
Esas No: 2013/5845
Karar No: 2013/5845
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET SABRİ YAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5845) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan
ALTAN |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Basvurucu |
: |
Mehmet Sabri
YAR |
Vekili |
: |
Av. Saim
BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve anılan ret işlemine
karşı açılmış olan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 8/1/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 7/4/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
15/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 21/4/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Batman ili Sason ilçesi Tekevler
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle 1993 yılında
göç etmek zorunda kaldığını belirterek 13/9/2007 tarihinde, 5233 sayılı Kanun
kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 19/8/2011 tarihli ve 2214 sayılı kararıyla köyün
boşalmadığı ve başvurucuya yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle
başvurunun reddine karar vermiştir.
10. Başvurucunun ret işleminin iptali istemiyle açtığı dava,
Batman İdare Mahkemesinin 23/2/2012 tarihli ve E.2011/4745, K.2012/1297 sayılı
kararı ile reddedilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce
uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla
ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle
idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından
"tamamen" boşaltılmış olması halinde, yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Sosyal güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin "kısmen" boşalmış olması, o yerleşim yerinde
güvenli bir şekilde, yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının
idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik
kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi
gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe
karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği
şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim
yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece köy
korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini
terk etmiş olması halinde ise, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da
güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı
malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.
Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari güvenlik düzeyinin
gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile bunların aileleri
dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim yerinde yaşayan
kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda uğranıldığı
ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından bahisle
5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak
bulunmamaktadır.
Olayda, dava dosyasının Batman İli, Soson
İlçesi, Tekevler Köyü"ne ait bilgi ve belgelerin
birlikte incelenmesinden, Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın 25.03.2011 tarih
ve 18647 sayılıyazısında, Tekevler
Köyü"nün "kısmen boşaldığı", ayrıca Batman Valiliği"nin 04.03.2005
tarihli yazısı ekinde yer alan "Terör Nedeniyle Terkedilen Köyler Listesi"nde bulunmadığı, 09.05.2006 tarih ve 30571
sayılı yazısında, "terör olaylarından etkilenen köy" olarak
belirtildiği, 09.10.2009 tarih ve 63966 sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları
arasında GKK ve GÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk
sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 92 hanenin ikamet ettiği,
Batman Valiliği"nin 17.04.2006 tarih ve 406 sayılı yazı ekleri uyarınca, köy
nüfusunun 1990 yılında 999, 1997 yılında 585, 2000 yılında 2.064 kişi olduğu,
Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın 04.09.2009 tarih ve 11851 sayılı
yazısında, aralarında davacının Köyünün de bulunduğu köylerde 1990-2000 yılları
arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının belirtildiği görülmektedir.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Tekevler
Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”
11. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 25/12/2012 tarihli ve E.2012/6289, K.2012/15019 sayılı kararıyla Tekevler köyünün ilçe merkezine olan yakınlığı(4 km),
ayrıca Tekevler köyünün 2008 yılında Sason ilçesine
bağlı bir mahalle hâline dönüştürüldüğü hususları birlikte değerlendirildiğinde
Tekevler köyünde asgari güvenlik düzeyinin bulunduğu
ve güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı sonucuna
ulaşıldığı, bu itibarla 20/9/2010 tarihli jandarma tutanağında yer alan
ifadelere itibar edilmediği belirtilerek kararın esastan onanmasına karar
verilmiştir.
12. Başvurucu tarafından karar düzeltme talebinde
bulunulmamıştır.
13. Başvurucu 1/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, güvenlik nedeniyle köyün boşaltılmış
olduğunu belirten belgeler nazara alınmaksızın ve köy halkının güvenlik güçleri
tarafından yapılan mayın taramasında kobay olarak kullanılması hususuna ilişkin
TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri gözönünde
bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine dayanılarak,
tarafından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan
belgelerin alındığını, sunulan bu belgeler kendisine tebliğ edilmek suretiyle
savunma yapma imkânı tanınmadan verilen kararın adil olmadığını, kararların yeterli
gerekçe ihtiva etmediğini, tarafından sunulan belgeler dikkate alınmaksızın
idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız
olmadığını, benzer başvurularda tazminata hükmedilmesine rağmen başvurusu
reddedilmek suretiyle eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını, idarenin can ve
mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini ve yaptığı başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa"nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde iddiaların özünün adil
yargılanma ve eşitlik ilkesinin ihlaline ilişkin olduğu anlaşıldığından söz
konusu iddiaların belirtilen kapsamda değerlendirmeye tabi tutulması uygun
görülmüştür.
18. Başvurucu; Komisyona yaptığı başvurunun ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, köyünden göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal
varlıklarına ulaşamadığını, ortaya çıkan zararlarının terör kaynaklı olmasına
rağmen tazmin edilmediğini, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyetçi olmuş ise de yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve
lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddianın
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini ancak aynı köyde yaşayan
bir kısım müracaat sahibine bahse konu Kanun kapsamında ödeme yapıldığını
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate
alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
21. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
25. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli
Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmadan sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Bakanlık görüşünde idare tarafından dosyaya sunulan
belgelerin dava dosyasında mevcut olduğu, gizlilik kaydı içermediği ve
başvurucu vekili tarafından her zaman incelenebilme ve örnek alabilme imkânı
bulunduğu, dolayısıyla başvurucunun kendisini savunabilmek için herhangi bir
haktan mahrum kalmadığı belirtilmiştir.
29. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
30. Somut başvuruda yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu; Komisyona yaptığı başvurunun ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, köyünden göç etmeye mecbur kalması nedeni ile
malvarlıklarına ulaşamadığını, ortaya çıkan zararlarının terör kaynaklı
olmasına rağmen tazmin edilmediğini,ayrıca
kendi sunduğu delillere Mahkeme tarafından itibar edilmediğini ve yalnızca
idare tarafından sunulan bilgi ve belgeler esas alınarak karar verildiğini
belirterek hatalı şekilde hüküm kurulduğunu ileri sürmüştür.
33. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
34. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz bir takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
35. Başvurucu tarafından açılan davada Mahkemece, aralarında
başvurucunun dabulunduğu Tekevler
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle idarece
tazmin edilmesine hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar
verilmiştir (bkz. § 10).
36. Başvurucu tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı
takdiri neticesinde talep ve davasının reddedildiği, bu kapsamda derece
mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka
aykırı olduğu belirtilmekte olup başvurucunun belirtilen iddialarının özünün
derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
37. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun"un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadî bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup, 5233 sayılı Kanun"un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu
sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88).
38. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
39. Başvurucu, Mahkeme kararında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
40. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu davada Mahkemenin köyde
nesnel güvenlik kaygısı yaşanıp yaşanmadığına ilişkin belgeleri ve delilleri
değerlendirdiği, Danıştayın da onama kararında
20/9/2010 tarihli jandarma tutanağına neden itibar edilmediğini belirterek
yerel Mahkemenin gerekçesini benimsediği vurgulanmış ve yapılacak incelemede bu
hususların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
41. Başvurucu Bakanlığın görüşüne cevap olarak başvuru formunda
yer alan iddialarını tekrar etmiştir.
42. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar
açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, §
67).
43. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli
mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul
edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
44. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda başvurucuların hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi
hariç olmak üzere başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen taleplerin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77). Başvurucunun da
aynı içerikli taleplerinin Derece Mahkemelerince aynı gerekçelerle reddedildiği
somut başvuru açısından bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus
bulunmamaktadır.
45. Başvurucunun, 1996 yılında köy halkının mayın taramasında
güvenlik güçleri tarafından kobay olarak kullanıldığı yönündeki argümanının
Derece Mahkemelerinin karar gerekçelerinde karşılanmadığı yönündeki iddiasına
gelince; başvurucu tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin
incelenmesinden 1996 yılının Aralık ayındaki bir tarihte Batman ili Sason
ilçesi Tekevler ve Kelhasan
köylerinde ikamet etmekte olan otuz civarında köy sakininin askerler ve geçici
köy korucuları tarafından resmî araca bindirilerek mayınlı olduğu sanılan bir
araziye götürüldükleri ve mayınların yerlerini göstermemeleri hâlinde söz
konusu alanda kendilerinin yürütüleceklerinin belirtilerek burada zorla
yürütüldükleri, bir süre sonra da serbest bırakıldıkları yönündeki iddiaların
köylüler tarafından Kaymakamlığa iletildiği, kamuoyuna yansıyan söz konusu
iddiaların yerinde incelenmesi amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı
tarafından üç milletvekilinden oluşan bir heyetin Batman’a gönderildiği, 21
Şubat 1997 günü yapılan tahkikat sonrasında Heyetçe hazırlanan raporda olayın
aydınlatılması amacıyla adli ve idari soruşturmaların başlatılması gerektiğinin
belirtildiği, Sason Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu iddianın müsebbibi olarak
gösterilen jandarma üsteğmen hakkında efrada kötü muamele suçunu işlediği
iddiasıyla açılan kamu davasında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu GörevlilerininYargılanması Hakkında Kanungereğince görevsizlik kararı verilerek evrakın gereğinin
takdir ve ifası için Kaymakamlığa gönderilmesine karar verildiği, Mahkememiz
tarafından resen yapılan incelemeden de Sason Kaymakamlığınca 4483 sayılı Kanun
kapsamında yapılan soruşturma sonucunda sanığın men’i
muhakemesine karar verildiği ve yapılan itiraz üzerine dosyayı inceleyen
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 24/9/1999 tarihli kararıyla sanığın üstüne
atılı suçu işlediği kanısını doğrulayacak ve hakkında kamu davasının açılmasını
gerekli kılacak yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle yöntem ve yasaya
uygun bulunan kararın onanmasına karar verilerek kararın bu şekilde
kesinleştiği görülmektedir.
46. Buna göre başvuruya konu iddia üzerine ilgili makamlarca
siyasal ve yargısal denetim süreçlerinin başlatıldığı ve hukuki süreç sonucunda
söz konusu iddianın sübut bulduğuna ilişkin yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle
sanık kamu görevlisinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği
anlaşılmaktadır. Öte yandan anılan iddianın sübut bulduğu kabul edilse dahi
başvurucunun köyü terk etmesinin üzerinden bir kaç yıl
geçtikten sonra köyde ikamet etmeye devam eden başka köy sakinlerinin başına
geldiği ileri sürülen bu iddianın başvurucunun köyü terk etmesine gerekçe
olamayacağı açıktır. Dolayısıyla başvurucunun köyünü güvenlik kaygısıyla terk
ettiğine dayanak olarak ileri sürülebilecek ve yargı yerince köyün tamamen
boşaltılmış olması ölçütünü esas alan nesnel kriterden ayrılmayı gerektirecek
öznel bir niteliği bulunmayan, daha açık bir ifadeyle başvurucunun mağduru
olmadığı ve köyü terk etmesine neden olmadığı açık olan ve hukuken doğruluğu
ispatlanamamış başvuru konusu iddianın hüküm sonucunu etkiler nitelikte
olmadığı görüldüğünden anılan iddiaya ayrı ve açık bir yanıt vermeksizin nesnel
güvenlik kaygısı kriterini esas alarak davayı reddeden yerel Mahkeme ve bu
kararı onayan Yüksek Mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği
iddiası açıkça dayanaktan yoksundur.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
49. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, , §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
50. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
51. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (13/9/2007) ile nihai karar tarihi (25/12/2012) arasında geçen 5 yıl 3
ayda uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.