14. Hukuk Dairesi 2011/15638 E. , 2012/386 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 03.12.2009 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 07.02.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar ... vd. tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanununun 747. Maddesine dayalı geçit hakkı tesisi istemine ilişkindir.
Davaya cevap veren davalı ..., davanın reddi gerektiğini belirtmiş, diğer davalılar cevap vermemiştir.
Mahkemece, dava kabul edilmiş, 468 ada 6 sayılı parsel yararına 468 ada 7, 469 ada 23 ve 26 sayılı parseller aleyhine bilirkişi krokisinde 1. alternatif olarak gösterilen yerden geçit kurulmuştur.
Hükmü, 24 sayılı parselin maliki davalı ... ile 26 sayılı parsel malikleri ..., ..., ... ve ... temyiz etmiştir.
Geçit hakkı kurulması davalarında amaç, genel yola bağlantısı olmayan taşınmazların yolla bağlantısının sağlanmasıdır. Bundan dolayı, geçit kurulurken ihtiyaç içinde olan parsel kesintisiz olarak genel yola bağlanmalıdır. Buna uygulamada “kesintisizlik ilkesi” denilir. Öncelikle belirtilmelidir ki, mahkemece kurulan geçitte bu ilke zedelenmiş, davacının 468 ada 6 parsel sayılı taşınmazı, doğusunda bulunan kanal sebebiyle genel yola kesintili olarak bağlanmıştır. Diğer taraftan, dereler Türk Medeni Kanununun 715.maddesinde belirtilen devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Bu özelliği sebebi ile kamu malı niteliğinde olduğundan kişi yararına özgülenemez.
Nitekim bu hususa 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C maddesinde de değinilmiş, bu gibi yerlerin tescil ve sınırlandırmaya tabi olmadığı hükmü getirilmiştir. Kısaca, mahkemenin seçtiği güzergah geçit için uygun değildir.
Türk Medeni Kanununun 747.maddesine dayalı bu tür davalarda geçit ihtiyacının nedeni, taşınmazın niteliği ile bu ihtiyacın nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır. Denilebilir ki, geçit davalarında davacı yanın dava konusu üzerinde tam bir tasarruf yetkisi yoktur. O halde, davacının geçit ihtiyacı kesintisizlik ilkesine uygun olarak diğer davalı parseller üzerinden de aranmalı ve diğer alternatifler değerlendirilmedir. Mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın yazılı olduğu şekilde ve kesintisizlik ilkesine aykırı güzergahtan kabulü doğru değildir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden; hükme esas alınan keşfin 07.05.2010 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Orta yerde 26 sayılı parselin maliklerinin katıldığı bir keşif işlemi yoktur.
6100 sayılı HMK’nun 290.maddesi uyarınca keşif, taraflar usulen davet edildikten sonra hazır iseler huzurlarında, aksi takdirde yokluklarında yapılır. Bu kuralın ihlali halinde bir tarafın savunma hakkı kısıtlanmış, hukuki dinlenme hakkı elinden alınmış sayılır (6100 sayılı HMK m.27).
Somut olaya gelince; yukarıda söz edildiği üzere hükme esas alınan keşif, 26 parsel sayılı taşınmazın maliklerinin yokluğunda hukuki dinlenilme hakları elinden alınarak yapıldığından, yöntemince yapılmayan bu keşfe dayanarak hüküm kurulamaz.
Mahkemece yapılması gereken iş, belirtilen yasa kuralları uyarınca işlem yapılarak mahallinde yeniden bir keşif yapmak, 26 sayılı parselin maliklerine hukuki dinlenilme hakkı tanınarak bilirkişiden rapor almak, davayı bunun sonucuna uygun karara bağlamak olmalıdır.
Karar, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 17.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.