
Esas No: 2020/2146
Karar No: 2021/671
Karar Tarihi: 01.04.2021
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/2146 Esas 2021/671 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/2146
Karar No : 2021/671
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Kurumu
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2017/966, K:2019/4295 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacıya ait LPG otogaz istasyonunda, LPG Yetkili Personel Belgesi olmayan personel çalıştırıldığında bahisle 61.638,00 TL idarî para cezası verilmesine ilişkin …tarih ve … sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (Kurul) kararının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onüçüncü Dairesinin 12/12/2019 tarih ve E:2017/966, K:2019/4295 sayılı kararıyla;
Dairelerinin 20/05/2014 tarih ve E:2013/1129, K:2014/1962 sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, anılan kararın davalı tarafından temyiz edildiği, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 09/04/2015 tarih ve E:2014/4863, K:2015/1239 sayılı kararı ile dava konusu işlemde usul ve hukuka aykırılık görülmediğinden Dairelerinin anılan kararının bozulması üzerine, bu bozma kararına uyularak ve,
5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un "Yaptırımlar" başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası; 7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesi ve yine 7164 sayılı Kanun'un 37. maddesi ile 5307 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 8. maddenin birinci fıkrası; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2., 3. ve 5. maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesi hükümlerine yer verilerek;
7164 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değiştirilen 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinde yer alan ihtar müessesesinin, lehe kanun teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi yönünden;
Değişiklikten önce, 5307 sayılı Kanun'un 16. maddesinde idarî para cezalarının, "Yaptırımlar" başlıklı 17. maddesinde ise "lisans iptali"nin düzenlendiği; gerek idarî para cezasının, gerek lisans iptalinin bir idarî yaptırım olduğunda tereddüt bulunmadığı; ancak 5307 sayılı Kanun'da idarî para cezaları ile lisans iptalinin farklı usûl ve esaslara bağlandığı; bu bağlamda 5307 sayılı Kanun'un 16. maddesinde, onbeş günlük süre içerisinde aykırılığın giderilmesi yönünde yapılması gereken ihbarın, idarî para cezası verilebilmesinin ön şartı olarak belirtilmediği hâlde, idarî para cezası dışındaki idarî yaptırımları düzenleyen 17. maddesinin önceki metninde, lisans iptali için aykırılığın giderilmesi yönünde onbeş günlük süre tanıyan ihbarın yapılmasının zorunlu görüldüğü; daha da önemlisi, ilgiliye verilen onbeş günlük süre içerisinde aykırılıklar giderildiği takdirde, piyasa faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına karar verilemeyeceği anlaşılmakla birlikte, söz konusu aykırılığın verilen süre içerisinde giderilmiş olmasının idarî para cezası verilmesine engel olmadığı; başka bir anlatımla, ilgilinin mevzuata aykırı fiilinin hem idarî yaptırım uygulanması hem de idarî para cezası verilmesini gerektiriyorsa, aykırılığın verilen süre içerisinde giderilmesi durumunda ilgilinin piyasa faaliyetinin geçici olarak durdurulması ve lisans iptali gibi yaptırımların uygulanmayacağı, ancak söz konusu mevzuata aykırılık nedeniyle idarî para cezası uygulanabileceği;
Değişiklikten sonra ise, 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinde yapılan yeni düzenleme ile, idarî yaptırımların sayıldığı ve idarî para cezalarının da 17. maddedeki hükme tâbi olacağının belirtildiği;
Bu itibarla, 16. maddede yer verilen idarî para cezalarına ilişkin fiillerden Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından belirlenen "niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olanlar" için otuz günlük süre içerisinde aykırılığın giderilmesi, aksi hâlde hakkında geçici durdurma yapılabileceğinin ihtar edileceğine ilişkin düzenlemenin, idarî para cezaları yönünden cezalandırılmadan önce mevzuata aykırı davranışta bulunan kişi veya kişilere söz konusu aykırılığın ortadan kaldırılması için tanınmış bir imkân olduğu, bu yönüyle ihtarın kişinin cezalandırılabilmesine ilişkin bir ön şart teşkil ettiği ve söz konusu fiilleri işleyenler bakımından daha önce fiilin sabit görülmesi hâlinde doğrudan idarî para cezasına muhatap oldukları dikkate alındığında, anılan Kanun değişikliğinin failin lehine olduğu sonucuna ulaşıldığı;
İhtar müessesesinin, idarî para cezası verilmesine ilişkin işlemler yönünden yalnızca bir usul işlemi olup olmadığının, maddi hukuka da etki eden yönünün bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi yönünden;
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul" başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirleneceğinin kurala bağlandığı;
Somut uyuşmazlık bakımından konu ele alındığında, LPG Yetkili Personel çalıştırma yükümlülüğünün ihlâli hâlinde, 7164 sayılı Kanun öncesi dönemde ilgililer hakkında doğrudan idarî para cezası uygulanırken, anılan Kanun değişikliğinden sonra söz konusu fiilin niteliği itibarıyla düzeltilebilecek fiiller arasında yer aldığı ve anılan fiili işleyenlerin doğrudan idarî para cezasına muhatap olmayıp, öncelikle aykırılığın giderilmesi hususunda ihtar edilmelerinin öngörüldüğünün anlaşıldığı;
Bu itibarla, ihtarın gereğinin yerine getirilmesi hâlinde idarî para cezası verilemeyecek olması nedeniyle, kanun değişikliğinin doğrudan maddî hukuka yönelik etki ve sonuçlarının da bulunduğunun açık olduğu;
Nitekim, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin 8. fıkrasında düzenlenen "uzlaştırma" ile ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen kararda; uzlaştırmanın, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adlî makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğu, uzlaştırmanın, bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı bir hukukî kurum niteliği taşıdığı belirtildikten sonra, "...gerek 5560 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanun'larla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma, asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de, her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğunun kabul edilmesi gerektiği;
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup, uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verileceği;
Ceza Hukukunda genel kuralın, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanması olduğu; sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesinin, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkün olduğu; önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinin, 765 sayılı Kanun'un 2. maddesine benzer şekilde düzenlendiği, her iki maddede de; Ceza Hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verildiği;
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanunun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği;
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun'un 157. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturması ve yerel mahkemenin direnme kararından sonra 02/12/2016 tarih ve Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu 5237 sayılı Kanun'un 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmadığı" gerekçesine yer verildiği (Yargıtay CGK, 29/05/2018 tarih ve E:2017/15-496, K:2018/246 sayılı karar);
Anılan kararda da vurgulandığı üzere, "uzlaştırma"nın, uyuşmazlığın alternatif çözüm yollarından biri olmakla birlikte, uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilip getirilmemesinin yalnızca bir usul işlemi olarak nitelendirilmediği, somut olayda, dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak cezanın hafifletilmesi ya da fiilin belli şartlar altında suç olmaktan çıkarılması gibi açık bir "lehe kanun" düzenlemesi bulunmamasına rağmen, dolandırıcılık suçunun uzlaştırma kapsamına alınmış olmasının başlı başına lehe kanun olarak değerlendirildiği;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/02/2019 tarih ve E:2008/5-220, K:2009/28 sayılı kararında, "5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin 2. fıkrası ve 5252 sayılı Kanun'un 9. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, devam eden davalarda ve 01/06/2005 tarihinden önce kesinleşmiş olan hükümlerde lehe yasa değerlendirmesi yapılabileceği konusunda bir duraksama bulunma(dığı)...; kesinleşmiş hükümlerin de uyarlama yargılamasına konu olabileceği (...), lehe yasanın belirlenerek uygulanmasının, hakkındaki hüküm infaz edilmiş olan hükümlüler açısından da lehe durumlar oluşturabileceği ve hükümlünün böyle bir istemde bulunmasında hukukî yararı bulunacağı (...), memnû hakların iadesine başvurma süresinin kısalması (...), mahkumiyetin memuriyetle ilgili dolaylı sonuçlarının değişmesinin mümkün olabileceği (gibi) nedenlerle, sonraki yasanın, cezanın infaz edilmiş hükümlü açısından lehe bir durum oluşturup oluşturmayacağının her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekeceğinden, "infaz edilmiş hükümlerle ilgili olarak uyarlama yargılaması yapılamaz" şeklinde bir ilke konulması(nın) kabul edileme(yeceği)..." gerekçelerine yer verildiği;
Bir başka kararında ise, Ceza Genel Kurulu, Özel Dairece lehe kanun değerlendirmesi yapılarak 765 sayılı Kanun'un lehe olduğu kabul edilerek hükmün onanmasına karar verilmiş ise de, 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, lehe hükmün belirlenmesinin, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılmasını zorunlu kıldığı, buna göre öncelikle uzlaştırma yöntemine başvurulmasının, uzlaşma sağlandığı takdirde, uzlaşmanın sonucuna göre, kamu davasının düşürülmesine veya hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verilmesinin, uzlaştırma başarısızlıkla sonuçlandığı takdirde ise her iki kanun hükümlerinin bütün hâlinde karşılaştırılmak suretiyle sanık hakkında lehe olan kanuna göre hüküm tesis edilmesi gerektiğinden, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün lehe kanun uygulamasının, hüküm mahkemesince yöntemine uygun olarak yapılması için bozulması gerektiğinin belirtildiği (Yargıtay CGK, 08/04/2008 tarih, E:2008/6-67, K:2008/76 sayılı karar);
Doktrinde de, lehe kanunun tespitinde, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin dikkate alınacağı ve lehe olduğu belirlenen kanunun olaya bütün olarak uygulanacağının kabul edildiği; somut olayda tesiri olacak tüm hükümlerin analiz edilerek neticeye varılması gerektiği (EREM Faruk, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. I, 1976, s. 136);
Kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar müessesesinin, Ceza Kanunu'nun uygulanmasına engel olan bir müessese olduğu; Ceza Kanunu'nun uygulanmasına engel olan diğer müesseseler gibi (dokunulmazlık, kovuşturulması izne bağlı suçlar vb.) şikâyet müessesesinin de maddî ceza hukukuna ait olduğu; sonraki kanun, önceki zamanda resen kovuşturulması gerekli bir suçun kovuşturulmasını şikayet şartına bağlamış ise, lehte sayılması gerektiği (EREM, Faruk-DANIŞMAN, Ahmet-ARTUK, Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1997, s. 197-198); resen kovuşturulabilen bir suçun, şikayet ile kovuşturulabilen bir suç haline getirilirse, bu durumda savcının hareketini kısıtlayan, dolayısıyla failin lehine bir kanun söz konusu olacağından, geçmişe yönelik uygulanması gerektiği; bu durumda, kovuşturmaya başlanmamış ise şikayet olmadığı sürece kovuşturmaya başlanamayacağı; kovuşturmaya başlanmışsa, şikayetin beklenmesi, şikayet edilmemesi durumunda düşme kararı verilmesi gerektiği (HAKERİ Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Baskı, 2012, s. 63);
Bu bağlamda, niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan fiilleri işleyenlerin önceki kanun döneminde doğrudan idari para cezasına muhatap oldukları halde, söz konusu kanun değişikliğinden sonra aynı fiilleri işleyenlerin ihlalin ortadan kaldırılması hususunda ihtar edilmelerinin öngörülmesi, böylelikle ihtar edilen kişilerin söz konusu ihlali ortadan kaldırarak ceza almaktan kurtulabilmelerine imkan tanınması karşısında, ihtar müessesesinin maddi hukuka etkisinin bulunduğu ve lehe kanun kapsamında belirtilen fiilleri önceki kanun döneminde işleyenler yönünden de geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği sonucuna ulaşıldığı;
7164 sayılı Kanun'un 37. maddesi ile 5307 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 8. maddenin kapsamının ve somut uyuşmazlığa etkisinin değerlendirilmesi yönünden;
Anılan maddenin 1. fıkrasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurulca idari para cezası verilmemiş olan ve niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan fiilleri işleyenler için nasıl bir usul izleneceğinin öngörüldüğü; ikinci fıkrasında ise, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Kurul tarafından karara bağlanmış idari para cezalarının tahsiline ilişkin kurallara yer verildiği;
Söz konusu geçici maddede, niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan fiilleri kanun değişikliğinden önce işleyen ve haklarında idari para cezası uygulanan kişiler yönünden ne gibi bir işlem yapılacağı açıklanmamış olmakla birlikte, yeni düzenlemede yer alan ihtar müessesesi lehe kanun niteliğinde olduğundan, belirtilen kişilerin de geçici maddede öngörülen usule tabi tutulmaları gerektiğinin anlaşıldığı;
Aksi durumun kabulü, yani, geçici maddenin yalnızca Kurulca idari para cezası verilmemiş olan fiiller yönünden geçerli olacağı, yargı aşamasındaki idari para cezaları ile ilgili olarak geçici maddede herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle yargı yerleri tarafından lehe kanun hükmünün uygulanamayacağı şeklindeki yorumun, kabahatler bakımından da geçerli olan "ceza yargılamasında lehe kanunun uygulanması" ilkesine ve Anayasa'ya açıkça aykırılık teşkil edeceği;
Nitekim Anayasa Mahkemesince, 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nun Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan, "Bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan dava ve takiplere uygulanmaz." kuralının Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla yapılan itiraz başvurusu üzerine verilen kararda, "... lehe Ceza Kanunu'nun geçmişe uygulanması hukuk devletiyle bağlantılı olarak adalet ve hakkaniyet ilkelerinin de bir gereğidir. Gelişen sosyal düzen ve değişen toplumsal ihtiyaçlar karşısında artık suç oluşturmadığı kabul edilen veya daha hafif ceza öngörülen bir fiilin yalnızca daha önce işlenmiş olması nedeniyle daha ağır bir yaptırıma tabi tutulması adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Anılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde ceza yargılamasında lehe kanunun uygulanmasının Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında anayasal bir zorunluluk olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. (...)
İtiraz konusu kuralın yer aldığı Kanun 1/1/2017 tarihinde yürürlüğe girmiş olup 17. madde ile 1447 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Kuralın yer aldığı geçici madde ile Kanun’un geçiş hükümleri düzenlenmiştir.
Mülga Kanun’un 12. maddesinde belirtilen fiiller için bir yıldan beş yıla kadar hapis ve yüz günden aşağı olmamak üzere adlî para cezası öngörülmüş iken 6750 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan suçları işleyenlere, güvence altına alınan borç tutarının yarısını geçmemek üzere adlî para cezasının uygulanması düzenlenmiştir.
Kural, hukuk ve ceza normu ayrımı yapmaksızın Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla görülmekte olan davalara Kanun hükümlerinin uygulanmamasını öngörmektedir. Bu durum ceza hükümlerinin uygulanması bakımından farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede kural 6750 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenen ve ceza davası açılmış bir suç yönünden bu Kanun’un ceza hükümlerinin uygulanmasına engel oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle kural, mülga Kanun döneminde işlenmiş ve anılan Kanun yürürlükte iken ceza davası açılmış suçlar hakkında önceki ve sonraki kanun hükümlerinden lehe olanın tespitine ve sonraki Kanun hükümlerinin lehe olması durumunda bunların uygulanmasına imkan vermemektedir. Bu durum suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında olan lehe kanunun uygulanması ilkesine aykırılık oluşturmaktadır." gerekçesiyle itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği (AYM, 11/04/2019 tarih ve E:2019/9, K:2019/27 sayılı karar);
Her ne kadar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 4. fıkrası ve 50. maddelerinde, Danıştay dava dairelerince ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurullarınca bozulması hâlinde, Danıştay dava dairelerine ısrar imkanı tanınmamış ise de; gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinin 1. fıkrası, gerekse Anayasa'nın 38. maddesinin 1. fıkrası ile 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin 2. fıkrası dikkate alındığında, idari yaptırımlar bakımından ceza verilmesinin dayanağı kuralın yürürlükten kaldırılması veya lehe düzenleme yapılması yoluyla ortaya çıkan yeni hukuki durumun dikkate alınması gerektiği;
Dosyadaki belgelerin incelenmesinden, davacıya ait LPG otogaz istasyonunda LPG Yetkili Personel Belgesi olmayan bir çalışan tarafından LPG ikmali yapıldığı tespit edilmiş ise de, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Antalya Şubesi tarafından davacı ... adına düzenlenmiş 02-03/06/2011 kurs tarihli LPG Yetkili Personel Belgesinin bulunduğu, … tarih ve … sayılı Kurul kararı uyarınca, LPG otogaz istasyonlarında çalışan ve ilgili SGK hizmet döküm listesinde yer alan kişilerden en az birinin LPG Yetkili İşletme Personeli Sertifikası bulunduğu hâlde söz konusu sertifika sahibi olmayan başka bir çalışanın ikmal yapması fiilinin niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan fiiller arasında sayıldığı dikkate alındığında, söz konusu fiil nedeniyle idari para cezası verilmeden önce ihtarda bulunma şartının yerine getirilmesi ve lehe kanun niteliği taşıyan söz konusu kuralın davacıya da uygulanması gerektiğinin açık olduğu;
Bu itibarla, lehe olan kanun hükmünün geriye yürümesi ilkesi çerçevesinde, davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Kurul kararının iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, harçtan muaf olduğu halde Daire kararında aleyhine harca hükmedildiği, dava konusu Kurul Kararının mevzuattan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin etmek amacıyla tesis edilmiş olduğu belirtilerek Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Onüçüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'ÜN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesinin temyize konu 12/12/2019 tarih ve E:2017/966, K:2019/4295 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/04/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Kanun koyucu tarafından, bu davada verilen bozma kararı sonrasında, 7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile, 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un, dava konusu işleme dayanak alınan hükmünün yer aldığı idarî para cezasına ilişkin müeyyideleri içeren 17. maddesi değiştirilmiş, bu değişikliklere yönelik geçiş hükümlerini içeren Geçici 8. maddesi ise anılan Kanun'a eklenmiştir.
Suçta ve cezada kanunilik ilkelerinin bir yansıması olarak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5. maddesi ile zaman bakımından uygulama ile ilgili olarak Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı vurgulanmış, ayrıca aynı Kanun'un 3. maddesinde Kabahatler Kanunu'nun genel kanun niteliği belirtilerek, Kanun'un kanun yoluna ilişkin hükümleri dışındaki genel hükümlerinin, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı belirtilmiştir.
5326 sayılı Kanun'un göndermede bulunduğu Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinde “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” kuralına yer verilerek, kanun değişikliği neticesinde fail lehine bir durum ortaya çıkıyorsa; yeni kanunun geriye yürüyeceği ve fiilin işlendiği zaman yürürlükte olmasa dahi olayda uygulama alanı bulacağı kurala bağlanmıştır. Anılan kuralın, idari para cezaları açısından da uygulanmasının zorunlu olduğu açık olup Kurulumuzun istikrar kazanan içtihatları da bu yöndedir.
Ancak, burada bahsedilen geriye yürüme maddi ceza hukuku normları açısından benimsenmiş bir kural olup şekli ceza normları bakımından uygulama alanı bulmaz. Maddi ceza hukuku normlarında; fail lehine olduğu tespit edilen kanunun, yürürlük tarihi öncesindeki olaylara uygulanması imkanı tanınmıştır. Şekli ceza hukuku kurallarındaki değişiklikler ise; fail lehine olup olmadığı tahlil edilmeksizin, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren uygulanmaya başlar (Koca, Mahmut/ Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara 2015 s. 66, 67). Dolayısıyla, muhakeme hukukuna ilişkin kurallardaki değişiklikler, aksi kanunda belirtilmemişse geçmişe yürümeyecektir.
İdari para cezalarının idare tarafından tesis edilen idari işlemlerle verilmelerinden kaynaklanan farklılıktan dolayı, geriye yürümeye ilişkin ilkeler uygulanırken de idari para cezalarının kendine özgü niteliklerinin göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu çerçevede, adli cezaları vermekle görevli yargı makamlarını bağlayan muhakeme kuralları bakımından hâkim olan derhal uygulanma ilkesinin, idari cezaları vermekle görevli idari makamları bağlayan usûl kuralları bakımından da uygulanması gerekmektedir.
Bu durumda, maddi ceza hukuku normlarında değişiklik yapıldığında fail lehine olan kanunun uygulanacak olması nedeniyle, maddi-şekli ceza hukuku normu ayrımının isabetli bir şekilde yapılması gereklidir.
Somut uyuşmazlıkta, 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinde yapılan değişiklikle, lisans sahibi kişiler hakkında 5307 sayılı Kanun'a, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine yahut Kurul kararlarına aykırı davranılması hâlinde, Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olan fiiller için ilgilisine, Kurum veya Kurumca yetkilendirilen kuruluşlar tarafından, otuz gün içerisinde aykırılığın giderilmesi gerektiğinin, aykırılığın giderilmemesi halinde faaliyetin geçici olarak durdurulabileceğinin ihtar edileceği, verilen ihtar süresi sonunda mevzuata aykırı durumun devam ettirilmesi halinde piyasa faaliyetinin altmış gün süre ile geçici olarak durdurulacağı, geçici durdurma süresi sonunda da tespit edilen aykırılıkların giderilmemesi halinde faaliyetin durdurulmasına devam edilerek soruşturma başlatılacağı ve gerekli idari yaptırımların uygulanacağına yönelik önceki düzenlemelerden farklı mahiyette usul kuralları getirildiği görülmektedir.
Anılan hükmün gerekçesi incelendiğinde; yapılan değişikliklerin idari yaptırım uygulanmadan önce takip edilecek usule ilişkin olduğu, fiillerin niteliği itibarıyla düzeltme imkanı olan fiiller, düzeltme imkanı olmayan fiiller ve akaryakıt kaçakçılığı kapsamına giren fiiller olmak üzere sınıflandırıldığı, bunun yanı sıra akaryakıt kaçakçılığı kapsamına giren fiiller için yüksek cezalar öngörülmüş olmakla birlikte, kaçakçılıkla ilgisi olmayan ve niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan mevzuat ihlalleri için ise, soruşturma açma veya idari para cezası uygulanmadan önce ihtar müessesi getirildiği, ihtara rağmen mevzuata aykırı durumunu gidermeyenler için ise öncelikle geçici durdurma yapılması ve devamında da düzeltmeyenler için soruşturma neticesinde idari para cezası uygulanmasının amaçlandığı belirtilmiştir.
5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinde yapılan değişikliğin fiillerin niteliklerinde ve cezalandırılmaları yönündeki iradede değişiklik yapmadığı, öngörülen ceza miktarlarını da değiştirmediği, yalnızca idari yaptırım uygulama usulüne ilişkin değişiklikler içerdiği göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenlemeler şekli ceza normlarında değişiklik yapan düzenlemeler olduğu ve kanun koyucu tarafından Kurul kararına bağlanmış idari para cezaları için geriye yürüyecekleri de düzenlenmediğinden zaman bakımından uygulanma noktasında geriye yürümeyecekleri sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, 5307 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinde, kanun koyucu tarafından, "...Kurulca idari para cezası verilmemiş olan ve Kurul tarafından belirlenen niteliği itibarıyla düzeltme imkanı bulunan fiiller için, 17 nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ihtar yapıldıktan sonra sonucuna göre gerekirse idari soruşturma başlatılarak yaptırımlar uygulanır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce lisansı sonlandırılan veya iptal edilenler hakkında düzeltme imkânı bulunan fiiller için herhangi bir idari işlem tesis edilmez" şeklinde geçiş hükmü getirilmiştir. Anılan hükümlerin değerlendirmesinden, niteliği itibarıyla düzeltme imkânı bulunan fiilleri kanun değişikliğinden önce işleyen ve maddenin yürürlük tarihi itibarıyla Kurul kararına bağlanmış idari para cezası ile cezalandırılanlar için kanun koyucunun iradesinin, tahsilatı tamamlanmamış olan cezalar hakkında ilgili vergi dairesince ne gibi bir işlem yapılacağı, tahsilatı kısmen veya tamamen yapılmış olanlar bakımından ise iadenin olmayacağı ortaya konulmak suretiyle 17. maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ihtara ilişkin düzenlemelerin haklarında uygulanmaması yönünde olduğu, ancak cezanın miktarı bakımından 16. maddede yapılan değişikliğin lehe hüküm olup olmadığı yolunda değerlendirme yapılmasına mani oluşturmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu işleme dayanak alınan hükmün de yer aldığı idarî para cezasına ilişkin müeyyideleri içeren 5307 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 7164 sayılı Kanun ile bütünüyle değiştirildiği ve öncekinden farklı bir cezalandırma sistemi öngörüldüğü gözetildiğinde, maddi ceza normundaki bu değişikliğin davacının lehine olup olmadığına yönelik işin esası incelenmek suretiyle karar verilmesi gerektiğinden, 5307 sayılı Kanun’un değişik 17. maddesinde yer alan ihtar müessesesinin fail bakımından lehe kanun kabul edilmesi neticesinde verilen çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.