Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/556
Karar No: 2018/1127
Karar Tarihi: 23.05.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/556 Esas 2018/1127 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/556 E.  ,  2018/1127 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.03.2013 gün ve 2012/460 E., 2013/87 K. sayılı karar taraf vekillerince temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 gün ve 2013/32587 E., 2014/13930 K. sayılı kararı ile,
    “…Davacı, davalı ile aralarında 29/11/2008 tarihinde yaptıkları sözleşme ile 445-2/MIR 29 C türünde 1000 adet kayısı fidanı KDV hariç 13.000,00 TL’ye satın aldığını, fidanların bedelini ödediğini ve diktiğini, fidanlar ağaç olduktan sonra kayısı ağaçlarının farklı niteliklerde olduklarını öğrendiğini, bu durumun Antalya 8 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/30 D. İş sayılı dosyasında da tespit edildiğini, zarara uğradığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere belirlenecek maddi tazminatın, satışa konu fidanlardan ilk ürün satışı tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı, zamanaşımı definde bulunarak davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, davanın niteliği itibariyle talep 5553 sayılı Yasa’nın 11. maddesine göre zaman aşımına uğramış bulunduğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
    1-Davacı, 29/11/2008 tarihinde davalı ile aralarında fidan satış sözleşmesi imzaladıklarını, bu sözleşme çerçevesinde satın aldığı 445-2/MIR 29 C türünde 1000 adet kayısı fidanının kendisine teslim edilmesi gerektiğini ancak sözleşmede kararlaştırılandan farklı türde kayısı fidanlarının teslim edilmesi nedeniyle zarara uğradığını belirterek sözleşmeye aykırılıktan uğradığı zararın tazminini talep etmiştir. Davalı ise malın tesliminden itibaren 3 yıl 6 ay sonra ayıbın ihbar edildiğini, davanın ise malın tesliminden itibaren 3 yıl 8 ay sonra açıldığını, hem eski hem de yeni yasadaki tüm sürelerin geçirilmiş olduğunu belirterek öncelikle davanın zaman aşımı yönünden reddini dilemiştir. Mahkemece, olayda 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’nun uygulanması gerektiği belirtilerek, bu Kanun’un 11. maddesi; "fiillerinin ayrıca suç sayılma hali saklı kalmak üzere zarara neden olan kusurlu tohumluğu üreten, satan, dağıtan, ithal eden veya başka şekilde piyasaya süren gerçek veya tüzel kişiler meydana gelen zararı müteselsilen tazmin etmekle yükümlüdür, bunlar zararı kusurları oranında birbirlerine rücu edebilirler, dava zarara uğrayanın zarara uğradığının tespit edilmesinden itibaren 6 ay içinde her halde zararın meydana gelmesinden itibaren 2 yıl içinde açılabilir" hükmü gereğince, davacının davayı, satın aldığı fidanlar nedeniyle zarara uğramış olduğunu öğrendiği Haziran 2011 tarihinden itibaren 6 aylık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 05/09/2012 tarihinde açtığı gerekçesi ile zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    Davacı ile davalı şirket arasında “Vitroplant Fidan Satış Sözleşmesi” başlıklı 1000 adet 445-2/MIR 29 C çeşit/anaç kayısı fidanının satışına ilişkin 29/11/2008 tarihli sözleşme düzenlendiği tartışmasızdır. Bu durumda, taraflar arasında genel hükümlere tabi akdi ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlık bulunmaktadır. BK.nun 125.maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar 10 yıllık dava zamanaşımı süresine tabidir. Buna göre somut olay değerlendirildiğinde dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmamıştır. Öyle olunca mahkemece işin esasına girilip taraf delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
    2-Yukarıda açıklanan bozma nedenlerine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, satış sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, yanlar arasında bin adet kayısı fidanı satışına dair 29.11.2008 tarihli sözleşmenin imzalandığını, fidanların teslim alınıp bedelinin ödendiğini, meyve vermeye başladığında ise, ağaçların ve meyvesinin aynı kalitede olmadığı, veriminin değişiklik gösterdiğinin anlaşıldığını, Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/30 değişik iş sayılı dosyasında alınan tespit raporunda da kayısı ağaçlarının üç değişik cinste belirlendiğini, sözleşmede kararlaştırılan cinsteki kayısı fidanlarının teslim edilmemesi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirlenecek tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, fidanların 16.12.2008 tarihinde teslim edildiğini, davacının 22.03.2010 tarihinde fidanların farklı türde olduğunu öğrendiğini, 27.04.2012 tarihli delil tespiti talebine ilişkin dilekçesinde de ağaçların geçen sezon farklı olduğunun anlaşıldığı yönünde beyanda bulunduğunu, fidanların tesliminden itibaren süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, müvekkilinin fidanlar dikildikten sonra teknik hizmet sunduğunu belirterek, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, satış sözleşmesinin konusunun fide olması nedeniyle olayda 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği, aynı kanunun 11/2. maddesine göre de zarara uğrayanın zarara uğradığının tespit edilmesinden itibaren altı ay içinde, her halde zararın meydana gelmesinden itibaren iki yıl içinde dava açabileceğinin düzenlendiği, davacı vekilinin Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği, 27.04.2012 tarihli tespit dilekçesinde, "…geçen sezon ağaçların farklı olduğu anlaşılmış, fide satıcısı karşı yan firma ile görüşülmüş, ancak bir türlü çözüm üretilmemiştir…" şeklinde beyanda bulunduğu, böyle olunca davacının 2011 yılı kayısı sezonunda zarara uğradığını öğrendiği, bu nedenle davanın altı aylık süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece, Tohumculuk Kanunu’nun özel kanun niteliğinde olduğu ve davanın süresinde açılıp açılmadığı yönünde yapılacak adı geçen kanunun değerlendirmede öncelikle uygulanacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: yanlar arasındaki fidan satış sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin davada 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin mi, yoksa 5553 sayılı Tohumculuk Kanunun 11. maddesinde düzenlenen 6 aylık sürenin mi uygulanması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, mahkemenin ilk kararının hüküm fıkrasının 4. bendinde “…davalı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan ücret tarifesine göre takdir edilen 1.320,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” şeklinde hüküm kurulduğu hâlde, direnme kararının hüküm fıkrasının 4. bendinde “…Davalı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan ücret tarifesine göre takdir edilen 5.800,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” şeklinde hüküm kurulması, davacının da mahkemece direnme kararında hükmedilen vekâlet ücretine yönelik açık bir temyiz itirazı olmadığı dikkate alındığında, usulüne uygun bir direnme kararı bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
    Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429’uncu maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme, tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra ilk karardan farklı bir karar da veremez. Direnme kararında, önceki karardaki gerekçeler genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
    Yine direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, direnme kararları o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
    Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E., 2009/453 K. ve 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 E., 2014/626 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
    Bu genel açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, yerel mahkemece 29.03.2013 gün ve 2012/460 E., 2013/87 K. sayılı kararda hüküm fıkrasının 4. bendinde, davalı yararına 1.320,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Bu durumda direnme kararı verildikten sonra mahkemece yapılması gereken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294 ve 297’nci maddelerine uygun şekilde ilk karardaki gibi bir hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.
    Oysa mahkemece direnme kararının hüküm fıkrasının 4. bendinde ise davalı yararına 5.800,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
    Mahkemece direnme kararında, davalı lehine hükmedilen vekâlet ücretinin farklı olması dikkate alındığında usulüne uygun bir direnme kararından söz etmek mümkün değildir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacı vekilinin direnme kararında hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin olarak açık temyiz itirazı bulunmaması nedeniyle ön sorun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    Hâl böyle olunca, bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının davacıya geri verilmesine, aynı Kanunun 440/I. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.05.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi