Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/38377
Karar No: 2017/38377
Karar Tarihi: 30/9/2020

        Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORHAN GÖKDEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/38377)

 

Karar Tarihi: 30/9/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportörler

:

Yunus HEPER

 

 

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Orhan GÖKDEMİR

Vekili

:

Av. Özgür Murat BÜYÜK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir haber sitesinde yayımlanan köşe yazısında kullandığı ifadelerin hakaret kabul edilerek adli para cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/11/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Yazar ve vaiz olan N.Y., dinî konularda yazılı eserleri ve sosyal medyada video yayınları bulunan bir kişidir. N.Y., kendisine ait olan ve tespit edilebildiği kadarıyla bir kısmı milyonlarca kez izlenen videolarını yüz binlerce takipçisi olan bir vakfın medya hesaplarından yayınlamaktadır.

10. N.Y., "Çocuk Evliliği İstismardır" başlıklı 30 dakika kadar süren bir videosunda İslam dininde evlilik yaşı konusunda bazı açıklamalar yapmıştır. Söz konusu videonun 23/1/2013 tarihinde kayda alındığı ancak sosyal medyaya 2015 yılında yüklendiği anlaşılmaktadır. Bahse konu videoda N.Y. özetle, İslam dininde evlilikle ilgili olarak bir yaş sınırının bulunmadığını, bir çocuğun büluğ çağından önce de (örneğin 6-7 yaşında da) evlendirilebileceğini, kişi reşit değilse velisi tarafından evlendirilebileceğini, ancak bu tür küçük yaşta evliliklerin bir tavsiye olmadığını, zorunluluk hâllerinde uygulanması gerektiğini ifade etmiştir.

11. N.Y.nin bu konuşması nedeniyle hakkında halkı kanunlara uymamaya tahrik ve suç işlemeye alenen tahrik suçlarından soruşturma yürütülmüş ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/3/2015 tarihinde, konuşmadaki sözlerin ifade özgürlüğü ve bilgi verme sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Söz konusu kararda yer alan değerlendirmeler şöyledir:

"...Konuşmanın "Kadın Fıkhı Okulu" isimli programda yapıldığı, 23/1/2013 tarihli programın "Çocuk Evliliği İstismardır 66. Bölüm" ibarelerinin alt yazı olarak program boyunca görüntülerde yer aldığı, program bir bütün olarak ele alındığında erken yaşta çocukların evlendirilmesinin doğru olmadığının anlatıldığı, şeriat hükümlerine göre buluğ çağından önce de evlilik olabileceğini, ancak istismarın önlenmesi için ulemanın evliliğe alt sınır getirmeyi uygun bulduklarını, mal uğruna, cinsellik uğruna çocukların heder edilmemesi için küçük yaşta evliliklerin önüne geçildiğini belirttiği anlaşılmıştır."

12. Başvurucu ise olayların meydana geldiği tarihte haber.sol.org.tr isimli internet sitesinde köşe yazarı olup yukarıda bahsedilen konuşmanın sosyal medyada yayınlanmasından bir yılı aşkın bir süre sonra 21/5/2016 tarihinde "Tuhafazakar Süslümanlığın Ekonomi Politiği" başlıklı bir yazı yazmıştır. Söz konusu yazısında başvurucu, muhafazakâr yaşamı benimseyen insanların tesettür anlayışının bir tarz hâline dönüşmesini konu almış ve bazı muhafazakâr yazarların görüşlerine de yer vermiştir. Yazının ilgili kısmı şöyledir:

"Kanlı Pazar kahramanı [M.Ş.E.] duruma şöyle tepki gösteriyordu geçtiğimiz hafta: "O kadınlara soruyorum: Fahişe olmadığınız halde niçin fahişe kıyafeti giyiyorsunuz? Yine soruyorum: Fahişe olmadığınız halde niçin fahişeler gibi davranıyorsunuz?" Okuyanlar [E.nin] bunu tesettüre uygun giyinmeyen kadınlar için yazdığını sandı ama takip eden cümle "fahişe gibi giyinmekle suçlananların" "Müslüman kadınlar" olduğunu ele veriyordu. Şöyle diyordu [E.]: "Süslüman kadın herkesin içinde deliler gibi çıngıraklı kahkahalar attı, civardaki herkes başını çevirip ona baktı. O utanmadı, bendeniz onun namına utandım, yerin dibine geçtim". "Süslüman" dediği, tesettüre uyuyormuş gibi yapıp onu kendi tarzına dönüştüren kadınlar...

5-6 yaşındaki kız çocuklarının evlenmesini caiz bulan pedofil [N.Y.] de şöyle yakınıyordu: "Önce tesettür mücadelesi yapıldı. Sonra o mücadele başörtü olarak küçüldü. O küçülme daha sonra türban adını aldı. Şimdi ise modası konuşuluyor"."

13. Başvurucunun köşe yazısında geçen "pedofil" ifadesi nedeniyle N.Y., Cumhuriyet başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş ve başvurucunun basın ve yayın yoluyla hakaret suçunu işlediğini belirtmiştir. Söz konusu şikâyet üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı 12/10/2016 tarihinde anılan suçtan iddianame düzenlemiştir.

14. İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesindeki (Mahkeme) yargılama sırasında N.Y.nin vekili; müvekkilinin 6 yaşındaki bir çocuğun evlenebileceği yönünde bir beyanı olmadığını, böyle bir beyanı bulunsun ya da bulunmasın bunun kimseye hakaret etme hakkı vermeyeceğini, N.Y. hakkındaki kovuşturmaya yer olmadığı kararında da konuşma içinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığını, aksine küçük yaştaki çocukların evlendirilmesinin önüne geçmeye yönelik bir konuşma olduğunun belirtildiğini, bu konuşmaya atfen müvekkiline hakaret edilemeyecğini ifade etmiştir.

15. Başvurucu ise yargılama sırasındaki savunmalarında; pedofil kelimesinin tıbbi bir terim ve psikoseksüel bir hastalık olduğunu, ergen veya henüz ergen olmayan çocuklara cinsel anlamda ilgi duymak anlamına geldiğini, tanınmış bir ilahiyatçı kimliği bulunan N.Y. gibi kişilerin toplumda bir sorumluluğu olması gerektiğini, çocuk haklarını koruyan sözleşmeler ve yasalar gereğince 18 yaşından küçük herkesin çocuk kabul edildiğini, N.Y.nin ise küçük yaştaki çocuklarla evlenilebileceği şeklindeki görüşlerinin toplumda infial yarattığını, kendisinin de suça konu edilen yazıyı bu tür sözleri eleştirmek amacıyla yazdığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca kendisinin bu konuşmalardan yola çıkarak eleştiri amaçlı tıbbi bir nitelemede bulunduğunu, toplumun belli bir kesimince tanınan ve sözüne itibar edilen kişilerin özellikle basın yayın organlarının ağır, rahatsız edici ve tahammül edilemez boyutlarda eleştirilerine katlanmaları gerektiğini, N.Y.nin toplumsal tepki nedeniyle söz konusu konuşmalarını internetten kaldırdığını ve kendisinin yazmış olduğu köşe yazısının da N.Y. üzerinde etki yapmış olması nedeniyle daha fazla buna benzer yayın yapmadığını belirtmiştir.

16. Mahkeme 31/10/2017 tarihinde basın ve yayın yoluyla alenen hakaret suçundan başvurucunun 2.900 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...sanık Orhan Gökdemir"in [başvurucu] 21/5/2016 tarihinde haber.sol.org.tr isimli internet sitesinde "Tuhafazakar Süslümanlığın Ekonomik Politiği" başlıklı yazısında katılan [N.Y.nin] çocukların evlilik yaşı ile ilgili sözleri nedeniyle eleştirdiği, ancak eleştiri sınırını aşarak "...5-6 yaşındaki kız çocuklarının evlenmesini caiz bulan Pedofil [N.Y.] de..." şeklindeki sözlerle ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan kimse anlamında "Pedofil" demek suretiyle onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir olgu isnat etmek suretiyle hakaret ettiği ve bu şekilde isnat edilen suçu işlediği sanık tarafından yazılan yazı içeriği, katılanın konuşmasını içerir bilirkişi raporu, katılanın beyanları, sanığın aşamalardaki suça konu edilen yazıyı yazdığı yönündeki ifade ve savunması ve dosyada yer alan yukarıda belirtilen delillerden sübut bulduğu..."

17. Başvurucu hakkında 31/10/2017 tarihinde hükmedilen adli para cezası miktarı itibarıyla kesindir. Başvurucu 29/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

...

 (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. "

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 30/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu özetle; yazısında kullandığı ifadeleri toplumda kabulü mümkün olmayan söylemlere yönelik politik eleştiri amacıyla kullandığını, 2012 yılına ilişkin istatistiksel verilere göre 13-14 yaşında doğum yapması nedeniyle cinsel istismara uğradığı ortaya çıkan çocuk sayısının 21 bin 992 olduğunu, birçok kişi üzerinde etkisi bulunan N.Y.nin sözlerinin toplumda bu suçun artmasına sebep olacağını düşündüğünü, bu nedenle toplumsal yararı ön planda tutarak en sert dili kullandığını belirtmiştir.

21. Söz konusu eleştiriyi yapmasında kamusal yarar olduğunu, toplumda dinî sohbetleri pek çok kişi tarafından dinlenen bir kişiye yönelik olarak yapılacak eleştirinin sınırının sıradan bir insana göre daha fazla olduğunu, eleştiri kapsamındaki bir ifade nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

22. Bakanlık görüşünde başvurucunun; N.Y.nin "Çocuk Evliliği İstismardır" başlıklı konuşmasından birkaç cümleyi almak suretiyle -konuşmayı yapan kişinin bu yaklaşımı benimseyip benimsemediği hususunu değerlendirmeden- onun şeref ve saygınlığını zedeleyici nitelikte pedofil nitelemesinde bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca; başvurucunun kullandığı ifadeleri, köşe yazısının bir bütün olarak içeriğini, kullanılan ifadelerin türünü, şekil ve sonuçlarını dikkate alan derece mahkemelerinin, söz konusu ifadelerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının ötesinde olduğu sonucuna vardıkları ifade edilmiştir. Sonuç olarak Bakanlık, mahkeme kararında dayanılan gerekçelerin basın özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkelerine açıkça aykırı olmadığını belirtmiştir.

23. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında N.Y.nin başvuruya konu beyanı dışındaki bazı dikkat çekici beyanlarına ve bunlara karşı verilen tepkilere değinmiş, genel olarak başvuru formunu tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Erol Balcı, B. No: 2015/7325, 10/5/2018, § 21). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa"nın 26. ve 28. maddeleri kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”

26. Anayasa’nın "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Basın hürdür, sansür edilemez…

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

28. İnternet sitesinde yayımlanan yazı nedeniyle başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

30. Yukarıda belirtilen müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

31. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5237 sayılı Kanun’un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

32. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesinin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda Basın Özgürlüğünün Önemi

33. Anayasa Mahkemesi; Anayasa"nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa"nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).

 (b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

34. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

35. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 59).

36. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 54).

37. Dolayısıyla benzer başvurularda olduğu gibi eldeki başvuruya konu uyuşmazlıkta da derece mahkemelerinin başvurucunun basın özgürlüğü ile müştekinin itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Abuzer Demir ve Aslı Peksezer, B. No: 2016/73556, 23/10/2019, §§ 45, 47; Kenan Kıran ve Ramazan Fatih Uğurlu, B. No: 2016/2884, 24/10/2019, § 48; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, § 61). İlk derece mahkemesinin çatışan haklar arasında dengeleme yapabilmesi için;

i. Haber veya makalede yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği,

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları; basının sıkı denetiminde olup olmadığı; katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı,

iii. Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları,

iv. Haber veya makalenin yayımlanma şartları,

v. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı,

vi. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı,

vii. Haber veya makalede yer alan ifadelerin olgusal temele dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmediği,

viii. Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak üzere basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara, ödev ve sorumluluklara uygun davranıp davranmadıkları,

ix. Haber veya makalede dile getirilen düşüncelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı,

x. Haber veya makalenin hedef aldığı kişilerin hayatı üzerindeki etkileri kriterlerini elindeki somut olaya uyduğu ölçüde uygulaması gerekir (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; basının sorumluluğuna ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §§ 47-48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2), §§ 60, 61).

38. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 57).

39. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa"nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

(2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

40. Somut olayda bir internet sitesinde köşe yazarlığı yapan başvurucu, yazısında müşteki hakkında kullandığı "pedofil" ibaresi nedeniyle hakaret suçundan adli para cezası ile cezalandırılmıştır.

41. Başvuruya konu yazıda başvurucu, genel olarak sarsıcı bir üslupla giyim şeklinin değişmesi bağlamında toplumun muhafazakâr kesiminin yozlaştığını ileri sürmüş; kendi görüşünü desteklemesi amacıyla da bazı muhafazakâr kanaat önderlerinin ve yazarların görüşlerine yer vermiştir. Yazısının bir yerinde de, müştekinin görüşüne atıf yapmadan önce "5-6 yaşındaki kız çocuklarının evlenmesini caiz bulan pedofil" şeklinde incitici bir ifade kullanmıştır.

42. Başvurucunun müşteki hakkında kullandığı ve ergenlik çağına girmemiş çocuklara karşı cinsel ilgi duyan ve psikolojik sorunları olan kimse olarak tanımlanan pedofil kelimesinin değer yargısı içeren son derece incitici, sert ve ağır bir ifade olduğu noktasında bir kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte ifade özgürlüğü, ifadenin gerçek veya duygusal olup olmadığına ve başkalarının onu yararlı veya zararlı, değerli veya değersiz olarak değerlendirmesine bakılmaksızın ifadeyi korur. İfadenin polemik içermesi veya kırıcı olması bile onu koruma kapsamından mahrum etmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Önder Balıkçı, § 40). Dolayısıyla kullanılan ifadenin başvuru konusu olay kapsamında, yazının ilgili kısmının tamamının ışığı altında ve özellikle hedef aldığı kişi ile başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.

43. Somut olayda geniş kitlelerce takip edildiği anlaşılan müştekinin toplumsal konumu nedeniyle -doğru veya yanlış- yaptığı kişisel açıklamalarının, toplumsal ve bireysel düşünce ve davranışları kuvvetli bir şekilde etkileme potansiyeli bulunmaktadır.

44. Ayrıca müştekinin söz konusu tartışmalı sözlerini kesin bir dil kullanarak ifade ettiği anlaşılmaktadır. Kamuoyunu yakından ilgilendiren herhangi bir iddia hangi oranda kesin, katı ve dolaysız ise iddia sahibine yöneltilen eleştirilere de aynı oranda katlanma yükümlülüğü olmalıdır. Söz konusu tahammül ve tolerans gösterme yükümlülüğü demokratik müzakere süreçlerinin doğasından kaynaklanır. Zira aksinin kabulü hâlinde bir konuda olabilecek tüm yorum çeşitlerinin yok sayılması, belirli bir yorumun tek geçerli yorum olduğu iddiasının dayatılması tehlikesine yol açabilir.

45. Öte yandan tespit edilebildiği kadarıyla, dini konulardaki görüşlerini toplumda önemli sayıda insanın takip ettiği müşteki N.Y.nin, görüşlerini onlarca kitabının yanı sıra dergi ve gazeteler gibi yayınlar üzerinden veya internet üzerinden yayın yapan siteler ve her biri yarım milyona yakın takipçisi olan sosyal medya hesapları üzerinden kamuoyuna açıkladığı anlaşılmaktadır. Müşteki ayrıca bazıları milyonlarca kez izlenen yüzlerce videosunu da internet üzerinden paylaşmaktadır. Dolayısıyla bu kapsamda müştekinin, başvurucunun başvuruya konu makalesinde dile getirdiği düşüncelere karşı çok sayıda mecradan cevap verme olanağının bulunduğu gözönünde bulundurulmalıdır (siyasetçiler bağlamında bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 65). Ayrıca müştekinin konumu itibarıyla itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi ve kamuoyunun görüşlerinin oluşumu üzerindeki tartışmasız etkisi nedeniyle eleştiri sınırlarının diğer kişilere nazaran daha geniş olması gerekir. Bu sebeplerle müştekinin kendisine yönelik eleştirilere diğer vatandaşlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36).

46. Müştekinin sosyal medya platformlarında yayınlanıp daha sonra kaldırılan videosu nedeniyle hakkında ceza soruşturması yürütülmüş olması, konuşmasının yayınlanmasını müteakip çok sayıda siyasetçi, gazeteci veya uzman tarafından sert şekilde eleştirilmesi, uzun süre toplantı veya konferanslar için gittiği yerlerde protesto gösterileriyle karşılaşması gerçeği, dava konusu değer yargısı içeren sözlerin yeterli bir olgusal temele sahip olduğunu göstermektedir.

47. Bununla birlikte toplumda önemli sayıda insanın dinî konulardaki görüşlerini takip ettiği müştekinin, toplumsal duyarlılığın çok yüksek olduğu bir husustaki ifadelerinin yazarlık yapan ve muhafazakâr kesimi takip eden başvurucunun sıkı ve yakın denetimi altında olması da tabiidir. Zira basın mensuplarının müşteki gibi dinî konularda etki alanı geniş olan kişilerin sözlerini ve davranışlarını takip etmelerinin, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu yönlendirmeye çalışmalarının demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir faaliyet olduğu unutulmamalıdır. Rahatsız edici de olsa bu tür eleştirilerin somut olayda olduğu gibi adli para cezasıyla cezalandırılması ifade ve basın özgürlükleri üzerinde caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79).

48. Hal böyle olunca başvurucunun değer yargısı niteliğindeki pedofili kelimesini de içeren sözlerini, müştekinin çocuklara cinsel yönden ilgi duyduğunu ifade etmek ve böylece onu sebepsiz bir şekilde aşağılamak, tahkir etmek amacıyla değil onun bazı dinsel referanslara dayanarak çocuk yaşta evliliklerin normal görülmesi anlayışının yaygınlaşmasına yol açacağını değerlendirdiği açıklamalarına bir tepki olarak kullandığı kanaatine ulaşılmıştır.

49. Somut olayda ise ilk derece mahkemelerince, başvurucu tarafından yazılan yazının yayımlandığı bağlamdan ve içinde geçen bir kelimenin yazının bütününden kopartılarak süreç içindeki bütünsellik gözetilmeksizin bir değerlendirme yapıldığı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45); başvurucunun basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurulmaya çalışılmadığı, yazıdaki bir ifadenin çekilerek yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadenin tahkir edici ve küçük düşürücü olduğuna karar verildiği anlaşılmaktadır.

50. Yukarıdaki tespitler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa"nın 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu; ihlal tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat ödenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.

54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

55. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

56. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

57. İncelenen başvuruda, başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulamaması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

58. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının sadece başvurucu yönünden ortadan kaldırılmasından ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/519, K.2017/499) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

59. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin yeterli giderimi sağladığı değerlendirildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/519, K.2017/499) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminat talebinin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi