
Esas No: 2016/28560
Karar No: 2016/28560
Karar Tarihi: 26/9/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RECAYİ DEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/28560) |
|
Karar Tarihi: 26/9/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Selahaddin
MENTEŞ |
Raportör |
: |
Murat
BAŞPINAR |
Başvurucu |
: |
Recayi DEMİR |
Vekili |
: |
Av. Gökhan
GÜNAYDIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkim olarak görev yapan başvurucu hakkında darbe
teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan yakalama,
gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğunun makul
süreyi aşması, gizlilik kararı nedeniyle belgelerin incelenememesi ve
tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı sürecindeki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; hukuka aykırı olarak yapılan
aramalar ve sonucunda eşyalara el konulması nedeniyle özel hayata saygı, konut
dokunulmazlığı ve mülkiyet haklarının; soruşturma aşamasındaki bazı işlemler
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu
makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç
bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY"nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY"nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
10. FETÖ/PDY"nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
11. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir
soruşturma kapsamında 17/7/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle "suçla ve örgütle bir ilgisinin olmadığı için
etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmasının söz konusu olmadığını, FETÖ
örgütünün yurt, dershane, öğrenci evi gibi hiç bir imkanından faydalanmadığını,
Karşıyaka Behçet Uz İlköğretim okulunda ortaokulu okuduğunu, liseyi de
Karşıyaka"da devlet okulunda okuduğunu, bu süre zarfında ailesinin evinde
kaldığını, 9 Eylül İşletme Fakültesine 1997 yılında kaydolduğunu, üniversite
döneminde de ailesinin yanında kaldığını, 1996 yılında üniversite sınavına
girmeden son dört ay İzmir"deki Körfez Dershanesinde hızlandırılmış kursa
gittiğini, 2002 yılında Maliye Bakanlığında Gelir Uzmanı olarak devlet memuru
sıfatıyla göreve başladığını, 2002-2007 yılları arasında Vergi dairesinde görev
yaptığını, 2011 Kasım ayında İdari Yargı Hakimlik sınavını kazandığını, 2012
yılı Nisan ayında staja başladığını, 2013 yılı Temmuz ayında da kura ile
Danıştay"a atandığını, himmet adı altında bizzat ya da aracılarla para
yardımında bulunmadığını, hiç bir suç işlemediğini, yapıyla hiç bir
bağlantısının olmadığını" belirterek FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur.
Başvurucunun müdafii, dosyada atılı suçları
işlediğine dair bir delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest
bırakılmasını talep etmiştir.
13. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 21/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin
bulunduğu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, suça dair yasada
yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı Kanun"un 100. vd.
maddeleri" nedenleriyle tutuklanmasına karar verilmesi
istenmiştir.
14. Başvurucunun sorgusu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde
21/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
15. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"Danıştay 3. Dairesi"nde tetkik hakimi olarak göreve başladım, halen de orada görevime devam
ediyorum, bu üzerime atılı suçu kesinlikle kabul etmiyorum, sadece 1996
yılında, babam benim inşaat ustası, maddi durumumuz iyi değil, o yüzden son 4
ay üniversite hazırlık dershanesine gittiğimden dolayı şuan bu malum yapının
üyesi olarak burada yargılanryorum, bu suçu
kesinlikle kabul etmiyorum, ne dershanelerinde ne yurtlarında kaldım, 9 Eylul Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Ailem İzmir"de
ikarnet etmekte ve ailemle birlikte kaldım, 2007 yılmda evlendim, 2007 yılında evlendikten sonra mcsleğe başladım, hakimlık
mesleğine hazırlandım. 2002 yılında Maliye Bakanlığı"nda gelir uzmanı olarak
göreve başladım, eğer ben şuan bu hakimlik mesleğini
kazanmamış olsaydım, şuan burada yargılanıyor olmayacakttm.
Bunu açık ve net söylüyorum, sadece hakim ve savcı
olduğum için buradayım ve bu suçu da berkesin bildiği üzere sadece fişlemeyle,
meslekten arkadaşlanmızın bu bucu,
bu bucu, herkes biliyor bunu, bunun yüzünden
buradayım, buna başka ilave edecek bir şeyim yok."
16. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... suçunun vasıf ve mahiyeti mevcut
delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, üzerilerine
atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunması, üzerilerine atılı suçun CMK"nın 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması,
yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü
oluşu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin
CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA [karar
verildi.]"
17. Daha sonra başvurucu hakkında 16/8/2016 tarihinde Ankara 5.
Sulh Ceza Hâkimliğince benzer gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
18. Başvurucu müdafii 3-4/10/2016
tarihli dilekçelerle tutukluluğun devamına dair karara itiraz etmiş, Ankara 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince 18/10/2016 tarihinde "...
şüphelilerin üzerilerine atılı bulunan suçları
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında alınan karar içerikleri, dosyada
mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları, şüpheliler lehine dosyadaki delil
durumu ve tutuklama nedenleri yönünden bir değişiklik bulunmaması, arama ve el
koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın
henüz tamamlanmadığı, şüphelilerin üzerilerine atılı
suçun temadi eder nitelikte suçlardan olduğu, şüpheliler hakkında delillerin
henüz toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delil karartma ihtimallerinin mevcut
olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı,
şüphelilerin üzerilerine atılı suçyarın
CMK 100/2-11 maddesindeki suçlardan olması da değerlendirilerek CMK 161/8 ve
2802 sayılı yasanın 94. Maddesi hükümleri gözönüne
alınarak Ankara 5. Sulh Ceza hakimliği kararındaki gerekçelere göre usul ve
yasaya uygun nitelikteki karara ..." gerekçesiyle itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/10/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde
dava açılmıştır. FETÖ/PDY"ye ve ByLock programına ilişkin genel
açıklamaların yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY"nin
kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle
kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve
hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir.
20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
Başvurucunun;
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle T.C. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 345 sayılı
kararıyla meslekten uzaklaştırılmasına karar verildiği, ihraç kararının
29/11/2016 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Kullandığı 0 532 ... 46 No.lu telefon hattı ile FETÖ/PDY
tarafından örgütsel ve kriptolu haberleşme maksadıyla tasarlanan ByLock
uygulamasını 11/8/2014 tarihinden itibaren 35...80 IMEI No.lu cihazla
kullandığı yönünde Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele Daire Başkanlığı tarafından tespit yapıldığı bildirilmiştir.
iii. Telefon hattına ilişkin HTS analizine göre Emniyet
Müdürlüğü veri havuzunda bulunan ve FETÖ/PDY şüphelisi birçok kişi ve kurum ile
çok sayıda telefon irtibatının bulunduğuna yönelik tespitler yapıldığı ileri
sürülmüştür.
iv. Örgütün yapısı, faaliyetleri hakkındaki bir kısım
hâkim/savcıların beyanlarından örgüt üyesi olduğuna yönelik tanık beyanlarının
bulunduğu belirtilmiştir.
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli ve tanık sıfatlarıyla alınan
beyanların ilgili kısımları şöyledir:
-İ.D. ifadesinde "...
Evlerde kaldığım dönem boyunca devlet ve hükümet aleyhine herhangi bir olumsuz
söze ve eyleme rastlamadım. Ancak ben 2012 yılında mezun olduktan sonra beni soyismini bilmediğim "Nuri" kod adlı bir cemaat üyesi
(akademi yıllıklarından adı geçen kişinin 152911 sicil numaralı 8. dönem idari hakim adayı Recai DEMİR olduğunu öğrendim) arayarak görüşmek
istediğini söyledi. Yenimahalle’de bulunan bir cafede
2012 yılının Eylül ayında buluştuk. Bu kişi kendisinin Kayseri"li
olduğunu, o an için İdari Yargı Hakim Adayı olduğunu
ve öncesinde Ankara Ulustaki Rüzgarlı Sokakta bulunan Vergi Dairesi"nde 7-8
sene çalıştığını söyledi. Bana hakimlik savcılık sınavlarına hazırlık için
cemaatin evleri olduğundan bahsetti. Biz size ders çalışma imkanı
ve soru bankası veriyoruz. Siz de orada hazırlanıyorsunuz dedi. Cemaate ait bu
hazırlık evlerinin genellikle Aktepe-Dutluk civarında bulunduğunu, hatta
sayılarının 25-30 civarında olduğunu anlattı. Sizin gibi arkadaşlara
ihtiyacımız var dedi. Hatta bana "seni hâkim savcı yaparız, ancak bundan sonra
her bildiğin doğru doğru değil, her bildiğin yanlış yanlış
değil" şeklinde bir söz söyledi. Ben de ne demek istiyorsun diyerek sert bir
tepki verdim. Bunun üzerine sakin ol, sen hâkim savcı olmak istiyorsan zaten
biz soruları veriyoruz, seni hâkim yaparız dedi. Ben de cevaben "o zaman sen
biz seni hâkim yaparız ama bizim istediğimiz kararı vereceksin diyorsun, ben
Allah"tan korkarım, bu dediğini kesinlikle yapamam" dedim. O da bunun üzerine
tam olarak öyle değil gibisinden geçiştirmeye çalıştı. Sonrasında bu kişiye
cemaati çok yanlış tanıdığımı, bu evlerde Allah rızası için kaldığımı söyledim.
Ardından da oradan ayrıldım. Recai DEMİR"in şu an
nerede olduğunu bilmiyorum. Biz Recai DEMİR ile konuşurken yanımıza adının
şimdi E.A. olduğunu öğrendiğim 153071 sicil numaralı 15. dönem adli yargı hakim adayı geldi. Recai DEMİR bu kişinin adli yargıdan
arkadaşı olduğunu söyledi. E. benimle hiç konuşmadan kısa bir süre sonra
yanımızdan ayrıldı. Bu olaydan iki üç gün sonra bu kez adli yargı hâkim adayı
olduğunu söyleyen ve adını R. olarak belirten bir şahıs beni aradı. Bir yanlış
anlaşılma olduğunu söyledi. Ben gayet iyi anladığımı söyleyince yani bundan
sonra selamı sabahı keselim mi yani dedi. Ben de aynen öyle yapmak istediğimi
söyleyince tamam o zaman diyerek telefonu kapattı. Bu tarihten sonra ben telefon
numaramı da değiştirdim. Cemaatle de herhangi bir irtibatım olmadı..." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
- H.E. ifadesinde "...
başvurucunun örgüte müzahir kişilerden olduğunu ..." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
- Gizli Tanık D. ifadesinde "...
başvurucunun FETÖ örgütüne ait evlerde kaldığı ...."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
- B.T. ifadesinde "...
başvurucunun FETÖ örgütünün evlerinde şüphelinin abilik yaptığını duyduğunu
..." beyan etmiştir.
22. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"... şüpheli hakkındaki beyanlar, ByLock kullanıcısı olduğuna dair tespit, HSYK ihraç kararı
ve telefon irtibatları birlikte değerlendirildiğinde, örgüt hiyerarşisi
içerisinde yer almak suretiyle müsnet suçu işlediğine
dair kamu davası açmaya yeterli nitelikte delil olduğu..."
23. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/387 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
tarihte yapılan tensip incelemesi ile "...atılı
suçun vasfı ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanık savunması, bylock sorgusu ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, atılı suçun cezaların
alt ve üst sınırları, CMK nun 100/3 maddesinde
kayıtlı katolog suçlardan olması, tutuklulukta geçen
süre dikkate alındığında adli kontrolün bu aşamada yetersiz kalacağı
hususları göz önünde bulundurularak"
gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
24. Başvurucu, Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinde 15/2/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada
savunmasını yapmış ve 26/4/2018 tarihli duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
25. Öte yandan Savcılıkça yürütülen diğer bir soruşturma
sonucunda hazırlanan 3/5/2018 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör
örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve
resmî belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması istemiyle Ankara 29. Ağır
Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
26. Başvurucu hakkında düzenlenen 3/5/2018 tarihli iddianamede,
başvurucuyla ilgili yapılan hukuki değerlendirme ise şöyledir:
" ... yapılan soruşturma sonucunda; iptal
edilmeyen Genel Yetenek ve Genel Kültür ile iptal edilen Eğitim Bilimleri
sorularının sınavdan günler önce elde edildiğine dair ikrarlar, tanık
beyanları, teknik tespitler, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre,
şüphelinin sınav sorularını sınav tarihinden önce temin ettiği tespit
edilmekle, şüphelinin yukarıda izah edildiği şekilde üzerine atılı suçu
işlediğinin anlaşıldığı ..."
27. Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi 29/5/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Devam eden kovuşturmada 23/7/2018
tarihinde yapılan duruşmada ise Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/387
sayılı dosyasıyla birleştirilmesine, Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi
birleştirmeye muvafakat vermediğinden çıkan birleştirme uyuşmazlığının çözümü
için dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
28. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi 13/9/2018
tarihli kararıyla Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/7/2018 tarihli
birleştirme kararının kaldırılmasına, yargılamanın Ankara 29. Ağır Ceza
Mahkemesinin dosyası üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
29. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi E.2017/387 sayılı dosyanın
Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/1428 sayılı dosyası ile
birleştirilmesine karar vermiş ve yargılamaya anılan dosya üzerinden devam
edilmiştir.
30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; soruşturma sürecinde kendi avukatını seçmesine
izin verilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığını, ceza infaz kurumunda da bu
kısıtlamaların devam ettiğini ve hakkında hukuksuz işlemler yapıldığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
37. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
38. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden, başvuru yolları tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; gözaltına alındığında kendisine kelepçe
takıldığını ve bu sırada polislerce fotoğraflarının çekildiğini, nezarethanede
yetersiz ve sağlıksız koşullarda bekletildiğini belirterek gözaltına alındıktan
sonra tutuklanıncaya kadar yapılan bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa"nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
42. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli ve kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
43. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının
yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin
kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından
mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari
bir merciye ilettiğine dair bilgi ya da belge sunmadığı
da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki bir karar için
bkz. Alparslan Altan [GK], B. No:
2016/15586, 11/1/2018, § 183).
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı,
Konut Dokunulmazlığı ve Mülkiyet Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu; görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından
hukuka aykırı olarak arama ve elkoyma kararları
verildiğini belirterek yapılan aramalar ve elkoyma
işlemleri nedeniyle özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek
konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul
edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın
kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk
bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir
değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§21-46).
47. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama kararına
dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu,
bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının
ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde
etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
48. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi,
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin
durumun gerektirdiğinden daha uzun bir zaman devam ettiği veya hedeflenen amaca
ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
49. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
50. Başvurunun özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği
değerlendirilmiştir.
D. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
51. Başvurucu; makul şüphe olmadan hakkında yakalama kararı
verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların
gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
53. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
54. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,§§
16, 17).
55. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
56. Somut olayda, başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte hâkim olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunu"na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş,
kendisi yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.
b. Değerlendirme
60. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
61. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
62. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
63. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
64. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
65. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek;
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
66. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (§§ 99-104) başvurusu
hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
67. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
68. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
69. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
70. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun"da hâkimlerle
ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet
edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
71. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikâyetleri
incelemiştir. Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde
görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kabul
edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§
53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121).
Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda
varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
72. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da belirtildiği
üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden
darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı
uyarınca (17/7/2016 tarihinde) yakalanarak gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör
örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate
alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun"un 94. maddesi gereğince soruşturmanın
genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada
tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince
karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza
hâkimliğince tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun
kabulü mümkün görülmemiştir.
73. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun"dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
74. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
75. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve mahkemelerce
yapılan tutukluluk hâlinin değerlendirilmesine dair kararlarda; başvurucunun
FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran
tanık anlatımlarına, HSYK"nın 24/8/2016 tarihli
meslekten çıkarılması kararına ve FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki
iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğuna
dayanılmıştır (bkz. §§ 19-22).
76. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57).
77. Soruşturma dosyasında, hâkim-savcı adayı oldukları anlaşılan
tanıklar B.T., İ.D. ile gizli tanık D. ve şüpheli sıfatıyla ifade veren H.E.;
hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının
bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda
bulunmuşlardır (bkz. § 21). Bu beyanlar da dikkate alındığında başvurucu
yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu
görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; Selçuk
Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
78. Soruşturma makamlarınca başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
79. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
80. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
81. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı
kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
82. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
83. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın
ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 16).
84. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delillerin karartma ve kaçma
şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
85. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının
da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13. ve 19.
maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri
dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
86. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY"nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında, bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
87. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
89. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
90. Başvurucu; tutuklamaya yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini,
yapılan incelemede itirazları dikkate alınmadan özgürlüğünden uzun süre mahrum
bırakıldığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
91. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin tutukluluğun makul
süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve bu şikâyet Anayasa"nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir.
92. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
93. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutukluluğun kanunda
öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığını iddia eden başvurucunun devam
eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
94. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,
§§ 33-45).
95. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/4/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil olma niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
96. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
97. Başvurucu, tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik
kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini ve savunma
hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, §
16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
99. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
100. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
101. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluk İncelemelerinin
Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
102. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenilmeden tutukluluk
incelemelerinin yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
103. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
104. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
105. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
106. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§166-177).
107. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 15/2/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru
yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata saygı, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/9/2019
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.