
Esas No: 2013/5091
Karar No: 2013/5091
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
VEYSEL TEKİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5091) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan ALTAN |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Başvurucu |
: |
Veysel TEKİN |
Vekili |
: |
Av. Saim BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından babası öldürüldüğü,
kardeşi yaralandığı dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun kısmen reddedilmesi ve bunun üzerine açılan davanın retle
sonuçlanması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 6/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/3/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; babası M.Ş.T. Batman ili Sason ilçesi Tekevler köyünde köy korucusu olarak görev yapmakta iken
terör örgütü mensupları tarafından köy korucularının evlerine yapılan
saldırılardan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle 1993 yılında ailesi ile
birlikte köyünü terk etmek zorunda kaldıklarını ve İstanbul iline göç
ettiklerini, babasının eski köy korucusu olması sebebiyle terör örgütü
üyelerinin talimatları doğrultusunda örgüt mensuplarınca 28/8/1998 tarihinde İstanbul
ili Güngören ilçesinde öldürüldüğünü ve kardeşi C.T.nin
yaralandığını iddia etmiştir.
8. İstanbul 3 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 14/5/2003
tarihli ve E.1999/44, K.2003/145 sayılı kararı ile terör örgütü üyeleri
tarafından 28/8/1998 tarihinde başvurucunun babası M.Ş.T.nin
öldürülmesi ve kardeşi C.T.nin yaralanması da gerekçe
gösterilerek bazı sanıklar hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
9. Başvurucu 29/12/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon tarafından 14/10/2010 tarihli kararla başvurucunun
zirai zararları için toplam 3.959 TL ödenmesine, evinin tapusu ve enkazı
olmadığından bu kısım için ödeme yapılmamasına karar verilmiştir. Belirlenen
zarar miktarını kabul etmemesi nedeniyle başvurucu ile idare arasında 3/3/2011
tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.
11. Başvurucunun tazmin talebinin kısmen reddine ilişkin işlemin
iptali istemiyle açtığı dava, Batman İdare Mahkemesinin 23/11/2011 tarih ve
E.2011/804, K.2011/1055 sayılı kararı ile reddedilmiştir. İlgili gerekçe
şöyledir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce
uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla
ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle
idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından
"tamamen" boşaltılmış olması halinde, yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Sosyal güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin "kısmen" boşalmış olması, o yerleşim yerinde
güvenli bir şekilde, yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının
idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik
kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi
gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe
karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği
şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim
yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece köy
korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini
terk etmiş olması halinde ise, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da
güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı
malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.
Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari güvenlik düzeyinin
gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile bunların aileleri
dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim yerinde yaşayan
kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda uğranıldığı
ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından bahisle
5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır.
Olayda, dava dosyasının Batman İli, Soson
İlçesi, Tekevler Köyü"ne ait bilgi ve belgelerin
birlikte incelenmesinden, Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın 25.03.2011 tarih
ve 18647 sayılıyazısında, Tekevler
Köyü"nün "kısmen boşaldığı", ayrıca Batman Valiliği"nin 04.03.2005
tarihli yazısı ekinde yer alan "Terör Nedeniyle Terkedilen Köyler Listesi"nde bulunmadığı, 09.05.2006 tarih ve 30571
sayılı yazısında, "terör olaylarından etkilenen köy" olarak
belirtildiği, 09.10.2009 tarih ve 63966 sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları
arasında GKK ve GÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk
sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 92 hanenin ikamet ettiği,
Batman Valiliği"nin 17.04.2006 tarih ve 406 sayılı yazı ekleri uyarınca, köy
nüfusunun 1990 yılında 999, 1997 yılında 585, 2000 yılında 2.064 kişi olduğu,
Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın 04.09.2009 tarih ve 11851 sayılı
yazısında, aralarında davacının Köyünün de bulunduğu köylerde 1990-2000 yılları
arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının belirtildiği görülmektedir.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Tekevler
Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”
12. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 13/6/2012 tarihli ve E.2012/1214, K.2012/4599 sayılı kararıyla Tekevler köyünün ilçe merkezine olan yakınlığı (4 km),
ayrıca Tekevler köyünün 2008 yılında Sason ilçesine
bağlı bir mahalle hâline dönüştürüldüğü hususları birlikte değerlendirildiğinde
Tekevler köyünde asgari güvenlik düzeyinin bulunduğu
ve güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı sonucuna
ulaşıldığı, bu itibarla 20/9/2010 tarihli jandarma tutanağında yer alan
ifadelere itibar edilmediği belirtilerek kararın esastan onanmasına karar
verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi Danıştay Onbeşinci Dairesinin19/2/2013 tarihli ve E.2012/11040,
K.2013/1363 sayılı kararıyla reddedilmiş, karar başvurucuya 12/6/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 10/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, babasının terör örgütü mensuplarınca
öldürülmesi ilegüvenlik nedeniyle köyün boşaltılmış
olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın ve köy halkının güvenlik
güçleri tarafından yapılan mayın taramasında kobay olarak kullanılması hususuna
ilişkin TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri gözönünde
bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine dayanılarak,
tarafından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan
belgelerin dikkatealındığını, sunulan bu belgeler
kendisine tebliğ edilmek suretiyle savunma yapma imkânı tanınmadan verilen
kararın adil olmadığını, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini,
tarafından sunulan belgeler dikkate alınmaksızın idarece sunulan belgelere
dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, benzer başvurularda
tazminata hükmedilmesine rağmen başvurusu reddedilmek suretiyle eşitlik
ilkesine aykırı davranıldığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve
Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin
edilmediğini ve yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan
ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi
sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası
yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları
aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini ancak aynı köyde yaşayan
bir kısım müracaat sahibine bahse konu Kanun kapsamında ödeme yapıldığını
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
20. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
24. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate alınmadan
sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere
dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
28. Somut başvuruda yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
30. Başvurucu, mahkeme kararında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
31. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar
açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, §
67).
32. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli
mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul
edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). NitekimAvrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları da bu yöndedir (Van de Hurk/Hollanda,
B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
33. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda başvurucuların hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının değerlendirilmesi
hariç olmak üzere, başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu
etkilediği iddia edilen taleplerin derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77). Başvurucunun da
aynı içerikli taleplerinin Derece Mahkemelerince aynı gerekçelerle reddedildiği
için somut başvuru açısından bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir
husus bulunmamaktadır.
34. Başvurucunun 1996 yılında köy halkının mayın taramasında
güvenlik güçleri tarafından kobay olarak kullanıldığı yönündeki argümanının
Derece Mahkemelerinin karar gerekçelerinde karşılanmadığı yönündeki iddiasına
gelince; başvurucu tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin
incelenmesinden 1996 yılının Aralık ayındaki tarihte Batman ili Sason ilçesi Tekevler ve Kelhasan köylerinde
ikamet etmekte olan otuz civarında köy sakininin askerler ve geçici köy
korucuları tarafından resmî araca bindirilerek mayınlı olduğu sanılan bir
araziye götürüldükleri ve mayınların yerlerini göstermemeleri hâlinde söz konusu
alanda kendilerinin yürütüleceklerinin belirtilerek burada zorla
yürütüldükleri, bir süre sonra da serbest bırakıldıkları yönündeki iddiaların
köylüler tarafından Kaymakamlığa iletildiği, kamuoyuna yansıyan söz konusu
iddiaların yerinde incelenmesi amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı
tarafından üç milletvekilinden oluşan bir heyetin Batman’a gönderildiği, 21
Şubat 1997 günü yapılan tahkikat sonrasında Heyetçe hazırlanan raporda olayın
aydınlatılması amacıyla adli ve idari soruşturmaların başlatılması gerektiğinin
belirtildiği, Sason Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu iddianın müsebbibi
olarak gösterilen jandarma üsteğmen hakkında efrada kötü muamele suçunu
işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında 2/12/1999 tarihli ve 2/12/1999 tarihli
ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun gereğince görevsizlik kararı verilerek evrakın gereğinin takdir ve ifası
için Kaymakamlığa gönderilmesine karar verildiği, Mahkememiz tarafından resen
yapılan incelemeden de Sason Kaymakamlığınca 4483 sayılı Kanun kapsamında
yapılan soruşturma sonucunda sanığın men’i
muhakemesine karar verildiği ve yapılan itiraz üzerine dosyayı inceleyen
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 24/9/1999 tarihli kararıyla sanığın üstüne
atılı suçu işlediği kanısını doğrulayacak ve hakkında kamu davasının açılmasını
gerekli kılacak yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle yöntem ve yasaya
uygun bulunan kararın onanmasına karar verilerek kararın bu şekilde
kesinleştiği görülmektedir.
35. Buna göre başvuruya konu iddia üzerine ilgili makamlarca
siyasal ve yargısal denetim süreçlerinin başlatıldığı ve hukuki süreç sonucunda
söz konusu iddianın sübut bulduğuna ilişkin yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle
sanık kamu görevlisinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği
anlaşılmaktadır.
36. Öte yandan anılan iddianın sübut bulduğu kabul edilse dahi
başvurucunun köyü terk etmesinin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra köyde
ikamet etmeye devam eden başka köy sakinlerinin başına geldiği ileri sürülen bu
iddianın başvurucunun köyü terk etme gerekçesi olamayacağı açıktır. Dolayısıyla
hukuken doğruluğu ispat edilemediği gibi doğruluğu hâlinde dahi mağduru
olmadığı ve köyü terk etmesine neden olmadığı açık olan başvuru konusu iddianın
hüküm sonucunu etkiler nitelikte olmadığı görüldüğünden anılan iddiaya ayrı ve
açık bir yanıt vermeksizin nesnel güvenlik kaygısı kriterini esas alarak davayı
reddeden yerel Mahkeme ve bu kararı onayan Yüksek Mahkeme kararlarının
gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası açıkça dayanaktan yoksundur.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının
ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (29/12/2005) ile nihai karar tarihi (19/2/2013) arasında geçen 7 yıl 1
ay 20 günde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun;
babası M.Ş.T. köy korucusu olarak görev yapmakta iken terör örgütü mensupları
tarafından köy korucularının evlerine yapılan saldırılardan kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeniyle 1993 yılında ailesi ile birlikte köyünü terk etmek
zorunda kalması, eski köy korucusu olması sebebiyle terör örgütü üyelerinin
talimatları doğrultusunda örgüt mensuplarınca 28/8/1998 tarihinde İstanbul ili
Güngören ilçesinde babası M.Ş.T.nin öldürülmesi ve
kardeşi C.T.nin yaralanması noktasındaki özel durumu
dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu
şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
45. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi
istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
46. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
47. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi hususundaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya
özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
48. Başvurucunun; babasının Batman ili Sason ilçesi Tekevler köyünde köy korucusu olarak görev yaptığı dönemde
terör örgütü üyelerince köy korucularının evlerine yapılan saldırılardan
kaynaklanan güvenlik kaygısıyla 1993 yılında köyünü terk ettiğini, İstanbul
iline ailesi ile birlikte göç ettiğini ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve köy
korucularının evlerine yapılan saldırılara ilişkin tutanağı Derece Mahkemesine
ibraz ederek yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeni ile terk ettiği noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep
ettiği anlaşılmaktadır.
49. Başvurucu, köy korucularının evlerine terör örgütü
mensupları tarafından saldırılarda bulunulduğu iddiasına delil olarak olay yeri
tespit tutanağı sunmuştur. Jandarma astsubay kıdemli çavuş, jandarma astsubay
çavuş, uzman jandarma çavuş, jandarma çavuş, jandarma onbaşı ve jandarma er
rütbelerini haiz altı görevli tarafından düzenlenen 7/10/1993 tarihli olay yeri
tespit tutanağının incelenmesi neticesinde tutanakta olayların meydana geliş
şeklinin izah edildiği, terör örgütü üyelerinin saldırısı nedeniyle ev, ahır,
eşya ve hayvanları zarar gören köy korucularının adlarına tutanakta yer
verildiği tespit edilmiştir.
50. Olay yeri tespit tutanağının incelenmesi neticesinde olay tarihinde
köy korucusu olduğu iddia edilen başvurucunun babası M.Ş.T.nin
zarar gören köy korucuları arasında adının geçmediği belirlenmiştir.
51. Başvurucu, babası M.Ş.T.nin eski
köy korucusu olması sebebiyle terör örgütü mensupları tarafından öldürüldüğü ve
kardeşi C.T.nin yaralandığı iddiasına delil olarak
İstanbul 3 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi kararını (bkz. § 8) sunmuştur.
Anılan kararda başvurucunun babası M.Ş.T.nin eski köy
korucusu olduğu ve terör örgütü üyeleri tarafından öldürüldüğü ve başvurucunun
kardeşi C.T.nin de aynı saldırıda yaralandığı hususu
gerekçede belirtilerek sanıkların mahkûmiyetine esas alınmıştır.
52. İstanbul 3 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi kararında yer
alan tespitler ile başvurucunun babasının köy korucusu olduğu dönemde köy
korucularına yönelik terör örgütü üyelerinin saldırılarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeniyle başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı iddiası
karşısında başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında farklı bir karine veya
ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen Derece Mahkemesince anılan
incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talep hakkında değerlendirme
yapılırken başvurucunun özel durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı
sıra köy korucusu olan babası terör örgütü mensuplarınca öldürülen başvurucunun
terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip
etmediği konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
54. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
56. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.