Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/3974
Karar No: 2011/7478
Karar Tarihi: 22.12.2011

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2011/3974 Esas 2011/7478 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2011/3974 E.  ,  2011/7478 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil

    ... ve müşterekleri ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Mersin 2.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 03.07.2008 gün ve 302/474 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalılar ... ve müşterekleri vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
    KARAR


    Davacılar vekili, davalıların miras bırakanı ...’ın 29.11.1965 tarihli noter senediyle davacıların miras bırakanı ...’ye satışla devrettiği payın miras yoluyla intikalen vekil edenleri zilyetliğinde olduğunu, kayıt malikinin 1971 tarihinde öldüğünü, tapu kaydının hukuki kıymetini yitirdiğini açıklayarak, dava konusu 34 parselin davalılar miras bırakanı ... üzerindeki 48/384 payına ilişkin tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı ... ve müşterekleri davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Davalı ... ve müşterekleri, davayı kabul etmediklerini bildirmiştir.
    Mahkemece, gerek noterde düzenlenen satış vaadi niteliğindeki senet kapsamı ve gerekse TMK.nun 713/2. maddesindeki koşulların oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 34 parselin davalılar murisi ... üzerindeki 48/384 payına ilişkin tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm davalı ... ve müşterekleri vekili ile davalı ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava konusu 34 parselin kadastro tutanağına göre; 21960 m2 yüzölçümüyle senetsizden ... zilyetliğinde iken yetmiş yıl önce ölümüyle mirasçılarına kaldığı ve bir kısım payın satışla devredildiği belirtilmek suretiyle 9.5.1966 tarihinde ... ve müşterekleri adına paylı mülkiyet şeklinde ve tarla vasfıyla tespit edidiği ve kesinleşen kadastro çalışması üzerine 48/384 payın 11.1.1971 tarihinde ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Niza konusu parselin 20605 m2 bölümü Yenişehir Belediye Başkanlığının 19.3.1998 tarih ve 231 sayılı encümen kararıyla imar uygulamasına tabi tutulmuş ve uygulamaya alınan bölümü temyiz incelemesine konu davanın açıldığı tarihten önce oluşan imar parsellerine şuyulandırılmıştır. İmar uygulaması kapsamı dışında tutulan bölümü ise dava tarihinden önce yine 34 parsel numarasıyla ve 1355 m2 yüzölçümüyle ... ve müşterekleri üzerinde bırakılmıştır.
    Dosya arasında bulunan mirasçılık belgesine göre davalıların miras bırakanı-kayıt maliki ... 1971 yılında ölmüştür. Davacılar ise 1976 yılında ölen ... Kahveci mirasçılarıdır. Davacılar, Mersin 1.Noterliğinin 29.11.1965 tarihli satış mukavelenamesiyle dava konusu parselde bulunan davalılar miras bırakanı ...’a ait hissenin miras bırakanları ...’ye satıldığını ve davalılar miras bırakanı-kayıt maliki ...’ın öldüğünü açıklayarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davada dayanılan senedin düzenlendiği tarih, uyuşmazlık konusu taşınmazın tespiti tarihinden önceye ilişkin olup; tespit tarihinden öncesine ilişkin sebep bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesine göre hak düşürücü süre dolmuştur. Ne var ki, davada TMK.nun 713/2 maddesinde yazılı ölüm sebebine de dayanılmıştır.
    TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan, “…ölmüş…” ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle mahkeme kararının bu yönden irdelenmesi gerekmektedir.
    Somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada yerel mahkemenin kararına dayanak oluşturan hükmün TMK.nun 713/2. fıkrasındaki; “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususudur.
    Davaya dayanak oluşturan TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesinin 17.3.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.3.2011 tarihinde karar verilmiştir.”
    Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153/2. fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır.
    Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
    Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
    Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında, “Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
    Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
    Bu durumda kazanılmış haklar kavramı Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
    Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
    Anayasa Mahkemesinin 19.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; “bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması Hukuk Devletinin gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
    Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsenmiştir.
    Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
    Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
    Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK.nun 713/1. fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” denilmiştir.
    Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” amir hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi TMK.nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması; bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
    TMK.nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
    4.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından önce 743 sayılı TKM.nin 639 (TMK.nun 713). maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 4.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır.” görüşü benimsenmişti. Daha sonra 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK.nun 713/5. fıkrasının son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
    İşte TMK.nun 713/5. fıkrasında mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur ibaresi TMK.nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından “kazanılmış (müktesep) hak” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile 1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
    TMK.nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK.nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır: “Gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
    Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.3.2011 tarihinde aynı zamanda; “…kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiştir. Şu halde yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesinin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.3.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına
    kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.3.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
    Bu açıklamalardan sonra kazanılmış hakkın olduğu gözetilerek TMK.nun 713/2. maddesi bakımından dosya incelendiğinde; dava TMK.nun 713/2. maddesinde yazılı ölüm sebebine dayanılarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Davacılar miras bırakanı ...’de 11.1.1971 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmaları üzerine uyuşmazlık konusu parselde 32/384 payla paylı mülkiyet şeklinde paydaş bulunmaktadır. Öte yandan davacılar aynı parselin üçüncü kişi adına kayıtlı 32/384 payına yönelik açtıkları ve 4.1.1994 tarihinde kesinleşen Mersin 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/ 6 Esas ve 1992/ 236 Karar sayılı ilamı ile de kayden malik olmuştur. Başka bir anlatımla davacılar dava konusu parselde miras bırakanları ... payı ve hükmen maliki bulundukları paylar nedeniyle hak sahibi bulunmaktadırlar. Kural olarak tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkca izin verdiği durumlarda tapulu bir yerin veya payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir.Bunlardan biri de TMK.nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz paylı mülkiyet hükümlerine göre paydaşları üzerine tapuya kayıtlı bulunmaktadır. Her ne kadar dava konusu taşınmazda miras bırakanları ...’den intikal eden miras payı davacılara tapu sicilinde aktarılmamış ise de, davacıların murisi ...’nin 1976 yılında ölüm tarihinden itibaren uyuşmazlık konusu taşınmazlarda miras payları nedeniyle hak sahibi oldukları tartışma konusu değildir. Mahallinde yapılan keşifde dava konusu taşınmazın davacıların ve miras bırakanlarının zilyetliğinde bulunduğu belirtilmiş ise de, zilyetliğin davacılar miras bırakanı üzerindeki paylara veya davacılar üzerindeki üçüncü kişiden hükmen aktarılan paylara ilişkin olarak mı, yoksa davalılar miras bırakanı ... üzerindeki paya atfen mi olduğu saptanamamıştır. Davaya konu taşınmazın miras bırakanlarından intikalen davacılar zilyetliğinde bulunduğu açıklanmış ise de, nizalı parselin kayıt malikleri-paylı mülkiyet şeklinde paydaşlarının sayısı dikkate alındığında ve fiili durum değerlendirildiğinde, tüm paydaşlar arasında eylemli bir paylaşım ve her paydaşın zilyetliğinde bulunan yerin belirlenmiş olmasından sözetmek mümkün değildir. Başka bir anlatımla, davacıların zilyetliğinde bulunan taşınmazın miras bırakanları ...’den intikalen terekeye atfen tasarruflarında bulunduğu ve davacıların da hükmen adlarına kaydedilen paya malik oldukları dikkate alındığında, fazla sayıda paydaş içeren taşınmazın taksimine kadar, bir kısım kayıt maliki paydaşın tasarrufu bulunmaması nedeniyle davacıların paylarından fazla yere zilyet olması, zeminde paylaşım yapılmaması ve nizaya konu davalıların miras bırakanına bırakılan kısmın ayrılmamış olması karşısında davacılara ayni bir hak kazandırmaz. Davaya konu edilen pay davalılar miras bırakanı adına kayıtlı bulunduğuna ve tereke elbirliği şeklinde mülkiyet hükümlerine tabi olduğuna göre, mirasçılardan birinin dahi temyizinden tüm mirasçıların yararlanacağı açık bulunmaktadır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ..., ..vekili ile davalı ... ..., ..., ..., ...,..ve ....vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün HMK.nun geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve 81,00 TL peşin harcın istek halinde ... ve müşterekler ile ... ve müştereklerine ayrı ayrı iadesine 22.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.












    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi