
Esas No: 2015/3893
Karar No: 2015/3893
Karar Tarihi: 4/7/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HAKAN GÖLÜNÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/3893) |
|
Karar Tarihi: 4/7/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucu |
: |
Hakan GÖLÜNÇ |
Vekili |
: |
Av. Faik Özgür EROL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ağır hastalığa rağmen denetimli serbestlik tedbirinden
yararlanma talebinin reddolunması nedeniyle kötü
muamele yasağının; verilen kararın gerekçesinin eksik ve yetersiz olması
nedeniyle de kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. (Kapatılan) İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/4/2006
tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucunun 6 yıl 3
ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve verilen karar
kesinleşmiştir.
10. 1/11/2011 tarihinde başvurucu hakkında hükmolunan cezanın
infazına başlanmıştır. Başvurucunun bihakkın tahliye tarihi 15/10/2017, şartla
tahliye tarihi ise 23/3/2016 olarak belirlenmiştir.
11. Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda cezasının infazına devam edildiği sırada başvurucu 12/12/2014 tarihinde
ağır hastalık sebebiyle denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma talebiyle
Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurmuştur. Başvurucu söz konusu
başvurusunda özetle kronikleşen hayati sağlık sorunları yaşadığını, ceza infaz
kurumunda kalamayacağının Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim
Dalının (Üniversite Hastanesi) iki ayrı raporuyla tespit edildiğini, beyin
tümörü dâhil çeşitli rahatsızlıklar sebebiyle on bir ameliyat geçirdiğini,
beyin ve eklem hastalıkları sebebiyle sakat kalma riski olduğunu, ring aracıyla
hastaneye naklinin ızdırabını artırdığını, koşullu
salıverilmesine on altı aydan kısa bir zaman kaldığını ifade etmiş; ağır
hastalık sebebiyle hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak
tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
12. Başvurucunun talebi Hâkimlikçe 26/12/2014 tarihinde
reddedilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
"5275 sayılı Yasanın
105/A maddesine göre; cezanın koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilmesi
için hükümlünün iyi halli olması, şartlı tahliye tarihine bir yıl veya daha az
bir sürenin kalması ve hükümlünün açık ceza infaz kurumuna ayrılmayı haketmiş olması gerekir. Aynı maddeye göre, ceza infaz
kurumlarında ağır hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle, hayatlarını
yalnız idare ettiremeyen hükümlüler için bu süre, diğer şartları taşımaları,
yani iyi halli olmaları ve açık ceza infaz kurumuna ayrılmayı haketmeleri şartıyla üç yıl olarak uygulanır. Ancak bunun
için bu durumun Adli Tıp Kurumu veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam
teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen ve Adli Tıp Kurumunca
onaylanan raporun bulunması gerekir.
Açık ceza infaz kurumlarına ayrılma konusu
ise, bu amaçla çıkartılan yönetmelikte düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 6/1-ç
maddesine göre, terör veya örgütlü suçlardan hükümlü olanların, mensup
oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararı ile tespit
edilmeleri ve koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az bir sürenin kalmış
olması halinde açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaları mümkündür.
Hükümlünün İstanbul (Kapatılan) 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK 250. Madde ile görevlinin)2002/248 esas 2006/53 sayılı kararı
ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 YIL 3 AY HAPİS cezası ile
cezalandırıldığı, şartla tahliye tarihinin 23/03/2016 tarihi olduğu
görülmüştür. Bu durumda hükümlünün terör örgütü üyeliğinden hükümlü olması
nedeniyle açık ceza infaz kurumuna şu aşamada ayrılamayacağı anlaşılmaktadır.
Zira örgüt üyeliği suçundan hükümlü olanların açık ceza infaz kurumuna
ayrılabilmesi için, şartla tahliye tarihlerine bir yıldan az bir sürenin kalmış
olması gerekir. Hükümlünün şartla tahliye tarihine bir yıldan fazla bir süre
vardır. hükümlünün sağlık durumu gerekçe gösterilerek talepte bulunulmuş ise
de, açık ceza infaz kurumuna ayrılma hakkını taşımayan hükümlülerin söz konusu
düzenlemeden faydalanması mümkün değildir.
Bu itibarla hükümlünün 5275 sayılı Yasanın 105/A
maddesindeki düzenlemeden faydalanamayacağı sonucuna varılmış ve talebin
reddine karar verilmiştir. "
13. Başvurucu vekilinin anılan karara yaptığı itiraz, Kocaeli 2.
Ağır Ceza Mahkemesinin 13/1/2015 tarihli kararıyla gerekçenin yerinde görülmesi
nedeniyle reddedilmiştir.
14. Nihai karar, başvurucu vekiline 3/2/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 3/3/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun"nun 14. maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Hükümlülerin açık cezaevlerine
ayrılmalarına ilişkin esas ve usûller yönetmelikte
gösterilir.
(3) İlk
kez suç işleyen ve iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına hükümlü
bulunanların cezaları doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine
getirilebilir."
17. 5275 sayılı Kanun’un "Hapis
cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi" kenar başlıklı
16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün
cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza
Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık
kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler
cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına,
resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak
bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri
bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca
belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp
Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet
Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı
yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir.
Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal
temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun
sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun
istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet
Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı
takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak
incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren
Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar
verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine,
mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan
kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere
aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
...
(6) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.)
Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından
ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı
üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.
18. 5275 sayılı Kanun"a 5/4/2012 tarihli ve 6291 sayılı Kanun"un
1. maddesi ile eklenen "Denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı" kenar başlıklı 105/A maddesinin 3.
fıkrası şöyledir:
"(3) Yukarıdaki fıkralarda düzenlenen
infaz usulünden;
a) Sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve
koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler,
b) Maruz kaldıkları ağır bir hastalık,
engellilik veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve
koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalan hükümlüler,
diğer şartları da taşımaları hâlinde
yararlanabilirler. Ağır hastalık, engellilik veya kocama hâli, Adlî Tıp
Kurumundan alınan veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü
hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir
raporla belgelendirilmelidir."
19. 24/1/2013 tarihli ve 6411 sayılı Kanun ile 5275 sayılı
Kanun"a eklenen geçici 4. madde şöyledir:
"Bu Kanunun 105/A maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı
ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz
edilmesine ilişkin şart 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz."
20. 2/9/2012 tarihli ve 28399 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) "Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Terör suçları, örgüt faaliyeti
kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç
olmak üzere;
...
cezaları doğrudan açık kurumlarda yerine
getirilir."
21. Yönetmelik"in 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
"Hükümlülerden;
...
ç) Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup,
mensup oldukları örgütten ayrıldıkları idare ve gözlem kurulu kararıyla tespit
edilenlerin koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kalması, şartı
aranır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağına
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
23. Başvurucu; cezasının infaz edildiği ceza infaz kurumunda
ciddi ve hayati sağlık sorunları yaşadığını, ceza infaz kurumu koşullarının
çektiği acıları katlanılamaz hâle getirdiğini, Üniversite Hastanesinin iki ayrı
tarihli raporuyla ceza infaz kurumunda kalamayacağının saptandığını, on bir
ameliyat geçirdiğini, beynindeki tümör nedeniyle sağ gözünde %98, sol gözünde
%30 görme kaybı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca tümöre bağlı olarak
gelişen epilepsi hastalığı nedeniyle krizler geçirdiğini, yaşadığı
rahatsızlıkların fazlalığından dolayı şiddetli bel ve eklem ağrıları konusunda
henüz tanı ve tedavi imkânı sağlanmadığını, beyin ve eklem rahatsızlıkları
sebebiyle ölüm veya sakat kalma riskinin bulunduğunu, ceza infaz kurumundan
hastaneye naklini sağlayan ring aracında seyahat etmesi sebebiyle yaşadığı ızdırabın arttığını iddia etmiştir. Ceza infaz kurumunda
tek başına hayatını idame ettiremediğini, başkalarının yardımına ihtiyaç
duyduğunu ifade eden başvurucu, ağır hastalık sebebiyle denetimli serbestlik
tedbirinden yararlanması talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu
belirterek yaşam hakkı ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
24. Bakanlığın görüş yazısında; başvurunun Anayasa"nın 17. ve
36. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi"nin Sözleşme) 3. maddesinin devlete, özgürlükten yoksun bırakılmış
kişilerin fizik bütünlüğünü -özellikle gerekli tıbbi müdahalelerin yapılması
yoluyla- koruma sorumluluğunu yüklediği, buna karşın tutuklu/hükümlü tedavisi
imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa da insani birtakım tedbirler almanın
yanında devletin serbest bırakma şeklinde genel bir yükümlülüğünden
bahsedilemeyeceği ifade edilmiştir. Bakanlık, Üniversite Hastanesinin başvurucu
hakkında düzenlediği, 22/4/2013 tarihli "Ceza
İnfaz Kurumu koşullarında yaşamını sürdürmesinin sağlığı için ciddi riskler
oluşturacağı, bu nedenle kişinin medikal ve/veya cerrahi tedavilerinin
tamamlanmasına kadar cezasının ertelenmesinin tıbben uygun olacağı" şeklindeki rapor sonucuna göre
başvurucunun İstanbul Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevkinin sağlandığını ve rapor
düzenlenene kadar Bakırköy/Metris 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
nakledildiğini belirtmiştir. ATK"nın 14/8/2013
tarihli raporunda başvurucunun rahatsızlığının 5275 sayılı Kanun"un 16.
maddesinin (6) numaralı fıkrası kapsamında ağır hastalık olarak
değerlendirilmediğini ve hayatını yalnız başına idame ettirebileceğinin
bildirildiğini, başvurucunun değişen sağlık durumu nedeniyle ATK"dan yeniden rapor aldırıldığını fakat 21/1/2015 tarihli
raporda da aynı sonuca ulaşıldığını ifade eden Bakanlık ayrıca başvurucunun
ceza infaz kurumlarında kaldığı süre boyunca 140 kez hastaneye sevk edildiğini,
tedavi ve kontrollerinin aksatılmadan yapıldığını, Kırklareli İnfaz
Hâkimliğinin 21/5/2015 tarihli kararı uyarınca da denetimli serbestlik
uygulanmak suretiyle tahliye edildiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları
ve yapılan açıklamalar doğrultusunda kötü muamele yasağının ihlal edilmediğini
savunmuştur.
2. Değerlendirme
a. İncelemenin Kapsamı
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı
ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, … maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.”
26. Başvurucunun yaşam hakkı yönünden şikâyetlerini, Üniversite
Hastanesinin iki farklı tarihli raporuna rağmen tahliye edilmeyerek ceza infaz
kurumunda tutulmaya devam edildiği, beyin tümörü nedeniyle görme kaybı
yaşadığı, epilepsi krizleri geçirdiği ve tümörün diğer organlarında da baş
gösterdiği, bu nedenlerle ölüm riski oluştuğu iddialarına dayandırdığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu, belirttiği riskler dışında ceza infaz kurumunda
tutulması sebebiyle hastalığının olağandan farklı bir seyir izlediğinden ve
bunun sonucunda çok ciddi bir hayati tehlike atlattığından söz etmemektedir.
27. Anayasa Mahkemesi ölüm olayının veya yaşam hakkına yönelik
ciddi bir riskin tespit edilmediği durumlarda ceza infaz kurumlarının fiziki ve
tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmaması nedeniyle yaşam hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, istikrarlı bir şekilde Anayasa"nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen hiç kimsenin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağına dair ilke bağlamında
incelemektedir (Mete Dursun, B.
No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B.
No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B.
No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016).
28. Bu nedenle yaşam hakkı yönünden ayrıca incelemeyi gerektiren
özel bir sorun ihtiva etmeyen somut başvuruda, başvurucunun yaşam hakkına
yönelik şikâyetlerinin özel durumu ile ceza infaz kurumu koşulları arasında var
olduğunu ileri sürdüğü uyumsuzluğun ortaya çıkardığı maddi ve manevi (fiziksel
ve ruhsal) sonuçların kötü
muamele düzeyine ulaşıp
ulaşmadığı yönünden değerlendirilmesi yeterli görülmüştür.
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
30. 30/32011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
31. Anılan Anayasa ve kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
32. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel
başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle
yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip
etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013,
§§ 18, 19).
33. Somut olayda başvurucu, sağlık durumuna ilişkin bazı
raporlar sunmuştur. Başvurucu, söz konusu raporlarda belirtilen ağır
hastalığına rağmen -şartları oluşmadığı gerekçesiyle- denetimli serbestlik
tedbirinden yararlandırılmadığını ve ceza infaz kurumunda tutulmaya devam
edildiğini ileri sürmüştür. Bu kapsamda bireysel başvurunun konusu, Kocaeli
İnfaz Hâkimliği ile Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararlarıdır.
34. Başvurucu, ağır hastalık nedeniyle tahliye edilmek amacıyla
denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmak istemiştir. Denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmak suretiyle cezanın infazı, infaz hâkiminin takdir yetkisine
bağlı olmak üzere bazı yükümlülükler getirilmek suretiyle tahliye imkânı
sağlamaktadır. Bunun yanında 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde hükümlülerin
sağlık nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu
bağlamda hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına,
resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı
ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı mahkûmun hayatı için kesin bir
tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar geri bırakılacağı
hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız başına idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul
edilmiştir. Bu kararları vermek için anılan maddenin üçüncü fıkrasında infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığı görevlendirilmiştir.
35. Başvurucu tahliye edilmesini sağlayacak hukuki bir yola
başvurmuş ise de bireysel başvuruya konuya şikâyetlerinin özünün hastalığına
rağmen ceza infaz kurumunda tutulması olduğu görülmektedir. 5275 sayılı
Kanun"un 16. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, hastalık sebebiyle hükümlünün
cezasının infazına -gerekli görüldüğü takdirde- resmî sağlık kuruluşlarının
mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı düzenlenmiştir. Bunun mümkün
olabilmesi için ağır hastalık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yanlız idame ettirememek gibi bir koşul
bulunmamaktadır. Başvurucu tutulmakta olduğu ceza infaz kurumundan, yaşadığı
sağlık sorunları nedeniyle çıkmak amacıyla derece mahkemelerinden talepte
bulunduğuna göre şartları daha ağır olan denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle tahliye istemek yerine hastalık sebebiyle infazın geri
bırakılması yoluna başvurması başvurucudan beklenmelidir. Aksi hâlde hedeflenen
amaca hizmet eden hukuki müesseselerin takip edilerek bunların tüketildiğinden
söz edilemeyecektir. Başvurucu, bireysel başvuru formunda infazın geri bırakılması
konusunda Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığından bir talepte bulunduğundan
bahsetmemiş veya bu konuda verilmiş bir kararı başvuru konusu yapmamıştır. Bu
durumda başvurucunun hastalık sebebiyle ceza infaz kurumundan çıkmasını
sağlayabilecek hukuksal bir yolu kullanmak yerine sağlık durumuna rağmen ceza
infaz kurumunda tutulmasının Anayasa"nın 17. maddesini ihlal ettiği iddiasıyla
doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Özgürlüğü ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, ağır hastalığı sebebiyle denetim serbestlik
tedbirinden yararlanmak istediğini fakat talebinin Hâkimlik tarafından
reddedildiğini, talebinin -açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartına sahip
olmadığı gerekçesiyle- reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 5275 sayılı
Kanun"un geçici 3. maddesi ile bu şartın 31/12/2015 tarihine kadar
aranmayacağının Hâkimlik tarafından gözardı
edildiğini, verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, ceza infaz
kurumunda tutulmaması gerektiği hâlde tahliye taleplerinin derece
mahkemelerince reddedilmesi nedeniyle Anayasa"nın 6. ve 19. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık, başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak herhangi bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında
kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Buna göre başvurucunun şikâyeti özü
itibarıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ilgili olduğu anlaşıldığından
başvuruya konu iddiaların Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi
gerekir.
41. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 42).
42. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa"nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı
organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya
güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
etmez (Tahir Canan (2), B. No:
2013/839, 5/11/2014, § 33).
43. Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile
bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa"da
yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2),
B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 39; Şaban
Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa"nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa"nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti
kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi,
ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya
güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri
içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması
mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir
(Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, § 32).
45. Somut olayda başvurucunun tutulması Anayasa"nın 19.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında mahkûmiyete
bağlı tutma, bir diğer ifadeyle "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" niteliğindedir. Bu nitelikteki bir tutmayla ilgili
olarak yapılan bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesinin inceleme yetkisi, bu
tutmanın mahiyetiyle uyumlu olan güvencelere (bkz. § 44) uyulup uyulmadığının
tespiti ile sınırlıdır. Mahkûmun, mahkûmiyete bağlı tutmayla ilgili anayasal
güvencelerle ilgisi bulunmayan birtakım hak ve avantajlardan
yararlandırılmadığı iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında inceleme konusu yapılması mümkün değildir.
46. Bu kapsamda yapılan incelemede başvurucunun mahkûmiyet kararını
ve mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren mercinin
bir mahkeme olmadığı, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı
veya hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı
ceza veya tedbirinin kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının bulunmadığı
görülmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespite de
varılmamıştır. Başvurucu esas itibarıyla hayatını yalnız başına idame
ettirmesine engel olacak derecedeki ağır hastalığı sebebiyle yaptığı şartla
tahliye talebinin kabul edilmemesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmektedir.
47. Anayasa"nın 19. maddesi ağır hastalık halinde kişinin
salıverilmesini güvence altına almamaktadır. Diğer bir ifadeyle kişinin ağır
hasta bulunması, tutulmasını hukuka aykırı hâle getirmemektedir. Tek başına
yaşamını idame ettirme yetisinden yoksun olacak derecede ağır hasta olan
kişilerin ceza infaz kurumunda tutulmaya devam edilmesi başka anayasal haklarla
ilgili güvenceleri ihlal etme potansiyeli taşısa da bu durumun Anayasa"nın 19.
maddesinde belirtilen güvencelere temas eden bir yönü bulunmamaktadır.
48. Öte yandan 5275 sayılı Kanun"un 105/A maddesi, infaz
hâkiminin takdir yetkisi ve belirlenecek yükümlülükler çerçevesinde hükümlülerin
infaz rejiminin şeklini belirleyip cezalarının bir kısmının denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak ceza infaz kurumu dışında geçirmelerini
sağlamaktadır. Anılan kural uyarınca hükümlünün talebi ve kanuni şartlar
oluşmuş olsa dahi infaz hâkimi tedbirin uygulanması talebini reddedebilecektir.
Dolayısıyla bütün hükümlüler için Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında hapis
cezasının tamamının veya bir kısmının denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması suretiyle infaz edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Başka bir
ifade ile denetimli serbestlik tedbiri kararı, yetkili infaz hâkiminin takdir
yetkisinde olduğundan tedbirin Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının
birinci cümlesi kapsamında güvence altına alındığından bahsetmek mümkün
değildir. Bununla birlikte başvurucunun denetimli serbestlikten
yararlanamaması, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün süresini de
uzatmamaktadır (Mithat Bakikuşağı,
2013/4682, 17/9/2014, § 38).
49. Açıklanan gerekçelerle açık ve görünür bir ihlal olmadığı
anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.