BİR DAVAYA AİT ŞEKLİ ANLAMDA KESİNLEŞMİŞ OLAN HÜKMÜN, DİĞER BİR DAVADA MADDİ ANLAMDA KESİN HÜKÜM OLUŞTURABİLMESİ İÇİN, HER İKİ DAVANIN TARAFLARININ, DAVA SEBEPLERİNİN VE İLK DAVANIN HÜKÜM FIKRASI İLE İKİNCİ DAVAYA AİT TALEP SONUCUNUN AYNI OLMASI GEREKİR.
TAKİP HUKUKUNDAN DOĞAN İSTİHKAK DAVALARINDA VERİLEN KARARLAR, MADDİ ANLAMDA KESİN HÜKÜM TEŞKİL ETMEYECEĞİ İÇİN BU KARARLAR HAKKINDA YARGILAMANIN İADESİ YOLUNA GİDİLEMEZ.
Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde iade-i muhakeme talebinde bulunan V… A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Yargılamanın iadesi talebinde bulunan (alacaklı) vekili, Beyoğlu Beşinci İcra Müdürlüğü’nün 2006/8277 sayılı Takip dosyasında yazılan talimat uyarınca, Eyüp Birinci İcra Müdürlüğü’nün 2006/1824 sayılı talimat dosyasında yapılan günlü hacze konu menkullerin üçüncü kişiye ait olduğu iddiası ile açtıkları istihkak davasının reddine karar verildiğini, hükmün temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesinden sonra ele geçen 25.10.2010 tarihli imzalı belge ile davacı ve borçlu şirketler arasındaki organik bağın belirlendiğini belirterek yargılamanın iadesi taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Karşı taraf (üçüncü kişi ve borçlu) vekilleri, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda: “Dava konusu istihkak iddiası ile ilgili verilen ilk kararın temyiz incelemesi sonucunda bozulduğu, uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne yönelik verilen kararın taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiği, ancak yargılamanın iadesi talebinde bulunan davalı alacaklı tarafın ilk kararı temyiz ettiği, yargılama aşamasında da her türlü delilini sunma olanağının kendisine tanındığı, öte yandan İcra Mahkemeleri’nde verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği, genel hükümlere göre tarafların dava açabilecekleri” gerekçesi ile yargılamanın iadesi talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, iade-i muhakeme talebinde bulunan V… A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargılamanın iadesi talebine konu mahkeme kararında ele alınıp sonuçlandırılan uyuşmazlık, üçüncü kişinin İİK’nın 96. vd. maddelerine dayalı olarak ileri sürdüğü “istihkak” iddiasına ilişkindir.
Başvurulan kanun yolu ise maddi anlamda kesinleşmiş veya kesin olarak verilmiş bulunan kararlara karşı tanınmış olup, maddi anlamda kesin hüküm gücü bulunmayan kararlara karşı bu yola gidilemez (1086 sayılı HUMK’nın 445., 6100 sayılı HMK’nın 374. maddesi).
İstihkak davaları sonucunda verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm gücünün bulunup bulunmadığı öğretide tartışmalı olup, bu konu ile ilgili Yargıtay’ın değişik Daireleri tarafından verilmiş farklı kararlar da bulunmaktadır.
Bu konuyu değerlendirebilmek için öncelikle maddi anlamda kesin hükmün tanımı ile bununla amaçlananın ne olduğu, ayrıca istihkak davası ile neyin amaçlandığı konuları üzerinde durmakta fayda vardır.
Maddi anlamda kesin hüküm ile ilgili 1086 sayılı HUMK’nın 237/2. maddesinde: “...Kaziyei muhkeme, mevcuttur denilebilmek için iki tarafın ve müddeabihin ve istinat olunan sebebin müttehit olması lazımdır.” denilerek unsurlarının neler olduğu belirtilmiştir. Aynı konuda 6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde: “(1) Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir...” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu unsurlardan yola çıkarak maddi anlamda kesin hüküm müessesesi ile amaçlananın (1) bir mahkeme hükmüne karşı ancak bir dereceye kadar itiraz edilebilmesi; (2) davanın tarafları arasındaki hukuki ilişkinin bütün bir gelecek için kesin olarak tespiti ya da düzenlenmesi olduğu söylenebilir. Amacı ve unsurlarından yola çıkılarak da maddi anlamda kesin hükmün, bir dava sonucunda verilen yargısal kararın, kanunda belirtilen şartların varlığı halinde hakikat olarak kabul edilmesini zorunlu kılan bir vasıf olduğu söylenebilir.
İstihkak davası da İİK’nın 97/11. maddesi gereğince genel hükümler dahilinde basit yargılama usulüne tabi teknik bir dava türüdür. Üstelik hakim bu davalarda takip hukukunun dar kalıpları içinde hareket etmek durumunda da değildir. Yargılama usulü kanununda yazılı tüm kanıtlar ispat aracı olarak sunulabilir ve hakim de bunları serbestçe takdir edebilir.
Ne var ki takip hukukundan doğan istihkak davasının amacının, buna ilişkin düzenlemelerden yola çıkıldığında, hacizli mal, alacak ya da hak üzerinde cebri icranın yürütülüp yürütülmeyeceğini saptamak olduğu açıktır. Böyle olunca da bu davalarda verilen hükmün, borçlu ile üçüncü kişinin birbirlerine karşı olan maddi hukuk alanındaki haklarını etkilemeyeceğini kabul etmek gerekir.
Bu durumda takip hukukundan doğan istihkak davalarında verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği için bunlar hakkında yargılamanın iadesi yoluna gidilememesi gerekir ki Dairemizin bir süredir istikrar kazanan uygulaması da bu yöndedir.
Mahkemece yargılamanın iadesi yolunun kapalı olduğu dikkate alınmadan işin esasına girilmesi hatalı ise de verilen red kararı sonuç itibarı ile doğru olduğundan yargılamanın iadesi talebinde bulunan V… A.Ş. vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle sonucu itibariyle doğru bulunan hükmün (ONANMASINA), 13.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.