
Esas No: 2013/5777
Karar No: 2013/5777
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HADİ KILIÇ VE YETER GÖKALP BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5777) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan
ALTAN |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Başvurucular |
: |
1. Hadi
KILIÇ |
|
|
2. Yeter
GÖKALP |
Vekili |
: |
Av. Saim
BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
müracaatların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve anılan ret
işlemlerine karşı açılmış olan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil
olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 1/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/10/2015 tarihinde,
başvurucuların adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/10/2015 tarihinde,
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesi tarafından 2013/5780 numaralı dosyanın konu
yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/5777 başvuru numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/5777 başvuru numaralı bireysel
başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyasının
kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuruculara ait bireysel başvurularda, başvuru dilekçeleri
ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, Batman ili Sason ilçesi Tekevler
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle 1993 yılında
göç etmek zorunda kaldıklarını belirterek 13/9/2007 (1. başvurucu) ve 30/5/2008
(2. başvurucu) tarihlerinde, 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının
karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuşlardır.
9. Komisyon 19/8/2011 tarihli kararlarıyla köyün boşalmadığı ve
başvuruculara yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle başvuruların
reddine karar vermiştir.
10. Başvurucuların ret işlemlerinin iptali istemiyle açtığı
davalar, Batman İdare Mahkemesinin 28/3/2012 tarihli ve E.2011/47695,
K.2012/2137 (1. başvurucu),E.2011/4701, K.2012/2136
(2. başvurucu)sayılı kararları ile reddedilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce
uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla
ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle
idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından
"tamamen" boşaltılmış olması halinde, yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Sosyal güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin "kısmen" boşalmış olması, o yerleşim yerinde
güvenli bir şekilde, yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının
idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik
kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi
gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe
karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği şekilde
nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim yerinde
meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece köy korucuları
ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş
olması halinde ise, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik
kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı
malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa
hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.
Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari güvenlik düzeyinin
gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile bunların aileleri
dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim yerinde yaşayan
kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda uğranıldığı
ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından bahisle
5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak
bulunmamaktadır.
Olayda, dava dosyasının Batman İli, Soson
İlçesi, Tekevler Köyü"ne ait bilgi ve belgelerin
birlikte incelenmesinden, Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın 25.03.2011 tarih
ve 18647 sayılıyazısında, Tekevler
Köyü"nün "kısmen boşaldığı", ayrıca Batman Valiliği"nin 04.03.2005
tarihli yazısı ekinde yer alan "Terör Nedeniyle Terkedilen Köyler Listesi"nde bulunmadığı, 09.05.2006 tarih ve 30571
sayılı yazısında, "terör olaylarından etkilenen köy" olarak
belirtildiği, 09.10.2009 tarih ve 63966 sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları
arasında GKK ve GÖKKgörevlendirildiği ve koruculuk
sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 92 hanenin ikamet ettiği,
Batman Valiliği"nin 17.04.2006 tarih ve 406 sayılı yazı ekleri uyarınca, köy
nüfusunun 1990 yılında 999, 1997 yılında 585, 2000 yılında 2.064 kişi olduğu,
Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın 04.09.2009 tarih ve 11851 sayılı
yazısında, aralarında davacının Köyünün de bulunduğu köylerde 1990-2000 yılları
arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının belirtildiği görülmektedir.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Tekevler
Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden
dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle, 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”
11. Kararların temyiz edilmesi üzerine Danıştay 15. Dairesinin
25/12/2012 tarih ve E.2012/7991, K.2012/15101 (1. başvurucu), E.2012/7864,
K.2012/15030 (2. başvurucu),sayılı kararlarıyla Tekevler
köyünün ilçe merkezine olan yakınlığı (4 km), ayrıca Tekevler
köyünün 2008 yılında Sason ilçesine bağlı bir mahalle hâline dönüştürüldüğü
hususları birlikte değerlendirildiğinde Tekevler
köyünde asgari güvenlik düzeyinin bulunduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle
yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı sonucuna ulaşıldığı, bu itibarla
20/9/2010 tarihli jandarma tutanağında yer alan ifadelere itibar edilmediği
belirtilerek kararın esastan onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucular tarafından karar düzeltme talebinde
bulunulmamıştır.
13. Başvurucular 1/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurular incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvuruların ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, güvenlik nedeniyle
köyün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın ve köy
halkının güvenlik güçleri tarafından yapılan mayın taramasında kobay olarak
kullanılması hususuna ilişkin TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu
soyut gerekçesine dayanılarak,taraflarınca sunulan
belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate
alındığını, bu belgeler kendilerine tebliğ edilmek suretiyle savunma yapma
imkânı tanınmadan verilen kararların adil olmadığını, kararların yeterli
gerekçe ihtiva etmediğini, taraflarınca sunulan belgeler dikkate alınmaksızın
idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız
olmadığını, benzer başvurularda tazminata hükmedilmesine rağmen kendi
başvuruları reddedilmek suretiyle eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini ve yaptıkları başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların
5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları
davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa"nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125.
ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının incelenmesi neticesinde
iddiaların özünün adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin
ihlaline ilişkin olduğu anlaşılmakla, söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda
değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini ancak aynı
köyde yaşayan bir kısım müracaat sahibine bahse konu Kanun kapsamında ödeme
yapıldığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
20. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu
ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
24. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular sundukları bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmadan sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece
Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler
ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
28. Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında
yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum
bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
30. Başvurucular; Komisyona yaptıkları başvuruların ve akabinde
açtıkları davaların reddedildiğini, köylerinden göç etmeye mecbur kalmaları
nedeni ile mal varlıklarına ulaşamadıklarını, ortaya çıkan zararlarının terör
kaynaklı olmasına rağmen tazmin edilmediğini, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğinden şikâyetçi olmuşlar ise de yargılama sürecinde yapılan incelemeler
ve lehlerine olmayan yargı kararları temeline dayandırıldığı tespit edilen bu
iddianın Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
31. Başvurucular, yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında
ayrıca sundukları delillere Mahkeme tarafından itibar edilmediğini ve yalnızca
idare tarafından sunulan bilgi ve belgeler esas alınarak karar verildiğini
belirterek hatalı şekilde hüküm kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.
32. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
33. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
34. Başvurucular tarafından açılan davalarda Mahkemece,
aralarında başvurucuların da bulunduğu Tekevler köyü
halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı
uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle
anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacılara yönelik
bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle idarece tazmin
edilmesine hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek davaların reddine karar
verilmiştir (bkz. § 10).
35. Başvurucular tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı
takdiri neticesinde talep ve davalarının reddedildiği, bu kapsamda derece
mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka
aykırı olduğu belirtilmekte olup başvurucuların belirtilen iddialarının özünün
Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun"un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun"un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu
sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88).
37. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvuruların bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
38. Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
39. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar
açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, §
67).
47. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli
mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul
edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
48. Başvurucular, göç ettikleri dönemde Tekevler
köyünde güvenlik olmadığını gösteren ve taraflarınca dava dosyasına sunulan
talep sonucuna etki edebilecek bilgi ve belgelerin Derece Mahkemeleri
kararlarında tartışılıp değerlendirilmediğini ileri sürmektedir. 5233 sayılı
Kanun kapsamında yapılan başvurularda, anılan köye ilişkin verilen mahkeme
kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda
başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel
durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere, başvurucular tarafından ileri
sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece
mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
sonucuna varılmıştır (Cahit Tekin, §§ 75-77). Aynı içerikli taleplerin derece
mahkemeleri tarafından aynı gerekçelerle reddedildiği somut başvurular
açısından da bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek her hangi
bir husus bulunmamaktadır.
49. Başvurucuların, 1996 yılında köy halkının mayın taramasında
güvenlik güçleri tarafından kobay olarak kullanıldığı yönündeki argümanlarının
derece mahkemelerinin karar gerekçelerinde karşılanmadığı yönündeki iddiasına
gelince; başvurucular tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin
incelenmesinden, 1996 yılının Aralık ayındaki bir tarihte Batman ili Sason
ilçesi Tekevler ve Kelhasan
köylerinde ikamet etmekte olan otuz civarında köy sakininin askerler ve geçici
köy korucuları tarafından resmî araca bindirilerek mayınlı olduğu sanılan bir
araziye götürüldükleri ve mayınların yerlerini göstermemeleri hâlinde söz
konusu alanda kendilerinin yürütüleceklerinin belirtilerek burada zorla
yürütüldükleri yönündeki iddiaların köylüler tarafından Kaymakamlığa
iletildiği, kamuoyuna da yansıyan söz konusu iddiaların yerinde incelenmesi
amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı tarafından üç milletvekilinden
oluşan bir heyetin Batman’a gönderildiği, 21 Şubat 1997 günü yapılan tahkikat
sonrasında Heyetçe hazırlanan raporda olayın aydınlatılması amacıyla adli ve
idari soruşturmaların başlatılması gerektiğinin belirtildiği, Sason Cumhuriyet
Başsavcılığınca söz konusu iddianın müsebbibi olarak gösterilen jandarma
üsteğmen hakkında efrada kötü muamele suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu
davasında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince görevsizlik kararı
verilerek evrakın gereğinin takdir ve ifası için Kaymakamlığa gönderilmesine
karar verildiği, Mahkememiz tarafından resen yapılan incelemeden de Sason
Kaymakamlığının 4483 sayılı Kanun kapsamında yaptığı soruşturma sonucunda
sanığın men’i muhakemesine karar verildiği, yapılan
itiraz üzerine dosyayı inceleyen Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 24/9/1999
tarihli kararıyla da sanığın üstüne atılı suçu işlediği kanısını doğrulayacak
ve hakkında kamu davasının açılmasını gerekli kılacak yeterli kanıt elde
edilemediği gerekçesiyle yöntem ve yasaya uygun bulunan kararın onandığı ve
kararın bu şekilde kesinleştiği görülmektedir.
50. Buna göre başvuruya konu iddia üzerine ilgili makamlarca
siyasal ve yargısal denetim süreçlerinin başlatıldığı ve hukuki süreç sonucunda
söz konusu iddianın sübut bulduğuna ilişkin yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle
sanık kamu görevlisinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği
anlaşılmaktadır.
51. Öte yandan anılan iddianın sübut bulduğu kabul edilse dahi
başvurucuların köyü terk etmesinin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra meydana
geldiği ileri sürülen bu iddianın başvurucuların köyü terk etme gerekçesi
olamayacağı açıktır. Dolayısıyla hukuken doğruluğu ispat edilemediği gibi
doğruluğu hâlinde dahi başvurucuların çok daha önce ayrıldıkları köylerinde
yaşandığı ileri sürülen başvuru konusu iddianın, başvurucuların kendilerine
yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısından dolayı yerleşim yerini terk
ettikleri sonucunu doğurması olanaksızdır. Bu durumda hüküm sonucunu etkiler
nitelikte olmadığı görülen bu iddiaya ayrı ve açık bir yanıt vermeksizin nesnel
güvenlik kaygısı kriterini esas alarak davayı reddeden yerel Mahkeme ve bu
kararı onayan Yüksek Mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği
iddiası açıkça dayanaktan yoksundur.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
54. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
55. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
56. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri 13/9/2007 (1. başvurucu), 30/5/2008 (2. başvurucu) ile nihai
karar tarihi (25/12/2012) arasında geçen sırasıyla 5 yıl 3 ay ve dört yıl yedi
ayda uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından
başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım taleplerinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucuların mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuların yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.