14. Hukuk Dairesi 2016/11294 E. , 2019/1751 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22.02.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.01.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacı köy tüzel kişiliği temsilcisi, köylerine ait suya davalı tarafça evine götürülmek üzere kazı yapılarak elatıldığını ileri sürerek, suya elatmanın önlenmesi ve eski hale getirilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu yerin kendi köylerine ait yayla içinde olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece pasif dava ehliyeti yokluğundan verilen red kararı Dairemizce eksik inceleme nedeniyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan inceleme ve araştırma sonucu bu kez davanın kabulü ile davalı tarafından dava konusu meraya yapılan elatmanın önlenmesine ve kaline, eski hale getirilme bedeli olan 450,00TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir
Bir davada olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme görevi hakime aittir. Dava dilekçesi ve yargılama aşamasında verilen dilekçe ve beyanlardan davacının isteminin ... Köyü hudutları dahilinde bulunan ... Mevkiinden çıkan ve umuma mahsus olarak yıllardır kullanılan içme suyuna, komşu köyden olan davalı ..."ın elattığını, suyun götürülmesi halinde ise tüm köylünün ve komşu köylülerin mağdur olacağını, hayvanlarının susuz kalacağını, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/5 D.iş 2012/4 sayılı Kararı ile davalının yaptığı kazı çalışmalarının tedbir yolu ile durdurulmasına karar verildiğini, davalı tarafından yapılan kazının men edilmesine ve eski hale getirilmesine karar verilmesini istemiştir. Bu durumda dava, meraya elatmanın önlenmesi değil suya elatmanın önlenmesi ve eski hale getirilmesi istemine ilişkindir,
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, ... 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman vb.) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Diğer taraftan 5/1465 sayılı Yeraltı Suları Tüzüğü"nün 15. maddesi gereğince yeraltı suyunu kullanacak arazi veya kuyu sahibinin veya işletmecilerinin faydalı su ihtiyacı; sırasıyle içme, temizlik, belediye hizmetleri, hayvan sulaması, zirai sulama ve maden ve sanayi suyu, sportif ve benzeri tesislerin faydalı kullanış miktarı gözönünde bulundurularak tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle DSİ tarafından tespit edilir. Faydalı ihtiyaç için ayrılacak su miktarı hiç bir zaman yeraltı suyu deposunun emniyetli veriminden daha yüksek olamaz.
Bu genel açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; dava, ... Mevkiinden çıkan suyun davalı tarafından kullanılmak üzere yaptığı kazı nedeniyle elatmanın önlenmesi ve kaynağın eski hale getirilmesi istemine ilişkin olduğuna, dava konusu kaynak mera vasıflı taşınmazdan çıkan genel su niteliğinde bulunduğuna göre mahkemece, suların en az olduğu dönemde mahallinde ziraatçi ve jeoloji mühendisi bilirkişiler hazır bulundurularak yeniden keşif yapılarak tarafların kadim kullanım hakları araştırılmalı, davacının suya ihtiyacı olup olmadığı bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli, davalıların içme suyu ihtiyaçları olup olmadığı, bu ihtiyacı şebeke suyu veya başka kaynaktan karşılayıp karşılamadıkları araştırılmalı, içme suyu ihtiyacının sulama suyu ihtiyacına nazaran öncelikli olduğu da gözetilerek herkesin ihtiyaçları oranında yararlanabileceği ve toplanan deliller sonucu tarafların su üzerinde ispatlanan hakları ve öncelikleri belirlenerek bir sonuca gidilmelidir. Değinilen yönler gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bozulmasına,istek halinde temyiz harcını yatırana iadesine, 27.02.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.