10. Hukuk Dairesi 2014/2179 E. , 2014/8795 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Malatya 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 17.12.2013
No : 2013/36-2013/168
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, murisinin 11.04.1993-17.12.1994 tarihleri arasında davalılardan R.B."in kanalizasyon inşaatı ve sair işlerinde kesintisiz çalışmalarının tespitini talep etmiş olup; mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79. maddenin 10. fıkrasına göre; yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının dikkate alınacağı açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, halen geçerliliğini korumaktadır. Buna göre; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Somut olayda; davalı R.B."in kanalizasyon inşaatı işini Belediyeden ihale yolu ile aldığı ve işin 11 kısım halinde yapıldığı, davacının, 01.09.1993, 07.10.1993, 15.10.1993, 03.11.1993, 23.11.1993, 07.09.1994, 24.09.1994 ve 19.12.1994 işe başlangıç tarihli davalı R.Behçet işyerinden verilme giriş bildirgelerinin ve bir kısmı bu bildirgelerle uyumlu hizmet cetvelinde çalışmalarının bulunduğu, işe giriş bildirgelerindeki imzanın murise ait olmadığının tespit edildiği anlaşılmakta olup, 01.09.1993 tarihi öncesi talep yönünden hak düşürücü süre nedeniyle red kararı isabetli ise de; işe giriş bildirgelerinin verildiği tarih sonrası dönem yönünden yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.
Davacı murisinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; öncelikle, davaya konu işe ilişkin ihale evrakları, başlangıç ve bitiş tarihlerine dair tüm belgeler ile dava konusu işyerinin dava konusu döneme ilişkin tüm bordroları getirtildikten sonra, dava konusu dönemde müfettiş denetimi olup olmadığı araştırılmalı; Belediyeden 11 kısım halinde alınan tüm ihalelerde murisin çalışıp çalışmadığı, ayrıca hizmet bildirimi yapılan ihale kısımları yönünden eksik bildirilen sürelerde çalışma olup olmadığı araştırılmalı, ihale makamı olan Belediyenin kontrol memuru ve yetkilileri ile dönem bordro tanıkları dinlenilmeli, beyanları arasında çelişki oluşursa giderilmeli, dinlenen tanıkların çalışmalarının belgelerde olmadığı dönemlere ilişkin olarak çalışmaları davaya konu işyeri bordrolarına geçen tanıklar veya benzer nitelikte komşu işyeri sahip ve çalışanları dinlenmek suretiyle, kuşku ve duraksamaya yer verilmeyecek şekilde Kuruma bildirilmeyen muris çalışmalarının süresinin belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Anılan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 15.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.