
Esas No: 2013/2743
Karar No: 2013/2743
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TENZİLE DEMİR VE DİĞERLERİ |
(Başvuru Numarası: 2013/2743) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan ALTAN |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Başvurucular |
: |
Tenzile DEMİR ve diğerleri [bkz. ekli
tablonun (B) sütunu] |
Vekili |
: |
Av. Saim BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, 17/7/2004 tarihli ve
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında yapılan müracaatların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ve anılan ret işlemlerine karşı açılmış olan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/6/2015
tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvurular hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun (A) sütununda
başvuru numaraları belirtilen dosyaların 2013/2743 başvuru numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/2743 başvuru numaralı
bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru
dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuruculara ait bireysel başvurularda, başvuru dilekçeleri
ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Batman ili Sason ilçesi Tekevler
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle 1991 ile
1993 yılları arasında göç etmek zorunda kaldıklarını belirterek ekli tablonun
(C) sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren
zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Ekli tablonun D sütununda tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararları ilebaşvuruların reddine karar
verilmiştir.
10. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun (E)
sütununda belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davaları
ekli tablonun (F) sütununda tarihleri gösterilen İdare Mahkemesi kararları ile
reddedilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce
uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla
ödenmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle
idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından
"tamamen" boşaltılmış olması halinde, yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Sosyal güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin "kısmen" boşalmış olması, o yerleşim yerinde
güvenli bir şekilde, yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının
idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik
kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi
gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe
karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği
şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak,
bir yerleşim yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde
sadece köy korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim
yerini terk etmiş olması halinde ise, yerleşim yerini kısmen terk eden köy
halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu
nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.
Bu itibarla, bir yerleşim yerinde asgari
güvenlik düzeyinin gerçekleştirilmiş olmasına ve bu yerde köy korucuları ile
bunların aileleri dışındaki diğer köy halkının yaşamasına karşın, yerleşim
yerinde yaşayan kişilerin bir kısmının, yerleşim yerini terk etmeleri sonucunda
uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın, güvenlik kaygısından kaynaklandığından
bahisle 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına olanak
bulunmamaktadır.
Olayda, dava dosyasının Batman İli, Soson İlçesi, Tekevler Köyü"ne
ait bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden, Batman İl Jandarma Komutanlığı"nın
25.03.2011 tarih ve 18647 sayılıyazısında, Tekevler Köyü"nün "kısmen boşaldığı", ayrıca
Batman Valiliği"nin 04.03.2005 tarihli yazısı ekinde yer alan "Terör
Nedeniyle Terkedilen Köyler Listesi"nde
bulunmadığı, 09.05.2006 tarih ve 30571 sayılı yazısında, "terör
olaylarından etkilenen köy" olarak belirtildiği, 09.10.2009 tarih ve 63966
sayılı yazısı ekinde, 1987-2000 yılları arasında GKK ve GÖKKgörevlendirildiği
ve koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 92 hanenin
ikamet ettiği, Batman Valiliği"nin 17.04.2006 tarih ve 406 sayılı yazı ekleri
uyarınca, köy nüfusunun 1990 yılında 999, 1997 yılında 585, 2000 yılında 2.064
kişi olduğu, Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın 04.09.2009 tarih ve 11851
sayılı yazısında, aralarında davacının Köyünün de bulunduğu köylerde 1990-2000
yılları arasında muhtarlık seçiminin yapıldığının belirtildiği görülmektedir
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu Tekevler Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da
olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen
boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda
tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır…”
11. Kararların başvurucular tarafından temyiz edilmesi üzerine
ekli tablonun (G) sütununda gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci
Dairesinin ilamları ile “karar usul ve
hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmediği” gerekçesiyle hükümlerin
onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucuların karar düzeltme istemi, ekli tablonun H
sütununda belirtilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci
Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara
tebliğ edilmiş ve muhtelif tarihlerde süresi içinde başvurucular tarafından
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4.,
6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay
Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı,
Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733
sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679,
K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvuruların ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, güvenlik nedeniyle
köyün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate alınmaksızın ve köy
halkının güvenlik güçleri tarafından yapılan mayın taramasında kobay olarak
kullanılması hususuna ilişkin TBMM İnsan Hakları Komisyonunun incelemeleri gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu
soyut gerekçesine dayanılarak,taraflarınca sunulan
belgeler değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate
alındığını, bu belgeler kendilerine tebliğ edilmek suretiyle savunma yapma
imkânı tanınmadan verilen kararların adil olmadığını, kararların yeterli
gerekçe ihtiva etmediğini, taraflarınca sunulan belgeler dikkate alınmaksızın
idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız
olmadığını, benzer başvurularda tazminata hükmedilmesine rağmen kendi
başvuruları reddedilmek suretiyle eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldıklarını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini ve yaptıkları başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları
davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa"nın 2., 7.,
10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddialarının incelenmesi neticesinde iddiaların özünün
adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin ihlaline ilişkin
olduğu anlaşıldığından söz konusu iddiaların belirtilen kapsamda
değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini ancak aynı
köyde yaşayan bir kısım müracaat sahibine bahse konu Kanun kapsamında ödeme yapıldığını
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
20. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı,
belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvurularda benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda
hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı
yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu,
kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz
konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından
başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin,
§§ 34-37).
24. Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii.
Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
26. Başvurucular sundukları bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmadan sadece idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas
edilen içtihadi kriter olan
“yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların temyiz ve karar düzeltme
talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir (Mesude Yaşar, §§
74-76; Cahit Tekin, §§ 70-72).
28. Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında
yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı
ve başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
30. Başvurucular Komisyona yaptıkları
başvuruların ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, köylerinden göç
etmeye mecbur kalmaları nedeni ile malvarlıklarına ulaşamadıklarını, ortaya
çıkan zararlarının terör kaynaklı olmasına rağmen tazmin edilmediğini, idarenin
can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuşlar ise de yargılama
sürecinde yapılan incelemeler ve lehlerine olmayan yargı kararları temeline
dayandırıldığı tespit edilen bu iddianın, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
31. Başvurucular, yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında
ayrıca sundukları delillere Mahkeme tarafından itibar edilmediğini ve yalnızca
idare tarafından sunulan bilgi ve belgeler esas alınarak karar verildiğini
belirterek hatalı şekilde hüküm kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.
32. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 24).
33. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
34. Başvurucular tarafından açılan
davalarda Mahkemece, aralarında başvurucuların da bulunduğu Tekevler
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
davacılara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle idarece tazmin edilmesine hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek
davaların reddine karar verilmiştir (bkz. §10).
35. Başvurucular tarafından, maddi vakıa
ve delillerin hatalı takdiri neticesinde talep ve davalarının reddedildiği, bu
kapsamda Derece Mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç
itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup başvurucuların belirtilen
iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun"un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun"un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu
sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88).
37. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucular, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmişlerdir.
39. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar
açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 67).
40. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda, üst dereceli
mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul
edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
41. Başvurucular, göç ettikleri dönemde Tekevler
köyünde güvenlik olmadığını gösteren ve taraflarınca dava dosyasına sunulan
talep sonucuna etki edebilecek bilgi ve belgelerin Derece Mahkemeleri
kararlarında tartışılıp değerlendirilmediğini ileri sürmektedirler. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, anılan köye
ilişkin verilen mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası
daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda
verdiği kararlarda başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında
olan özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere, başvurucular
tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin
derece mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği, bu nedenlerle
başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Cahit
Tekin, §§ 75-77). Aynı içerikli taleplerin derece mahkemeleri
tarafından aynı gerekçelerle reddedildiği somut başvurular açısından da bu
sonuçtan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus bulunmamaktadır.
42. Başvurucuların 1996 yılında köy halkının mayın taramasında
güvenlik güçleri tarafından kobay olarak kullanıldığı yönündeki argümanlarının
Derece Mahkemelerinin karar gerekçelerinde karşılanmadığı yönündeki iddiasına
gelince başvurucular tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin
incelenmesinden 1996 yılının Aralık ayındaki bir tarihte Batman ili Sason
ilçesi Tekevler ve Kelhasan
köylerinde ilçe merkezine gitmek üzere araç bekleyen otuz civarında köy
sakininin askerler ve geçici köy korucuları tarafından resmî araca bindirilerek
mayınlı olduğu sanılan bir araziye götürüldükleri ve mayınların yerlerini
göstermemeleri hâlinde söz konusu alanda kendilerinin yürütüleceklerinin
belirtilerek burada zorla yürütüldükleri yönündeki iddiaların köylüler
tarafından Kaymakamlığa iletildiği, kamuoyuna da yansıyan söz konusu iddiaların
yerinde incelenmesi amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı tarafından
üç milletvekilinden oluşan bir heyetin Batman’a gönderildiği, 21 Şubat 1997
günü yapılan tahkikat sonrasında Heyetçe hazırlanan raporda olayın
aydınlatılması amacıyla adli ve idari soruşturmaların başlatılması gerektiğinin
belirtildiği, Sason Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu iddianın müsebbibi
olarak gösterilen jandarma üsteğmen hakkında efrada kötü muamele suçunu
işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında 2/12/1999
tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun gereğince görevsizlik kararı verilerek evrakın gereğinin takdir
ve ifası için Kaymakamlığa gönderilmesine karar verildiği, Mahkememiz
tarafından resen yapılan incelemeden de Sason Kaymakamlığının 4483 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı soruşturma sonucunda sanığın men’i
muhakemesine karar verildiği, yapılan itiraz üzerine dosyayı inceleyen
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 24/9/1999 tarihli kararıyla da sanığın
üstüne atılı suçu işlediği kanısını doğrulayacak ve hakkında kamu davasının
açılmasını gerekli kılacak yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle yöntem
ve yasaya uygun bulunan kararın onandığı ve kararın bu şekilde kesinleştiği
görülmektedir.
43. Buna göre başvuruya konu iddia üzerine ilgili makamlarca
siyasal ve yargısal denetim süreçlerinin başlatıldığı ve hukuki süreç sonucunda
söz konusu iddianın sübut bulduğuna ilişkin yeterli kanıt olmadığı gerekçesiyle
sanık kamu görevlisinin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildiği
anlaşılmaktadır.
44. Öte yandan iddianın sübut bulduğu kabul edilse dahi
başvurucuların köyü terk etmesinin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra köyde
ikamet etmeye devam eden başka köy sakinlerinin başına geldiği ileri sürülen bu
iddianın başvurucuların köyü terk etme gerekçesi olamayacağı açıktır.
Dolayısıyla başvurucuların köyünü güvenlik kaygısıyla terk ettiğine dayanak
olarak ileri sürülebilecek ve yargı yerince köyün tamamen boşaltılmış olması
ölçütünü esas alan nesnel kriterden ayrılmayı
gerektirecek öznel bir niteliği bulunmayan, daha açık bir ifadeyle
başvurucuların mağduru olmadığı ve köyü terk etmelerine neden olmadığı açık
olan ve hukuken doğruluğu ispatlanamamış başvuru konusu iddianın hüküm sonucunu
etkiler nitelikte olmadığı görüldüğünden anılan iddiaya ayrı ve açık bir yanıt
vermeksizin nesnel güvenlik kaygısı kriterini esas alarak davayı reddeden yerel
Mahkeme ve bu kararı onayan Yüksek Mahkeme kararlarının gerekçeli karar hakkını
ihlal ettiği iddiası açıkça dayanaktan yoksundur.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucuların gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
47. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
48. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
49. Somut davalara bir bütün olarak
bakıldığında Komisyona başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C sütunu)ile nihai
karar tarihleri (bkz. ekli tablonun H sütunu) arasında geçen ve ekli tablonun I
sütununda her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama
süreçlerinde uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığı anlaşıldığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sıra |
1 |
2 |
3 |
4 |
5 |
6 |
7 |
|
A |
Başvuru Numarası |
2013/2743 |
2013/4280 |
2013/4962 |
2013/4966 |
2013/4969 |
2013/5086 |
2013/5093 |
B |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
Tenzile Demir |
Abdulkuddus Taşdemir |
Sakine Dursun |
Süleyman Özdemir |
Mahmut Erdem |
Cemal Akbuğa |
Cuma Kaya |
C |
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası |
5/7/2006 10369 |
4/4/2006 9351 |
4/4/2006 9363 |
7/7/2006 10696 |
4/4/2006 9380 |
10/4/2006 9424 |
13/6/2006 10365 |
D |
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası |
14/10/2010 2010/1-402 |
14/10/2010 2010/1-417 |
14/10/2010 2010/1-431 |
14/10/2010 2010/1-414 |
14/10/2010 2010/1-411 |
14/10/2010 2010/1-422 |
14/10/2010 2010/1-433 |
E |
Dava Tarihi |
22/2/2011 |
24/3/2011 |
28/2/2011 |
28/2/2011 |
28/2/2011 |
22/2/2011 |
28/2/2011 |
F |
Yerel Mahkeme Karar Tarihi |
23/11/2011 |
23/11/2011 |
23/11/2011 |
25/11/2011 |
23/11/2011 |
23/11/2011 |
25/11/2011 |
G |
Temyiz Yolu Karar Tarihi |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
H |
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi |
11/12/2012 |
11/12/2012 |
11/12/2012 |
11/12/2012 |
11/12/2012 |
13/2/2013 |
11/12/2012 |
I |
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre |
6 yıl 5 ay |
6 yıl 8 ay |
6 yıl 8 ay |
6 yıl 5 ay |
6 yıl 8 ay |
6 yıl 10 ay |
6 yıl 5 ay |
|
Sıra |
8 |
9 |
10 |
11 |
A |
Başvuru Numarası |
2013/5097 |
2013/5098 |
2013/5107 |
2013/5109 |
B |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
Veysi Yar |
Gezmiş Aydınoğlu |
Sinan Aydınoğlu |
Ahmet Taşdemir |
C |
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası |
5/7/2006 10371 |
4/4/2006 9348 |
4/4/2006 9386 |
4/4/2006 9336 |
D |
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası |
14/10/2010 2010/1-416 |
14/10/2010 2010/1-415 |
14/10/2010 2010/1-420 |
14/10/2010 2010/1-413 |
E |
Dava Tarihi |
22/2/2011 |
28/2/2011 |
28/2/2011 |
25/11/2011 |
F |
Yerel Mahkeme Karar Tarihi |
23/11/2011 |
25/11/2011 |
25/11/2011 |
25/11/2011 |
G |
Temyiz Yolu Karar Tarihi |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
13/6/2012 |
H |
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi |
11/12/2012 |
19/2/2013 |
19/2/2013 |
19/2/2013 |
I |
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre |
6 yıl 5 ay |
6 yıl 10 ay |
6 yıl 10 ay |
6 yıl 10 ay |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.