7. Hukuk Dairesi 2015/45715 E. , 2016/7845 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : İşe İade
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalılar vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmaksızın feshedildiğini belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretinin hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı .... vekili, davacının şirket çalışanı olmayıp diğer davalı ... Şirketi işçisi olduğunu, husumetin yöneltilemeyeceğini, ............. kulelerinin çalıştırılabilmesi için son projelerin tamamlanması sonrasında bu kulelerin çalıştırılması için yeni bir proje alınamaması ve bu nedenle işin mahiyetinde azalma yaşanması, işin daralması, ihtiyaç fazlası personel oluşması ve çalışanların tamanının görevlendirilebileceği iş olmaması nedeniyle şirketin yetkili kurulları tarafından yapılan değerlendirmede davacıya kulelerde iş verilemeyecek olması ve başka bir yerde istihdam edilme olasılıklarınının da araştırıldığı ancak araştırma neticesinde boş pozisyon bulunamaması nedeniyle son çare olarak iş aktinin 4857 sayılı Yasanın 18.maddesine dayanılarak "işletmenin, işyerinin gereklerinden oluşan nedenlerle" feshedilmesi yoluna gidildiği diğer davalı şirket ve davacıya açıkça ve gerekçeli olarak bildirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı .... ise süresinde cevap dilekçesi vermediği gibi yargılamayı da takip etmemiştir.
Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğu ve yapılan fesih işleminin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesiyle sonuca gidilmiştir.
Öncelikle kabule göre davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilmesine rağmen hüküm fıkrasında davacının hangi işverene iade edildiğinin belirtilmeyerek genel olarak "işe iadesine" şeklinde karar verilmesi infazda tereddüt oluşturacaktır. Hal böyle olunca davacı temyizi de bulunmadığından davacının alt işveren olarak kabul edilen alt işveren şirkete iadesine karar verildikten sonra maddi sonuçlardan her iki davalının birlikte sorumlu tutulmaları gerekmektedir. O halde mahkemece infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
Bununla birlikte Anayasanın 141"nci maddesi uyarınca, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297"nci maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Somut olayda kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında davacının işe başlatmama tazminatı davacının 5 aylık ücreti tutarında belirlenmiştir. Buna karşılık gerekçeli kararın ve tavzih kararının gerekçe kısmında ise işe başlatmama tazminatının 4 aylık ücret tutarında belirlendiği açıklanmıştır. Bu durumda gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki doğmuştur.
Yapılacak iş; bu aykırılığın giderilmesi suretiyle gerçeğe ve hukuka uygun bir karar vermektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harçlarının istek halinde davalılara iadesine, 11.04.2016 tarihinde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.