
Esas No: 2014/11094
Karar No: 2014/11094
Karar Tarihi: 16/2/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HASAN ÖZKUŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/11094) |
|
Karar Tarihi: 16/2/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Şermin
BİRTANE |
Başvurucu |
: |
Hasan ÖZKUŞ |
Vekili |
: |
Av. Cavit
ÇALIŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1994 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay
sınıfında göreve başlamıştır.Evli
ve iki çocuk babasıdır.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
gönderilmiş olan belgelere göre bazı askerî personel hakkında Hava Kuvvetleri
Komutanlığına gelenisimsiz bir ihbar üzerine
istihbarata karşı koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari tahkikat, İstihbarat
Daire Başkanlığı tarafından başlatılmıştır.
10. Bu kapsamda istihbarat görevlileri tarafından konuyla ilgili
personelin ifadeleri alınmıştır. Ayrıca hakkında tahkikat yürütülen kişilerin
özlük dosyaları ile Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait göreve mahsus e-posta
(intranet, outlook) hesapları incelenmiştir.
11. Bu incelemeler sırasında başvurucunun 2008 yılında, evli
olan bir bayan sivil memura göreve tahsisli e-posta adresinden duygusal ve
cinsellik içerikli mesajlar gönderdiği, bu kişinin de başvurucuya aynı içerikte
iletiler gönderdiği tespit edilmiştir.
12. Anayasa Mahkemesine sunulmuş belgelere göre istihbarat
görevlileri tarafından alınan ifade tutanaklarında İKK zafiyeti kapsamında
ifade alınmıştır. Tutanaklarda "ifadeyi alan" kısmı ve ifadelerin bazı bölümleri
karartılmıştır. İfade tutanağında başvurucuya söz konusu sivil memurla
tanışıklığının ne zaman başladığı, bu kişiyle irtibatı ve samimiyetinin ne
düzeyde olduğu sorulmuştur. Bunun yanı sıra hizmet amaçlı olan intranet
sisteminden sivil memur ile yaptığı yazışmalar gösterilerek cinsel içerikli
karşılıklı yazışmalar hakkındaki düşüncesini belirtmesi istenmiştir. Aynı
kişiye gönderdiği bir iletide, maillerin otomatik okunma ihtimaline karşı nasıl
farklı bir karakterde yazacağını, bu şekilde yazılmış olanları nasıl
okuyabileceğini anlattığı gösterilmiş ve intranet sisteminin özel amaçlarla
kullanımının yasak olduğunu bilmesine rağmen niçin yazışmalarını devam
ettirdiği ve gizlemek için çaba içine girdiği sorulmuştur. Başvurucunun
imzalamış olduğu 15/6/2012 tarihli ifade tutanağında; anılan soruları
yanıtladığı, sivil memur olan bayanla gerçek hayatta cinsel anlamda hiçbir şey
yaşamadığını, sanal olarak hayalinde gerçekleştirdiği hususları yazarak mail
olarak gönderdiğini söylediği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun ifade
tutanağında intranet sistemini hizmet amaçları dışında kullanmanın yasak
olduğunu bildiğini beyan ettiği belirtilmiştir.
13. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesine gönderilen belgeler
arasında bulunan e-posta iletileri incelendiğinde başvurucunun söz konusu
mesajları 2008 yılında göndermiş olduğu görülmektedir.
14. Tahkikat sonucunda hazırlanan raporda, başvurucunun
davranışlarının TSK"nın itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış
kapsamında olduğu belirtilerek başvurucu hakkında TSK"dan ayırma işlemi tesis
edilmesi teklifi getirilmiştir.
15. Bu teklif doğrultusunda başvurucu hakkında 25/2/2013
tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu"nun 50. maddesi uyarınca TSK"dan ayırma işlemi tesis
edilmiştir.
16. Başvurucu, TSK"dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
17. Başvurucu dava dilekçesinde; psikolojik baskı altında
ifadesinin alındığını, ifade tutanağını okumadan imzaladığını belirtmiştir.
Başvurucu, bu ifade tutanağı ile outlook hesabından
ele geçirilen iletilerinin hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller olduğunu,
bu delillerin disiplin soruşturması dosyasına dâhil edilmesinde özel bir kasıt
bulunduğunu ileri sürmüştür. Bunun yanı sıra başvurucu; çok sayıda takdir
belgelerinin bulunduğunu, hiçbir disiplin cezası bulunmadığını, çok başarılı çalışmaları
olduğunu, özel yaşamına ait unsurların kurum disiplin ve düzenini tehdit eden
bir yönünün bulunmadığını iddia etmiştir.
18. AYİM, oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM"e
göre başvurucuya isnat edilen davranışlar, TSK"nın itibarını sarsacak nitelikte
ahlak dışı davranış kapsamındadır ve bu nedenle başvurucunun TSK"daki görevini
devam ettirmesi olnaklı değildir. Ayrıca AYİM,
başvurucunun ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarını
da reddetmiştir. AYİM"e göre söz konusu e-postalar
başvurucunun özeli olan bir alandan değil hizmete yönelik kullanılan ve
denetime açık olan intranet üzerinden elde edilmiştir. AYİM kararında,
başvurucunun ifadesinin ceza soruşturması kapsamında değil disiplin
soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada uğratıldığına dair kanıt
bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Bir hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif üyeye göre
başvurucuya isnat edilen fiillerin 2008 yılında gerçekleşmiştir ve aradan dört
yıl gibi uzunca bir süre geçtikten sonra ayırma işlemi tesis edilmiştir.
Başvurucunun geçmiş hizmetleri başarılıdır, takdir ve teşekkür belgeleri
bulunmaktadır ve herhangi bir displin cezası
bulunmamaktadır. Bu hususlar gözetildiğinde isnat edilen eylemin başvurucunun
TSK"da hizmet etmesine engel teşkil edecek derecede vahamet arz etmemektedir.
Dolayısıyla yaptırım, ölçülülük ilkesine uygun değildir.
20. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 17/6/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu vekili tarafından 8/7/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesi, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun
13. ve 39. maddeleri, 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin işlem
tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve
ahlâkî durum nedeniyle ayırma” kenar başlıklı 91. ve 92. maddeleri.
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
24. Özel hayata saygı hakkına kamumakamlarının
keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme"nin 8. maddesi ile
sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate
müdahale ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
koşulları incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir
dayanağı olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup
olmadığı, demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı
araştırılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik
Krallık, B. No: 7525/76, 22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç
No.1, B. No: 10465/83, 24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa, B. No: 22689/07, 13/12/2012, § 77).
25. Ayrıca AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin, bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç başvurucunun
8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda
savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM"e göre bu şekildeki güvencelerin
amacı 8. maddede yer alan haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını
önlemek, müdahalenin gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04, 27/4/2010, §
51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B.
No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
26. AİHM"e göre gerek negatif
yükümlülükler gerekse pozitif yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin
etkili güvencelerin sunulması gerekmektedir (Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, §§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B.No: 32346/96, 19/9/2000, §§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§§ 50-55; Abdulaziz, Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80,
28/5/1985, § 67).
27. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla benzerlikler
içermesi bakımından Smith ve Grady/Birleşik Krallık (B. No: 33985/96,
33986/96, 27/9/1999, § 30) kararı incelenmelidir. Bu davada başvurucular
Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli personeldir ve eş cinsel olmaları nedeniyle
görevlerine son verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith hemşire olarak, Bay Grady ise pilot olarak görev yapmıştır. Görevden alınmaları
işlemine karşı açtıkları davada verilen kararda, her ikisinin de sicil ve görev
performansının mükemmel derecede olduğu, herhangi bir disiplinsizliklerinin
bulunmadığı belirtilmiştir.
28. Başvurucular, Kraliyet Hava Kuvvetleri polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından
sorgulanmışlardır. Bu sorgulama sırasında sorgulama yapılmasının amacı
açıklanmış, eş cinsel olanların Silahlı Kuvvetlerde çalıştırılmayacağı
yönündeki devlet politikası hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı
sonuçlar belirtilmiştir. Başvuruculara hiçbir şey söylemek zorunda olmadıkları
ancak konuşmaları hâlinde söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak
kullanılabileceği uyarısı yapılmıştır. Bunun yanı sıra başvurucuların talepleri
üzerine avukatlarıyla görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade edilmiştir.
Bayan Smith"in sorgusu sırasında bir kadın soruşturmacı da görüşmelere
katılmıştır. Ayrıca görüşmelere başlanmadan önce Bayan Smith"e bazı soruların
utanmasına sebep olabileceği, eğer böyle hissederse bunu belirtebileceği
hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan önce bir avukatla görüşmüş ve avukatı
hiçbir şey söylememesi, bazı basit sorulara cevap verebileceği yönünde
tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady"nin talebi üzerine
de avukatının ve yine Kraliyet Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev yapan bir
personelin objektif gözlemci olarak sorgulama sürecine katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 14, 25, 26, 27).
29. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığını incelerken özel hayata saygı hakkının
cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88, 89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
30. AİHM, demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden
müdahale için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu
yönünden sorgulama sürecinideğerlendirmiştir. AİHM"e göre sorgulama süreci son derece müdahaleci
niteliktedir. Başvurucuların özel hayatlarının en mahrem yönlerine, cinsel
hayatlarına, aile ilişkilerine dair çok ayrıntılı sorular sorulmuştur. Sorgu
tarzı oldukça saldırgan ve müdahalecidir. Hatta Hükûmet görüşünde de Bayan
Smith"e sorulan üvey kızıyla cinsel ilişkisi olup olmadığı sorusunun
savunulacak bir tarafı olmadığı belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §
91). Ayrıca eş cinselliğin Silahlı Kuvvetlerden erken ayrılabilmek için bahane
olarak kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla sorgulama yapıldığı
belirtilmişse de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular cinsel
yönelimlerini gizli tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır. Bu
nedenle sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi
bulunmamaktadır. AİHM, Hükûmetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili
olarak ileri sürdüğü tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili
sebeplerin de somut olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel
yönelimlerini kabul etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi
konusunda Hükûmetin ikna edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayatın Gizliliği
Hakkı ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu; psikolojik baskı altında, hukuka aykırı şekilde
ve özel hayatın gizliliği ihlal edilerek sorgulandığını, idarenin hukuk dışı
yollarla ifadesini aldığını ve beyanlarını çarpıtarak istihbarat raporu
düzenlediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca bir çok
kez takdirname ile ödüllendirildiğini, sicilinin çok iyi derecede olduğunu,
özel hayatına ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını
belirtmiştir. Bunun yanı sıra bu şekilde elde edilen ifadelerin ve özel hayatın
gizliliği ihlal edilerek ele geçirilen e-posta yazışmalarının yasal delil
olarak kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla TSK"dan ilişiğinin kesilmesine
dayanak alınamayacağını ileri sürmüştür. Bu nedenlerle Anayasa"nın 20. ve 22.
maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; yeniden
yargılama yapılmasına, 203.546 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
34. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
36 . Cinsel hayatına dair, özel
nitelikte olan hususlar ve göreve tahsisli e-posta sisteminden bu ilişkilerini
ortaya koyan iletiler gönderdiği sebep gösterilerek başvurucunun TSK"dan
ilişiğinin kesildiğine ilişkin söz konusu iddianın, özel hayatın gizliliği
hakkının unsurlarından olan mahremiyet alanını ve haberleşme hürriyetini
ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa"nın 20. maddesinde
güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı ile 22. maddesinde yer alan
haberleşme hürriyeti çerçevesinde ele alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
38. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde "bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32).
39. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğuna kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§
31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
40. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
41. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
42. Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak
sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve İnternet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
43. Ayrıca haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği
ilkesi, kişilerin sadece özel meskenlerinde yaptıkları iletişimleri değil aynı
zamanda iş yerlerinde yaptıkları haberleşmeleri de güvence altına almaktadır (Bülent Polat, § 65; Tevfik Türkmen, § 54)
44. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar ve
göreve mahsus e-posta sisteminden gönderdiği iletiler gerekçe gösterilerek
TSK"dan ilişiğinin kesilmesi işleminin özel hayatın gizliliği hakkı ve
haberleşme hürriyetine bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
46. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup
oluşturmadığının, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları
yönünden incelenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
47. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (c) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91. maddesi uyarınca
yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın
gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmaktadır.
48. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde söz konusu mevzuat hükümlerinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 48-50). Somut olayda bu sonuçtan
ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
49. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden bir veya birkaçına dayanması gerekir.
50. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında, özel hayatın
gizliliği hakkı açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan
birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber anılan maddenin
birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni belirtilmemiştir. Ancak özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir (AYM,
E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9;Sevim Akat Eşki, B.
No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
51. Somut olayda müdahale, hem Anayasa’nın 22. maddesinde
öngörülen haberleşme hürriyeti hem de 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın
gizliliği hakkının kapsamında kalmaktadır. Bu yüzdensomut
olayın koşulları bakımından Anayasa"nın 22. maddesinde öngörülmüş olan
sınırlama sebeplerinin gerçekleşmiş olup olmadığı incelenmelidir.
52. TSK’nın personeline görev nedeniyle tahsis ettiği e-posta
sisteminden yapılan haberleşme üzerindeki denetimin, bilgi güvenliğini sağlama
ve istihbarata karşı koyma amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu denetim
sonucunda haberleşme sisteminin amaç dışında kişisel nedenlerle kullanıldığının
tespit edilmesi hâlinde bu kullanıma müdahalede bulunulmasının disiplinin
korunması ve askerî hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlama amacını taşıdığı
görülmektedir. Dolayısıyla söz konusu müdahalenin bilgi güvenliğini sağlama,
istihbarata karşı koyma, askerî disiplini koruma kapsamında millî güvenliğin ve
kamu düzeninin korunması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın 20. ve 22.
maddeleri çerçevesinde meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gönderdiği iletiler
nedeniyle ahlaki durumu sebep gösterilerek TSK"dan çıkarılmasının istihbarata
karşı koyma, askerî disiplini koruma kapsamında millî güvenliğin ve kamu
düzeninin korunması amaçlarını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir
amaca dayalı olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
54. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek
son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016 § 13;
ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı
bağlamında Ata Türkeri, § 44; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
55. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçelerin gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
56. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
57. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması
gereklidir (G.G., § 60).
58. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102,
K.2016/151, 7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 72).
59. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
60. Başvurucunun TSK"dan ilişiğinin kesilmesi işleminin
istihbarat görevlileri tarafından alınan kendi ifadesi ile e-posta iletilerine
dayandığı görülmektedir.
61. Somut olayda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında
mahremiyetine dair konular hakkında sorgulanırken başvurucuya usule ilişkin
güvenceler verilip verilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
62. İstihbarat birimi tarafından alınan ifadelere ait
tutanaklarda, disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmemiş ve
başvurucunun ne ile suçlandığı kendisine bildirilmemiştir. Somut isnatlar ve
olay tarihleri belirtilmeden başvurucuya sorular yöneltilmiştir. Sorulan
sorular, kişilerin tüm özel yaşamlarını kapsayacak şekilde geniş ancak kapsamı,
sınırları ve amacı belli olmayan niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve
unvanları ile ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır. Ayrıca başvurucu,
psikolojik baskı altında ifade verdiğini iddia etmektedir. Kişilerin psikolojik
baskı ve zorlama altında, olumsuz koşullar içinde ifade verdiklerini
kanıtlamaları neredeyse imkânsızdır. Bireyler karşısında çok daha güçlü konumda
bulunduğu tartışmasız olan idarenin ifade alma sürecinde objektif gözlemci
bulundurma, avukat yardımı sunma, görüşmeleri kamera ile kayda alma gibi geniş
olanaklara sahip olduğu da dikkate alındığında kişilerin bu yöndeki
iddialarının aksini kanıtlama yükümlülüğü idareye aittir. Tüm bu hususlar
nedeniyle idarenin söz konusu ifade sürecinde başvurucuya savunma hakkı
tanıdığını ve özgür iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını kanıtlayamadığı
anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda, özel hayata ilişkin hususlar sebep
gösterilerek TSK"dan çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde başvurucunun özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden
yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
63. İkinci olarak müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup
olmadığı, idare ve Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeleri çerçevesinde
incelenmelidir.
64. Anayasa Mahkemesi, askerî disiplinin gerekleri
gözetildiğinde göreve ilişkin amaçlar doğrultusunda kullanılması gereken bir
elektronik haberleşme sisteminin ve bu sistem içindeki yazışmaların
denetlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğuna karar vermiştir.
Ayrıca bu şekildeki denetim sonucunda haberleşme sisteminin amaç dışında kişisel
nedenlerle kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde bu kullanıma müdahalede
bulunulması da demokratik bir toplumda gerekli olarak kabul edilebilir (Bülent Polat, § 113; Tevfik Türkmen, § 77). Ancak bu hâlde de
sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması gereklidir.
65. Başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına ve haberleşme
hürriyetine yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde söz
konusu e-postaların içeriğinde yer alan bilgilerin niteliği ile bu bilgilerin
kullanılış şekline ve anılan bilgilerin dayanak alınması sonucu uygulanan
yaptırımın ağırlığına bakılarak bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
66. Başvurucunun gönül ilişkisini gösteren duygusal ve cinsel
içerikli mesajlar yazması şeklindeki eylemi, üzerinden dört yıl geçtikten sonra
TSK"dan ayırma işlemine esas alınmıştır. Ayrıca AYİM kararı ve başvuru
dosyasına sunulan belgelere göre söz konusu eylem alenileşmemiş, ilişkinin
tarafları arasında kalmıştır. AYİM kararında, istihbarat faaliyeti tespitine
kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının başvurucunun
mesleğine bir yansımasının olmadığı; görevini aksattığı, disiplinsizliği
bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı görülmektedir. Tam tersine
dosyaya sunulmuş belgelere göre başvurucunun daha önce hiçbir disiplin cezası
bulunmamaktadır, çok sayıda ödül ve takdiri vardır, sicil notları da çok iyi
seviyededir. TSK"dan ilişiğinin kesilmesi şeklindeki yaptırımın başvurucunun
mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle
ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu da açıktır. Tüm bu
hususlar karşısında başvurucuya en ağır yaptırım uygulanarak TSK"dan ilişiğinin
kesilmesinde sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve
özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir dengenin
sağlanmadığı, başvurucunun özel hayatına ve haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
67. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
69. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına ve203.546 TL maddi,
50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
70. Başvuruda Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına
alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
71. Özel hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere AYİM Birinci Dairesinegönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
72. Başvurucu tazminat talep etmişse de yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ve
haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci
Dairesine (Anılan Dairenin 16/1/2014 tarihli ve E.2013/371, K.2014/21 sayılı
kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun
tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.