir olayın akabinde plansız yapıldığı kanaatine varılarak açıkça dayanaktan yoksun bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle AİHM"e göre intihar olayı bireylerin davranışlarının öngörülemezliği çerçevesinde incelenmiş, L.B. ve Y.A.yı ölüm olayından sorumlu tutmaya yetecek düzeyde olgu bulunmadığından yaralanma ile intihar olayları arasında illiyet bağının koptuğu değerlendirilmiştir.

62. Askerî mahkeme tarafından yaralama olayıyla ilgili yapılan yargılama sonunda asker sanıkların başvurucuların oğlunu yaraladıkları kabul edilerek cezalandırılmalarına karar verilmiştir. L.B.ye verilen ceza miktarı olayın başka kişilerin önünde gerçekleşmesi nedeniyle psikolojik etkisi nazara alınarak artırılmıştır. Yine diğer sanık Y.A.ya verilen ceza da eylemin gerçekleştiriliş biçimi -mağdurun düşmesinden sonra tekme atılması- dikkate alınarak artırılmıştır.

63. Askerî mahkemenin yaralama olayını akabinde gerçekleşen intihar meselesinden ayrı tutarak bir inceleme yaptığı, asker sanıkların cezalandırılmasında bu hususu değerlendirmeye almadığı görülmektedir. Yaralamanın sebebi dikkate alındığında olayın anlık öfkeyle gerçekleştiği, asker sanıkların bu şekilde davranmalarının genel kişilik özelliklerinden kaynaklanmadığının tanık beyanlarıyla tespit edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvuruya yansıdığı kadarıyla S.H.nin bu olayın ardından intihar etmesi asker sanık ve tanıklar dâhil kimsenin öngöremediği vahim bir olaydır. Elbette yaralama olayının mağdurda doğrudan psikolojik etki yarattığı tartışmasızdır. Ancak bu etkinin bilinmeyen sebeple mağdur yönünden mevcut sonucu doğurmasının öngörülemezliği gereği asker sanıkların cezalandırılmasında intihar olgusunun dikkate alınmaması mevcut bilgiler kapsamında kötü muamele yasağı yönünden sorun oluşturmamaktadır.

64. L.B. ve Y.A.nın yargılama süresince tutumları dikkate alınarak cezalarında indirim yapılmış, ayrıca L.B. haksız tahrik indiriminden yararlanmış, daha önce sabıkası olmayan sanıkların bir daha suç işlemeyecekleri kanaatine varılarak verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

65. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; kötü muamele fiillerine yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmaktadır (Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 102).

66. HAGB kararı verilmesinin tek başına kötü muamele oluşturan fiillerin caydırıcılığını ortadan kaldıracağını öngörmek mümkün değildir. Bununla birlikte her olayın koşulları çerçevesinde failin fiiliyle orantılı ceza alıp almadığı değerlendirmesi yapılırken HAGB uygulanmasının tartışılması gerektiği muhakkaktır.

67. Somut olayda L.B. ve Y.A.nın başvurucuların oğlunu yaralama şekli, olayın gelişimi ve bu süreçteki sanıkların tutumu dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle ceza tayinine gidildiği, koşullarının oluşması nedeniyle de haklarındaki hapis cezası hükümlerinin açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Daha önce sabıkası bulunmayan asker sanıkların görevleriyle ilgili bir durumdan kaynaklanmayan, planlı olmadığı ve anlık öfkeyle hareket edildiği kabul edilen yaralama eylemleri nedeniyle verilen orantılı cezaların açıklanmasının ertelenmesinin somut olayın koşulları çerçevesinde yasal önlemleri etkisiz kıldığını tespit etmek zor görünmektedir. Bu olayın askerde genel olarak yaşanan asta karşı yaralama suçlarından farklı bir yönünün olduğu unutulmamalıdır. Eşinin taciz edildiğini düşünen askerin astı konumunda olan bir kişiyi yaralaması ile astlarının askerlik hizmetini zorlaştıran veya onlara fiziksel/sözlü şiddet uygulayan askerin eylemleri sonucu verilecek cezaların aynı mahiyette olması beklenemez. Dolayısıyla somut olayda asker sanıklara verilen cezaların eylemleriyle orantılı olduğu değerlendirilmiştir.

68. Buna karşılık 2009 yılında gerçekleşen olayın faillerinin cezalandırılması 2016 yılında mümkün olmuştur. Hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olay çok da karmaşık bir görünüm arz etmediği gibi başvurucuların yargılamanın uzamasına sebep olacak tutumunu ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsur da gözlenmediğinden yedi yıllık yargılama süresinde makul olmayan bir gecikme söz konusudur (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Adem Erden, § 42). Dolayısıyla makul hızla soruşturma -yargılama- yapılmadığından kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

69. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

70. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

71. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve ayrı ayrı 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

72. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

73. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

74. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

75. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradıkları zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

76. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 20.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi