
Esas No: 2014/9462
Karar No: 2014/9462
Karar Tarihi: 15/2/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MURAT KARATAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/9462) |
|
Karar Tarihi: 15/2/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Şermin
BİRTANE |
Başvurucu |
: |
Murat
KARATAŞ |
Vekili |
: |
Av. Cavit
ÇALIŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın gizliliği
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2001 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay
sınıfında göreve başlamış; 2012 yılına kadar istihbarat kısım amiri olarak
görev yapmıştır. Meslek içinde istihbarat ve istihbarata karşı koyma konulu
birçok kurs ve eğitim almış; yüksek lisans eğitimi görmüştür. 2003 yılında
evlenmiştir, eşi de Hava Kuvvetleri Komutanlığında subay sınıfında pilot
yüzbaşı olarak görev yapmaktadır.
9. 2010 yılında bir İnternet sitesinde başvurucu ve eşinin
birbirini aldattığı yönünde görüntüler yer almış; başvurucu ve eşi, Sincan
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Sincan Cumhuriyet
Başsavcılığınca olayın faillerinin bulunmasına yönelik olarak daimî arama
kararı verilmiş olup soruşturma devam etmektedir.
10. Başvurucu, aynı yıl içinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı
İstihbarat Daire Başkanlığı yetkililerine söz konusu olayla ilgili olarak ifade
vermiştir.
11. Bundan sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelenisimsiz bir ihbar üzerine bazı askerî personel
hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından
istihbarata karşı koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari tahkikat başlatılmıştır.
12.Bu tahkikat kapsamında 2012 yılında İstihbarat Daire
Başkanlığı tarafından aynı konuyla ilgili olarak başvurucunun yeniden ifadesi
alınmıştır.
13. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
sunulmuş belgelere göre ifade tutanaklarında, "ifadeyi alan" ve
"ifadeyi yazan" kısmı ve ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır.
Başvurucuya bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, kimlerle kaldığı sorulmuş,
ifade tutanağıyla kayıt altına alınmıştır. Ayrıca bugüne kadar İnternet
aracılığıyla veya yüz yüze tanışmak suretiyle birlikte olduğu bayanların kimler
olduğu ve bu bayanların içinden bilgi almaya çalışan olup olmadığı sorulmuştur.
Bunun yanı sıra kendisine bazı görüntüler gösterilip bu görüntülerin kendisine
ait olup olmadığı sorulmuştur. Başvurucunun imzalamış olduğu 23/3/2012 tarihli
ifade tutanağında, eşi asker olan ve boşanma davası devam eden bir bayanla
birkaç ay süren ilişki yaşadığını, bu bayanla İnternet üzerinden görüşmelerinin
de olduğunu söylediği, ayrıca gösterilen görüntülerin kendisine ait olduğunu
beyan ettiği belirtilmiştir.
14. Tahkikat sonucunda hazırlanan istihbarat raporunda, bir
İnternet sitesindebaşvurucunun üzerinde sadece iç
çamaşırının bulunduğu görüntülerin yer aldığı, evli olduğu hâlde bir silah
arkadaşının eşi ile cinsel ilişkiye girdiği, asker personelin göreve mahsus
e-posta (intranet) hesabından bu ilişkiye dair mesajlar gönderdiğinin tespit
edildiği belirtilmiştir. Raporda, başvurucunun davranışlarının TSK"nın
itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış kapsamında olduğu belirtilerek
hakkında TSK"dan ayırma işlemi tesis edilmesi teklif edilmiştir.
15.Bu teklif doğrultusunda başvurucu hakkında 7/11/2012
tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu"nun 50. maddesi uyarınca TSK"dan ayırma işlemi tesis
edilmiştir.
16. Öte yandan başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen ve kamuoyunda "askerî casusluk soruşturması" adıyla anılan
soruşturma üzerine açılan kamu davasında sanık olarak yargılanmıştır.
Başvurucu; İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2016 tarihli kararıyla isnat
edilen suçları işlemediğinin sabit görüldüğü gerekçesiyle beraat etmiştir.
Anılan karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/10/2016 tarihli kararıyla
onanmıştır.
17. Başvurucu, TSK"dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
18. Başvurucu dava dilekçesinde; psikolojik baskı altında, yorma
ve aldatma teknikleri kullanılarak ifadesinin alındığını, ifade tutanağını
okumadan imzaladığını belirtmiştir. Başvurucu, bu ifade tutanağı ile outlook hesabından ele geçirilen iletilerinin hukuka aykırı
şekilde elde edilen deliller olduğunu, bu delillerin disiplin soruşturması
dosyasına dâhil edilmesinde özel bir kasıt bulunduğunu ileri sürmüştür. Bunun
yanı sıra başvurucu, çok sayıda takdir belgesinin ve başarılı çalışmaları
olduğunu, hiçbir disiplin cezası bulunmadığını, özel yaşamına ait unsurların
Kurum disiplin ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını iddia etmiştir.
19. AYİM, davalı idareye başvurucunun ifadesinin alınması
esnasında sesli ve görüntülü kayıt yapılıp yapılmadığını sormuş ve varsa bu
kayıtların gönderilmesini istemiştir.
20. Davalı idare, söz konusu görüntü ve ses kaydının idari
soruşturmanın ardından imha edilmesi nedeniyle gönderilemediğini bildirmiştir.
21. AYİM, oybirliğiyle davayı reddetmiştir.AYİM"e göre başvurucuya isnat edilen
davranışlar, TSK"nın itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış
kapsamındadır ve bu nedenle başvurucunun TSK"daki görevini devam ettirmesi
olanaklı değildir. Ayrıca AYİM, başvurucunun ifadesinin usulsüz ve hukuka
aykırı şartlarda alındığı iddialarını da reddetmiştir. AYİM kararında,
başvurucunun ifadesinin ceza soruşturması kapsamında değil disiplin
soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada uğratıldığına dair kanıt
bulunmadığı belirtilmiştir.
22. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 23/5/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
23. Başvurucu vekili tarafından 18/6/2014 tarihinde bireysel
başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
24.926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesi, 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri, 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği’nin işlem
tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve
ahlâkî durum nedeniyle ayırma” kenar başlıklı 91. ve 92. maddeleri.
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
26. Özel hayata saygı hakkına kamumakamlarının
keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme"nin 8. maddesi ile
sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate
müdahale ettiğini tespit ettiğinde 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
koşulları incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir
dayanağı olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup
olmadığı, demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı
araştırılmaktadır (Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No:7525/76,
22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83, 24/3/1988, §
59; De Souza Ribeiro/Fransa, B. No: 22689/07, 13/12/2012, §
77).
27. Ayrıca AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin, bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç,
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM"e göre bu şekildeki güvencelerin
amacı 8. maddede yer alan haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını
önlemek, müdahalenin gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B. No:
28945/95, 10/5/2001, § 72).
28. AİHM"e göre gerek negatif
yükümlülükler gerekse pozitif yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin
etkili güvencelerin sunulması gerekmektedir (Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, §§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96,
19/9/2000, §§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§§ 50-55; Abdulaziz, Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80,
28/5/1985, § 67).
29. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması ve gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla
benzerlikler içermesi bakımından Smith ve Grady/Birleşik Krallık (B. No: 33985/96,
33986/96, 27/9/1999, § 30) kararı incelenmelidir. Bu davada başvurucular
Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli personeldir ve eş cinsel olmaları nedeniyle
görevlerine son verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith hemşire olarak, Bay Grady ise pilot olarak görev yapmıştır. Görevden alınmaları
işlemine karşı açtıkları davada verilen kararda, her ikisinin de sicil ve görev
performansının mükemmel derecede olduğu, herhangi bir disiplinsizliklerinin
bulunmadığı belirtilmiştir.
30. Başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetleri polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından sorgulanmışlardır.
Bu sorgulama sırasında sorgulama yapılmasının amacı açıklanmış, eş cinsel
olanların Silahlı Kuvvetlerde çalıştırılmayacağı yönündeki devlet politikası
hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı sonuçlar belirtilmiştir.
Başvuruculara hiçbir şey söylemek zorunda olmadıkları ancak konuşmaları hâlinde
söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak kullanılabileceği uyarısı
yapılmıştır. Bunun yanı sıra başvurucuların talepleri üzerine avukatlarıyla
görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade edilmiştir. Bayan Smith"in sorgusu
sırasında bir kadın soruşturmacı da görüşmelere katılmıştır. Ayrıca görüşmelere
başlanmadan önce Bayan Smith"e bazı soruların utanmasına sebep olabileceği,
eğer böyle hissederse bunu belirtebileceği hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan
önce bir avukatla görüşmüş ve avukatı hiçbir şey söylememesi, bazı basit
sorulara cevap verebileceği yönünde tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady"nin talebi üzerine de avukatının ve yine Kraliyet
Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev yapan bir personelin objektif gözlemci
olarak sorgulama sürecine katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik Krallık,
§§ 14, 25, 26, 27).
31. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığını incelerken özel hayata saygı hakkının
cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88, 89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
32. AİHM, demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden
müdahale için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu
yönünden sorgulama sürecinideğerlendirmiştir. AİHM"e göre sorgulama süreci son derece müdahaleci
nitelikteydi. Başvurucuların özel hayatlarının en mahrem yönlerine, cinsel
hayatlarına, aile ilişkilerine dair çok ayrıntılı sorular sorulmuştur. Sorgu
tarzı oldukça saldırgan ve müdahalecidir. Hatta Hükûmet görüşünde de Bayan
Smith"e sorulan üvey kızıyla cinsel ilişkisi olup olmadığı sorusunun
savunulacak bir tarafı olmadığı belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §
91). Ayrıca eş cinselliğin Silahlı Kuvvetlerden erken ayrılabilmek için bahane
olarak kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla sorgulama yapıldığı
belirtilmişse de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular cinsel
yönelimlerini gizli tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır. Bu
nedenle sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi
bulunmamaktadır. AİHM, Hükûmetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili
olarak ileri sürdüğü tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili
sebeplerin de somut olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel
yönelimlerini kabul etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi
konusunda hükümetin ikna edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; psikolojik baskı altında, hukuka aykırı şekilde
ve özel hayatın gizliliği ihlal edilerek sorgulandığını, idarenin hukuk dışı
yollarla ifadesini aldığını ve beyanlarını çarpıtarak istihbarat raporu
düzenlediğini ileri sürmüştür. Başvurucu; ayrıca bir çokkez
takdirname ile ödüllendirildiğini, sicilinin çok iyi derecede olduğunu, özel
hayatına ilişkin unsurların hiçbir şekilde görevine yansımadığını belirtmiştir.
Bunun yanı sıra bu şekilde elde edilen ifadelerin ve özel hayatın gizliliği
ihlal edilerek ele geçirilen e-posta yazışmalarının yasal delil kabul
edilemeyeceğini, dolayısıyla TSK"dan ilişiğinin kesilmesine dayanak
alınamayacağını ileri sürmüştür. Bu nedenlerle Anayasa"nın 20. ve 22.
maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; yeniden
yargılama yapılmasını, 203.516 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir. Ayrıca başvurucu kamuya açık belgelerde
kimliğinin gizlenmesini istemiştir.
2. Değerlendirme
35.Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
...”
36. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16).
38. Başvurucunun cinsel hayatına dair, özel nitelikte olan
hususlar ve göreve tahsisli e-posta sisteminden bu ilişkilerini ortaya koyan
iletiler gönderdiği sebep gösterilerek TSK"dan ilişiğinin kesildiğine ilişkin
söz konusu iddiasının, özel hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan
mahremiyet alanını ve haberleşme hürriyetini ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu
nedenle başvuru, Anayasa"nın 20. maddesinde güvenceye alınan özel hayatın gizliliği
hakkı ile 22. maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti çerçevesinde ele
alınmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
40. Özel hayat kavramı, eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde “bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramı
temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak
kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte
kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de
içermektedir (Serap Tortuk,
B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent
Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32) .
41. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğuna kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§
31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
42. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
43. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
44.Öte yandan Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak
sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve İnternet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
45. Ayrıca haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği
ilkesi, kişilerin sadece özel meskenlerinde yaptıkları iletişimleri değil aynı
zamanda iş yerlerinde yaptıkları haberleşmeleri de güvenceye almaktadır (Bülent Polat, § 65; Tevfik Türkmen, § 54)
46. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar ve
göreve mahsus e-posta sisteminden gönderdiği iletiler gerekçe gösterilerek
TSK"dan ilişiğinin kesilmesi işleminin özel hayatın gizliliği hakkı ve
haberleşme hürriyetine bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
48. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
49. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden incelenmesigerekir.
(1) Kanunilik
50. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (c) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91. maddesi uyarınca
yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
51. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan
değerlendirmeler neticesinde söz konusu mevzuat hükümlerinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (G.G.
[GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, §§ 48-50). Somut olayda bu sonuçtan
ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
52.Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden bir veya birkaçına dayanması gerekir.
53. Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında, özel hayata
saygı hakkı açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan
birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber anılan maddenin
birinci fıkrası yönünden özel sınırlama nedeni belirtilmemiştir. Ancak özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. (AYM,
E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 7; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9;Sevim Akat Eşki, B.
No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
54. Somut olayda müdahale, hem Anayasa’nın 22. maddesinde
öngörülen haberleşme hürriyeti hem de 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın
gizliliği hakkının kapsamı içinde kalmaktadır.Bu
yüzdensomut olayın koşulları bakımından Anayasa"nın
22. maddesinde öngörülmüş olan sınırlama sebeplerinin gerçekleşmiş olup
olmadığı incelenmelidir.
55. TSK’nın personeline görev nedeniyle tahsis ettiği e-posta sisteminden
yapılan haberleşme üzerindeki denetimin bilgi güvenliğini sağlama ve
istihbarata karşı koyma amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu denetim
sonucunda haberleşme sisteminin amaç dışında kişisel nedenlerle kullanıldığının
tespit edilmesi hâlinde bu kullanıma müdahalede bulunulmasının disiplinin
korunması ve askerî hizmetin gereği gibi yürütülmesini sağlama amacını taşıdığı
görülmektedir. Dolayısıyla söz konusu müdahalenin bilgi güvenliğini sağlama,
istihbarata karşı koyma, askerî disiplini koruma kapsamında millî güvenliğin ve
kamu düzeninin korunması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın 20. ve 22.
maddeleri çerçevesinde meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep
gösterilerek TSK"dan çıkarılmasının istihbarata karşı koyma, askerî disiplini
koruma kapsamında millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması amaçlarını
taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı olduğu sonucuna
varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
57. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da
başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96,
K.2016/9, 10/2/2016, § 13; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; özel hayatın gizliliği hakkı bağlamında Ata Türkeri, §§ 44, 45; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, §
62).
58. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçeleringösterilmesi
gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
59. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
60. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin disiplin
içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum oluşturduğunun
ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması hâlinde personelin özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli kabul
edilebilir. Ancak bu hâlde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun olması gereklidir.(G.G.,
§ 60).
61. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden
fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102, K.2016/151, 7/9/2016,
§ 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B. No: 2013/5126,
2/7/2015, § 72).
62. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konulmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
63. Somut olayda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında
mahremiyetine dair konular hakkında sorgulanırken başvurucuya usule ilişkin
güvenceler verilip verilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
64. Başvurucunun TSK"dan çıkarılmasına dair kararın istihbarat
birimi tarafından alınmış olan ifadelere, özellikle başvurucunun kendi beyanına
dayalı olarak alındığı görülmektedir.
65. Başvurucunun yargı sürecinde tüm isnatları reddettiği, bir
İnternet sitesinde kendisi ve eşi hakkında yer alan görüntülere ilişkin olarak
da bu görüntülerin kendisine ait olmadığını ısrarla vurgulayarak Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğu, istihbarat birimi tarafından
psikolojik baskı altında ifadesinin alındığını, ne için beyanda bulunduğunu
bilmediği gibi ifadesinin hakkında işlem tesisine esas alınacağını da
bilmediğini beyan ettiği görülmüştür.
66.AYİM kararında, başvurucuya isnat edilen fiillerin TSK"nın
itibarını sarsacak ahlak dışı hareketler kapsamında olduğu değerlendirmelerine
yer verilmiş, bu değerlendirmeye ise istihbarat birimi tarafından alınmış ifade
dayanak yapılmıştır. Kararda, başvurucunun usule aykırı şekilde sorgulama
yapıldığı yönündeki iddialarının da reddedildiği görülmektedir. Bu durumda
başvurucunun TSK"dan çıkarılmasına dayanak teşkil eden ve istihbarat birimi
tarafından yürütülen ifade alma sürecinin anayasal güvencelere uygun olup
olmadığı incelenmelidir.
67. İstihbarat birimi tarafından alınan ifadelere ait
tutanaklarda, disiplin soruşturması için ifade alındığı belirtilmemiş ve
başvurucunun ne ile suçlandığı bildirilmemiştir. Başvurucuya somut isnatlar ve
olay tarihleri belirtilmeden sorular yöneltilmiştir. Sorulan sorular, kişilerin
tüm özel yaşamlarını kapsayacak şekilde geniş ancak kapsamı, sınırları ve amacı
belli olmayan niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve unvanları ile
ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır. Ayrıca kişilerin psikolojik baskı ve zorlama
altında, olumsuz koşullar içinde ifade verdiklerini kanıtlamaları neredeyse
imkânsızdır. Bireyler karşısında çok daha güçlü konumda bulunduğu tartışmasız
olan idarenin ifade alma sürecinde objektif gözlemci bulundurma, avukat yardımı
sunma, görüşmeleri kamera ile kayda alma gibi geniş olanaklara sahip olduğu da
dikkate alındığında kişilerin bu yöndeki iddialarının aksini kanıtlama
yükümlülüğü idareye aittir. Üstelik başvurucunun ifadesinin alınması esnasında
sesli ve görüntülü kayıt yapılmış olmasına karşın söz konusu kayıt imha
edilerek yargı makamlarına gönderilmemiştir. Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin
söz konusu ifade sürecinde başvurucuya savunma hakkı tanıdığını ve özgür
iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını kanıtlayamadığı anlaşılmıştır.
Dolayısıyla olayda, özel hayata ilişkin hususlar sebep gösterilerek TSK"dan
çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde başvurucunun özel hayatın gizliliği
hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
68.İkinci olarak müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup
olmadığı, idare ve Derece Mahkemesi kararlarının gerekçeleri çerçevesinde
incelenmelidir.
69. Başvurucu, TSK"dan çıkarılması ile sonuçlanan disiplin
soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren
iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır.Derece
Mahkemesi kararına göre başvurucunun mahremiyetine dair söz konusu hususlar,
istihbarat faaliyeti kapsamında yürütülen sorgulamada başvurucunun ifadesinden
tespit edilmiştir. AYİM kararı ve dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde bu
istihbarat faaliyeti tespitine kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve
davranışların başvurucunun mesleğine bir yansımasının olmadığı, görevini
aksattığı, disiplinsizliği bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı
görülmektedir. Tam aksine dava dosyasına sunulmuş belgelere göre başvurucunun
çalışmaları ve sicili çok başarılıdır. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın
kapsamının mesleki hayatın sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır.
70. AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel
yaşamına ilişkin olan eyleminin mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair
yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği, TSK’nın işleyişi üzerindeki
etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. Ayrıca soruşturma usulünün
hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik başvurucunun iddialarına da makul
bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı koşulların detaylı
şekilde incelenmediği anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve Derece Mahkemesi
kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde
konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, bu nedenle müdahalenin demokratik
toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.
71. Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı anlaşıldığından
ölçülülük ilkesi yönünden inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22.
maddelerinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
74. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasını ve203.516 TL maddi,
50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
75. Başvuruda Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına
alınan özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
76. Özel hayatın gizliliği hakkının ve haberleşme hürriyetinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere AYİM Birinci Dairesinegönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
77. Başvurucu tazminat talep etmişse de yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (Anılan Dairenin
21/1/2014 tarihli ve E.2012/1579, K.2013/69 sayılı kararına ait dava dosyası
ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.