17. Hukuk Dairesi 2014/11742 E. , 2014/12102 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bayramiç Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/05/2012
NUMARASI : 2012/24-2012/101
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı S.. Y.. vekili ve Davalı M.. A.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davalının işleten/sürücüsü olduğu araçta yolcu olarak bulunan müvekkilinin tek taraflı olarak meydana gelen kazada yaralandığını belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutarak çalışma gücü kaybı nedeni ile 1.000,00.-TL maddi tazminat, ayrıca 1.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsilini talep etmiş, talebini ıslah dilekçesi ile arttırmıştır.
Davalı M.. A.. vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı sürücünün % 100 kusurlu olduğu ve davacının % 25 oranında sürekli çalışma gücü kaybı bulunduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabul kısmen reddiyle, davacının ıslah ile arttırdığı kısma yönelik talebin zamanaşımı nedeni ile reddine, çalışma gücü kaybı nedeni ile 1.000,00.-TL maddi tazminatın ve 400,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı S.. Y.. vekili ve Davalı M.. A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmama-
sına göre davalı M.. A.. vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
a-Dava Borçlar Kanunu"nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK m. 54) gereğince bedensel zarar nedeniyle maddi tazminat ve BK 47. (TBK m. 56) maddesi gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir.
1086 sayılı HUMK"nın 83. maddesi (6100 sayılı HMK m. 176) uyarınca, ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Ancak, açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslah konusu olamaz.
BK.nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık, 2918 sayılı KTK.nun 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış
bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK"nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705 ve HGK"nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olay ele alındığında, davacı, Bayramiç Sulh Hukuk Mahkemesi’nde (2005/10 Esas, 2007/455 Karar) kısmi dava olarak çalışma gücünün kaybı nedeni ile 1.000,00.-TL maddi tazminat talebinde bulunmuş, yargılama safhasında 11.07.2007 havale tarihli bilirkişi raporu ile belirlenen tazminat miktarına göre 28.09.2007 tarihli celsede maddi tazminat tutarının 51.559,89.-TL olduğunu beyan etmesi üzerine Sulh Hukuk Mahkemesi’nce görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş, yapılan temyiz itirazı üzerine Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nce 16.01.2012 tarih, 2011/17396 esas, 2012/679 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Davacı vekili süresi içerisinde görevsizlik kararı verilen mahkemeye başvurmuş ve temyiz incelemesi yapılan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yargılamaya devam edilmiş, yargılama sırasında 16.04.2012 harç ve havale tarihli ıslah konulu dilekçesi ile maddi tazminat taleplerinin bilirkişi raporunda belirlendiği gibi 51.559,89.-TL olduğunu beyan etmiş, mahkemece uzamış ceza zamanaşımı süresinin geçtiği değerlendirilerek ıslah ile arttırılan bu kısım yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak görüldüğü üzere davacı tarafından Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açılmış ve bilirkişi raporu ile belirlenen miktarı talep ettiklerini 28.09.2007 tarihli celsede beyan etmeleri üzerine aynı tarihli oturumda görevsizlik nedeni ile red kararı verilmiş ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından da görevsizlik kararı onandığına göre esasen harcın yatırıldığı tarih olan 16.04.2012 tarihinde ıslah yolu ile dava değeri arttırılmış olmayıp 28.09.2007 tarihinde davacı vekilinin beyanı ile dava değeri ıslah yolu ile arttırılmış
kabul edilmelidir. Bunun yanında zamanaşımı yönünden yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında tazminata konu olay 765 sayılı TCK döneminde gerçekleşmiş olup davacı yaralıdaki yaralanmanın niteliği ve olayda bir de vefat edenin bulunmasına göre 455/II. maddesi kapsamında kalan suçtan ötürü zamanaşımı süresinin 102/I-3. bendi gereğince 10 yıl kabul edilmesi gerekecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında mahkemece davacı yan tarafından ıslah ile arttırılan maddi tazminat kısmı yönünden red kararı verilmiş ise de, olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde 28.09.2007 tarihli celsede dava değerinin ıslah edildiğinin kabul edilmesi ile varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şeklide karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
b-BK"nın 47. maddesi hükmüne göre (6098 sayılı TBK m. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Dosya kapsamından, davacı Semra’nın kaza nedeniyle sol humerus suprakondiler non deplase kırık ve kırık sekeli oluştuğu, kaza sonucunda vücut fonksiyonlarında % 25 oranında sürekli çalışma gücü kaybı oluştuğu anlaşılmaktadır. O halde, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davalıların sorumluluğun niteliği, kusur oranları da gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne
uygun düşen yaralanan Semra için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir miktar daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, açıklanan dosya kapsamına uygun düşmeyen miktarda manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
3-Kabule göre de davalı yan davada kendisini vekille temsil ettirmesine karşın maddi ve manevi tazminat talebinin reddedilen kısımları yönünden vekalet ücretine hükmedilmemesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı M.. A.. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2 ve 3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalı M.. A.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalıya geri verilmesine 18.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.