
Esas No: 2016/56282
Karar No: 2016/56282
Karar Tarihi: 26/9/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUAMMER KOÇAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/56282) |
|
Karar Tarihi: 26/9/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Selahaddin
MENTEŞ |
Raportör |
: |
Fatih
HATİPOĞLU |
Başvurucu |
: |
Muammer
KOÇAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama
ve gözaltına almanın hukuki olmaması, tutukluluğun devamı ve itirazın reddine
dair kararların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız olmayan bir hâkimlik tarafından verilmesi, tutuklamanın hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması ve soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ifade alma ve sorgu esnasında sorulan
soruların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedeniyle ifade
özgürlüğünün; tutuklu olarak
bulunulan ceza infaz kurumunda spor ve iyileştirme faaliyetlerinin
kısıtlanması, diğer tutuklu ve hükümlüler gibi sosyal aktivitelerden
faydalandırılmama, gözaltında
iken fiziki ve psikolojik cebir uygulanması, gözaltı ve ceza infaz kurumu
koşullarının insani olmaması nedenleriyle kötü muamele yasağının; taşınmaz hak ve alacaklara tedbir
konulması nedeniyle mülkiyet hakkının; gözaltına alınılan ilk andan itibaren
avukat yardımından yararlandırılmama ve Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile ilgili olarak yayımlanan haberler
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı
Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz
ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe
girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle başlatılan 2015/15372 sayılı
soruşturma kapsamında 1/6/2016 tarihinde Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde gözaltına
alınmıştır. Başvurucunun ilk ifadesi kolluk görevlileri tarafından 2/6/2016
tarihinde alınmıştır. İfade tutanağına göre başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY
üyeliği suçlamasına dair olay ve olgular sorulan sorularla açıklanmıştır.
Kocaeli Barosu tarafından görevlendirilen müdafi de ifade alma işlemi esnasında
hazır bulunmuştur.
11. Başvurucu, Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde
özetle örgüt içinde herhangi bir faaliyete katılmadığını belirterek suçlamaları
kabul etmemiştir.
12. Başvurucu 3/6/2016 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir.
İfade tutanağına göre başvurucuya yöneltilen FETÖ/PDY üyeliği suçlamasına dair
olay ve olgular açıklanmıştır. Kocaeli Barosu tarafından görevlendirilen müdafi
de ifade alma işlemi esnasında hazır bulunmuştur.
13. Başvurucu, Savcılıktaki ifadesinde özetle kendisine sorulan
kişileri tanımadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir. Savcılık,
ifadesini aldıktan sonra başvurucuyu serbest bırakmıştır.
14. Başvurucu, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra -anılan
soruşturma kapsamında- çıkarılan yakalama kararına istinaden FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlar nedeniyle Kocaeli Emniyet Müdürlüğünde 25/7/2016 tarihinde
yeniden gözaltına alınmış ve aynı tarihte Başsavcılığa sevk edilmiştir.
15. Savcılık, başvurucuyu anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından 25/7/2016
tarihinde tutuklanması istemiyle Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir.
16. Hâkimlik aynı tarihte başvurucunun savunmasını almıştır.
Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suçlar anlatılmış, Kocaeli
Barosunca görevlendirilen başvurucunun müdafii de
sorgu esnasında hazır bulunmuştur.
17. Başvurucunun Hâkimlikteki savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
"... Ben bugüne kadar hiçbir terör
örgütüne üye olmadım, varlığından da haberdar değilim. Dört tane çocuğum var,
onların ekmeği için uğraşmaktayım. Bugüne kadar sabıka kaydım da yoktur.
FETÖ/PDY isimli terör örgütüne üyeliğim iddiasını dahi şahsıma hakaret olarak kabul
ediyorum. Benim Körfez KASİAD"la hiçbir ilgim
bulunmamaktadır. Sadece geçmişte 2013-2015 yılları arasında Körfez Fen ve Anafen Dershanelerinde halkla ilişkiler bölümünde çalıştım.
Çalıştığım bu dershanede sadece kayıt dönemlerinde kurumu tanıtım amacıyla
velilerimizi davet edip, toplantı yaptığımız olmuştur. Bu tamamen kayıt amaçlı
bir programdır, her hangi bir örgüt adına ya da cemaat
adıyla dini sohbet biçiminde de olsa bir toplantıya katılmadım ...
Müşteki H.E.nin
ifadesi okundu, soruldu: Benim bu kişi ile birebir tanışıklığım yoktur, banka
veznesinde çalışan biri olduğunu biliyorum. Tarafıma okuduğunuz ifadeleri işten
ayrılmanın hezeyanıyla asılsız suçlama niteliğinde görüyorum ...
Müşteki H.E. ile bilgi sahibi E.Y.nin ifadeleri okundu, soruldu: E.Y. isimli kişiyi
tanımıyorum, her iki ifadedeki tarafıma yöneltilen suçları kesinlikle
reddediyorum. T.T.yi sadece
aynı şirkette çalışmamızdan dolayı biliyorum, bu kişinin örgüt ile bir ilgisi
olup olmadığını bilmiyorum ...
Şüpheliye çevresinde bu örgüt adına faaliyet
halinde bulunan kişiler olup, olmadığı sorulduğunda; "bilmiyorum" şeklinde
cevap verdi.
... Benim 15/7/2016 tarihindeki darbeye
teşebbüs eyleminden önceden haberim bulunmamaktadır. Kesinlikle bu darbenin her hangi bir yerinde yer almadım. Tasvip etmiyorum, şiddet
ve nefretle kınıyorum ..."
18. Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliği 25/7/2016 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına, anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçu bakımından ise adli kontrol tedbiri
uygulanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... şüpheli Muammer Koçan"ın soruşturma
konusu silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından; 15/7/2016 günü saat
21.00 sıralarında TSK bünyesinde görevli bir grup muvazzaf askerler öncülüğünde
örgüte bağlı polis ve bir kısım sivilin de katılımıyla Türkiye Cumhuriyeti
Devleti"nin Anayasal Düzenine karşı siyasal iktidarısonlandırmak,
cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma, kamu kurum ve kuruluşlarını ele
geçirip işlevsiz kılmak ve yönetimi ele geçirmek maksadıyla darbe eyleminin
yapılmaya çalışıldığı, yurdusavunmak amacıyla hareket
eden çok sayıda insanın hayatını kaybettiği ve binlerce insanın yaralandığı,
milyonlarca maddi zararın ortaya çıktığı, teşebbüs ile demokratik düzenin büyük
yara aldığı, darbe teşebbüsünün FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından
planlanıp en kanlı şekilde icra edildiğinin anlaşıldığı, şüphelinin darbe
eylemini gerçekleştiren aynı örgüte mensup kişilerden olduğu hususunda
soruşturma dosyası içersinde,8/5/2015 günü BİMER"e
yapılan ihbarın içeriği, müştekiler H.E, H.E. ile bilgi sahibi E.Y.nin ifadelerinde şüphelinin örgüt adına Körfez
ilçesinde toplantılar organize ettiği, mütevelli heyetinde bulunduğu şeklinde
beyanlarda bulunulması, dosya şüphelileri arasında geçen iletişim tespit
kayıtlarından hareketle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin
mevcut olduğu, tutuklama talebine konu edilen suç ilgili eylemin vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, öngörülen ceza miktarının yüksek oluşu, suç ve
şüpheli hakkında delillerin henüz toplanamamış olması, atılı suçların CMK"nın 100/3-a. maddesinde belirtilen ve tutuklama nedeni
varsayılan katalog suçlardan oluşu, öngörülen ceza miktarı ile talep edilen
tedbir karşılaştırıldığında tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü kabul
edilmesinin gerektiği ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
kanaatiyle ve tutuklama koşullarının oluştuğu kabul edilerek; CMK.nın 100. ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına
... [karar verildi.]"
19. Başvurucu 28/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde başvurucunun itirazını
reddetmiştir.
20. Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliği 19/8/2016 tarihinde resen
yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı Kocaeli 2. Sulh
Ceza Hâkimliği 12/10/2016 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.
21. Başvurucu 25/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı yetkisizlikle Gemlik
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
23. Gemlik Cumhuriyet Başsavcılığı FETÖ/PDY ile bağlantılı
suçlardan başlattığı soruşturma kapsamında 11/7/2017 tarihinde başvurucunun
ifadesini almıştır. Başvurucu Savcılıktaki ifadesinde özetle 1971 yılında
Erzurum"un İspir ilçesinde doğduğunu, ilk ve orta öğrenimini İspir"de
tamamladıktan sonra 1991 yılında Altunizade FEM
Dershanesine gittiğini, 1996 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesinden mezun olduğunu, 2000-2006 yılları arasında İstanbul Fatih
Kolejinde din dersi öğretmeni olarak çalıştığını, 2008 yılından 2015 yılına
kadar Kocaeli FEM Dershanesinde dershane yönetim memuru ve halkla ilişkiler
görevlisi olarak çalıştığını, 2015 yılı Kasım ayından sonra çocuklarının
öğrenim durumu nedeniyle Gemlik"e geldiğini, yaklaşık bir buçuk ay R.B.nin yanında büro elemanı olarak çalıştığını, FETÖ/PDY
bünyesinde Gemlik"te herhangi bir görev almadığını, 2015 yılı sonunda
Kocaeli"nde dershaneden ayrıldıktan sonra bu örgüt bünyesinde herhangi bir
şekilde görev almadığını, ilahiyatçı olması nedeniyle çağrılan yerlere gidip
düzenlenen sohbetlerde konuşma yaptığını, cenaze ve düğün törenlerine mevlit
okumaya gittiğini, bunun haricinde herhangi bir terör örgütü bünyesinde sohbet
yapmadığını, Gemlik"te FETÖ bünyesinde R.B., H.B. ve okul müdürü olan H. isimli
şahsı tanıdığını, H.B.yi eskiden beri İstanbul"dan
tanıdığını, H.B.nin kendisini R.B. ile
tanıştırdığını, bu kişi ile hemşerisi olması nedeniyle diyaloğunun olduğunu, H.B.nin çalıştığı okulun müdürü olan H. Bey"le de orada
tanıştığını, bunun dışında herhangi bir bağının olmadığını, Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığında tanık olarak dinlenen H.E. ve E.Y.nin
ifadelerinde belirttikleri hususları kabul etmediğini, bu kişileri
tanımadığını, daha sonra bu kişilerin ifadelerini geri çektiğini duyduğunu,
dosya kapsamında adı geçen diğer kişileri tanımadığını aleyhine beyanda bulunan
kişilerin kendisine iftira attığını, kendisinin sadece bir kez kandil gecesinde
FETÖ"ye ait yurda sohbet etmeye gittiğini, hakkında
yapılan ihbarların hiçbirini kabul etmediğini, Gemlik"e geldikten sonra
herhangi bir sorumluluk almadığını, çevresinde ilahiyatçı ve hoca olarak
bilindiği için bu şekilde ihbarlar yapıldığını, ihbarların tamamen asılsız
olduğunu, tuşlu telefon kullandığını, herhangi bir şekilde telefonuna ByLock
yüklemediğini ve ByLock
üzerinden kimseyle görüşme yapmadığını, Asya Termal Otel"e sadece bir kez
gittiğini, o dönem çalıştığı okuldan birilerinin olduğunu ancak kimler olduğunu
hatırlamadığını, görev yaptığı dershanenin Bank Asya ile çalışması nedeniyle
2000 yılından beri tüm işlemlerini Bank Asyada
yaptığını, terör örgütünün talimatıyla Bank Asyaya
para yatırmadığını, Bankadan araç kredisi çektiğini ancak araç alamayınca bu
parayı hesaba yatırdığını, 10.000 TL civarındaki paranın eşinin ailesinden
gelen mirastan hakkına düşen para olduğunu, 6.000 TL civarındaki paranın ise
dershanede kalan hak ve alacakları olduğunu, bu parayı hesabına yatırdığını,
gazete ve dergi aboneliğinin olmadığını beyan etmiştir.
24. Gemlik Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı tamamladıktan
sonra dosyayı fezleke ile Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
25. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı 5/10/2017 tarihli iddianamesi
ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma
veya yönetme suçunu işlediği iddiasıyla aynı yer ağır ceza
mahkemesinde kamu davası açmıştır. Aynı iddianame ile başvurucu dışında otuz üç
kişi hakkında da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar nedeniyle dava açılmıştır.
26. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel bilgilere,
daha sonra ise başvurucu ve diğer şüphelilere yönelik suçlama ve delillere yer
verilmiştir.
27. Bu bağlamda iddianamede, başvurucunun işlediği iddia olunan
suça ve başvurucunun örgüt bağlantısına ilişkin olarak yer verilen olay ve
olgular özetle şöyledir:
i. Bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarına göre başvurucunun 15
Temmuz darbe teşebbüsünün yaşandığı tarihte ve öncesinde FETÖ/PDY bünyesinde
Gemlik ilçe imamı olarak görev
yaptığı ve örgütün Gemlik ilçesindeki en üst yöneticisi olduğu, ilçede bulunan
FETÖ/PDY ile irtibatlı kurum ile kuruluşların ve grupların başvurucuya bağlı
olduğu, hiyerarşik yapı içinde en üst konumda bulunması nedeniyle örgütten "mütevelli heyeti" ve diğer
gruplardan toplanan paraların kendisine teslim edildiği ve bu paralarla ilgili
takdir yetkisinin başvurucuda olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda örgüt
yapılanmasında başvurucunun altında yer alan diğer örgüt mensuplarının
isimlerine ve görevlerine, Gemlik"te bulunan örgütle bağlantılı özel kurum ve
kuruluşların isimlerine ve faaliyetlerine de yer verilmiştir.
ii. Gemlik İlçe Emniyet Müdürlüğünün 17/3/2017 tarihli yazısı ve
ekindeki rapora göre başvurucunun FETÖ/PDY"nin
şifreli haberleşme programı olan ByLock programını
kullandığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucunun Bank Asyada bulunan
hesap hareketlerinin incelenmesinde FETÖ/PDY lideri Fetullah
Gülen"in örgüt üyelerine yönelik olarak
"Bank Asyaya para yatırılması"
çağrısını yaptığı 25/12/2013 tarihinden sonra başvurucunun da bu çağrıya uyarak
adı geçen Bankada birden fazla katılım hesabı açtırdığı ve Bankaya 6/2/2014
tarihinde 19.850 TL, 19/8/2013 tarihinde 18.139 TL, 19/10/2014 tarihinde 5.591
TL yatırdığı, 19/9/2014 tarihinde ise 6.296 TL tutarında hurda altın alımı
yaptığının tespit edildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olan gazete ve dergi
aboneliklerinin bulunduğu ve abone dağıtım listelerinde adının yer aldığı
belirtilmiştir.
v. Gemlik İlçe Emniyet Müdürlüğünün 2/12/2016 tarihli yazısı ve
ekindeki 30/11/2016 tarihli tutanağa göre başvurucunun FETÖ/PDY tarafından
organize edilen ve 28/12/2007, 7/5/2010, 23/12/2011, 25/10/2013 tarihlerinde
Ankara"nın Kızılcahamam ilçesinde bulunan Asya Termal Otelde gerçekleştirilen
örgüt içi toplantılara katıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.
vi. 15/8/2016 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sigorta
Primleri Genel Müdürlüğünün yazısına göre başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı
eğitim kurumlarında sigortalı olarak çalıştığının tespit edildiği bilgisine yer
verilmiştir.
28. İddianame Bursa 10. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
31/10/2017 tarihinde kabul edilmiş ve E.2017/265 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkeme aynı tarihte yaptığı tensiple birlikte
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"... Sanık Muammer Koçan"ın üzerine atılı
silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçunun vasıf ve mahiyeti, tutuklu
sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren arama kararları doğrultusunda delillerin bulunması, katoloğ suçlardan oluşu, tutuklu sanığınkaçacağı,
saklanacağı, delilleri yok edeceği, gizleyeceği veya değiştireceği; tanık veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunacağı hususlarında kuvvetli
şüphe uyandıran somut olguların bulunması ve tutuklu sanık hakkında adli
kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kalacağı, tutuklamanın sanığın
üzerine atılı suç ve delil durumu itirabiyle ölçülü
olduğu anlaşıldığından CMK’nun 100 ve devamı maddelerigereğince sanığın tutukluluk halinin devamına ... [karar verildi.]"
29. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/1/2018 tarihli iddianame
ile başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle açılan
dava iddianamenin kabulü ile birlikte Mahkemenin E.2018/32 sayılı dosyasına
kaydedilerek kovuşturma aşaması başlamış, Mahkeme anılan dosyayı bağlantı
nedeniyle 22/1/2018 tarihinde E.2017/265 sayılı asıl dosya ile birleştirmiştir.
30. Mahkeme 20/2/2018 tarihinde ilk duruşmayı, 21/2/2018
tarihinde ise ikinci duruşmayı yapmıştır. Başvurucunun daha sonra savunma
yapmak istemesi nedeniyle bu duruşmalarda savunması alınamamıştır.
31. Mahkeme 22/2/2018 tarihinde yaptığı üçüncü duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu savunmasında özetle herhangi bir
terör örgütü içinde görevinin olmadığını, Gemlik"e çocuklarının eğitimi
nedeniyle geldiğini ve kısa süredir Gemlik"te bulunduğunu, kimseden talimat
almadığını ve örgüt toplantılarına katılmadığını, para toplamadığını, bu
hususlarda aleyhine olan beyanların iftira olduğunu, ByLock kullanıldığı belirtilen
telefon hattının kendisine ait olduğunu, tutuklanmadan önce iki tane akıllı
telefonunun bulunduğunu ancak ByLock kullanmadığını, görev yaptığı özel kurumun
Bank Asya ile çalışması nedeniyle hesap işlemlerini Bank Asyada
yaptığını ancak talimatla para yatırmasının söz konusu olmadığını, zaman zaman
kaplıcalara gittiğini Asya Termal Otel"in de bunlardan birisi olduğunu ve gizli
bir toplantının olmadığını, Kocaeli"nde dershanede yönetim memuru ve halkla
ilişkiler görevlisi olarak çalıştığı için işi gereği birçok kişiyle görüşme
yapmasının normal olduğunu, kendisine sorulan kişilerin aleyhine olan
ifadelerini ve suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
32. Mahkeme 29/7/2019 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl
hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf kanun yolunda derdesttir.
34. Başvurucu, adli yardım talebinde bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
36. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
37. 3713 sayılı Kanun"un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek
o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur."
38. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
39. 5271 sayılı Kanun"un
"Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve
(2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
(Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
40. 5271 sayılı Kanun"un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
41. 5271 sayılı Kanun"un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103
üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan
istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar
bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar
verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
42. 5271 sayılı Kanun"un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100
üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2)
Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde
şüpheli tarafından da istenebilir.
(3)
Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar
arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re"sen
karar verir."
43. 5271 sayılı Kanun"un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada,
100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin
varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına
karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde
sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
44. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
45. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir.
(2)
İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır
ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir
ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara
bağlanır."
46. 5271 sayılı Kanun"un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
47. 5271 sayılı Kanun"un "İtiraz
usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"İtirazı incelemeye yetkili merciler
aşağıda gösterilmiştir:
a) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) Sulh ceza hâkimliği kararlarına yapılan itirazların
incelenmesi, o yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması hâlinde,
numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe; son numaralı hâkimlik için bir
numaralı hâkimliğe; ağır ceza mahkemesinin bulunmadığı yerlerde tek sulh ceza
hâkimliği varsa, yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine; ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde
tek sulh ceza hâkimliği varsa, en yakın ağır ceza mahkemesinin bulunduğu
yerdeki sulh ceza hâkimliğine aittir.
b) (Değişik: 18/6/2014-6545/74 md.) İtiraz üzerine ilk defa sulh ceza hâkimliği tarafından
verilen tutuklama kararlarına itiraz edilmesi durumunda da (a) bendindeki usul
uygulanır. Ancak, ilk tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkimliği,
tutuklama kararını itiraz mercii olarak inceleyemez.
..."
48. 5271 sayılı Kanun"un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
49. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun"un "Sulh ceza
hâkimliği" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller
saklı kalmak üzere, yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi
gerekli kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları
incelemek amacıyla sulh ceza hâkimliği kurulmuştur."
50. 5235 sayılı Kanun"un
"Ağır ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12.
maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller
saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m.
250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m.
158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü
Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324,
325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla
açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan
fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır
ceza mahkemeleri görevlidir."
51. 23/7/2016 tarihli Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK)
(18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair
Kanun"un) "Soruşturma ve kovuşturma
işlemleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa
itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilir.
..."
52. 27/7/2016 tarihli Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair
Düzenleme Yapılması Hakkında KHK"nın (8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve
Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun"un) "Soruşturma
ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü,
Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen
suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince;
...
c) Tutukluluk kararına itiraz edilen sulh ceza
hâkimliği veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde
görmezse en çok on gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
ç) Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun
incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanır.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
53. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza
infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. İhlal İddiaları
Yönünden
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
a. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
55. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak
gözaltına alınması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
ii. Değerlendirme
56. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
58. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
59. Anayasa Mahkemesi yakalama veya gözaltına alınmanın hukuka
aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
60. Somut olayda, başvurucunun yakalama ve gözaltına alma
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin şikâyetleriyle ilgili olarak anılan
kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
62. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olgular
ortaya konulmadan tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kanunda suç olarak
düzenlenmeyen ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle
tutuklandığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin, ifade alma ve
sorgu esnasında sorulan soruların özel hayata dair bilgiler içermesi nedeniyle
özel hayatın korunması ve aile hayatına saygı hakkının, ifade, düşünce, din ve
vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
63. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
64. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu
bölümdeki iddialarının özünün tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik olduğu
anlaşılmakla bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
(1) Uygulanabilirlik
Yönünden
66. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
67. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
68. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
(2) Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(a) Genel
İlkeler
69. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
70. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
71. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
72. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme yahut değiştirme, tanık, mağdur ya
da başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
73. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
74. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir,
§ 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
75. Başvurucu, FETÖ/PDY"nin üyesi olma
suçundan 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
76. Bu aşamada tutuklama tedbirinin ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti
bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilecektir.
77. Başvurucu hakkındaki soruşturma belgeleri incelendiğinde
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken, başvurucunun FETÖ/PDY üyesi
olduğuna dair -tanık beyanı ve iletişimin tespiti kayıtları gibi- somut
delillerin bulunduğu olgularına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18).
78. İddianamede ise Savcılık; başvurucunun FETÖ/PDY"nin şifreli haberleşme programı olan ByLocku kullandığını,
FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen"in örgüt üyelerine
yönelik olarak "Bank Asyaya para yatırılması" çağrısını yaptığı
25/12/2013 tarihinden sonra başvurucunun da bu çağrıya uyarak adı geçen Bankada
birden fazla katılım hesabı açtırarak buraya para yatırdığını, FETÖ/PDY ile
irtibatlı olan gazete ve dergi aboneliklerinin bulunduğunu ve abone dağıtım
listelerinde adının yer aldığını, FETÖ/PDY tarafından organize edilen örgüt içi
toplantılara katıldığını, FETÖ/PDY ile bağlantılı eğitim kurumlarında sigortalı
olarak çalıştığını iddia etmiştir (bkz. §§ 26-28).
79. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında; ByLock
uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında
kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil
cihazlarına yüklemelerinin (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 106, 267), FETÖ/PDY"nin mali
kaynağını oluşturduğu ve örgüte bu yolla gelir sağladığı tespit edilen Bank Asyaya örgüt liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine
para yatırılmasının (Metin Evecen, B.
No: 2017/744, 4/4/2018 § 59, Ali Biray
Erdoğan, B. No: 2016/16189, 18/4/2018, § 40) soruşturma makamlarınca suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olmayacağı sonucuna
varmıştır. Buna göre somut olayda soruşturma makamlarınca ve tutuklama
tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock
uygulamasını kullanmasının ve talimat üzerine Bank
Asyaya para yatırmasının somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez.
80. Ayrıca soruşturma makamlarınca başvurucunun -17/25 Aralık
sürecinden sonra elde edilen telefon görüşme içeriklerine göre- örgütle
bağlantılı kişilerle sürekli olarak irtibat hâlinde olduğu, bir kısım tanık
beyanlarına ve yapılan araştırmalara göre başvurucunun Gemlik ilçe imamı olduğu ve örgüt toplantılarına
katıldığı iddia edilmiştir. Bu bağlamda anılan olguların da FETÖ/PDY ile
başvurucu arasında örgütsel bir ilişki bulunduğuna -dolayısıyla başvurucunun
suç işlediğine- dair kuvvetli belirti olarak kabulü mümkündür.
81. Sonuç olarak soruşturma makamlarınca, FETÖ/PDY"nin haberleşme aracı olan ByLock programını kullandığı ve
kritik tarihten sonra Bank Asyaya normal olmayan
miktarda para yatırdığı da anlaşılan başvurucunun ilçe imamı adı altında örgüt hiyerarşisi içinde yer alması
ve örgüt mensuplarıyla toplantılar gerçekleştirmesi hususlarının suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu
söylenemez.
82. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile
bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir.
Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında
ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde
delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha
fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
83. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
84. Somut olayda Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkileme ve kaçma ihtimalinin
bulunmasına, başvurucunun üzerine atılı suçun tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlardan olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının
verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel
koşulları ile Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği
birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
85. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY"nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
86. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Kocaeli 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin
isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin
niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
88. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
c. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu; soruşturma dosyasında bulunan kısıtlama kararı
nedeniyle hakkında toplanan delillerin neler olduğunu bilemediği için etkin bir
savunma geliştiremediğini, bu nedenle tutuklama kararına etkili şekilde itiraz
edemediğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
90. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
91. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
(1) Uygulanabilirlik
Yönünden
92. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası Anayasa"nın 15.
maddesi kapsamında incelenecektir. Bu inceleme sırasında, öncelikle
başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa"nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (bkz.
§§ 66-68).
(2) Kabul
Edilebilirlik Yönünden
(a) Genel
İlkeler
93. Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, § 168).
94. Diğer taraftan Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun
somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
95. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde
silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi
ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
96. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa"nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
97. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, bunların içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip
bulunduğunun ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde
itiraz etme imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda
kişi, tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
98. Başvuru formunda soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
99. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Bursa 10. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği
31/10/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır (bkz. §
28).
100. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan
suçlamaların ve buna ilişkin olguların emniyette ifadesi alınırken ve sorgu
esnasında yöneltilen sorularda başvurucuya açıklandığı; başvurucunun da
ifadesinde, anılan suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz. §§ 12-17).
101. Öte yandan tutukluluğa itiraz dilekçesinde, başvurucu müdafii tarafından da savunma yapılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
102. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık
birkaç ay devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlama nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
104. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması suretiyle yapıldığı iddia olunan
müdahalenin Anayasa"nın 19. maddesinde bu hakka dair yer alan güvencelere
aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan
ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
d. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
ii. Değerlendirme
106. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
107. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkumiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B.No:
2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı,
B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
108. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 29/7/2019 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
109. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Sulh Ceza Hâkimliğinin
Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
110. Başvurucu; tutuklama kararını veren ve tutuklamaya itirazı
inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, bu
nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
ii. Değerlendirme
111. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, §§ 64-78, 94-97).
112. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
113. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
f. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
114. Başvurucu, tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak
yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
115. Bakanlık; başvurucunun bu şikâyeti bakımından 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davasının etkili bir kanun yolu
yol olduğunu, dolayısıyla etkili hukuk yolları tüketilmeden yapılan başvuruyla
ilgili olarak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin
esas incelemesi yapması durumunda soruşturma sürecinde sulh ceza
hâkimliklerince yapılan tutukluluk incelemelerinin 668 sayılı KHK"nın 3.
maddesi uyarınca dosya üzerinden yapıldığı ve Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri kararına atıfla
olağanüstü dönemin koşullarında başvurucunun tutukluluk incelemelerinin dosya
üzerinden yapılmasının hukuka uygun olduğu görüşündedir.
ii. Değerlendirme
116. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
117. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
118. Anayasa"nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesinin üçüncü
fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
119. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
120. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
121. Anayasa Mahkemesi Salih
Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018) kararında tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız yapılması ve/veya makul sürede hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmama şikâyetini incelemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararda
başvurucunun inceleme tarihi itibarıyla hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış olması
hususunu nazara alarak verilecek bir ihlal kararının başvurucunun yeniden hâkim
önüne çıkarılmasını sağlamayacağını ve serbest kalması sonucunu doğurmayacağını
belirtmiş ve bu durumda yalnızca kişinin uzun süre hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmamasıyla ilgili bir hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir
miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinileceği sonucuna varmıştır.
122. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; anılan kararda, bu tür ihlal
iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru
yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel
başvuruda bulunulması gerektiğini belirterek 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu tespitini yapmış ve başvuru
yollarının tüketilmediği sonucuna varmıştır.
123. Somut olayda başvurucu -1 yıl 6 ay 23 gün sonra- 20/2/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkmış ve itirazlarını etkili bir biçimde ileri sürme
fırsatına sahip olmuştur. Dolayısıyla somut başvuru yönünden anılan karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
124. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Spor ve Eğitim
Faaliyetlerinin Kısıtlandığına İlişkin İddia
i. Başvurucunun iddiaları
125. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda spor ve
iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlandığını, diğer tutuklu ve hükümlülerin tüm
sosyal aktivitelerden faydalandığı hâlde kendisinin bu imkânlardan
yararlanamadığını ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
126. Anayasa Mahkemesi, söz konusu ihlal iddiasına ilişkin temel
ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu İbrahim Kaptan (B. No: 2017/30510,
18/7/2018) kararında; bu türden
bir kısıtlamanın ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklere dayandığını
belirtmiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; başvurucunun günde en az bir saat
açık havada gezinme imkânına sahip olduğunu, bu süre zarfında açık havada
egzersiz yapma gibi sportif faaliyetlerde bulunabileceğini, kitap ve dergi
dâhil sakıncalı olmayan her türlü süreli ya da süresiz yayına erişme ve bilgi
edinme konusunda herhangi bir engellemeyle karşılaşmadığını ve söz konusu
uygulamanın geçici nitelikte olduğunu, ayrıca başvurucunun hastalıklarının
tedavisi ile ruh ve beden sağlığının korunması hususunda tıbbi destek
alamadığına ve dış dünya ile makul ölçüde ilişki kuramadığına dair herhangi bir
iddiasının da bulunmadığını tespit etmiştir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında
Anayasa Mahkemesi, makul gerekliliklere dayanan geçici tedbir mahiyetindeki
uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve tutukluluğa ilişkin kaçınılmaz olarak
ortaya çıkan elemin ötesinde Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden
asgari ağırlık derecesinin aşılmadığı sonucuna ulaşarak kötü muamele yasağına
yönelik bir ihlalin olmadığına karar vermiştir (İbrahim Kaptan, §§ 49-65).
127. Anayasa Mahkemesi ayrıca somut olaya konu uygulamanın
objektif ve makul bir sebebe dayandığını ve kullanılan yöntemin ölçülü olduğunu
değerlendirerek kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak ele alınan eşitlik
ilkesine ilişkin bir ihlalin de olmadığı sonucuna ulaşmıştır (İbrahim Kaptan, §§ 66-82).
128. Somut olayda, başvurucunun şikâyeti yönünden anılan karardan
ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
129. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
i. Başvurucunun İddiaları
130. Başvurucu; gözaltında iken fiziki ve psikolojik cebir
uygulanması, gözaltı ve ceza infaz kurumu koşullarının insani olmaması ve
revire çıkmak için yazdığı dilekçelerine cevap verilmemesi nedenleriyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
ii. Değerlendirme
131. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetleri Anayasa"nın 17.
maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
132. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
133. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa"nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
134. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
135. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Başvurucunun
anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye
ilettiğine dair bir bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
136. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Mal Varlığına Haksız
Yere Tedbir Konulduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
137. Başvurucu, taşınmaz hak ve alacaklarına tedbir konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
138. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
139. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
140. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
141. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
142. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, § 17).
143. Somut olayda başvurucu mal varlığına tedbir konulması
kararına karşı itiraz etmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun hukuk sisteminde
mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
144. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
145. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Savunma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
146. Başvurucu, gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat yardımından
yararlandırılmaması nedeniyle suçlamalar hakkında yeterli bilgi sahibi
olamadığını ve etkin savunma yapamadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
147. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özü
itibarıyla savunma hakkının ihlal edildiğine yönelik olduğu anlaşılmakla
başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında
incelenmesi gerekir.
148. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
149. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
150. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
151. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği suçlamaya esas olguların kendisine
bildirilmediği, böylelikle isnadı (suçu) öğrenme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz aşamalarında ileri
sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki
adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya
konu edildiği görülmüştür.
152. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Başvurucunun İddiaları
153. Başvurucu; FETÖ/PDY ile ilgili olarak yayımlanan haberler
nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan herkesin suçlu olduğu yönünde algı oluştuğunu,
bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
ii. Değerlendirme
154. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
155. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez (Erdal
Tercan [GK], B. No:
2016/15637, 12/4/2018, § 79). Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz
konusu olduğundan Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken
bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
156. Somut olayda darbe teşebbüsünün ardından FETÖ/PDY"ye yönelik yürütülen soruşturmalarla ilgili yayımlanan
haberler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
Başvurucunun doğrudan kendisiyle ilgili bir haberden şikâyeti söz konusu
değildir. Buna göre FETÖ/PDY"ye yönelik yapılan
soruşturmalarla ilgili haber yapılmasının veya soruşturma başlatıldığının
kamuoyuna duyurulmasının tek başına masumiyet karinesine aykırılık teşkil
ettiği söylenemez (bkz. § 13; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erdal Tercan, § 81; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181).
157. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmaması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Spor ve eğitim faaliyetlerinin kısıtlanması dolayısıyla kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Kötü muamele yasağına ilişkin diğer iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Mal varlığına haksız yere tedbir konulduğuna ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine
neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.