Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2019/6686
Karar No: 2021/1438
Karar Tarihi: 29.03.2021

Danıştay 10. Daire 2019/6686 Esas 2021/1438 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6686
Karar No : 2021/1438

TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR) : Kendi adına asaleten, … ve …'ye velayeten …
VEKİLLERİ : Av. … - Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU :Taraflarca, ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları ...'nin rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı hastanede uygulanan hatalı müdahaleler nedeniyle ölümüne sebebiyet verildiğinden bahisle uğranıldığı iddia edilen 180.000,00 TL maddi ve 150.000,00 TL manevi zararın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; ... Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan alınan … tarih ve … karar sayılı rapor doğrultusunda idarenin hizmet kusuru olduğu sonucuna varılmış, hesap bilirkişisinden alınan 05/10/2015 tarihli rapor doğrultusunda da davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine, maddi tazminat talebinin 23.330,52 TL'lik kısmı ve manevi tazminat talebinin 77.000,00 TL'lik kısmının kabulüne, maddi ve manevi tazminatın fazlaya ilişkin kısmın reddine, kabul edilen tazminatların idareye başvuru tarihi olan 25/07/2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacılar tarafından, kararın reddine ilişkin kısmın eksik incelemeye dayanılarak verildiği, manevi tazminat belirlenirken, duyulan elem ve ıztırabın, yaşanılan manevi çöküntünün, hayatın dışına itilmenin, sürekli insanların bakışlarına muhatap olmanın, yetersizlik duygusunun açtığı derin yaraların göz önüne alınması gerektiği, bu kriterler çerçevesinde hükmedilen tazminat miktarının yetersiz olduğu, İdare Mahkemesi kararının redde ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, davanın süresi içinde açılmadığı, zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı, davacıların yakınına gerekli müdahalelerin yapıldığı, tazmin şartlarının gerçekleşmediği, bu nedenlerle İdare Mahkemesi kararının kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacılar tarafından ise davalı idarenin temyiz istemi hakkında savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü ile eksik incelemeye dayanan temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığının hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyada yer alan bilgi ve belgeler ile Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun … tarih ve … karar sayılı raporuna göre;
Davacılar yakını ..., 29/08/2010 tarihi sabah saatlerinde karın ağrısı şikayeti ile Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi acil servisine başvurmuştur. Yapılan muayene ve laboratuvar tetkikleri sonucunda idrar yolu enfeksiyonu tanısı konulmuş, reçete düzenlenmiş, kontrol önerilerek taburcu edilmiştir.
Şikayetlerin devam etmesi üzerine, aynı günün akşam saatlerinde Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılmış, burada muayene kağıdında idrar yolu enfeksiyonu tanısı konulduğu, hastanın renal kolik olduğu, belirtilmiş, serum ve ağrı kesici verildikten sonra yine taburcu edilmiştir.
Hastanın ağrılarının geçmemesi üzerine, 31/08/2010 tarihinde Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinin önce dahiliye polikliniğine, ardından genel cerrahi polikliniğine başvuruda bulunulmuş, buradan ise Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir.
Aynı gün Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesinde ameliyata alınmış, ardından yoğun bakımda tedavisi devam ederken yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak vefat etmiştir.
Anılan kişinin ölümünün, akut mezenter iskemisi sonucu gelişen ince barsak nekrozu ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu tespit edilmiştir.
Davacılar tarafından, olayda idarenin üzerine düşen yükümlülükleri gereği gibi yerine getirmediği, yakınlarının ölümünün davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2.,3. ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
Öte yandan, 20/01/1982 tarih ve 17580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; ancak, davanın ihbarının Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re'sen yapılacağı kurala bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu; 61. maddesinin 1. fıkrasında, taraflardan birinin, davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği; 66. maddesinde ise, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer'î müdahil olarak davada yer alabileceği hükümleri yer almaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davaya konu olay hakkında yapılan ceza yargılamasında ... Sulh Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında müteveffanın takip ve tedavisinde görev alan Dr. … ve Dr. …'nın görevlerini ihmal edip etmedikleri hususunda Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan alınan ve İdare Mahkemesince de hükme esas alınan 04/01/2012 tarihli raporda özetle;
"1- Her ne kadar otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olsa da dosyada mevcut tıbbi bulgularda kayıtlı bilgilere göre kişinin ölümünün, akut mezenter iskemisi sonucu gelişen ince barsak nekrozu ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu,
2- Hastanın 2. kez gitmiş olduğu Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne muayene eden Dr. ...'nın daha önce verilen tedaviye rağmen karın ağrısı geçmemesi nedeniyle hastaya Genel Cerrahi konsültasyonu istememesinin bir eksiklik olduğu,
3- Hastanın 31/08/2010 tarihinde gitmiş olduğu Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesinde saat 10:48'de muayene eden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. …'ın hastayı ameliyata alması gerektiği, defans ve reboundu olan bir hastayı genel cerrahiye müracaat etmesini söyleyerek ameliyatında gecikmeye sebep olmasının bağırsaklarda nekroz ve perforasyon olması göz önüne alındığında bu işlemleri yapmamasının bir eksiklik olduğu oybirliğiyle mütalaa olunur." yönünde görüş verilmiş, adı geçen hekimlerin görevi ihmal suçunu işledikleri sabit bulunarak mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince, idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla ayrıca bir bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, ceza yargılamasında alınan ve yukarıda yer verilen Adli Tıp Kurumu raporuyla yetinilmiştir.

Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 13. maddesinde, tıbbi hata tanımlanmaktadır. Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi, tıbbi uygulama hatası (malpraktis) olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği ile hastaya uygun tedavi uygulanmamasıdır. Bu noktada hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk "kusura dayalı genel sorumluluk"tur. Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığına bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır.
Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır; birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınması yani hastanın hastalık öyküsünün dinlenmesidir. Üçüncüsü, klinik organizasyonu alanında personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir. Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru (tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura "Tıbbi Uygulama Hatası" (Malpraktis) adı verilmektedir.
Bu noktada tıbbi standart kavramına da açıklık getirilmesi gereklidir. Tıbbi standart kavramı ile, tıp ilminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş meslek kuralları kastedilmektedir. Tıbbi standart ihlali değişik şekillerde gerçekleşebilir; teşhis, tedavi (endikasyonda eksiklik, yanlış tedavi yönteminin seçimi) ve müdahale sonrası bakım yönetimi bunlardan bazılarıdır. Söz konusu kavramlar, idarenin hizmet kusurunun varlığını ortaya koyma adına önem arzetmektedir.
Yukarıda tanımlarına yer verilen tıbbi uygulama hatası ile tıbbi standart ihlalinin varlığının, dolayısıyla idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti noktasında bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuz olup; bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Bununla birlikte ülkemizde tıbbi uygulama hatalarının değerlendirilmesinde disiplin, idari, ceza ve tazminat açısından farklı usuller benimsendiğinden tıbbi uygulama hatalarının incelenmesi konusunun değerlendirme usullerinde de bazı farklılıklar söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında, İdare Mahkemesince hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 04/01/2012 tarihli raporu içerik olarak irdelendiğinde, raporun, ceza yargısında hekimlerin görevi ihmal suçunu işleyip işlemedikleri hususunda alındığı, böylece Adli Tıp Kurumunca yapılan değerlendirmenin salt hekimlerin kusurunun bulunup bulunmadığı yönünde olduğu, idarenin tüm tanı ve tedavi sürecine ilişkin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının irdelenmediği, sonuç olarak idarenin hizmet kusurunun varlığı ya da yokluğunun tespitini yapmaktan öte hekimlerin ceza yargılaması bağlamında, kişisel kusurlarının olup olmadığına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Nitekim hastaya uygulanan tanı ve tedaviye ilişkin hasta kayıtları ile hasta dosyasının temin edilmeksizin sadece tedavi sürecinde adı geçen iki hekim hakkında alınan raporun hükme esas alındığı, söz konusu raporun idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı yönünde bir değerlendirme yapmaktan uzak olduğu görülmektedir.
Hal böyle olunca, İdare Mahkemesince, hastaya ait tüm tanı ve tedavi kayıtları ile hasta dosyasının temin edilerek dosyadaki tüm belgeler gönderilmek suretiyle, konuyla ilgili uzman hekimlerin katılımının sağlandığı Adli Tıp Üst Kurulundan tarafların iddialarının dikkate alındığı bir rapor alınarak olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.
Bu durumda; uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Ayrıca, Mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucunda idarenin tazmin yükümlülüğünün olduğuna hükmedilmesi halinde, dava konusu olaya ilişkin olarak sorumluluğu olan kişi veya kişilere davalı idare tarafından rücu edebileceği dikkate alındığında, bu kişilerin menfaatleri etkileneceğinden davanın ihbarı için geçerli koşulların oluşacağı da açıktır.
Uyuşmazlıkta da, yeniden karar verilirken, dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek olan kişi veya kişiler tespit edilerek davanın res'en ilgili veya ilgililere ihbar edilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 10. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetine sahip olduğu; 11. maddesinde, erginliğin onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlayacağı; 335. maddesinde, ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velâyeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velâyetin ana ve babadan alınamayacağı, hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocukların da ana ve babanın velâyeti altında kalacakları; 348. maddesinde ise, çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim tarafından sayılan hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verileceği düzenlenmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davanın, ... tarafından, kendi adına asaleten, ... ve ...'ye velayeten açıldığı, dava devam ederken küçüklerin anneanneleri ... tarafından ... ve ...'nin velayetinin değiştirilmesinin talep edildiği, … Aile Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davanın kabulü ile küçükler ... ve ...'nin davacı ...'de olan velayetlerinin kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.
Buna göre davacı küçükler bakımından yeni velayet durumları gözetilerek Mahkemece davacılardan ... ve ...'nin velayetlerinin verildiği kişiye de davanın ihbar edilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın kısmen reddi ile kısmen kabulüne ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
2577 sayılı Kanun'un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi