11. Hukuk Dairesi 2018/5593 E. , 2019/7080 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesi verilen 21/01/2016 tarih ve 2005/274-2016/31 sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesinin davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından istenilmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların gerçeğe aykırı yalan yanlış vaatlerle 27/02/2000 tarihinde davacının 62.000 DM. ve 01/01/2001 tarihinde 13.000 DM. miktarındaki parasını hileli ve oyunla elinden aldıklarını, karşılığında SPK’dan habersiz sahte olarak bastırılmış hisse senetlerini verdiklerini, bu senetlerin işe yaramadığını 2004 yılında öğrenmiş olduğunu, belirterek 75.000 DM bazındaki paranın faizi ile birlikte (euro olarak hesaplanıp) davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... ve davalı ... Holding A.Ş"ye davaya cevap vermemişlerdir.
Davalı ... ve davalı ... vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının davalı şirket kayıtlarında ortak olarak kaydı bulunduğundan şirket ile bu şekilde bağının bulunduğu, TTK"nın 405. maddesi gereğince anonim şirket ortaklarının sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyecekleri, davacının hileli davranışlarla aldatıldığını tespite elverişli somut deliller bulunmadığı, davacının davalı şirketlerin yetkili temsilcilerince yanıltıldığı, yanlış yönlendirildiğini kabule olanak bulunmadığı, öte yandan davacının 18.000,00-TL şirketten alacaklı olduğu tespit edilmiş ise de, dosyada mevcut SPK raporunun tek başına ispata yeterli olmadığı ve davacı vekilince usule uygun ıslah yoluyla sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine de dayanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı ... vekili temyiz etmiştir.
1.Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkin olup mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak, davalı şirket hakkında düzenlenen SPK raporlarında davalı şirketin kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda davalı şirket yöneticileri hakkında Konya 1.Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2003/279 Esas, 2009/143 Karar sayılı dava dosyasında, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...olmak üzere, Nitelikli Dolandırıcılık suçundan dolayı açılmış kamu davası olduğu, 21/04/2009 tarihinde sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında suç tarihi itibarıyle 765 S.TCK."nun 102/4 ve 104/2 maddelerinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu anlaşıldığından sanıklar hakkındaki kamu davalarının vaki zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı ortadan kaldırılmasına karar verildiği, Yargıtay 15. Ceza Dairesi"nin 07/05/2012 tarihli kararı ile hüküm fıkrasında yer alan "ortadan kaldırılması" ibaresinin çıkartılarak yerine CMK"nın 223/8. Maddesi gereğince " Düşmesine" denilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği ve kararın düzeltilerek onama tarihi olan 07/05/2012 tarihi itibariyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arındığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır (Bkz. Prof Dr. Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50). 818 sayılı BK"nin 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.
Somut olayda, davacı taraf, davalının yüksek oranda kâr verileceği ve yatırılan paranın istenildiği an çekilebileceği vaadi ile binlerce kişiden para tahsil ettiğini, ancak bir süre sonra talep edilmesine rağmen toplanan paraların geri verilmediğini, para toplama işleminin Bankalar Kanunu, TTK, SPK ve BK’ya aykırı olduğunu iddia etmiş, davalı ise davacı taraf ile müvekkili arasında ortaklık ilişkisinin kurulduğunu ve TTK"nin 329 ve 405. maddeleri gereğince ödediği parayı geri isteyemeyeceğini savunmuşlar, mahkemece de bilirkişi raporu alındıktan sonra yazılı şekilde, davacının davalı şirketteki ortaklığının geçerli olduğu, sermaye olarak şirkete verilenin geri istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece alınan ve benimsenen bilirkişi raporunun sonuç bölümüne göre, SPK’nın 02.04.2013 tarihli 24171390-331-3374 sayılı yazısının ekinde yer alan 10.07.2003 tarihli denetleme raporunun 14. sayfasında holdingin ortaklara borçlar hesabında ...’un 18.000.000.000 TL (2002 tarihi itibariyle) alacaklı olduğu tespitlerine yer verildiği ancak bilirkişi heyeti tarafından ticari defterler incelenemediğinden söz konusu durumun teyit edilemediği, bu çerçevede taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunup bulunmadığı hususunun şüpheden uzak bir biçimde tespit edilemediği anlaşılmaktadır. Bu aşamadan sonra davacının zararından davalının haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken SPK, TBMM, MASAK raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2.Bozma sebep ve şekline göre, davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 11/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.