
Esas No: 2016/9001
Karar No: 2016/9001
Karar Tarihi: 18/7/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BESİ YILMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/9001) |
|
Karar Tarihi: 18/7/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 12/9/2019-30886 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Olcay ÖZCAN |
Başvurucular |
: |
1. Besi
YILMAZ |
|
|
2. Doğan
YILMAZ |
|
|
3. Kadim
YILMAZ |
|
|
4. Muhammet
Ali YILMAZ |
|
|
5. Murat
YILMAZ |
|
|
6. Rıza
YILMAZ |
|
|
7. Suzan
YILMAZ |
|
|
8. Zeynep
YILMAZ |
Vekili |
: |
Av. Perihan
SEVİM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, açılan ceza davası beraatle
sonuçlandığı hâlde uzun süredir devam eden tedbirin kaldırılmaması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek olmadığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
C.Y. hakkında yapılan şikâyete istinaden 2008 yılında soruşturma
başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında C.Y.nin 2004
yılından beri B. Plastik A.Ş."de muhasebe sorumlusu
olarak görev yaptığı, görevi sırasında bu Şirket ile S. Şirketinin kaşelerini
kullanarak ve bilgisayar ortamında bankalara yazılan talimat yazılarını
kopyalayarak Şirketin hesaplarında bulunan paraları kendi hesaplarına aktardığı
iddia edilmiştir. C.Y.nin yakın akrabaları olan
başvurucuların da aralarında bulunduğu bazı kişilerin C.Y. ile suç ortaklığı
yaptığı ileri sürülmüştür. Bu kapsamda C.Y.nin
kullandığı hesapların izlerini kaybettirmek maksadıyla başvurucuların ve diğer
kişilerin hesaplarına para transferi yaptığı belirtilmiştir.
9. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y., başvurucular ve
diğer şüphelilerin banka hesaplarına ve başvuruculardan D.Y. adına kayıtlı
taşınmazlara tedbir konulması talep edilmiştir.
10. Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2008 tarihli kararı ile
başvuruculardan Zeynep Yılmaz"ın; Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/11/2008
tarihli kararı ile başvuruculardan Kadim Yılmaz, Murat Yılmaz, Muhammet Ali
Yılmaz, Suzan Yılmaz, Besi Yılmaz ve Rıza Yılmaz"ın Türkiye genelindeki bankalarda
bulunan hesapları üzerine tedbir konulmuştur. Kartal 2. Asliye Ceza
Mahkemesinin itiraz üzerine verdiği 5/10/2009 tarihli kararı ile de
başvuruculardan Doğan Yılmaz"ın yedi taşınmazına tedbir konulmuştur.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından C.Y. ve diğer
şüphelilerin tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin
dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarını işledikleri,
başvurucuların ise bu suçlara iştirak ettiği gerekçesiyle 2009-2011 yıllarında
iddianameler düzenlenerek kamu davaları açılmıştır. Bu davalar kovuşturma
sırasında aralarındaki bağlantı sebebiyle birleştirilmiştir.
12. Başvurucuların tedbir kararının kaldırılması yönündeki
talepleri İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) reddedilmiştir.
Mahkemenin 10/2/2016 tarihli kararı ile başvurucuların atılı suçları işleme
kastıyla hareket ettikleri yolunda mahkûmiyetlerine yeter, her türlü şüpheden
uzak, kesin, somut delil elde edilemediği gibi inkâra yönelen savunmalarının da
aksinin ispat edilemediği gerekçeleriyle beraatlerine
hükmedilmiştir. Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 5. bendinde Kartal 2. Sulh
Ceza Mahkemesi ile Kartal 3. Sulh Ceza Mahkemesince başvurucuların banka
hesaplarına el konulması yönünde verilen tedbirin aynı zamanda hukuk
mahkemelerince de konulmuş tedbirler bulunması ve mahkûm olan sanıkların üzerilerindeki para miktarının tespitinin ayrı hukuk
yargılaması gerektirmesi nedeniyle karar kesinleştiğinde kaldırılması hükme
bağlanmıştır.
13. Mahkeme kararı başvuruculara 6/4/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Hüküm başvurucular ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmiş olup
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan sorgulamada dosyanın
temyiz incelemesi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiği anlaşılmıştır.
Temyiz incelemesinin sonuçlandığına ilişkin olarak başvurucular tarafından
herhangi bir bilgi verilmemiştir.
14. Başvurucular 2/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
15. Başvuruculardan Rıza Yılmaz"ın bireysel başvuruda
bulunduktan sonra 21/6/2016 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" kenar başlıklı 128. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu
suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her
türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak,
alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi
yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu
madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için
ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin
rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu
kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2)
Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda
tanımlanan;
...
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
...
Hakkında uygulanır.
(3)
Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh
verilmek suretiyle icra edilir.
...
(5)
Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması
kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl
bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma
ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan
sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
..."
17. 5271 sayılı Kanun’un
"Elkonulan eşyanın iadesi" kenar
başlıklı 131. maddesi şöyledir:
"" (1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere
ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma
bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının
anlaşılması halinde, re"sen veya istem üzerine geri
verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir.
İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128
inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer
malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil
olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.""
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol"ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre mülkiyetin kamu
yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelediği elkoyma ve müsadere
tedbirleri, suçla mücadele için etkili ve gerekli bir araçtır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, §§
27, 30). AİHM suçtan elde edilen gelirlerin veya mal varlığının müsadere
edilmesinin suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması ve suçtan gelir elde
edilmemesinin güvence altına alınması yönleriyle kamunun yararına olduğunu
kabul etmiştir (Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98,
5/7/2001, § 52).
20. AİHM, gerek Avrupa ortak hukukuna
gerekse de evrensel hukuk standartlarına göre yolsuzluk, kara para aklama veya
uyuşturucu suçları gibi ciddi suçlar yönünden müsadere için mahkûmiyet
kararının gerekli olmadığını vurgulamıştır. İkincisi haksız yere elde edilmiş
olduğu varsayılan mülkün meşru kökenini kanıtlama yükümlülüğü kanunla hukuk
davaları da dâhil olmak üzere cezai olmayan müsadereye ilişkin yargılama
süreçlerinde muhataplar üzerine de bırakılabilir. Üçüncü olarak müsadere
tedbirinin sadece suçtan elde edilen gelirlerle ilgili değil suç gelirlerini
dönüştürerek veya bu gelirlerin devri veya karıştırılması yoluyla elde edilen
herhangi bir gelir veya dolayı menfaatleri içeren mülkler yönünden de
uygulanabileceği belirtilmiştir. Son olarak ise AİHM"e
göre müsadere tedbiri, sadece suç isnadında bulunulan şüpheli veya sanıklar
yönünden değil söz konusu varlıkların elde edilmesindeki rolünü gizleyen, iyi
niyetli olmayan mülk sahibi üçüncü kişiler bakımından da uygulanabilir (Telbis ve Viziteu/Romanya,
B. No: 47911/15, 26/6/2018, § 76).
21. AİHM"e göre mülkün kamu yararına
kullanılmasının kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin
geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin devlete tanınması kişilerin
mülkünden yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol açmaktadır. Bu nedenle
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez
olmaması için bazı usule ilişkin güvenceler öngörülmelidir. AİHM kişilere,
keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden
tedbirlerin kanun dışı, keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin
savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya
koyabilme olanağının tanınması güvencesinin sağlanması gerektiğini
belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık,
B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccocia/Avusturya,
B. No: 69917/01, 18/12/2008, § 89; Džinić/Hırvatistan, B. No: 38359/13,
17/5/2016, § 68).
22. Bu bağlamda suçtan elde edilen gelirlerin müsadere
edilmesinin şikâyet edildiği Denisova ve Moiseyeva/Rusya (B. No: 16903/03, 1/4/2010)
kararında, başvurucuların müsadereye ilişkin yargılama sürecine dâhil
edilmeyerek müsadere tedbirine yönelik olarak etkili bir şekilde karşı
koyabilme imkânının kendilerine tanınmaması sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır (Denisova ve Moiseyeva/Rusya, §§ 60-64).
23. Bunun yanında AİHM, müsadere ve elkoyma
gibi tedbirlerin ayrıca suça konu menfaat ile orantılı olması gerektiğini
belirtmektedir. Nitekim Dzinic/Hırvatistan kararında, elkoyma tedbirinin muhtemel bir müsadereyi güvence altına
almak için uygulandığını gözeten AİHM, başvurucunun mülküne elkonulması
tedbirinin meşru olsa da el konulan mülkün değeri ile karşılaştırılmaksızın
uygulanmasının adil dengenin gerekliliklerine uygun olmadığını kabul ederek
sonuca varmıştır (Džinić/Hırvatistan, §§ 67-82).
24. AİHM ayrıca mülk sahibinin davranışları ile kanuna aykırı
eylem arasındaki illiyet bağının kamu makamlarınca makul bir şekilde
değerlendirilmesini de başka bir güvence ölçütü olarak değerlendirmektedir.
Bununla birlikte AİHM, kamu yararının gerektirdiği bazı durumlarda böyle bir
ilişki mevcut olmasa dahi elkoyma ve müsaderenin
uygulanabileceği gerçeğini yadsımamaktadır. Ancak böyle bir durumda yani elkoyma ve müsaderenin muhakkak uygulanması gerektiği kabul
edildiği takdirde özellikle iyi niyetli üçüncü kişiler yönünden eşyanın belirli
koşullar dâhilinde iadesi veya bu mümkün olamıyorsa eşya sahibinin zararının
tazminine yönelik bir iç hukuk yolunun mevcut olması, ölçülülüğün unsurlarından
biri olarak değerlendirilmektedir (AGOSI/Birleşik
Krallık, §§ 57-61; Vasilevski/Eski
Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 22653/08, 28/4/2016, §§ 56-60; Sulejmani/Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No:
74681/11, 28/4/2016, §§ 40-44). AİHM bu ilkenin beraat eden mülk sahipleri
yönünden de uygulanacağını belirtmektedir (Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03, 8/1/2008, § 36).
25. Riela ve diğerleri/İtalya ((k.k.),
B. No: 52439/99, 4/9/2001) kararına konu olayda, organize suç örgütlerinin
faaliyetleri çerçevesinde elde edildiği gerekçesiyle başvurucuların
taşınmazları, araçları ve şirket hisselerinin müsadere edilmesi söz konusudur.
AİHM derece mahkemelerinin başvurucuların mali durumlarının özenli bir şekilde
analiz edilerek müsadere edilen malların yalnızca başvurucuların kanun dışı
kazançlarıyla elde edilebileceği yönündeki değerlendirmelerini dikkate alarak
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin takip edilen meşru amaç ile
karşılaştırıldığında orantısız olmadığı sonucuna varmıştır.
26. Phillips/Birleşik Krallık kararına konu olayda,
başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçundan hapis cezası ile
cezalandırılmasına hükmedilmiş; müsadereye ilişkin olarak ayrıca yürütülen
davada da gümrük makamlarınca görevlendirilen uzman kişi tarafından düzenlenen
rapora istinaden suçtan elde edildiği gerekçesiyle başvurucunun üç yıl içinde
91.400 İngiliz sterlini ödemesine karar verilmiştir. AİHM, başvurucunun altı
yıllık bir dönemde uyuşturucu kaçakçılığından gelir elde ettiğini ve bu parayı
mal varlığı içinde akladığı yönündeki derece mahkemelerinin
değerlendirmelerinin makul olduğunu, başvurucuya yeterli itiraz imkânlarının
tanındığını, müsadere usulü çerçevesinde varılan kanaatin ise adil ve savunma
hakkına saygılı bulduğunu belirtmiştir. AİHM sonuç olarak müdahalenin bu alanda
kamu makamlarına tanınan geniş takdir yetkisi de dikkate alındığında ölçülü
olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Phillips/Birleşik Krallık, §§ 50-53).
27. Telbis ve Viziteu
kararında da AİHM, başvurucuların sanığın yakınlarının mal varlığının suçtan
elde edildiği gerekçesiyle müsadere edilmesi hususunda, yolsuzlukla mücadele
alanında kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisinin bulunduğu ve somut
olayda müsadere tedbirinin uygulanmasına karşı başvuruculara etkili bir savunma
ve itiraz hakkının tanındığı, derece mahkemelerinin kararlarının da keyfî
olmadığı gerekçesiyle ölçülü bir müdahale olduğu sonucuna varmıştır (Telbis ve Viziteu/Romanya,
§ 81).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Rıza Yılmaz
Yönünden
29.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi ve
şartları" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(5) Kabul edilebilirlik şartları ve
incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle
düzenlenir."
30. Anayasa İçtüzüğü"nün 80.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden
ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmemesi.
(2)
Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu,
Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı
hâllerde incelemeye devam edebilir."
31. Başvurucu Rıza Yılmaz"ın başvuru tarihinden sonra 21/6/2016
tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Başvurucunun ölümünden sonra
başvuruya mirasçı olarak devam edilmek istendiğine dair bir talepte
bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu açısından başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvuru yapılmasından sonra vefat
eden başvurucu Rıza Yılmaz yönünden başvurunun
düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular
Yönünden
1. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular, yakın akrabaları olan C.Y. hakkında yürütülen
soruşturmaya kendilerinin de dâhil edilerek mal varlıklarına tedbir konulduğunu
ve yargılama sürecinde 5271 sayılı Kanun"da yapılan değişiklik nedeniyle ilgili
kurumlardan rapor alınması taleplerinin kabul edilmediğini belirtmişler; ayrıca
yargılama sonucunda haklarında beraat kararı verildiği hâlde tedbirlerin
kaldırılmadığından yakınmışlardır. Başvuruculardan Doğan Yılmaz hakkında ise
soruşturma başlatılmadan evvel tedbir kararı verildiğini ve hakkında yapılan yargılama
sonucunda tedbir yönünden herhangi bir karar verilmediğini iddia etmişlerdir.
Başvurucular sonuç olarak haklarında beraat kararı verildiği hâlde uzun süredir
devam eden ve hâlen kaldırılmayan tedbir kararı nedeniyle mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma haklarının da ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin
haklarında beraat kararı verildiği hâlde uzun süredir devam ettiğine yönelik
şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından
başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
37. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Somut olayda başvurucuların el konulan taşınmazları ile bankalarda bulunan
hesaplarındaki para ve kıymetli evrakların mülk teşkil ettiğinde kuşku
bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
38. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini
kabul etmiş ve mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi niteliğini ve
amacını gözeterek müdahaleleri mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının
kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 57, 58; Mahmut Üçüncü,
B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No:
2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62).
39. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucuların taşınmazları ve banka hesaplarına tacir
veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel
belgede sahtecilik suçlarından elde edildiği gerekçesiyle el konulmasının ve
üzerindeki tedbir kararların devam etmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiği açık olup suçtan mülk edinilmemesini amaçlayan müdahalenin yukarıda
değinildiği gibi üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
(1) Kanunilik
42. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması,
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company,
B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
43. Somut olayda tacir veya şirket yöneticileri ile kooperatif
yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel belgede sahtecilik suçlarının işlendiği
iddiasına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuların
taşınmazlarına ve banka hesaplarına 5271 sayılı Kanun"un 128. maddesi uyarınca elkoyma tedbiri uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu kanun
hükmünün belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt
bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
(2) Meşru
Amaç
44. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı,
mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması
imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının
kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir
sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her
somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle
birlikte bkz. Nusrat Külah,B.
No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
45. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan, kullanılmak
üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun
elinde bırakılmamasıyla suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya
bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile
toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi
amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni
suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün
kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, § 69).
46. Suçlarla mücadele çerçevesinde elkoyma,
müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli
birer araç olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda suça konu mülkün kullanılmasının ve
devrinin engellenmesi suretiyle suçtan gelir ya da mal varlığı elde edilmemesi
veya başkalarına ait mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden
çıkarılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Somut olay bakımından da tacir
veya şirket yöneticileri ile kooperatif yöneticilerinin dolandırıcılığı ve özel
belgede sahtecilik suçlarından elde edilen gelirlerle edinildiği iddia edilen
taşınmazlar ile banka hesaplarına elkoyma tedbirleri
uygulanmıştır. Böylelikle suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni
suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve başkalarına ait olabileceği
değerlendirilen mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılarak
telafisi imkânsız zararların meydana gelmemesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla
müdahalenin kamu yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
47. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın
gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §
38).
49. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa"nın 13. ve
35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen kamu
yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan
müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun
aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise
öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu
makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin
belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne
var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu
takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak
istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa
Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak
Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet
derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin
ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763,
24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu,
B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
50. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının
sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları
arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun
şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş
olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir
taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin
niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif
Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
51. Anayasa"nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden
söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda
korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da
ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da
makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu
makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması
güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe
bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, §
36; Bekir Yazıcı, § 71).
52. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin
keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu
makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında
bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın
malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının
olması ve iyi niyetli eşya
malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının
tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi
gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§
31-80; Hanife Ensaroğlu,
§ 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
53. Somut olayda elkoyma tedbiri ile
yapılan müdahalenin suçtan gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki
amacı gerçekleştirmek için elverişli
bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
54. Mahkeme tarafından başvurucuların beraatlerine
karar verildiği hâlde tedbirlerin devamı yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Mahkeme kararının gerekçesinde hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğu
belirtilmiş ve ayrıca başvurucular ile diğer sanıkların üzerlerindeki paranın
miktarının tespitinin hukuk yargılamasını gerektirdiği açıklanmıştır. Bu
durumda tedbirin devamı yönünde verilen kararın gerekli olup olmadığı tartışmalıdır.
55. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi tedbir süresinin uzunluğu
bağlamında müdahalenin orantılı olup olmadığını da değerlendirerek sonuca
varacaktır.
56. Somut olayda, haklarında yürütülen soruşturma kapsamında
başvurucuların mal varlığı değerleri üzerine tedbir konulmuştur. Soruşturma
süresince devam eden tedbir kararları kovuşturma aşamasında da
kaldırılmamıştır. Mahkeme 10/2/2016 tarihinde başvurucuların beraatine karar vermiş ancak Kartal 3. Sulh Ceza
Mahkemesinin 3/9/2008 ve Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/11/2008 tarihli
tedbir kararlarının hükmün kesinleşmesine kadar devamı yönünde hüküm kurmuştur.
Başvuruculardan Doğan Yılmaz hakkında verilen 5/10/2009 tarihli tedbir kararına
ilişkin ise herhangi bir açıklama yapmamış, tedbirin kaldırılması veya devamı
yönünde hüküm tesis etmemiştir. Bu nedenle kaldırılması yönünde bir karar
verilmeyen tedbire ilişkin kısıtlamanın devam ettiği değerlendirilmiştir.
Yapılan temyiz istemlerinin sonuçlandığına ilişkin olarak başvurucular
tarafından bir bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla başvurucular hakkında verilen
tedbir kararlarının dokuz on yıldır devam ettiği görülmektedir.
57. Başvurucuların temel şikâyetleri de haklarında beraat kararı
verildiği hâlde dokuz on yıldır devam eden tedbirlerin hükmün kesinleşmesine
kadar devam edecek olmasına ilişkindir.
58. Kişilerin mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirin
ölçülü olduğundan bahsedilmek için uzayan süreç nedeniyle orantısız dolayısıyla
ölçüsüz hâle dönüşmemesi gerekir. Her olayın özelliğine göre bu sürenin makul
olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut olayda,
başvurucuların mal varlığı değerleri üzerinde 2008 ve 2009 yıllarından bu yana
devam eden tedbir kararlarının süresinin öngörülebilir ve makul olduğundan
bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki hukuk mahkemelerince de tedbir konulduğunun
belirtilmesine, tedbirin koşullarına ve iadeye ilişkin hükümler karşısında
(p.16, 17) başvurucuların beraatlerine de karar
verilmesine rağmen ilk derece mahkemesince niçin tedbirin devamına ihtiyaç
duyulduğu da açıklanamamıştır. Diğer bir deyişle tedbirin devamına ilişkin ilk
derece mahkemesi kararının gerekçesinin konu ile ilgili ve yeterli olmadığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uygulanan tedbir kararlarının uzun süredir devam
etmesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu sebeple
müdahalenin kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında
olması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu ve ölçülü olmadığı
sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi"nin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
61. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
62. Buna göre bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, § 55).
63. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
64. Başvurucular mal varlığı değerleri üzerine konulan
tedbirlerin kaldırılması talebinde bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesi, elkoyma
tedbirin uygulanmasının makul bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda bu sebeple ihlalin yargı
kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Somut olayda Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı elkoyma tedbirinin kaldırılmasını gerektirmemektedir.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz
kılan tedbirin uzun sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının
gerektirdiği ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların
sorumluluğu olduğuna dikkati çekmektedir.
67. Buna göre başvuru konusu olayda ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak görülmektedir.
Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 6.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 2.714,50 TL tutarındaki yargılama
giderlerinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvurucu Rıza Yılmaz yönünden DÜŞMESİNE,
B. Başvurunun başvurucular Zeynep Yılmaz, Kadim Yılmaz, Murat
Yılmaz, Muhammet Ali Yılmaz, Suzan Yılmaz, Besi Yılmaz ve Doğan Yılmaz
yönünden;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE,
C. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam
2.714,50 TL tutarındaki yargılama giderlerinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 1. Ağır
Ceza Mahkemesine (E.2009/69, K.2016/46) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine
(E.2018/4027) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.