
Esas No: 2019/2315
Karar No: 2021/1762
Karar Tarihi: 08.12.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/2315 Esas 2021/1762 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2315 Esas
KARAR NO: 2021/1762 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/340 Esas - 2019/355 Karar
TARİH: 27/06/2019
DAVA: Şirketin Feshi
KARAR TARİHİ: 08/12/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili, müvekkillerinden ...'nin %20, ...'ın %15, ...'nın %5 olmak üzere toplam %40 oranında davalı şirkette pay sahibi olduklarını, şirketin antika ve kullanılmış eşya satışı yapmakta olup bu satışlar için müzayedeler düzenlediğini, müvekkillerinden ...'nin şirketin kurulduğu 2003 yılında itibaren yönetim kurulu başkanı olarak görev yapıp imzaya tek yetkili kişi olduğunu, henüz görev süresi sona ermeden 17/01/2018 tarihli yönetim kurulu kararıyla bu yetkilerine son verildiğini, 17/01/2018 tarihli yönetim kurulu kararı alınmadan önce müvekkiline yönetim kurulu üyesi ... tarafından bildirim yapıldığını, müvekkilinin bu davet üzerine henüz görev süresinin dolmadığını, bu nedenle görev dağılımı ve imza yetkisinin yeniden belirlenmesi hususunda yönetim kurulu toplantısı yapılmasına gerek olmadığını, ayrıca yönetim kurulu başkanı tarafından toplantıya çağrı yapılabileceğini, ...'in böyle bir yetkisinin olmadığını bildiren ihtarname gönderdiğini, ancak yönetim kurulu üyesi .... tarafından bu talebin yinelendiğini ve müvekkilince tekrar aynı şekilde cevap verildiğini, buna rağmen 17/01/2018 tarihinde müvekkilinin katılımı olmaksızın yönetim kurulu toplantısı yapılarak yönetim kurulu başkanlığına ...'nin seçildiğini, kaldı ki bu kararın genel kurul toplantısından önce alınmış olduğunu, ancak ana sözleşmenin 14.maddesi uyarınca olağan genel kurul toplantısından sonra yönetim kurulu üyeleri arasında görev dağılımına ilişkin karar alınabileceğinin belirtildiğini, alınan bu kararın ana sözleşmeye aykırı olduğunu, müvekkili ...'nın görüşü alınmadan müzayede sonrası olağan akışa aykırı olarak sadece komisyon faturası değil tüm ürünler üzerinden fatura düzenlenerek bir dizi satış işlemi yapıldığını, satışların ve alışların yapıldığı kayden ticari defterlerde görülmekle birlikte bunların içeriğinin tam anlamıyla açıklanmasında tereddütler oluştuğunu, bu durumun yapılan hesap incelemesinde ortaya çıktığını, 23/12/2017-26/12/2017 arasındaki faturalarla bu işlemlerin yapıldığını, ortaklar arasında akdedilen 01/09/2003 tarihli protokolün 5.3. maddesinde, aksi kararlaştırılmadığı müddetçe müzayede tarihinden itibaren 3 ay içinde müzayede mallarının 3. kişilere satılamayacağının belirtildiğini, bu düzenlemeye aykırı olarak 16/12/2017 tarihinde düzenlenen müzayede, satılamayan ürünlerin haricen satışının yapıldığını, şirketin, uzun yıllardır kar dağıtımı yapmadığını ve sermeyesinin sürekli azaldığını, paydaşların denetim ve bilgi edinme haklarının engellendiğini, şirketin kötü yönetildiğini ileri sürerek TTK. 531. maddesi uyarınca davalı şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, şirketin feshi için haklı sebep bulunmadığını, TTK. 531. maddesi anlamında azınlık olarak kabul edilebilecek bir davacı grubunun olmadığını, davacıların anne, baba ve çocuktan oluşan bir topluluk olduğunu, davacı ... dışındaki davacıların bu davayı açma nedeninin ailevi sebeplerle ...'yı yalnız bırakmamak olduğunu, TTK. 531. maddesi ile çoğunluğun tahakkümüne karşı azınlık haklarının korunmasının hedeflendiğini, müvekkili şirketin 14 yıl boyunca davacılardan ... tarafından yönetildiğini, zira adı geçenin 14 yıl boyunca yönetim kurulu başkanlığı görevini yerine getirdiğini ve huzurdaki davanın ...'nın yönetim kurulu başkanlığının alınıp yönetim kurulu üyesi olarak atanmasından sadece 3 ay sonra açıldığını, şirketin feshini gerektirecek neden olmadığını, davacılardan ...'ın yurtdışında yaşadığını ve yönetimde hiçbir faaliyetinin olmadığını, diğer davacı ...'nin de ayrı bir şirketi olup, müvekkili şirkette yönetici pozisyonunun bulunmadığını ve ağırlıklı olarak yurtdışında yaşadığını, davacıların, müvekkili şirketten bilgi alma ve inceleme haklarının hiçbir şekilde engellenmediğini, esasında bu davanın açılma amacının halen faaliyete devam eden şirketi feshettirme tehdidi altında kendi hisselerini fahiş bedelle devrettirmek olduğunu, ortaklar arasındaki şahsi anlaşmazlıkların haklı sebep olarak kabul edilemeyeceğini, davacıların şirket ortaklarından ...'ye şahsi borçlarının mevcut olduğunu, davacılar dışındaki %60 hisseye sahip ortakların şirketi devam ettirme iradesini taşıdıklarını, şirketin faal olduğunu, kuruluş amacı doğrultusunda çalışmaya devam ettiğini belirterek haksız davanın reddi ile feshin son çare olduğu dikkate alınarak mahkemece haklı sebeplerin oluştuğu kanaatine varılırsa davacıların ayrılma akçelerinin ödenmek suretiyle ortaklıktan çıkarılmalarına karar verilebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/06/2019 tarih ve 2018/140 Esas 2019/355 Karar sayılı Kararı ile; " Davacılar tarafından fesih istemine dayanak olarak gösterilen nedenlerin haklı neden olarak kabul edilemeyeceği, şirketin feshine neden olabilecek haklı sebebin, azınlığın hakkaniyete uygun ve objektif şekilde ortaklıktan beklediği menfaati ortadan kaldırıcı nitelikte olması gerektiği gibi süreklilik arzetmeyen hafif derecede kalan yahut nesnel olarak kabul edilemeyecek kişisel sebeplerden kaynaklanan vakıaların haklı sebep olamayacağı, davacılardan ...'nın, şirketin kurulduğu tarihten, 17.01.2018 tarihinde alınan yönetim kurulu kararına kadar şirketin yönetim kurulu başkanlığı yaptığı, bu yönetim kurulu kararı ile başkanlığına son verilse de yönetim kurulu üyelik sıfatının devam ettiği, bu kararın iptali için herhangi bir dava açılmadığı, şirketin yönetiminin kilitlenmesi durumunun söz konusu olmayıp organlarının mevcut olduğu, faaliyetini devam ettirmek suretiyle gelir elde ettiği, ortaklar arasında akdedilen protokol hükümlerine aykırı davranışın protokolde taraf olmayan şirkete karşı ileri sürülemeyeceği, başka bir deyişle kişisel hak ve borç doğuran bir sözleşmeye aykırı davranılması şirketin feshi için haklı sebep olarak görülemeyeceği, kaldı ki daha önceki yıllarda yapılan müzayedelerde satılmayan emtiaların da müzayededen hemen sonra satışının yapıldığının şirket kayıtlarıyla sabit olduğu, davacıların bilgi edinme haklarının ihlal edildiği yönünde herhangi bir delil ibraz edilmediği, bu hususun kanıtlanamadığı anlaşılmakla şirketin feshi isteminin yerinde olmadığı, buna bağlı olarak fesih için haklı nedenlerin gerçekleşmemesi nedeniyle TTK. 531. maddesinde öngörülen başka bir çözüm yoluna da hükmedilmesinin mümkün bulunmadığı kanaatine varılarak davanın reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Davacılar vekilince şirketin 2017 yılı olağan genel kurul toplantısının yapıldığı 14.05.2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemiyle İstanbul ... ATM'nin ... E. sayılı dosyasında açılan davanın neticesinin beklenmesi talep edilmiştir. İş bu davanın 2018 yılında açılan TTK. 531. maddesine dayalı haklı nedenle şirketin feshi istemine ilişkin olduğu, anılan mahkemedeki davanın ise bu davadan çok sonra açılan ve huzurdaki bu davaya etki edebilecek nitelikte görülmeyen genel kurul kararı iptali davası olduğu anlaşılmıştır. Şirketin 14.05.2019 tarihinde yapılmış olan 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan kararların şirket ana sözleşmesine, yasaya veya objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğunun belirlenmesi halinde iptal kararı verilebileceği ve bu durumda alınan kararların ortadan kalkacağı, yahut mahkemece TTK. 445. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleşmediğinin belirlenmesi halinde red kararı verileceği, dolayısıyla genel kurul kararı iptali davasında varılacak neticenin bu dava bakımından sonuca bir etkisinin olamayacağı kanaatine varılmış olmakla davacılar vekilinin bekletici mesele talebi yerlinde görülmemiş ve yukarıda izah edilen nedenlerle TTK. 531. maddesi uyarınca şirketin feshine dayanak olabilecek haklı nedenlerin gerçekleşmediği kanaatine varıldığından davanın reddine ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.." gerekçeleri ile; "Davacılar tarafından davalı şirket aleyhine açılan davanın reddine, " karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yeni bir heyetten rapor ya da ek rapor alınması talepleri değerlendirilmeden ve 2017 yılı olağan genel kurulu yeni yapıldığı için bu genel kurulda oylanan finansal tablolara ilişkin açılan dava beklenilmeden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, 22.12.2017 tarih ve ... Sıra No’lu, 23.12.2017 tarih ve ... Sıra No’lu, 25.12.2017 tarih ve ... Sıra No’lu, 26.12.2017 tarih ve ... Sıra No’lu, 27.12.2017 tarih ve ... Sıra No’lu faturaların tarafları ile mutabakatlar dosyaya sunulmadan rapor düzenlendiğini, bu faturaların karşı taraflara tebliğine ilişkin hiçbir belge ibraz edilmediğini ve bu faturalara ilişkin ödemeler de nakit olarak alınarak yasaya aykırı olarak davalı şirket çalışanları tarafından şirket hesaplarına yatırıldığının beyan edildiğini, davanın başından beri aydınlatılmasını istedikleri KDV hariç toplam bedeli 638.000-TL olan bu faturaların sonrası olağanüstü genel kurul kararı ile şirket hesaplarına 610.000-TL yatırılması hususunun şüpheli kaldığını, satılmış ürünlerin fatura tarihinden sonra gerçek sahiplerine iadesinin sehven yapıldığının mahkemece nasıl kabul edildiğinin anlaşılamadığını, bu şüpheli faturaların gerçek satışlar olup olmadığının araştırılmadığını, ticari defterlerde, bu faturalara ilişkin bedellerin mevzuata aykırı olarak elden ödenmiş görünmesi, ürünlerin satın alınan tarafından teslim alındığına dair teslim tutanağı olmaması da şüphelerimiz haklılığını bir kez daha ortaya koyduğunu, mahkeme tarafından yapılması gerekenin bu faturaların gerçek olmaması halinde de son bilançonun ne olacağına, iflas hali söz konusu olup olmayacağına, bu durumun ortaklar üzerindeki etkisinin ne olacağının incelenmesi olduğunu, Yıl sonu zarar görünmemesi adına usulsüz işlemler yapıldığını, olağan akışta ayrıca alıcı bulmayan bir ürünün artık uzun süre alıcı bulma ihtimali düşük olduğundan aradan uzun süre geçmeden yeniden satışa sunulamayacağını, ancak 2017 12. Ayda müzayedede alıcı çıkmayan 9 parça ürün katalog fiyatının çok çok üstüne satıldığını ve olağan akışa aykırı olarak komisyon faturası yerine tam ürün bedelinden fatura düzenlendiğini,.fatura düzenlenen bu müşteriler bu güne kadar sürekli banka kanalı ile ödeme yapmasına rağmen, mevzuata aykırı olarak bu satışta ödemeleri elden yapmış olmalarının da bu faturaların gerçek satış olmadığı yönündeki şüphelerini güçlendirdiğini, kaldı ki, satıldığı iddia edilip faturalanan bu ürünler 08.01.2018 tarihli ... Sıra No’lu sevk irsaliyesi ve diğer sevk irsaliyeleri ile sahibine iade edildiğini, bu husus bilirkişi raporunda tespit edilmiş olmasına ragmen dikkate alınmadığını, Bilirkişi raporunda yukarıda sayılan faturalara ilişkin işlemlerin tereddüt uyandırdığının vurgulandığını ancak bu işlemlerin gerçek olmadığının tespiti halinde, bu durumun yıl sonu hesaplarını nasıl etki edeceği konusunda hiçbir tespit yapılmadığını, 2017 yılı Genel Kurul’daki finansal tabloların kabulü kararının iptaline ilişkin açılan İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/340 E. sayılı davanın bekletici mesele yapılması taleplerinin haksız olarak reddedildiğini, oysa söz konusu davada haklı nedenle feshe mesnet unsurların var olup olmadığının ortaya çıkacağını, ayrıca finansal tabloların iptali halinde, işbu dosyada yapılan bilirkişi incelemesine mesnet finansal verilerin de değişeceğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK 531.m. uyarınca anonim şirketin haklı nedenle feshi istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafça ileri sürülen ve “pay sahipleri arasında akdedilen 01/09/2003 tarihli protokol ihlal edilerek müzayedede satılmayan malların müzayededen hemen sonra satışının yapıldığı, ancak bu satışların gerçek olmadığı” dışında kalan fesih sebepleri (yönetim kurulu başkanının seçiminin usul ve yasaya aykırı olduğu, bilgi edinme haklarının engellendiği vb.) ilk derece mahkemesince haklı görülmeyerek yukarıda açıklanan gerekçelerle reddedilmiş ancak davacı tarafça istinaf konusu edilmediğinden Dairemizce bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Uyuşmazlık konusu, ortaklar arasında akdedilen 01/09/2003 tarihli protokole aykırı olacak şekilde 16/12/2017 tarihinde düzenlenen müzayededen sonra müzayedede satılmayan ürünlerin satışının yapılıp yapılmadığı, bu durumun şirket için olağan bir uygulama olup olmadığı, bu satışların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ve gerçeği yansıtmaması halinde şirketin mali durumunda ciddi bir olumsuz etki yaratıp yaratmayacağı, bu durumun şirketin feshi için haklı sebep teşkil edip etmeyeceği hususuna ilişkindir. 01/09/2003 tarihli Protokol başlıklı olup şirketin hissedarlarınca düzenlenen belgenin 2.3.maddesinde, davalı unvanı ile kurulacak yabancı sermayeli şirketin müstakbel hissedarlarının şirket kurulduktan sonra da aralarındaki ilişkilerde geçerli olmak üzere bu protokolü düzenlendikleri belirtilmiş, 5.3 maddesinde ise aksi kararlaştırılmadığı müddetçe, müzayede tarihinden itibaren 3 ay içinde müzayede mallarının 3. kişilere satılamayacağı, satım fiyatını yönetim kurulunun belirleyeceği hususları düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesince de haklı olarak kabul edildiği üzere protokoldeki düzenlemeler ortaklar arasında kişisel hak ve yükümlülük doğuracak nitelikte olduğundan, şirket açısından herhangi bir bağlayıcının bulunmamakta olup, bu sözleşmedeki hak ve yükümlülüklerinin ihlal edilmesi tek başına TTK. 531. maddesi anlamında ortaklardan bağımsız ayrı bir kişiliğe sahip olan şirket yönünden haklı sebep olarak kabul edilemez.Dosya kapsamından 16/12/2017 tarihinde yapılan müzayededen sonra bir kısım ürünlerin 3. kişilere satışının yapıldığı anlaşılmaktadır, ancak bu ürünlerin satışına ilişkin faturalar şirket defterlerinde aynen yer almaktadır, ayrıca bu müzayededen önceki yıllarda gerçekleştirilen ve müzayedede satılamayan malların da müzayedenin hemen sonrasında satışına yönelik faturaların düzenlendiği, bu hususun noterce onaylanan müzayede satış raporları içeriğiyle sabit olduğu hususları da bilirkişi incelemesi ile tespit edilmiştir. Dolayısıyla davalı şirket yönünden müzayede sonrası satışın davacı ...’nin yönetim kurulu başkanı olduğu uzun yıllar boyunca da uygulanan olağan bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafça bu faturalara ilişkin bedellerin mevzuata aykırı olarak elden ödenmiş olarak görünmesinin ve ürünlerin satın alınan tarafından teslim alındığına dair teslim tutanağı olmamasının bu satışların gerçeği yansıtmadığını gösterdiği ileri sürülmüş ve 2017 yılı olağan genel kurul toplantısının yapıldığı 14/05/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemiyle açılan İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/337 Esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması talep edilmiştir. İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/03/2021 tarih 2019/337 E., 2021/1167 K. sayılı kararı incelendiğinde, davacı tarafça iş bu davada müzayede sonrası satışlara ilişkin ileri sürülen iddialar da ileri sürülmek suretiyle 14/05/2019 tarihli olağan genel kurulda ... başlığı ile finansal tablolara ilişkin alınan kabul ve tasdik kararının iptalinin talep edildiği, mahkemece bu şekilde satışın şirket için olağan bir uygulama olduğu ve satışların gerçeği yansıttığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın henüz kesinleşmediği görülmüştür.Dosya kapsamında kısa bir tarih aralığını kapsayan 5 faturaya konu işlemde usulsüzlük yapıldığına dair bir delile rastlanılmamış olmakla birlikte aksi kabul edilse dahi, bu hususun tek başına şirketin feshi için haklı sebep teşkil etmeyeceği, bu işlemler nedeniyle şirketin zarara uğraması halinde şirket yöneticisinin sorumluluğuna gidilebileceği açık olup, işlemlerin yapıldığı tarihte davacı ...’nin yönetim kurulu başkanı olduğu, kimsenin kendi kusuruna dayalı hak talep edemeyeceği de dikkate alındığında davacı tarafın bekletici mesele yapılması talebi haklı görülmemiş, şirketin feshi koşullarının oluşmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Bu itibarla ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL'nin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay'da temyiz yolu açık olmak üzere 08/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.