
Esas No: 2019/4635
Karar No: 2019/7210
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/4635 Esas 2019/7210 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 19/02/2019 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı ... vekili Av. ....geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, 24/09/2014 havale tarihli dava dilekçesi ile davacılara ait ....mahallesi 3 parsel sayılı taşınmazın, Orman Yönetimi tarafından açılan .... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/718 E. - 2014/182 K. sayılı dosyası ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verildiğini, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devletin sorumlu olduğunun düzenlendiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100.000 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, daha sonra 30/06/2015 tarihli harçlandırılmış dilekçesi ile dava değerini 2.568.000,00 TL olarak ıslah etmiş ve yine dava tarihinden itibaren faiz talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 2.568.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiş, hükmün davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 30/05/2017 tarih ve 2015/15167 E. - 2017/4726 K. sayılı kararı ile bozulmasına karar verilmiştir
Hükmüne uyulan bozma karraında özetle; “Mahkemece çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek, dava tarihi itibarıyla, emsaller içinde değerlendirmeye esas alınacak nitelikte taşınmaz bulunmadığından bahisle, emlak vergi değeri ve serbest piyasa rayicine göre hesaplama yapılmıştır.
Oysa, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu kaydının iptalinden kaynaklı tazminat davalarında, zararın, mülkiyetin kaybedildiği tarih olan, tapu iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği günde doğmuş olduğu, bu nedenle değer tespitinin bu tarih itibarıyla yapılacağı kabul edilmektedir.
Ayrıca, tazminat miktarı belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin tespiti olup, arazi niteliğindeki taşınmaz; başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar için ise emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir.
Çekişmeli taşınmaz tapu kaydında tarla niteliği ile kayıtlı olup, belediye başkanlığından gönderilen yazıda, taşınmazın meskun mahal dışında termal turizm alanında kaldığı bildirilmiştir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtayca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan meskun yerler içinde yer alması gerekir.
Taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da araştırılmalı, bu hususlar belediye başkanlığından, su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevaplara göre taşınmazın arsa veya arazi niteliği saptanmalıdır.
Yapılan araştırma sonunda tapusu iptal edilen taşınmazın arazi olduğu saptanacak olursa değerinin; taşınmazın mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünler ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelir yöntemine göre hesaplanması ve bedel tespitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle saptanması; tapusu iptal edilen taşınmazın arsa niteliğinde olduğu belirlendiği taktirde ise değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği günden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir.
Bu durumda; öncelikle yukarıda açıklanan yöntemle taşınmazın niteliği belirlenmeli, arsa ise taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınmalı, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmeli ve bu emsallere göre; arazi ise net gelir yöntemine göre ve her halükarda tapu iptal kararının kesinleştiği gün itibarıyla değer tespit ettirilmelidir.” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne 2.568.000,00 TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, 1959 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 3 parsel sayılı 21.400,00 m² yüzölçümlü taşınmazın tapu kaydı uygulanarak tarla niteliğiyle .... adına tespit ve tescil edildiği, 19.10.1994 tarihinde taşınmazın beyanlar hanesine orman sınırları içerisinde kaldığına dair şerh konulduğu, Orman Yönetimi tarafından açılan dava sonucu ..... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/718 E. - 2014/182 K. sayılı kararıyla 3 parsel sayılı taşınmazın orman tahdidi içinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptaline, orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 20.06.2014 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 24.09.2014 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılmak suretiyle, tapu iptal kararının kesinleştiği tarih esas alınarak değer biçilmesinde ve taşınmazın gerçek bedelinin TMK"nın 1007. maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, duruşma vekalet ücreti takdirine ve Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 05/12/2019 günü oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, kesinleşmiş orman kadastrosuna göre orman sınırları içerisinde kalan davacıların murisi adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptal edilmesi nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat (TMK md.1007) istemine ilişkindir.
Türk Medenî Kanunun 1007. (eski MK. 917.md.) maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." Hükmü amirdir.
TMK 1007. maddede yer alan “Devletin sorumluluğunun oluşabilmesi için; tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir eylem veya işleminin olması, bu eylem veya işlem sonucunda bir zararın doğmuş olması, eylem veya işlem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir.
Tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan devletin sorumluluğunun mevzuatımız içerisinde yer alan kusursuz sorumluluk hallerinden biri olduğu doktrin ve uygulamada kabul edilmektedir.
Kusursuz sorumlulukta uygun illiyet bağından söz edebilmek için hukuka aykırı işlem veya eylem ile zararın oluşması arasında nedensellik bağının olması ve illiyet bağını kesen sebeplerin bulunmaması gerekir. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması ya da zararın doğmasında öngörülmeyen bir halin etkili olması gerekmektedir.
Bu açıklamalar kapsamında dava değerlendirildiğinde; davacılar kök murisleri .....ait taşınmazın orman sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edildiğini ve bu şekilde mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazın bulunduğu yerde 1944 yılında 3116 sayılı yasaya göre orman kadastrosu yapılmış ve 1945 yılında ilan edilerek kesinleşmiştir. Daha sonra aynı bölgede 1959 yılında yapılan tapulama sırasında, orman tahdit sınırları içerisinde bulunan davaya konu bu taşınmaz, davacıların kök murisi..... adına tespit edilmiş, itiraz edilmediği için de kesinleşerek 1961 yılında tespit gibi tapu kaydı oluşmuştur.
Bir yerde tesis (arazi) kadastrosu yapılırken, daha önceden yapılmış olan ve kesinleşen orman kadastrosu var ise bu sınırlara riayet edilerek tesis kadastrosunun yapılması gerekir. Tazminata konu olan taşınmaz 1944 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında orman olarak ilan edilip 1945 yılında kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan bir yer olduğu sabittir.
Anayasamızın 169. maddesinde; "...Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz..." hükmü yer almaktadır. Bu hükümde de açıkça yer aldığı üzere ormanların zamanaşımı ile iktisabı mümkün değildir.
Davaya konu olan taşınmaz, daha önceden ilan edilip ve kesinleşen orman kadastrosuna göre orman niteliğinde olduğundan, özel mülkiyete konu olamayacağı veya zamanaşımı ile mülkiyetin kazanılamayacağı Anayasamızın hükmü gereğidir. Hem Anayasamızın hükmü ve hem de yapılan arazi kadastrosunun ikinci kadastro niteliğinde olması nedeniyle davacı adına yapılan tespit ve tescil, yolsuz tescil niteliğindedir. Hukuk Genel Kurulu Kararlarında ve Dairemizin yerleşik uygulamasında bu tür yolsuz tesciller yok hükmünde kabul edilmektedir. Her ne kadar şeklen bir tapu kaydı oluşmuş ise de, bu tapu kaydı mülkiyeti kazandıran bir belge niteliğinde değildir.
Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından ...., mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek bir sonuca varmaktadır. Buna göre, orman veya mera gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılamayacağına dair Türk Hukukundaki düzenlemeler nedeniyle, başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmektedir . ....
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapu kaydını tereddütsüz bir mülkiyet belgesi olarak kabul etmekte ise de, Türk Hukukundaki uygulama farklı yöndedir.
Hukuk Genel Kurulunun 19.02.2003 gün 2003/20-102 esas 2013/90 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, Türk Medeni Kanunun kabul ettiği sisteme göre tapuya tescilin geçerli olabilmesi ve mülkiyet hakkının doğması için geçerli bir hukuksal nedene dayanması zorunludur. Geçerli bir hukuksal nedene dayanmayan tesciller, yolsuz tescil niteliğinde olup sahibine mülkiyet hakkı kazandırmaz. Yolsuz tescille, kamu malı niteliğinde olan taşınmazların özel mülkiyete dönüştürülerek hukuksal niteliklerinin değiştirilmesi hukuken mümkün değildir. Aksinin kabulü, Anayasamızın 169. maddesi hükmünün yok sayılması ve dolanılması anlamına gelecektir. Burada yolsuz tescil olduğundan tapu kaydının mülkiyet hakkını temsil etmediği, başka bir deyişle, davacı tarafından mülkiyet kazanılmadığı için davacı adına oluşan tapu kaydının iptal edilmesi ile de mülkiyet hakkının ihlal edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle mülkiyet hakkından yoksun bırakılma iddiası, dosya kapsamı ile uyuşmadığından mülkiyet hakkından bedelsiz yoksun bırakıldığına ilişkin iddia ve buna mukabil taşınmazın rayiç bedeli kadar tazminat verilmesi yerinde değildir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapunun orman olduğu gerekçesi ile iptal edilmesi durumunda hiçbir bedel ödenmemesini hak ihlali kabul etmiş, makul bir tazminat ödenmesi gereğine değinmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, makul tazminat miktarını, taşınmazın rayiç bedeli olarak kabul etmektedir (29.09.2010 tarih 2010/ 14-386 Esas 2010/427 Kararı). Ancak kanaatimce; tapulu bir yerin sonradan orman sınırları içerisine alınmasından farklı olarak, dava konusu halde olduğu gibi önce orman kadastrosu yapılmış ve daha sonra arazi kadastrosu yapılmış olması halinde hukukumuza göre arazi kadastrosunun ikinci kadastro niteliğinde olması ve yerin özel mülkiyete konu bir yer olamayacağı hususunun kesinleşmesi nedeniyle yok hükmünde olan tapu kaydı ile mülkiyet kazanılmadığı için makul tazminat miktarının taşınmazın rayiç bedeli değil, bu kayda güvenerek tapu sahibinin imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında, davacıların murisine ait tapunun iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet haklarından yoksun bırakıldığı iddiası, mülkiyet hakkının hiç doğmaması nedeniyle hukuki gerçeği yansıtmadığından, tapunun iptalinden dolayı Hazineyi TMK’nın 1007. maddesi gereğince sorumlu tutmanın mümkün olmadığı, bir an için sorumlu tutulması gerektiği kabul edilse dahi, hükmedilmesi gereken tazminat miktarının taşınmazın rayiç bedeli değil, tapu malikinin bu kayda güvenerek, imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olması gerektiği kanaatinde olduğumdan, tazminat kararının onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.