
Esas No: 2016/1138
Karar No: 2016/1138
Karar Tarihi: 27/11/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYSEL GÜNDÜZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/1138) |
|
Karar Tarihi: 27/11/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 31/12/2019-30995 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
Üyeler |
: |
Engin
YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Tuğçe TAKCI |
Başvurucular |
: |
1. Aysel
GÜNDÜZ |
|
|
2. Kader
TURGUT |
|
|
3. Mahmut
GÜNDÜZ |
|
|
4. Mukadder
AKAR |
|
|
5. Murat
Kemal GÜNDÜZ |
|
|
6. Süleyman
GÜNDÜZ |
Vekili |
: |
Av. Murat
Kemal GÜNDÜZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal ve sağlık hizmetlerindeki organizasyon
kusuru sebebiyle gerçekleştiği iddia edilen ölüm olayından kaynaklanan
zararların karşılanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların annesi olan ve vefat ettiğinde 78 yaşında olan
Y.G. malign müllerian tümör
teşhisiyle 21/12/2009 tarihinde yatırıldığı A. Üniversitesi Tıp Fakültesi C.
Hastanesinde 27/1/2010 tarihinde ameliyat olmuştur. Ameliyattan iki gün sonra
genel durumunun kötüleşmesi sonrasında 2/2/2010 tarihinde sevk edildiği A.
Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesindeki İ. Hastanesinde 6/2/2010 tarihinde
hayatını kaybetmiştir.
9. Olayla ilgili olarak bir ceza soruşturması yürütüldüğüne dair
herhangi bir bilgi bulunmamakta olup başvurucular tarafından A. Üniversitesi
Rektörlüğüne (Rektörlük) ölüm olayı nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi
zararın tazmin edilmesi talebiyle başvuruda bulunulmuş, başvuru Rektörlük
tarafından reddedilmiştir.
10. Başvurucular 23/5/2011 tarihli dilekçeyle Ankara 3. İdare
Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde 3.808,16 TL maddi ve her bir başvurucu
için 15.000 TL olmak üzere toplam 90.000 TL manevi tazminatın ödenmesi
talebiyle tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...
2- ... [Y.G.] 27.01.2010 tarihinde yapılan ameliyat sırasında ve
sonrasında yapılması gereken bakım ve tedavi hizmetlerinin gereği gibi
yapılmamasından kaynaklanan ağır hizmet kusuru nedeniyle hayatını kaybetmiş
bulunmaktadır.
Murisimizin ameliyatı sırasında ve sonrasında
kamu hizmeti vasfında sağlık hizmeti veren davalı idare, yürüttüğü kamu
hizmetinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli
araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, hizmetin özelliğine uygun olarak
seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğü bulunmasına karşın
bunları tam ve gereği gibi yerine getirmemiş ve ağır hizmet kusuru sergileyerek
murisimizin ölümüne sebep olmuştur.
3- Murisimizin tedavisi için [C.] Hastanesine başvurmamız ile birlikte tedavi ve
ameliyat sürecini üstlenen doktor 27.01.2010 tarihinde yapılan ameliyatı
takiben aynı gün yurt dışı gezisine gitmiş ve ameliyat sonrası hastamızla
hiçbir şekilde ilgilenmemiştir. 27 Ocak 2010 Çarşamba günü sabahleyin yapılan
ameliyat sonrası hasta ayılarak genel durumu iyi halde odasına nakledilmiştir.
Ameliyatı yapan doktor aynı gün öğlen saatinde hastayı yattığı odasında
gözlemlemiş ve durumunun iyi olduğunu belirterek hastaneden ayrılmıştır.
Ameliyatı takip eden 28 ocak Perşembe günü hastanın
aşırı öksürük, ayaklarda şiddetli ağrı, ameliyat yerinde iltihaplanma gibi
şikayetlerinin başlaması ile durum görevli personele bildirilerek önlem
alınması ve tedavisi istenmiştir.
Hastanenin görevli personellerine hastanın
yakınmaları defalarca iletilmesine ve kendileri de gelip hastanın durumunu
görmelerine karşın durumunu düzeltecek her hangi bir
müdahalede bulunulmamış ve genel durumu giderek kötüleşmiştir. Ameliyat öncesi
hastanın tek böbrekli olduğu ve yaşı itibarıyla taşıdığı diğer rahatsızlıklar
dosyasında açık olarak bulunmasına ve görevli personelce de bu hususlar
bilinmesine karşın gerekli tetkikler ve müdahaleler yapılmamıştır. Hastanın tek
böbrekli olması nedeniyle ameliyat öncesi [İ.] Hastanesi nefroloji
servisinde konsültasyon yapılarak ameliyat sonrası tek böbrekli olmasından
doğabilecek sıkıntılar dosyasına yazılmasına karşın, bu hususlar dahi görevli
personelce ihmal edilmiştir. Görevli doktorlara hasta refakatçilerince yapılan
uyarı ve hatırlatmalar sonucu ancak 29 ocak Cuma günü
böbrek değerlerine ilişkin testler yapılmıştır. Uyarılar üzerine yapılan
testlerde hastanın böbrek değerlerinin kötüye gittiği açıkça görülmektedir.
4- Ameliyatı takiben hastanın genel durumu 29 ocak Cuma günü öğleden sonra kötüleşmeye başlamış ve aşırı
öksürükle hastanın ağzından koyu renkli bir sıvı gelmeye başlayarak ateşi
yükselmiştir. Refakatçiler tarafından çağırılan görevli personel hastanın
yaşadığı durumu anlayamamış ve uzman hekim talepleri göz ardı edilmiştir.
Görevli doktorlarca hastanın yaşadığı sıkıntı akciğer ödemi olarak
nitelendirilmiş ve ameliyat sonrası bu tür bir rahatsızlığın olması normal bir
durum olarak nitelendirilerek, hastaya sık sık koridorda yürüyüş yaptırılması
salık verilmiştir. Görevli personelin bu bildirimi üzerine zaten ayakta
duramayan hastaya zorlayarak yürüyüşler yaptırılmıştır.
30 ocak cumartesi ve
31 ocak pazar günü boyunca hastanın genel durumunun iyice kötüleşmesine ve
şikayetlerinin çok artmasına ve öksürükle birlikte ağzından aşırı oranda koyu
renkli bir sıvı gelmesine karşın gerekli eğitime ve uzmanlığa sahip bir doktor
tüm ısrar ve çabalara karşın gelmemiştir. Göğüs hastalıkları bölümünden uzman
çağrılması talebi kadın doğum bölümü ile göğüs hastalıkları bölümü arasında
sıkıntı yaşandığı ve bu nedenle o bölümden doktor çağırılamadığı görevli
personelce hasta refakatçilerine beyan edilmiştir. Daha sonra hastanın
durumunun giderek kötüleşmesi üzerine de görevli personel tarafından başka başka binalarda bulunan göğüs hastalıkları ve nefroloji bölümlerinden "telefonla" konsültasyon alınmış ve
uzaktan kumanda ile teşhis konulmaya çalışılmıştır. Tüm bu yaşananlar sırasında
hastaya gerekli tıbbi donanıma sahip uzman doktor bulunamamış ve hasta yetersiz
pratisyen hekimlerin eline bırakılmıştır.
5- Hafta sonu tatili boyunca hasta kendi
kaderine bırakılarak hiçbir teşhis konulamadığı gibi uygulanan tek tedavi
yöntemi ciğerlerinde ödem olduğu gerekçesiyle sürekli olarak hastanın sırtına
vurulması olmuştur.
Hastamızın genel durumu hafta sonu tatili
sonunda çok kötü bir hale gelmiş ve akabinde 31. ocak pazartesi sabahı saat
07.30 da ameliyatı yapan doktor yurtdışından dönerek hastaneye gelmiştir.
Sorumlu doktor hastayı muayene ettikten ve diğer personelden bilgi aldıktan
sonra yine önceki teşhisler gibi hastanın durumunda korkacak bir şey
olmadığını, hastanın yaşadığı sıkıntının sadece akciğer ödemi olduğunu ve kısa
sürede düzeleceğini belirterek sık sık yürütülmesini ve ödemi atması için
sırtına vurulmasını tavsiye etmiştir.
Sorumlu doktorun bu beyanı üzerine
refakatçilerce hastanın gittikçe ağır şekilde kötüleştiği ve daha iyi
olanaklara sahip diğer ana hastane olan [İ.] hastanesine sevkedilmesi
istenmesine karşın bu talep kabul edilmemiştir. Hastanın durumunda hiçbir
iyileşme olmamasına ve giderek durumunun kötüleşmesine karşın sadece sürekli
olarak sırtına vurmak şeklinde baskı uygulanarak geçiştirilmiştir. Aynı gün
içinde defalarca hastanın ana hastaneye sevki istenmişse de sevkedilmemiştir.
6- Akabinde 02 şubat Salı
sabahı hastamız çok kötü bir gece geçirmesinin ardından kısmen bilincini
kaybetmiş ve söylenenleri artık anlamaz şekilde bitkin hale gelmiştir. Hastanın
genel durumunun çok kötü hale geldiği artık açık olarak görülmesinin ardından
sabahleyin görevli doktor hastanın [İ.]
Hastanesi Post Op Kliniğine sevkine karar verildiğini söylemesine karşın, sevk
hemen yapılmamış üç saate yakın süren çıkış işlemlerinden sonra aynı gün
öğleden sonra hasta baygın halde ambulansla [İ.] Hastanesine nakledilmiştir.
Hasta 02.02.2010 tarihinde [İ.] Sina Hastanesine bilinci kapalı ve çok kötü bir
halde getirilerek Post Op Servisine yatırılmış ancak hafta boyunca yapılan tüm
müdahaleler sonuçsuz kalarak 06.02.2010 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
...
Ameliyatın yapıldığı [C.] Hastanesi yetersizdir ve bu tür müdahaleleri yapmaya
elverişli değildir. Hastamızın idare bünyesindeki diğer ana hastaneye sevkedilmesi bu durumu açıkça göstermektedir. ameliyatın yapıldığı hastane tıbben yeterli olsaydı diğer
hastaneye sevketmezlerdi. Hastanın iyice kötü duruma
girdikten sonra davalı idarenin daha donanımlı olan diğer hastanesine sevkedilmiş olması verilen sağlık hizmetinin yetersiz
olduğunu idarenin de kabul ettiğini göstermektedir. İdarenin hem sağlık
hizmetini gereği gibi yerine getirmediğinden ve hem de sevki geç yapmaktan
dolayı ağır hizmet kusuru bulunmaktadır.
...
9- Her ne kadar hastamızın ikinci hastaneye
sevkinden sonra yatırıldığı post op kliniğinde düzenlenen epikriz raporunda ve
ölüm sonrası düzenlenen sağlık kurulu raporunda hastada daha evvel mevcut olan
tek böbrekli oluşu, hipertansiyonu bulunması, Parkinson ve guatr gibi sebepler
ölüm sebebi olarak gösterilmişse de, hastanın yoğun bakımda yattığı dönemde
refakatçilerine verilen bilgilere göre ameliyat sonrasında hastanın
bağırsaklarında meydana gelen tıkanmadan dolayı dışkılama yapamaması sebebiyle
"sepsis" olarak tabir edilen rahatsızlığın oluştuğu
ve zamanında fark edilememesi nedeniyle de sepsis
sonucu hastanın kanının ve vücudunun iltihaplanarak, zehirlendiği ve ölümün
bundan kaynaklandığı öğrenilmiştir. Zaten sevk sonrası ikinci hastanede
düzenlenen epikriz raporunda hastada gaita çıkışı olmadığı için hemen lavman
yapılarak, antibiyotik tedavisine başlandığı belirtilmektedir. Ameliyatın
yapıldığı ilk hastanede ameliyat sonrasında hastanın ağzından koyu renkli sıvı
gelmesine karşın sebep teşhis edilememiş ve sonradan bu sıvının bağırsak
tıkanması sonucu oluşan sepsisden kaynaklandığı
öğrenilmiştir. Hal böyle iken ağızdan koyu renkli sıvı gelmesi doktorlar
tarafından akciğer ödemi olarak nitelendirilmiştir.
Bu açıdan murisimizin kesin ölüm sebebinin
saptanması açısından tamamı idare elinde bulunan hasta takip dosyası üzerinde
Adli Tıp Kurumuna bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmasını Sayın
Mahkemenizden talep ediyoruz. Çünkü davalı idare kendi ağır hizmet kusurunu
gölgelemek için ölüm sebebi olarak hastanın önceden mevcut böbrek vb.
rahatsızlıklarını göstermiştir. Ameliyat öncesi nefroloji
bölümünce yapılan konsültasyonlarda hastanın mevcut rahatsızlıklarının ameliyat
olmasına engel teşkil etmediği ve ameliyat öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi
gereken hususlar tek tek belirtilmiştir. Ameliyat sonrası düzenlenen ameliyat
raporunda da ameliyatın başarılı geçtiği ve herhangi bir komplikasyon olmadığı
belirtilmektedir. Ancak ameliyat sonrası hastanın kötüleşmesi ile yapılan
tetkiklerde genel durumun ağır şekilde bozulduğu görülmesine karşın gerekli
teşhis konulamamış ve önlem alınmamıştır.
..."
11.Rektörlüğün cevap dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
3. [Y.G.] 2010 yılı Ocak ayında
Müvekkil İdare Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim
Dalı kliniğine başvurmuş ve kendisinde dış merkezde tanısı konulmuş uterin sarkom- yüksek gradeli uterin malign tümör olduğu
anlaşılmıştır. 78 yaşındaki hastada ayrıca hipertansiyon, tek böbrek, böbrek
yetmezliği ve Parkinson hastalığı mevcuttur. Hastanın yapılan muayene ve
değerlendirmelerinden sonra, operasyon gerekliliğinin olduğu anlaşılmıştır.
Ancak yukarıda sayılan ve hastada mevcut olan ciddi hastalıklar ve hastanın
ileri yaşta olmasından dolayı operasyonun ve operasyon sonrasının hayati
tehlike yaratabileceği düşünülmüş ve bu durum açıkça hasta ve hasta yakınlarına
anlatılmıştır. Buna ilave olarak bizzat sorumlu öğretim üyesi tarafından
operasyon risklerinin diğer bölümlerce yapılacak değerlendirmelerle daha iyi
olacağı belirtilmiş, bu değerlendirmeler sürerken hasta ve yakınlarının iyice
düşündükten sonra karar vermeleri istenmiştir. Ayrıca bu gibi riskli hastalarda
operasyonun kabul edilmemesi durumunda ışın veya ilaç gibi başka tedavilerin de
değerlendirilebileceği bildirilmiştir.
4. Daha sonra hasta ve yakınları hastaneden
ayrılmış ve yaklaşık 20 gün sonra tekrar ilgili kliniğe başvurarak ameliyatın
yapılmasını istediklerini belirtmişlerdir. Bu süre içerisinde hastada mevcut
bulunan ciddi hastalıklarla ilgili olarak Nefroloji,
Kardiyoloji ve Anestezi bölümlerince ayrıntılı incelemeler yapılmış, operasyon
için öneriler alınmış ve riskler belirtilmiştir. Bu incelemeler sonucunda hasta
ve yakınlarıyla riskler hakkında tekrar ayrıntılı olarak konuşulmuştur. Buna
rağmen operasyona karar vermeleri üzerine hasta 26/1/2010 tarihinde hastaneye
yatırılmış ve 27.01.2010 tarihinde opere edilmiştir.
5. Hastanın operasyonunda herhangi bir problem
yaşanmamış ve hastada mevcut uterim sarkom için
yapılması gereken ameliyat eksiksiz yapılmıştır. Bu husus karşı yanca da kabul
edilmektedir. Operasyon sonrasında hasta sıkı takibe alınmış ve erken dönemde
kontrol testleri yapılmıştır. Aynı şekilde takip eden günlerde sıkı takibe
devam edilmiş, ilgili testler tekrarlanmıştır. Hasta ile ilgili olarak Nefroloji bölümüne danışılmış, bölümün ek önerileri
olmamıştır. Operasyon sonrası üçüncü günde hastada kreatinin
yükselmesi olmuş akciğer ödemine bağlı olabilecek solunum güçlüğü başlamıştır.
Hastanın bu tablosu, özellikle bilinen böbrek yetmezliği olan hastalarda,
operasyon sonrasında gerçekleşme riski olan durumlardandır. Hastada, böbrek
yetmezliğine bağlı solunum sistemi etkilenmesi olduğu düşünülmüş, yine Nefroloji ve Göğüs Hastalıkları bölümleriyle
konsültasyonlar yapılmıştır. Hastanın durumunda belirgin düzelmeler olmaması
üzerine başta Anestezi ve Reanimasyon bölümünce
değerlendirilmiş ve kendi bölümlerine devri uygun görülmüştür.
6. Hastanın Anestezi ve Reanimasyon
kliniğine kabulünde yapılan fizik muayene ve tetkikleri sonucunda septik şoka
bağlı çoklu organ yetmezliği tanısı konan (kardiovasküler
sistem fonksiyon bozukluğu + solunum yetmezliği + kronik böbrek yetmezliği + dissemine intravasküler koagülasyon) hasta; takibinde hipoksemik
solunum yetmezliği nedeniyle entübe edilerek mekanik ventilasyon tedavisi başlanmıştır. Hipotermi-hipertermi,
lökositoz (parçalı hakimiyeti), taşkardi,
CRP yüksekliği ve hipotansiyonu da olan hastaya santral kateter
konulmuş, kültürleri alınmış, vazokonstriktör
tedavisi başlanmıştır. İntaniye konsültasyonu yapılarak septik şok tanısı ile
geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi, beslenme desteği, ülser ve derin venöz tromboz proflaksisi
gibi diğer yoğun bakım destek tedavilerine başlanmıştır. Muhtemel akut karın-ileus açısından değerlendirilmek üzere genel cerrahi
kliniğine danışılmış, akut cerrahi patoloji düşünülmemiştir.
7. Hastanın Anestezi ve Reanimasyon
kliniğinde takibinin ikinci gününde Nefroloji ve parkinsonu nedeniyle de Nöroloji kliniklerine
danışılmıştır. Hasta, aldığı-çıkardığı sıvı miktarı, santral venöz basınç takibi, asit-baz ve sıvı elektrolit denge
bozuklukları ve böbrek fonksiyon testleri açısından takibe alınmış ve gerekli
müdahaleler kendisine yapılmıştır. 05.02.2010 tarihinde hastaya hemodiyaliz
yapılmış, aynı gün sol bacağındaki şişlik nedeniyle derin venöz
tromboz düşünülerek genel cerrahi kliniğine
danışılmış ve alt ekstremite ateryel
ve venöz dopler
ultrasonografisinde ana femoral ve yüzeyel femoral ven, popliteal ven ile safen veninde
akut süreçte trombüs saptanması üzerine düşük molekül
ağırlıklı heparin dozu proflaksi
dozundan terapötik tedavi dozuna yükseltilmiştir.
Hastanın geldiği alınan derin trakeal aspiratinde hücre dışı gram pozitif basil ve 1 set kan
kültüründe Staf hominus
üremiştir. 06.02.2010 tarihinde tekrar hemodialize
alınan hastada işlemin 10. Dakikasında kardiak arest gelişmesi üzerine işlem sonlandırılmış ve kardiopulmoner resusitasyon
uygulanmıştır. İlkkardiopulmoner resusitasyona
yanıt vermekle birlikte kısa sürede iki kez daha kardiak
arest gelişmiştir. Ancak tüm çabalara rağmen hasta
son uygulanan resusitasyona yanıt vermediğinden
06.02.2010 tarihinde saat 15:25" eksitus kabul
edilmiştir.
..."
12. İdare Mahkemesi 25/1/2012 tarihli ara kararıyla Adli Tıp
Kurumundan (ATK) hastanın teşhis ve tedavisinde tıp biliminin gerektirdiği
deneyim ve teknolojik ölçütlerin kullanılıp kullanılmadığını, ameliyat
sırasında ve sonrasında gerekli dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediğini,
gerekli özenin gösterilmesi hâlinde de söz konusu sonuçların ortaya çıkıp
çıkmayacağını somut bir biçimde ortaya koyan ve davalı idarenin hizmet kusuru
var ise bu kusur oranını da tespit eden raporun düzenlenmesini talep etmiştir.
13. Birinci ATK İhtisas Kurulunun 11/7/2012 tarihli raporunda Y.G.nin yüksek dereceli uterus malign tümörü ve gelişen
komplikasyonlar sonucu öldüğü, ameliyat öncesi ve sonrası dönemdeki takip ve
tedavinin, uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, dolayısıyla
idareye ve tüm sağlık personeline atfedilebilecek bir kusurun olmadığı
tespitlerine yer verilmiştir. Raporun ilgili kısımları şöyledir:
"...
3- [A.] Ün.Tıp
Fak. Hastanelerinin 26.01.2010 yatış 06.02.2010 eksitus
tarihli... epikrizi ile tıbbi tedavi ve müşahade
tabela evrakının tetkikinde;
26/1/2010 tarihinde uterus
müllerian tm tanısı ile
yatırıldı. 27/1/2010’da sitoredüktif cerrahi yapıldı,
postoperatif 4. günde idrar çıkışı azalan tek
böbrekli hasta nefrolojiye konsülte
edildi. ... takipleri yapılan hastanın takibinde hırıltılı solunum ortaya
çıktı. Göğüs Hastalıkları konsültasyonu sonucu bronkodilatör
tedavi başlanan üre ve creatinin değerleri yüksek
olan hastanın anestezi tarafından değerlendirilmesi sonucunda ön planda ac ödemi düşünülmedi. çekilen PA ac grafisi ac
ödemi ile uyumlu bulunmadı. gaz gaita çıkışı mevcut
olan hastanın ek parkinson, ht
ve kronik renal yetmezlik, tek böbrek gibi sistemik
hastalıklarının multidisipliner tedavi gerektirmesi üzerine
anestezinin önerisiyle postoperatif yoğun bakıma
yatırılmak üzere taburculuğuna karar verildi.
27/1/2010 tarihinde genel anestezi altında Periaortik Pelvik Lenf Diseksiyonu, Abdominal Histerektomi + Salpingo-Ooferektomi,
Omentektomi, Periton Lavajı uygulandığı,
Ameliyat Raporu :...
Postoperatif dönemde solunum yetmezliği ve böbrek fonksiyon bozukluğu gelişmesi
üzerine tetkik ve tedavi açısından Reanimasyon yoğun
Bakıma yatırıldığı, mevcut epikrizinde, klinik takibinde;
02/02/2010: 77 yaşında 7 gün önce TAH+BSO
yapılan hasta postoperatif dönemde solunum sıkıntısı
gelişmesi nedeniyle bugün postoperatif yoğun bakım
ünitemize kabul edildi. Kültürleri alındı, medikal tedavisi düzenlendi. Hipotermik olan hasta antibioterapi
açısından intaniyeye konsülte edildi, tazocin ve targosid başlandı.
Gaita çıkışı olmayan hasta Genel Cerrahi ile konsülte
edilerek lavman yapıldı, idrar sondası değiştirildi, TİT ve idrar kültürü
alındı. Oligürik olan hastaya 10mg/st dozunda desal infüzyon başlandı. Sağ subklavian
katater takıldı. AKG’de
pH:7.38 p02:51 pC02:31.6 S02:%83.4 olan hasta entübe edilerek mekanik ventilatörde
SİMV modunda izlendi. Ateşi 38.1 olan hastadan kan
kültürü alındı. Trakeal aspirat
alındı. Elektrolit tedavisi düzenlendi. Hipoıtansif
seyreden hastaya 10mcg/kg/dk dozunda dopamin infüzyon başlandı.
03/02/2010: Genel durumu kötü, SİMV modunda izleniyor. Dopamin infüzyon devam ediyor. Parkinson tedavisi açısından
nörolojiye danışıldı, oligürik seyreden hasta nefroloji tarafından konsülte
edildi, BFT takibi yapılıyor. CVP ve AKG takibi yapılıyor. AKG: pH:7.21
pC02:47.9 p02:101.8 S02:%96.4 Hco3:19
04/02/2010: Genel durumu kötü mekanik ventilatörde SİMV modunda takip
ediliyor, 5 mcg/kg/dk dopamin infüzyonu devam ediyor.
Albümini 2.1 olan hastaya albumin replasmanı
yapılıyor. Rutin kan tetkiklerinde trombositi 17 bin
olması üzerine 1Ü single trombosit
replasmanı yapıldı. Ateşi 38,3 olan hastadan kan
kültürü alındı, hasta tekrar nefroloji tarafından
değerlendirildi, yarın hemodializ planlandı. AKG:
pH:7.26 p02:126 pC02:41 S02:%98.1 HC03:18.2 ektrolit replasmanı yapılıyor.
05/02/2010: genel durumu kötü SİMV modunda izleniyor. 5 mcg/kg/dk dozunda dopamin infüzyonu devam ediyor. Nefroloji
tarafından değerlendirilen hasta hemofiltrasyona
alındı. Bilateral alt ekstremite
venöz ve arteriyel USG
yaptırılan hastanın ana femoral ven,
yüzeyel femoral ven ve safen vende
trombüs saptandı. Arteriel
kan gazı takibi yapılan hastaya elektrolit replasmanı
yapıldı. AKG: pH: 7.26 p02:129.4 pC02:42.7 S02: %98.2 HC03: 18.8
06/02/2010: Genel durumu kötü mekanik ventilatörde SİMV modunda
izleniyor. Dopamin infüzyonu
10mcg/kg/dk dozuda devam
ediyor. Arteriel kan gazı takibi yapılıyor. AKG: pH: 7.30 p02:75.8 pC02:40.2 S02:94.5 HC03:19.4 Nefroloji tarafından konsülte
edilen hasta 14:15"de hemodialize alındı. Hemodiyaliz
başlangıcından 10 dk sonra bradikardi
ve hipotansiyon oldu. 14:30" da kardiak arrest oldu. Kardiyopulmoner resusitasyona başlanan hastaya 3mg atropin ve 4 mg
adrenalin iv yapıldı. 14:40"da KPR" a yanıt veren hasta 14:42’de tekrar
kardiyak arrest oldu KPR başlandı 14:45"de KPR" a
cevap verdi. 14:55"de tekrar kardiak arrest gelişen hastaya 30 dakika KPR uygulandı ancak yanıt
vermeyen hasta 15:25" de eksitus kabul edildi."
şeklinde kayıtlıdır.
5- [A.] Ün.Tıp
Fak. Hastanelerinin 08.02.2010 tarih 3218 sayılı sağlık kurulu raporunda;
6/2/2010 eksitus, Böbrek Yetmezlikleri, Esansiyel (Primer) Hipertansiyon,
Parkinson Hastalığı, Korpus Uteri
Malign Neoplazmı,
Septisemi, Toksik Olmayan Guatr şeklinde kayıtlıdır,
6- [A.] Ünv. [C.] Arş. ve Uyg. Hastanesi
Başhekimliğinin 30.06.2011 tarih ve 540 sayılı yazısına ek anesteziyoloji ve reanimasyon AD Başkanı Prof. Dr. [H.C.] imzalı raporunda;
...
Sonuç olarak; [Y.G.] yapılan operasyonlardan sonra gelişen septik şoka
bağlı çoklu organ yetmezlikleri ile kliniğimize kabul edilmiş ve hasta bu
komplikasyonlar nedeniyle kaybedilmiştir. şeklinde
kayıtlıdır.
S O N U Ç :
04.12.2009 istem ve 07.12.2009 rapor tarihli uterus endometrium küretaj materyalinin mikroskopik
incelenmesi ile düzenlenen patoloji sitoloji raporunda yüksek dereceli malign tümör, histolojik bulgular (malign
mikst müllerien tümör)
olasılığı tanısıyla 26.01.2010 tarihinde [A.] Ünv. Tıp F. Kadın Hast. ve Doğum Ana Bilim Dalına yatırılarak 27.01.2010
tarihinde sitoredüktif cerrahi (periaortik
lenf nodu diseksiyonu
TAH+BSO, omentektomi) uygulandığı, postop genel durum bozukluğu nedeniyle 02.02.2010 tarihinde
septik şok ve multiple organ yetmezliği tanıları ile
yoğun bakım takibine alındığı, 06.02.2010 tarihinde yoğun bakımda takip ve
tedavisi sürerken gelişen kardiak arrest
sonrası CPR işlemine cevap alınamadığı ve öldüğü bildirilen... [Y.G.] hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde
bulunan veriler değerlendirildiğinde;
Her nekadar otopsi
yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olsa da mevcut tıbbi belgelere
göre; 26.01.2010 tarihinde yüksek dereceli malign
tümör, malign mikst müllerien tümor olasılığı sitopatolojik tanısıyla [A.] Ünv.Tıp. Fakültesi Kadın Hast ve Doğum Anabilim Dalına yatırılarak 27.01.2010
tarihinde sitoreduktif cerrahi (paraaortik
lenf nodu diseksiyonu,
TAH+BSO ve omentektomi) uygulandığı, postop patoloji tetkikinde... postop
takibinde 4. günde idrar çıkışının azaldığı ve nefrolojiye
konsülte edildiği, aldığı çıkardığı, tam kan ve
biyokimya, lasix ve arter kan gazı ile böbrek
fonksiyon testleri takiplerinin yapıldığı, hırıltılı solunum ortaya çıkması
üzerine göğüs hastalıkları konsültasyonu sonucu bronkodilatatör
tedavi başlandığı, tek böbrekli olup üre ve creatin
değerleri yüksek olan hastanın anestezi tarafından değerlendirildiği ve PA
akciğer grafisinin akciğer ödemi ile uyumlu
bulunmadığı, ek olarak Parkinson, hipertansiyon ve tek böbrek kronik renal yetmezlik gibi sistemik hastalıklarının multidisipliner tedavi gerektirmesi nedeniyle yoğun bakıma
sevk edildiği, 02.02.2010 tarihinde reanimasyon yoğun
bakımda takibine başlandığı, kültürlerin alındığı, medikal tedavisinin
düzenlendiği, intaniye konsültasyonunda tazocin ve targocid başlandığı, oligüri
nedeniyle desal infüzyon
başlandığı, subklavian kateter
takılarak kan gazı değerlerinin (PH 7.38, PO2: 51, PCO2: 31.6, SO2: % 83.4)
olması nedeniyle entübe edilerek SİMV modunda entübe takip edildiği,
elektrolit tedavisinin düzenlendiği ve dopamin infüzyon desteğinin başlandığı, 3 Şubat ve 4 Şubat
tarihlerindeki yoğun bakım takiplerinde; genel durumu kötü, SIMV modunda entübe takip edildiği, albumin, trombosit ve elekrolit replasmanı yapıldığı, hemodializ planlandığı, 5 Şubatta dialize
alındığı, bilateral alt ekstremite
venöz ve arteryel USG
yaptırılan kişide ana femoral ven,
yüzeyel femoral ven ve safen vende
trombüs saptandığı, 6 Şubat 2010’da genel durumu
kötü, SIMV modda takip edildiği ve dopamin infüzyonunun devam
ettiği, saat 14.15’te hemodiyalize alındığı, 10 dk
sonra bradikardi ve hipotansiyon, takibende
kardiyak arrest geliştiği, yapılan CPR işlemlerine
yanıt alınamadığı ve 15.25’de eks kabul edildiği göz
önüne alındığında; kişinin ölümünün yüksek dereceli uterus
malign tümörü ve gelişen komplikasyonlar sonucu
meydana gelmiş olduğu,
27.01.2010 ameliyat tarihi öncesi yapılan
rutin tetkikleri, tarama testleri ve sitopatoloji
amaçlı biopsi ile malign uterus tümörü tanısı sonrası ameliyat endikasyonunun,
yapılan sitoredüktif cerrahi ve postop
dönemde takip ve tedavinin, uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu,
idareye, sağlık personeline ve ilgili hekimlere atfı kabil kusur bulunmadığı oy
birliğiyle mütalaa olunur."
14. Başvurucular 1/11/2012 tarihli dilekçeyle ATK raporuna
itiraz etmiştir. Başvurucular itirazlarında asıl iddialarının ameliyat sonrası
sunulan bakım ve tedavinin tıbbın gereklerine uygun yapılmadığına ilişkin
olduğunu, ameliyatı gerçekleştiren ve hastadan asli sorumlu olan doktor yerine
yakınlarının pratisyen hekimler tarafından kontrol edilmesi nedeniyle ameliyat
sonrası iyi durumda olan yakınlarının durumunun giderek kötüleştiğini,
Hastanede yeterli donanım olmadığı hâlde durumu giderek kötüleşen yakınlarının
daha donanımlı ve yoğun bakım ünitesi olan diğer hastaneye sevk edilmediğini
ancak yakınları komaya girdikten sonra sevkinin gerçekleştirildiğini ve bunun
hizmetin geç işlemesi olduğunu, buna rağmen bu iddialarının ATK raporunda
değerlendirilmediğini belirtmişlerdir.
15. Rektörlüğün 1/11/2011 tarihli ikinci savunma dilekçesinin
başvurucuların hastanede yoğun bakım ünitesinin bulunmadığı, yetersiz olduğu
iddiasına yönelik ilgili kısmı şöyledir:
"...Diğer yandan davacının Kadın
Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında yoğun bakım ünitesi olmadığına dair
itirazı da dayanaksızdır. Yoğun bakım üniteleri üst düzey altyapılara gerek gösteren
ve ağır derecede hastalığı olanların yatırıldığı ünitelerdir. Her kliniğin
kendisine ait bir üst düzey yoğun bakım ünitesi bulunmasına dair ne bir yasal
ne tıbbi zorunluluk bulunmamaktadır. Durumu kötüleşen hastaların mevcut yoğun
bakımlardan birine nakledilmesi mümkündür ve hasta da ... İdare Hastanesinin en
üst düzey yoğun bakım ünitelerinden biri olan II. Basamak Yoğun Bakım Ünitesine
nakledilmiştir..."
16. İdare Mahkemesi 13/12/2012 tarihli kararla davanın reddine
karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Bu durumda, tedavinin hatalı uygulandığı
iddiasıyla açılan maddi ve manevi tazminat davasında; dosyadaki bilgi ve
belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1.İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan raporun
birlikte değerlendirilmesinden, uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun
olduğu, davacıların annesinin vefatının ameliyat sonrası yüksek dereceli uterus malign tümörü ve gelişen
komplikasyonlar sonucu meydana gelebileceğinin beklenebilir bir sonuç olduğu,
bu nedenle davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı,
yani illiyet bağının kurulamadığı anlaşıldığından, davacılar lehine
hükmedilebilecek maddi tazminatın bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
90.000,00.-TL manevi tazminat istemine
gelince;
Manevi tazminat, patrimuanda
meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp,
manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderme yollarının bulunmayışı veya
yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale
getirmektedir.
Manevi tazminata hükmedilebilmesi için kişinin
fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran
olayların meydana gelmesi veya idarenin hukuka aykırı bir işlem veya eylemi
sonucunda ağır bir elem ve üzüntünün duyulmuş olması veya şeref ve haysiyetinin
rencide edilmiş bulunması ve bu durumların idarenin hizmet kusuru sonucu ortaya
çıkmış olması gerekmektedir.
Olayda [Y.G.nin] vefat etmesinde
davalı idarenin hizmet kusuru bulunmadığı anlaşıldığından kusuru saptanamayan
idareyi manevi tazminle sorumlu tutma olanağı da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine..."
17. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 24/3/2014 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır.
Başvurucuların karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 15/10/2015
tarihinde reddedilmiştir.
18. Ret kararı başvuruculara 21/12/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 20/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19.İlgili hukuk için bkz. Ali
Abidin Saruhanoğlu ve diğerleri (B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§
39-42) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 27/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular; yakınlarına ameliyat sonrasında yeterli tıbbi
tedavi sağlanmadığı, uzman doktora ulaşılamadığı, yakınlarının ameliyat sonrası
durumu kötüleştiği hâlde yetersiz olan ve yoğun bakım ünitesiyle nefroloji bölümü bulunmayan hastaneden yoğun bakım ünitesi
olan daha donanımlı bir başka hastaneye sevk taleplerinin günlerce yerine
getirilmediği, yakınlarının geç sevk edilerek ölümüne neden olunduğu
iddialarının İdare Mahkemesi tarafından incelenmeden, söz konusu iddialara dair
bir değerlendirme içermeyen yetersiz ATK raporuna atıfla, gerekli araştırma yapılmadan
tam yargı davasının reddedildiğini belirterek yaşam hakkının pozitif
yükümlülüğü kapsamındaki etkili soruşturma yükümlülüğünün, ayrıca adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
22. Başvurucuların ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar
verilmesi talepleri bulunmaktadır.
B. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”
24. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetlerin
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
26. Başvurucular temel olarak ameliyat sonrası yakınlarına
gerekli tıbbi tedavinin yapılmadığı, doktora ulaşılamadığı, yakınlarının daha
donanımlı bir hastaneye sevkinin geç yapılarak ölümüne sebebiyet verildiği
iddiaları araştırılmadan, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak tam yargı
davasının reddedildiğini iddia etmektedirler. Bu sebeple başvurucuların diğer
haklarla bağlantı kurarak ileri sürdükleri iddialarının da Anayasa"nın 17.
maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Başvuru formunun incelenmesi neticesinde başvurucuların
İdare Mahkemesince eksik araştırıldığını iddia ettikleri hususların
yakınlarının ameliyat olması sonrasında durumunun kötüleştiği 29/1/2010 tarihi
ile bir başka hastaneye sevk edildiği 2/2/2010 tarihi arasında hastanede
kaldığı döneme ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucuların
iddialarına yönelik inceleme bu dönemle sınırlı olarak yapılacaktır.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa, başvurucuların
annesidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurucuların yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif
ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 50).
31. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan
tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin
gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
32. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen
faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak
şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
33. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Yaşam
hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak
cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir.
34. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline
kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir
yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
35. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu
kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki
pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
36. Bu yaklaşım, tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen
ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür
olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından
değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi
hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu
tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016,
§ 78; Nail Artuç,
§ 38).
37. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri
sürmemiş olup somut olayda ölüme kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinmeyi
gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucular ölüm olayında sağlık
personelinin ihmali bulunduğuna ve hastanenin yetersiz olduğuna vurgu
yapmaktadır. Bu durumda, açılan tam yargı davasının başvurucuların söz konusu
iddiaları bakımından hem ilgili personelin veya idarenin mesuliyetini
saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın tazminini sağlayabilecek nitelikte
olduğu değerlendirilmiştir.
38. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri
tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların
uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi,
ihlal devam etmekteyse bunu sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini
karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde
etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir
Canan, § 26; Filiz Aka,
B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).
39. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı
kapsamında yürütülecek ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu
ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında da
makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi gerekmektedir.
Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda,
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir
inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa
Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri
tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin
daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde
sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 110; Filiz Aka, §
33).
40. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü,
yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca
varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun
Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvuru konusu tam yargı davası, yaşam hakkına ilişkin yargılamaların
makul süratle yürütülmesi gerektiği yönündeki ilke (bkz. § 39) açısından
başvurucuların bu yönde bir iddiaları bulunmadığından incelenmemiştir.
42. Somut başvurunun İdare Mahkemesi tarafından olayın
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle incelenip
incelenmediği yönünden değerlendirilmesine geçmeden öncelikle Anayasa Mahkemesi
tarafından yapılan incelemenin tam yargı davasının sonucunun ne olması
gerektiğine dair bir tespit içermediğini belirtmek gerekir.
43. Başvurunun incelenmesi neticesinde İdare Mahkemesi
tarafından görülen tam yargı davasında Rektörlüğün savunma dilekçelerinin temin
edildiği, ayrıca ATK"dan "hastanın teşhis ve tedavisinde tıp biliminin
gerektirdiği deneyim ve teknolojik ölçütlerin kullanılıp kullanılmadığının ve
hastaya yapılan ameliyat sırasında ve sonrasında gerekli dikkat ve özenin
gösterilip gösterilmediğinin, gerekli özenin gösterilmesi halinde de söz konusu
sonuçların ortaya çıkıp çıkmayacağını somut bir biçimde ortaya koyan ve davalı
idarenin hizmet kusuru var ise bu kusur oranını da tespit eden raporun düzenlenmesi"nin
talep edildiği anlaşılmıştır (bkz. § 12).
44. ATK raporunun incelenmesi sonucunda başvurucuların
iddialarının dayanağını oluşturan C. Hastanesinde 29/1/2010 tarihi ile 2/2/2010
tarihi arasında ameliyat sonrası sunulan tedaviye ve gerçekleştirilen işlemlere
dair tıbbi kayıtlara detaylı biçimde yer verilmeden Y.G.nin
ameliyat öncesi ve sonrasında 2/2/2010 tarihinde bir başka hastaneye sevki
sonrasındaki tedavilerine ayrıntılı olarak değinildiği görülmüştür. Raporda
başvurucuların iddialarına konu dönem hakkındaki değerlendirmeler ise " ... postop takibinde 4.
günde idrar çıkışının azaldığı ve nefrolojiye konsülte edildiği, aldığı çıkardığı, tam kan ve biyokimya, lasix ve arter kan gazı ile böbrek fonksiyon testleri
takiplerinin yapıldığı, hırıltılı solunum ortaya çıkması üzerine göğüs
hastalıkları konsültasyonu sonucu bronkodilatatör
tedavi başlandığı, tek böbrekli olup üre ve creatin
değerleri yüksek olan hastanın anestezi tarafından değerlendirildiği ve PA
akciğer grafisinin akciğer ödemi ile uyumlu
bulunmadığı, ek olarak Parkinson, hipertansiyon ve tek böbrek kronik renal yetmezlik gibi sistemik hastalıklarının multidisipliner tedavi gerektirmesi nedeniyle yoğun bakıma sevk
edildiği, 02.02.2010 tarihinde reanimasyon yoğun
bakımda takibine başlandığı,...kişinin ölümünün yüksek dereceli uterus malign tümörü ve gelişen
komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu,... postop
dönemde takip ve tedavinin, uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu,
idareye, sağlık personeline ve ilgili hekimlere atfı kabil kusur
bulunmadığı..." şeklindedir (bkz. § 13).
45. Başvurucular; hastanın daha donanımlı olan, postoperatif yoğun bakım ünitesi olan bir hastaneye çok geç
sevk edildiği, dolayısıyla ameliyat sonrası sunulan sağlık hizmetinin geç ve
kötü işlediği iddialarıyla ilgili olarak raporda herhangi bir değerlendirme
yapılmadığını belirterek söz konusu rapora itiraz etmiştir (bkz. § 14). Söz
konusu itiraz üzerine İdare Mahkemesince bu iddialara ilişkin olarak yeni bir
bilirkişi raporu alındığına dair herhangi bir bilgi ya da belge dosyada
bulunmamaktadır. İdare Mahkemesi ATK raporunu gözeterek başvurucuların
yakınının ölümünün "ameliyat sonrası yüksek
dereceli uterus malign
tümörü ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelebileceğinin beklenebilir
bir sonuç olduğu, bu nedenle davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet
kusurunun bulunmadığı, yani illiyet bağının kurulamadığı" gerekçesiyle
tazminat talebini reddetmiştir (bkz. § 16).
46. Başvurucuların yakınının ameliyat tarihinde 78 yaşında
olduğu, hipertansiyon, tek böbrek, böbrek yetmezliği ve Parkinson
hastalığı gibi bazı rahatsızlıklarının bulunduğu, sevk edildiği hastanedeki
muayenesi sonucu kendisine septik şoka bağlı
çoklu organ yetmezliği (kardiovasküler
sistem bozukluğu, solunum yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği, dissemine intravasküler koagülasyon) tanısı konulduğu (bkz. § 13) birlikte gözönüne alındığında Y.G.de ameliyat sonrası gelişen
komplikasyonlar nedeniyle bir başka hastaneye sevkinin gerekip gerekmediği,
ayrıca Rektörlüğün cevap dilekçesinde de bildirdiği üzere (bkz. § 15) yoğun
bakım ünitesi bulunmayan hastanede ameliyat sonrası Y.G.nin
durumunun kötüleşmeye başladığı 29/1/2010 tarihinden septik şok ile bir başka
hastaneye sevk edildiği 2/2/2010 tarihine kadar beş gün süreyle tedavisine
devam edilmesinin teşhis ve tedavide gecikme oluşturup oluşturmadığı, nakilde
yaşanan bir gecikme varsa bu gecikmenin Y.G.nin ölümü
üzerinde etkisinin bulunup bulunmadığı hususlarında ATK raporunda herhangi bir
değerlendirmenin olmaması bir eksiklik olarak tespit edilmiştir. ATK
raporundaki "postop dönemde takip ve tedavinin, uygulanan işlemlerin tıp
kurallarına uygun olduğu" şeklindeki tespitin başvurucuların
iddiaları açısından tatmin edici bir açıklama içerdiği söylenemez.
47. Başvurucuların bahse konu iddialarının tam yargı davasındaki
uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir unsur teşkil etmediğini söylemek mümkün
değildir. Bu açıdan Y.G.nin durumunun kötüleşmeye
başlamasından beş gün sonra septik şok nedeniyle yoğun bakım ünitesi bulunan
bir başka hastaneye sevk edilmiş olduğu da gözetildiğinde başvurucuların söz
konusu iddialarının İdare Mahkemesi tarafından araştırılmasını müteakip ayrı ve
açık bir yanıt verilmek suretiyle etkili bir şekilde karşılanması gerektiği
hâlde söz konusu esaslı iddialar İdare Mahkemesince tartışılıp gerekçeli
kararda etkili bir şekilde karşılanmamıştır.
48. Benzer şekilde başvurucuların ameliyat sonrasında ameliyatı
yapan doktora dört beş gün süreyle ulaşamadığı, yakınlarına uzman doktorlar
tarafından değil pratisyen doktorlar tarafından tedavi uygulandığı,
yakınlarının tek böbreği ve kronik böbrek rahatsızlığı olduğu, hastanede nefroloji kliniği ile dializ
cihazı bulunmadığı, dolayısıyla hastanenin bu açılardan da ameliyat sonrası
durumu kötüleşen yakınlarının tedavisi bakımından yetersiz olduğu, buna rağmen
yakınlarının bir başka hastaneye sevkinde gecikildiği iddiaları bakımından da
ne ATK raporunda ne de İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde yeterli bir
değerlendirme vardır. Dosyanın incelenmesi neticesinde ameliyat sonrası Y.G.nin tedavisinde görev alan doktorların tespitine
yönelik olarak İdare Mahkemesince bir araştırma yapıldığı da tespit
edilememiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucular, ihlalin tespiti ve toplam 100.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018)kararında ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler
belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, B.No:
2016/12506, 7/11/2019).
53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi,
ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi
6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder.
Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı
olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve
bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama
kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı
olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda
herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kendisine böyle bir
karar ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek
devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine
getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 57-59, 66, 67).
55. Mevcut başvuruda ölüm olayı hakkında açılan tam yargı
davasında başvurucuların esasa etkili itirazları bilirkişi raporunda ve mahkeme
kararında karşılanmadan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın
17. maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Buna göre ihlalin adli makamlarının işlem ve eylemlerinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken
iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna
ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Ankara 3. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
57. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiaları açısından
yeterli bir giderim oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Ankara
3. İdare Mahkemesine (E.2011/1032) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.