
Esas No: 2013/6819
Karar No: 2013/6819
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ ŞAŞKIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6819) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Ali
Feyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan
ALTAN |
Raportör |
: |
Fatma
KARAMAN ODABAŞI |
Başvurucular |
: |
1. Ali
ŞAŞKIN |
|
|
2. Fatma
DOĞRU (ŞAŞKIN) |
|
|
3. Zeynep
EKİNCİ (ŞAŞKIN) |
|
|
4. Güler
DOĞRU (ŞAŞKIN) |
|
|
5. Mehmet
ŞAŞKIN |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin
AKÇARA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisin 1992 yılında terör örgütü tarafından
kaçırıldığı ve kendisinden bir daha haber alınamadığı iddiasıyla 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin
işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam, adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 5/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
bilişim sistemiaracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi M.E.D.nin
1992 yılı Kasım ayında kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından zorla bir
arabaya bindirilmek suretiyle kaçırıldığı ve bir daha kendisinden haber
alınamadığı iddia edilmiştir.
8. Başvurucular, murisleri M.E.D.nin
1992 yılının Kasım ayında yol üzerinde araçtan inen silahlı kişilerce
kaçırıldığını, bir daha kendisinden haber alınamadığını belirterek M.E.D.nin gaipliğine karar verilmesi istemiyle Batman 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 2/8/2005 tarihinde dava açmışlardır.
9. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/2/2007 tarihli ve
E.2005/727, K.2007/36 sayılı kararıyla Batman Emniyet Müdürlüğünden gelen yazı
cevabı, tanık beyanları ve yapılan ilanlar dikkate alınarak 1992 yılından beri
kendisinden haber alınamayan M.E.D.ningaipliğine
karar verilmiştir.
10. Başvurucular 27/7/2005 tarihinde, murislerinin kimliği
belirsiz silahlı kişilercekaçırıldığı ve kendisinden
bir daha haber alınamadığından bahisle 5233 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlandırılmaları ve zararlarının karşılanması istemiyle Batman Valiliği
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon)başvurmuşlardır.
11. Komisyon 30/5/2007 tarihli ve 2007/1-562 sayılı kararı ile
başvuruya konu olayın terörle bağlantısının ispat edilemediği ve bu sebeple
5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar
vermiştir.
12. Başvurucular murisin silahlı kişilerce zorla kaçırıldığını
ve ölümüne kesin gözüyle bakılacak şekilde kaybolduğunu, murisin düşmanı
bulunmayıp olayın terör örgütlerinin siyasi amaçları doğrultusunda gerçekleştiğinin
açık olduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi ve manevi zararlarının
karşılanması gerektiğini belirterek başvurunun reddine ilişkin 30/5/2007
tarihli Komisyon kararının iptali ile maddi ve manevi tazminat istemiyle Batman
Valiliği (İdare) aleyhine 15/8/2007 tarihinde Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde
dava açmışlardır.
13. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli ve
E.2007/1366, K.2008/2169 sayılı kararı iledavanın
reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
"5233
sayılı Kanun hükümlerinden faydalanabilmek için; meydana gelen zararın ya
bizzat terör eylemi sebebiyle oluşması ya da terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşması gerekmekte olup...
5233 sayılı Kanun, terörden veya terörle
mücadele faaliyetlerinden zarar gören kişilerin zararlarının tazminine yönelik
özel bir kanundur.
İlgililerin bu kanun hükümlerinden
faydalanabilmesinin yegane koşulu; terör eylemlerinden
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden dolayı zarara uğramış
olmaktır....
Dava konusu olayda, murisin silahlı kişiler
tarafından kaçırıldığı hususunda davacıların iddiaları dışında herhangi bir
bilgi-belge bulunmadığı gibi murisin söz konusu tarihte kimliği belirsiz
kişilerce kaçırıldığına ilişkin dava dosyasında davacılar iddiasını
destekleyecek ya da bu iddiaya dayanak alınacak somut hiçbir bilgi ve belge de
bulunmamaktadır.
Terörün yoğun olarak yaşandığı bölgede
ilgilinin kimliği belirsiz kişilerce alınarak götürülmesi ve bir daha
bulunamaması üzerine yeterli arama ve tarama çalışmasını yapmaması sebebiyle
idarenin kusurlu olduğu ileri sürülebilir. İdarenin arama tarama çalışmasını
yeterli şekilde yapmaması sebebiyle kusurlu olduğu savı, ancak genel tazminat
hukuku çerçevesinde açılacak bir davada ileri sürülebilir. İş bu dava genel
tazminat kuralları içerisinde açılmış bir tam yargı davası olmayıp, özel
nitelikte bir kanun olan 5233 sayılı Kanun uygulamasından kaynaklanan bir dava
olduğuna göre, bu iddianın bu davada karşılanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu durumda, murisin terörle mücadeleden dolayı
kaybolduğu iddiasının somut delillerle ispatlanamadığı anlaşıldığından, 5233
sayılı Kanunda geçen koşulların sağlanmaması sebebiyle davacıların bu kanun
hükümlerinden faydalandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığından, tesis edilen
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunma (dığı)"
14. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2011/9876, K.2013/4212 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
15. Karar, başvuruculara 30/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
17. 5233 sayılı Kanun"un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar"ın 1. maddesi (Celal
Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24).
18. 5233 sayılı Kanun"un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun"un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak
tespit edilenlere dört katından yirmidört katı
tutarına kadar,
c)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak
tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak
tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
...
Birinci
fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."
19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya
kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında
kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine
mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir."
20. 4721 sayılı Kanun"un 33. maddesi şöyledir:
"Gaiplik kararının istenebilmesi için,
ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en
az beş yıl geçmiş olması gerekir.
Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi
hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için
usulüne göre yapılan ilânla çağırır.
Bu süre, ilk ilânın yapıldığı günden
başlayarak en az altı aydır."
21. 4721 sayılı Kanun"un 35. maddesi şöyledir:
"İlândan sonuç alınamazsa, mahkeme
gaipliğe karar verir ve ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi
kullanılır.
Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği
veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; murislerinin 1992 yılının Kasım ayında silahlı
kişiler tarafından kaçırılması ve kendisinden bir daha haber alınamaması
nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini,
taleplerin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın
yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü, makul bir sürede sonuçlanmadığını, dava
dilekçesinde ileri sürülen hususların dikkate alınmadığını, düşmanı bulunmayan
murisin terör olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde kaçırıldığını,
terör örgütlerinin eylemleriyle ilgili somut bilgi ve belgeye ulaşma
imkanlarının bulunmadığını, ulaşabilecekleri tek delilin tanık beyanı olduğunu,
kendi tanıklarının gaiplik kararı verilen davada dinlendiğini ancak Diyarbakır
1. İdare Mahkemesince verilen ara kararına rağmen muhtar ve ihtiyar heyeti
azaları ile diğer tanıkların ifadelerinin alınmadığını, gerekli ve yeterli
araştırmanın yapılmadığını, Batman Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131
soruşturma sayılı dosyası kapsamında hazırlanan fezlekede terör örgütleri
tarafından öldürüldüğü ifade edilen maktuller arasında murislerinin de
belirtilmiş olmasına vefezlekenin temyiz
incelemesinde dikkate alınması için Danıştay Onbeşinci
Dairesine sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını, kendileriyle benzer durumda
olan başka kişilerin başvurularının kabul edildiğini belirterek Anayasa’nın
10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesi ile
yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
25. Başvurucular, murisin kaçırılması ve kendisinden haber
alınamaması sebebiyle murisin desteğinden yoksun kaldıklarını belirterek yaşam
hakkının, olayla ilgili olarak İdare tarafından gerekli araştırma ve
soruşturmanın yapılmaması sebebiyle de etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş iseler de iddialarının ölüm olayının terörle mücadele kapsamında
gerçekleşmiş olduğunu delillendirme amaçlı olarak
ifade edildiği, başvuru formunda soruşturma veya kovuşturmaya ilişkin ayrı bir
süreçten bahsedilmediği, bu bakımdan bu iddiaların özünün olay sebebiyle oluşan
zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve karşılanması gerektiği
iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvurucuların Anayasa"nın
17. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiaları
başvurucuların hakkaniyete uygun yargılama hakkı kapsamında kalan diğer
iddialarıyla beraber incelenmiş; idari sürecin ve yapılan yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddialar ise ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
26. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin zarar ile ilgisi
olmayan gerekçelerle reddedilmesine rağmen kendileriyle benzer durumda olan
başka kişilerin başvurularının kabul edildiğini ve farklı uygulamalar
yapıldığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
28. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiayı
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı Yönünden
30. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamındaki giderim
taleplerinin ve bu kapsamda açılan davanın reddedildiğini, dava dilekçesinde
ileri sürülen hususların dikkate alınmadığını, düşmanı bulunmayan murisin terör
olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde kaçırıldığını, dava konusu olay
sebebiyle ulaşabilecekleri tek delilin tanık beyanı olduğunu, İlk Derece
Mahkemesince verilen ara kararına rağmen muhtar ve ihtiyar heyeti azaları ile
diğer tanıkların ifadelerinin alınmadığını, eksik inceleme yapıldığını, Batman
Cumhuriyet Başsavcılığının 2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında
hazırlanan fezlekede terör örgütleri tarafından öldürüldüğü ifade edilen
maktuller arasında murislerinin de belirtilmiş olmasına vefezlekenin
temyiz aşamasında Danıştay Onbeşinci Dairesine
sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını belirterek Anayasa"nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, bireysel
başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması amacından hereketle 5233 sayılı Kanun’un
2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7.
madde de ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan terör dışındaki
ekonomik ve sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm
hâllerinde uğranılan zararların Kanun"un kapsamı dışında olduğu açıkça
belirtilmiştir.
34. Başvurucuların iddiaları ile beraber Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli kararında (bkz. § 13) belirtilen gerekçeler
incelendiğinde iddiaların 5233 sayılı Kanun"un kapsamına ilişkin hükümler
içeren 2. maddesinin Komisyon ve Derece Mahkemeleri tarafından yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
35. Başvurucular tarafından Komisyonun 30/5/2007 tarihli
kararının iptali ve maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davada, İlk
Derece Mahkemesince 13/2/2008 tarihli ara kararı kapsamında davalı idareden,
diğer bir kısım belgeyle birlikte "varsa
muhtar ve ihtiyar heyeti azalarının ifadeleri ile alınmış başkaca ifadeler
varsa bu ifadelerin" sunulması istenmiştir. Bu durumda İlk
Derece Mahkemesince davalı idarenin hâlihazırda olayla ilgili olarak elindeki
bilgi ve belgeleri sunması yönünde ara kararı oluşturulduğu, bunun dışında
muhtar ve ihtiyar heyeti azaları ile başka tanıkların dinlenmesi ve ayrıca
yeniden araştırma yapılması yönünde bir ara kararı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
36. Öte yandan yargılama aşamasında ileri sürülmemekle birlikte
temyiz incelemesi aşamasında sunulan Batman Cumhuriyet Başsavcılığının
2003/4131 soruşturma sayılı dosyası kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 250. maddesi ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına hitaben düzenlenen fezlekede Hizbullah terör örgütü veya başka
terör örgütlerine mensup kimliği belirsiz kişilerce öldürüldüğü iddia edilen
toplam 180 maktulden bahsedildiği ve maktullerin belirtildiği sütunun 56.
sırasında başvurucuların murisinin yer almasına rağmen bu belgenin dikkate
alınmadığı iddia edilmiştir. Fezlekenin incelenmesinde maktullerin belirtildiği
sütunun 56. sırasında yer alan şahsın isim ve soy isminin M.E.D. olduğu, kimlik
bilgilerine ilişkin olarak ise anne ve baba adının "Ali oğlu Fatma"dan olma" şeklinde belirtildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucuların murisinin isim ve soy ismi de M.E.D. olmasına
rağmen gaiplik ve mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin mahkeme kararlarındaki
kimlik bilgileri incelendiğinde anne ve baba adının "Salih ve Gözden olma" şeklinde belirtildiği
anlaşılmıştır. Bu bakımdan fezlekenin 56. sırasında belirtilen M.E.D. isim ve
soy isimli şahıs ile başvurucuların murisi M.E.D.nin
kimlik bilgilerinin örtüşmediği değerlendirilmiştir. Öte yandan İlk Derece
Mahkemesinin 13/2/2008 tarihli ara kararına istinaden davalı İdarece sunulan
belgeler arasında yer alan Batman Merkez Jandarma Komutanlığının 21/8/2006
tarihli yazısı ve eklerinde murisin kaçırılması olayıyla ilgili olarak herhangi
bir müracaatın, bilgi ve belgenin bulunmadığı da bildirilmiştir.
37. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince verilen 20/11/2008 tarihli
kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu
tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğması gerektiğinin belirtildiği,
dosyaya sunulan belgeler dikkate alındığında meydana geldiği iddia edilen
kaçırılma olayına ilişkin olarak başvurucuların iddialarını destekleyecek ve bu
iddiaya dayanak olacak somut hiçbir bilgi ve belge bulunmadığı, davanın genel
tazminat kuralları çerçevesinde açılmış bir tam yargı davası olmayıp özel
nitelikte bir kanun olan 5233 sayılı Kanun"un uygulamasından kaynaklandığı,
5233 sayılı Kanun"da belirtilen koşulların sağlanmaması sebebiyle başvurunun
reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
38. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ve
somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece
mahkemelerine aittir.
39. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri
sürdükleri iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri
değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler tarafından
yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmakta olup Derece Mahkemelerinin kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan
yargılamanın yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
43. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
44. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların
karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme
yapılması mümkün değildir.Başvuru
konusu olaydaki gibi yargılama aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak uzun
olduğu durumlarda ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.
45. Somut başvuru bakımından başvurucuların 27/7/2005 tarihinde
Komisyona başvurduğu, Komisyonun 30/5/2007 tarihli kararıyla başvurunun reddine
karar verildiği anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde
ise Komisyon tarafından başvurucuların taleplerinin reddi sonrasında 15/8/2007
tarihinde dava dilekçesinin Diyarbakır İdare Mahkemesine gönderilmek üzere
Batman Asliye Hukuk Mahkemesine sunulması suretiyle dava sürecinin başladığı,
Diyarbakır İdare Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli kararı ile davanın reddine
karar verildiği, davacılar tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/6/2013 tarihli ilamı ile hükmün
onandığı anlaşılmaktadır.
46. Sonuç olarak idari makamlar ile yargılamada geçen ve makul
sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin
yaklaşık 7 yıl 11 ay olduğu, bu sürelerin yaklaşık 5 yıl 10 ayının yargılama
aşamasında geçtiği, açıkça dava sürecinin uzun sürmesinden de şikâyet eden
başvurucuların tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğunun tespit edilmediği anlaşılmaktadır.
47. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurunun
karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise de
yaklaşık 5 yıl 10 aylık yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50. Başvurucular, hak ihlalinin tespiti ile 20.000 TL maddi ve
30.000 TL manevi tazminatın, uzun süren yargılama sebebiyle 20.000 TL manevi
tazminatın ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
51. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara müştereken net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
53. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
54. Dosya kapsamında tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara müştereken net 4.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen
süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.