3. Hukuk Dairesi 2015/4258 E. , 2016/3895 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak (adi ortaklık kâr payı) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Uşak 6.Noterliğinde düzenlenen 24.02.2010 tarih ve 811 yevmiye nolu ortaklık sözleşmesi ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi işletmek üzere bir adi ortaklık kurduklarını, temsilci ortağın davalı ... olduğunu ancak davalı ..."ın temsil yetkisini kötüye kullandığını ve sözleşmenin 16. Maddesi gereği dağıtılması gereken kâr payını dağıtmadığını, ortaklığın feshi için gerekli yasal muameleleri BK"nın ilgili hükümleri gereği yapacaklarını, bu aşamada taleplerinin ortaklık süresince 24.02.2010 tarihinden 31.01.2012 tarihine kadar dağıtılmayan kar payı alacağına ilişkin olduğunu belirterek, kâr payına karşılık şimdilik 50.000,00 TL"nin davalıdan tahsili ile mevcut ise fazlaya ilişkin alacaklarının da tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalılar ... ve ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ..."nun dava konusu adi ortaklıkta hissesi bulunmadığını, temsilci ortak olan müvekkili ..."ın da tüm görevlerini gereği gibi yerine getirdiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı ... duruşmadaki beyanında davanın reddini talep ettiğini belirtmiştir.
Mahkemece; davacının kâr payı alacağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, adi ortaklıktan kaynaklanan kâr payı alacağı istemine ilişkindir.
Taraflar arasında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde (818 sayılı BK.nun 520 ve devamı maddelerinde) düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu konusunda uyuşmazlık yoktur.
.../...
-2-
Bunun yanında davacı tarafın isteminin, 24.02.2010 ile 31.01.2012 dönemleri için dağıtılması gereken kâr payı alacağına ilişkin olduğu, bu istemin ortaklığın feshi talebi içermediği, dava dilekçesinde yer alan "ortaklığın feshi için gerekli yasal muameleleri BK"nın ilgili hükümleri gereği yapacaklacağı" şeklindeki ifadeden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda çözümlenmesi gereken husus, taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinde, talep konusu dönemler için dağıtılması gereken kar payı bulunup bulunmadığı ve bu kâr payının ortaklar arasında dağılımının yapılıp yapılmadığı noktasındadır.
Yargılama sırasında yeminli mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenen 03.09.2012 tarihli kök bilirkişi raporunda, dava konusu ortaklığın resmi muhasebe kayıtlarının davalı ortak ... adına yapılmış olduğu, ortaklığa ait 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin kanuni defter ve belgeler üzerinde inceleme yapıldığı, defterlerin muhasebe usul ve esaslarına uygun olarak tutulmuş olmasına karşın kapanış tasdiklerinin yapılmadığı, ve bu nedenle sahibi lehine delili olma vasfı taşımadığı, bu resmi kayıtlara göre yapılan incelemede 2010 ve 2011 yılı kârının 108.486,14 TL olduğu, taraf vekillerinin ibraz ettikleri ve resmi muhasebe kayıtlarına girmeyen belgelerin incelemeye alınmadığı belirtilmiş, aynı bilirkişi tarafından düzenlenen 31.12.2012 tarihli bilirkişi raporunda ise tarafların sundukları resmi olmayan belgelerin de hesaplamaya dahil edilmesi durumunda 31.12.2011 tarihi itibarıyla ortaklığın giderlerinin gelirinden 108.058,79 TL fazla olduğu belirtilmiştir.
Tarafların itirazı üzerine düzenlenen 26.07.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, dosya kapsamı itibariyle bilirkişi incelemesinin dava konusu adi ortaklığın vergi matrahının tespiti için değil adi ortaklığın gerçek kâr ve zararının tespit edilmesi için yapıldığı, dolayısıyla resmi kayıtlarda yazılı olmayan fakat taraflarca (özellikle davalı ...) sunulan yazılı belgelerin de her işletmede yapılabilecek masraflar yönünden geçerli belgeler olduğu ve bu belgelerin de kâr zarar hesabında değerlendirmeye esas alınması gerektiği, gerek resmi defter ve kayıtlar gerekse taraflarca sunulan belgelere göre 31.12.2011 tarihi itibariyle adi ortaklığın 22.973,01 TL zarar ettiğinin tespit edildiği açıklanmıştır.
Mahkemece ikinci bilirkişi raporu esas alınmak sureti ile hüküm kurulmuştur. Oysa bu haliyle bilirkişi raporları arasında, değerlendirme, hesap ve miktar yönünden farklılık ve açık çelişki bulunmaktadır.
HMK"nın 266 ve devamı maddeleri uyarınca, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hakim, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. HMK’nın 281.maddesinde; tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkemece, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için mahkemenin, gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bu bağlamda hâkim, bilirkişi raporunu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez.
O halde mahkemece, öncelikle tarafların (özellikle davalı ..."ın) sunduğu belgelerin, mevcut ise onaylı suretlerinin dosyaya temininden sonra, dosyanın önceki bilirkişilerden farklı üç kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilerek, tarafların (özellikle davalı ...) gösterdikleri belgelerin tasdikli suretlerin dosyaya sunulamamış olması halinde, dosyada mavcut durumları itibari ile tasdiksiz, bir çoğu imzasız ve her zaman düzenlenmesi mümkün olan bu belgelerin incelemeye esas alınamayacağı hususu da göz önüne alınarak, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda önceki bilirkişi raporları arasındaki çelişikileri de giderecek şekilde, davacının kar payı alacağı bulunup bulunmadığı hususunda Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.