
Esas No: 2013/6201
Karar No: 2013/6201
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SELVİ AĞGÜL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6201) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan
ALTAN |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucular |
: |
Selvi AĞGÜL
ve diğerleri [bkz. ekli tablonun B satırı] |
Vekilleri |
: |
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK |
|
|
Av. Meral
HANBAYAT |
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvuruların kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvuruların kabul edilmeyen
kısmı için açılmış davaların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının; ret
işlemine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve
makul sürede sonuçlandırılmaması, Danıştay Onuncu Dairesi içtihadına aykırı
karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma haklarının, terör olayları
sebebiyle köyü terke mecbur kalınması nedeniyle özel hayatın gizliliği
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif tarihlerde İstanbul Asliye Hukuk
Mahkemeleri vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca muhtelif
tarihlerde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölümler
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın muhtelif tarihli görüş yazıları
11/11/2015 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucular
vekili tarafından 26/11/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi
sunulmuştur.
6. Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A satırında
başvuru numaraları belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2013/6201 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/6201
başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru
dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Tunceli ili Ovacık ilçesi Karataş köyünde
ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün
boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia
etmişlerdir.
9. Başvurucular, ekli tablonun C satırında belirtilen tarihlerde
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10. Ekli tablonun D satırında tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması
talebiyle yapılan başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca
başvuruculara belirlenen miktarlarda tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
11. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği
başvurucular vekiline gönderilmiştir.
12. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname, ekli tablonun E satırında belirtilen tarihlerde
başvurucular vekili tarafından imzalanmıştır.
13. Başvurucular tarafından Komisyon kararında hükmedilen
miktarın gerçek zararını karşılamadığından bahisle Elazığ
İdare Mahkemelerinde iptal ve tam yargı davası açılmıştır.
14. Elazığ İdare Mahkemelerinin ekli
tablonun G satırında tarihleri gösterilen kararları ile davanın reddine
hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir;
" ...5233 Sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 12. maddesi ile,
Kanun kapsamındaki zararların sulhen karşılanması
için özel bir usul öngörülmüştür. Buna göre, Kanunda belirtilen süreler içinde
ilgili valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan
komisyonlarca değerlendirmeye tabi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı
sonucuna varılması halinde saptanan zararın ödenmesine karar verilerek bu
miktar üzerinden düzenlenen sulhname tasarısı davet
yazısı ile birliktehak sahibine tebliğ edilmektedir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisinin sulhname
tasarısını kabul etmesi halinde, bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi
ve komisyon başkanı tarafından imzalanacağı belirtilmiş, maddenin son
fıkrasında da sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıkların ise ilgililerin yargı
yoluna başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Anılan 12. maddenin gerekçesinde ise; "....Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler,
görülmekte olan davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi
yapılmışsa dava açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava
açılırsa bu durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır.
Böylece dostane bir çözüm şekli olan sulh bağlayıcı niteliktedir."
şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
5233 Sayılı Kanunun
yukarıda belirtilen amacı, gerekçesi ve 12. madde metninin birlikte
değerlendirilmesinden; sulhnamenin imzalanmasından
sonra dava açılmasına hukuki olanak bulunmamaktadır.
Olayda, davacı vekili ile davalı idare arasında imzalanan ... sulhname ile davacının uğradığı zararları tazmin edilmek
suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve
imzalama aşamasında davacı/davacı vekilinin iradesini fesada uğratan herhangi
bir hususun bulunmadığı görülmekte olup sulhname
sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının mümkün olmadığı sonucuna
varılmıştır."
15. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H satırında
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi
ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucular tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş,
ekli tablonun I satırında belirtilen tarihlerde karar düzeltme talepleri
Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile
reddedilmiştir.
17. Karar düzeltme isteminin reddi kararları başvuruculara
tebliğ edilmiş ve başvurucular muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
18. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici
4. maddeleri (Celal Demir, B. No:
2013/3309, 6/2/2014, § 15-21, 23).
19. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname
tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir
temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname
tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin
edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı
kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır.”
20. 5233 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin onayı üzerine ifa
tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten üç ay içerisinde
karşılanır.”
21. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Yönetmelik’in (Yönetmelik) 11. maddesi şöyledir:
“Komisyon gerek görmesi halinde keşif yapabilir.
Komisyon başkanı belirlemiş olduğu keşif yeri
ile gün ve saatini komisyon üyeleri ve/veya bilirkişi ile başvuru sahibine veya
yetkili temsilcisine yazılı olarak bildirir.
Başvuru sahibinin kendisi, veli veya vasisi veya yetkili temsilcisi ve
varsa şahitleri keşif mahallinde hazır bulunurlar. Muhtar veya o yer
mahallinden iki kişinin de keşifte hazır bulunması temin edilir.
…
Başvuru sahibi veya yetkili temsilcisinin
keşif esnasında hazır bulunmaması halinde durum tutanakta belirtilir.”
22. Yönetmelik"in 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“15 inci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî
ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli
ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya
ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik
koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile belirlenir.”
23. Yönetmelik"in 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili
temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan
tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve
sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin
banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, Tunceli ili Ovacık ilçesi Karataş köyünde
ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk etmek
zorunda kaldıklarını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
müracaatlarının kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini; kabul edilen
kısım için idare ile sulhname imzaladıklarını, sulhnamenin kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı
olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan
kaynaklanan dava açma haklarının saklı bulunduğunu, sulhname
kapsamı dışında kalan zararları için açtıkları iptal ve tam yargı davasında,
zararlarının tazmini konusunda davanın reddine karar verilmesiyle sulhname kapsamı dışında tutulan zarar kalemleri için
ilgilinin dava açma hakkının saklı bulunduğu yönündeki Danıştay Onuncu
Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.20008/9584 sayılı kararı ile
aykırılığa düşüldüğünü, sulhname kapsamı dışında
kalan zararları için maddi ve manevi tazminat talepli açtıkları iptal ve tam
yargı davasında zararlarının tazmini konusunda derece mahkemelerinin etkisiz
olduklarını, dolayısıyla hukuk yollarının sonuçsuz kaldığını, gerçek
zararlarının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların gözönünde bulundurulmadığını, bu şekilde mülkiyet
haklarından yoksun kaldıklarını, manevi tazminat taleplerinin reddedildiğini,
yargılama süreçlerinin uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 20., 35., 36. ve
40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Başvuruformları ve ekleri
incelendiğinde başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini
amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20., 35., 36.
ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Özel Hayatın Gizliliği
İlkesinin İhlal Edildiğine ve Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle
Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucular, Tunceli ili Ovacık ilçesi Karataş köyünde
ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerlerini terk etmek
zorunda kaldıklarını belirterek kendi iradeleri dışında yerleşim yerlerini
terke mecbur kalmaları nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesinde tanımlanan özel
hayatın gizliliği ilkesinin 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminatın yer
almaması nedeniyle taleplerinin reddedildiğini, manevi tazminat taleplerinin
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddia
etmişlerdir.
28. Bakanlığın başvurulara ilişkin görüş yazısı şu şekildedir:
"...terör olayları nedeniyle köyünü terk
etmek zorunda kalan kişilerin duydukları elem, ızdırap
nedeniyle idari yargıda manevi tazminat davası açmalarının mümkün olduğu ve
mahkemece bu talebin idare hukukunun genel hükümlerine göre değerlendirilmesi
gerektiği düşünülmektedir. Mahkemece davanın süresinde açılıp açılmadığı hususu
değerlendirilirken sonra manevi tazminata hak kazanılıp kazanılmadığı
tartışılmalıdır ...
...somut olaylarda, idari işlemlerin iptali
istemiyle açılan davalar Mahkemelerce reddedilmiş olup, ... başvuruculartemyiz
ve karar düzeltme dilekçelerinde manevi tazminat taleplerine ilişkin hususları açıkçaileri sürmemişlerdir. "
29. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucuların karşı beyanı şu
şekildedir:
"... Başvurucular bu saptamaya
yargılamalar sırasında hakkın açıkça ileri sürülmesini değil, en azından özünü
ortaya koyar şekilde ileri sürülmüş olmasını yeterli görmüştür. Öte yandan
Danıştay"daki temyiz ve karar düzeltme aşamalarında Yüksek Mahkeme tarafların
ileri sürdüğü temyiz sebepleri ile bağlı olmadığını, kendisinin incelemesi
sırasında gördüğü temyiz sebeplerinin bulunması halinde resen inceleme
yapmasının mümkün olduğuna da dikkati çekmek istemektedir. Bu yönüyle Adalet
Bakanlığının görüşlerinin dikkate alınmaması gerektiği düşüncesindeyiz..."
30. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
32. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
33. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
34. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
35. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
36. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
37. Başvuru konusu olayda başvurucuların Tunceli Valiliğine
verdiği başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi incelendiğinde
başvurucuların talep ve davalarının reddedilmesi neticesinde köyü terk etmeye
mecbur kalmaları nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesinin, manevi tazminata
ilişkin taleplerinin reddi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürmedikleri, temyiz ve karar
düzeltme aşamasında ileri sürdükleri teleplerin sulhname dışında kalan mal varlığı zararlarına ilişkin
olduğu görüldüğünden anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi
bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
38. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru
yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış oldukları
başvuruların kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, zararlarının kabul
edilen kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla
birlikte kabul edilmeyen kısım için iptal ve tam yargı davası açtıklarını,
gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı
olduğunu, dolayısıyla kabul edilmeyen kısım olan hayvanlarının getiri
kayıplarının hesap dışı bırakılmasından kaynaklanan dava açma haklarının saklı
bulunduğunu fakat açtıkları davaların reddedildiğini, eksik tazmin nedeniyle
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
40. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
41. Somut başvurularda başvurucular, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
yapılan araştırma ve inceleme sonucunda başvurucuların malvarlıklarına ulaşamamamaları nedeniyle tespit edilen zararları öngörülen
birim fiyatlara tabi tutularak her başvurucu için yaklaşık olarak 30.000 TL’lik
tazminat miktarı belirlenmiş ve başvurucu vekiline kararlaştırılan tazminat
miktarlarını içerir sulhname örneği ile birlikte
sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucular tarafından kabul
edilmiştir.
42. Başvurucuların eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar
miktarı dikkate alındığında başvurucuların idareyle anlaşma sağlayarak ekli
tablonun E satırında gösterilen tarihlerde sulhnameyi
imzalayarak Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili maddi mağduriyeti
açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır.
Başvurucular, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını
karşıladığını beyan ettiği alacağını tümüyle davalı idareden tahsil ettiğinden
mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyetiekli tablonun F
satırında gösterilen tarihlerde giderilmiş ve bu hak yönünden başvurucuarın mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona
ermiştir. Öte yandan başvurucular, 5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk
yolunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No: 21893/93, 16/9/1996; Doğan ve diğerleri/Türkiye, B. No:
8803-8811/02…, 13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı veya Komisyon
tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarlarının kendilerine
ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamışlardır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik
şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
44. Başvurucular yaptıkları başvuruların kısmen Komisyonca kabul
edilip kısmen reddedilmekle birlikte 5233 sayılı Kanun"un açık lafzına ve
amacına rağmen mağduriyetlerinin tamamen giderilmediğini, Kanun’un lafzına ve
amacına aykırı bir şekilde karar verildiğini, idari ve yargısal süreç
neticesinde hayvanlarının getiri kayıplarından kaynaklanan zararlarının tazmin
edilmediğini belirterek yapılan yargılama ve verilen kararların adil
olmadığından şikâyetçi olmuşlardır. Başvurucularınanılan
iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
45. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
46. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası ve açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
derecesi mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
47. 5233 sayılı Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel
hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının yargı yoluna gidilmesine gerek
kalmaksızın idarece en kısa süre içinde ve tam olarak tespit edilerek sulh yoluyla
karşılanmasını amaçlamakta olup belirtilen amaç doğrultusunda ilke ve
prosedürler öngörmektedir (Cahit Tekin,
B. No: 2013/2744, 16/7/2014, § 82).
48. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun"un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine aittir. 5233 sayılı Kanun"un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun bulunduğu
sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50). Bu konudaki takdir esasen derece
mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi kararlarının bariz bir
takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal
edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması
gerekebilecektir (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit
Tekin, § 88).
49. Somut başvuruda başvurucular, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
gerçekleştirilen araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun tespit edilen
zararları öngörülen birim fiyatlarına tabi tutularak tazminat miktarı
belirlenmiş ve başvurucular vekiline, kararlaştırılan tazminat miktarını içerir
sulhname örneği ile birlikte sulha davet yazısı
gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucular tarafından kabul edilmiştir.
50. Başvurucular tarafından açılan davalarda Mahkemelerce 5233
sayılı Kanun"un amacı, gerekçesi ve 5233 sayılı Kanun"un 12. maddesinin metni
birlikte değerlendirilmesinden sulhnamenin
imzalanmasından sonra dava açılmasına hukuki olanak bulunmadığı, olaylardadavacılar vekili ile davalı idare arasında
imzalanan sulhname ile davacıların uğradıkları
zararlar tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı, tarafları
bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacılar/davacılar vekilinin
iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı, sulhname
sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya taşınmasının mümkün olmadığı sonucuna
varılarak davalarının reddine karar verilmiştir (bkz. § 14).
51. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Danıştay Onuncu Dairesi İçtihadına Aykırı
Karar Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
52. Başvurucular, Komisyon kararlarında karşılanmaması nedeniyle
sulhname kapsamına dâhil olmayan zarar kalemleri için
açtıkları iptal davalarında Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararında da belirtildiği gibi bakiye zararlara
ilişkin dava hakkı saklı olduğundan bu zararlarının tazmin edilmesi yönünde
hüküm kurulması gerekirken davalarının reddine hükmedildiğini, bu hâliyle
verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
53. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan
ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
Anayasa"nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
54. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/50, K.2012/128,20/9/2012). AİHM de benzer biçimde adil yargılanma
hakkının, hukuk devletinin Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini beyan
etmektedir. Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik
veya güvenlik ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte
ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme
kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak yargısal bir
belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B.
No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
55. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış
olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008, § 41; Tudor Tudor/Romanya,
B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya,
B. No: 1562/10, 16/7/2013, § 92). Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi çeşitli yüksek
mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul
edilmelidir (Türkan Bal, B. No:
2013/6932, 6/1/2015, § 53).
56. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı
çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında, davaların
içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket
noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin
doğru olduğunun ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stefanica ve diğerleri/Romanya, B. No: 38155/02, 2/11/2010, § 34).
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir
belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup
olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan
Bal, § 58).
57. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen
yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir
gerekçe göstererek farklı sonuçlara ulaşmaları, hukuki belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde, verilen kararların ihtimale dayalı
sonuçlar olmamasını ve birbirine zıt ilamların ortaya çıkmamasını gerektirir (Ramazan Acar, B. No: 2013/7939,
15/12/2015, § 62).
58. Başvurucuların kendileriyle aynı statüde olan davacılar
lehine hüküm kurulması hakkında dayandığı Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı ilamının incelenmesi neticesinde
farklı İdare Mahkemesince yapılan yargılamada davanın reddi yönünde kurulan
hükmün, davacının Komisyon tarafından reddedilen diğer istemine yönelik olarak
dava açma hakkının saklı bulunduğunun kabulü gerektiğinden bahisle bozulmasına
karar verildiği anlaşılmaktadır.
59. Danıştay dava daireleri arasındaki iş bölümü kapsamında 5233
sayılı Kanun’dan kaynaklanan davaları ve temyiz başvurularını inceleme görevi
Danıştay Onuncu Dairesine ait iken Danıştay Genel Kurulunca alınan 25/4/2011
tarihli E.2011/13, K.2011/13 sayılı kararla Danıştay Dairelerinin yeni iş
bölümü esasları belirlenmiş ve bu görev Danıştay Onbeşinci
Dairesine devredilmiştir. Aynı yıl Danıştay Onbeşinci
Dairesi içtihat değişikliğine giderek 5233 sayılı Kanun"un 12. maddesinin madde
metni ve gerekçesinden hareketle sulhname imzalanması
ile uyuşmazlığın ortadan kalktığından bahisle bakiye zararlar için dava
açılamayacağı şeklinde hüküm kurmuştur (Ramazan
Acar, § 64).
60. Başvuruya konu olaylarda başvurucuların Elazığ
İdare Mahkemelerinde açtıkları davalarda Mahkemelerin başvurucular ve idare
arasında karşılıklı irade beyanlarıyla imzalanan sulhnamenin
varlığından hareketle davaların reddi yönünde hüküm kurduğu, söz konusu kararın
Danıştay tarafından anılan içtihat değişikliğinden sonraki bir tarih olan 2013
yılında onandığı anlaşılmaktadır. Başvurucuların dosyaya çelişkili karar örneği
olarak beyan ettikleri kararın 2011 yılındaki içtihat değişikliğinden önce
Danıştay tarafından verilen karar olduğu görülmekle söz konusu kararlar ile
başvurucuların açtıkları davada kurulan hüküm arasındaki farklılıkların
Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihat değişikliğinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
61. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı
kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla
birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı
hâllerde içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı
açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski ve Pradal ve Gonzalez
ve diğerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94…, 28/10/1999, § 59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
62. Yazılı hukuk sistemine tabi ülkelerde içtihat değişmez bir
olgu olmadığından mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir
yetkisi kapsamında kalmaktadır. Böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki
çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelmektedir (S.S. Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma
Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No: 3573/05…, 30/11/2010, §
28). Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması
hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav
Cumhuriyeti, B. No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
63. Elazığ İdare Mahkemeleri ve
Danıştay kararlarının, Danıştay Onuncu Dairesinin daha önceki kararından farklı
bir sonuca neden ulaşıldığı hakkında başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından
objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeyi içerdiği
değerlendirilmektedir. 2004 yılında kabul edilip aynı yıl yürürlüğe giren 5233
sayılı Kanun kapsamında öngörülen idari süreç akabinde uyuşmazlıkların yargıya
taşınması ile yeni usul ve sulhname imzalanması
işlemi hakkında içtihatların müstakar hâle gelmesi için belli bir zamana
ihtiyaç duyulması da nazara alındığında, yeterli gerekçeyle desteklenen içtihat
değişikliği sonrasında içtihattan sapma olmadığı gibi başvurucunun bu yönde bir
iddiası da mevcut değildir. Kaldı ki başvurucuların, Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihat değişikliği yaptığı tarihten
sonraki bir tarihte sulhnamede ödenmesine karar
verilen miktarı tahsil ettiği ve akabinde dava açtıkları dikkate alındığında
başvurucuların dayanak gösterdiği karar hakkındaki iddiaları temelsiz kalmaktadır.
64. Aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki bağımsız
yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları ile temyiz
mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 17/9/2013, § 45) Mahkemelerce hukuk
kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar
meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş
bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana
ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de
tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
66. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
67. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
68. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C satırı)ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun I satırı) arasında geçen ve ekli tablonun İ satırında her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama sürelerinde
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden ve başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
69. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından,
başvuruların bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edildiğine ve
manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizliknedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Danıştay Onuncu Dairesi içtihadına aykırı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sıra |
1 |
2 |
3 |
4 |
5 |
6 |
7 |
|
A |
Başvuru Numarası |
2013/6201 |
2013/6202 |
2013/6203 |
2013/6204 |
2013/6205 |
2013/6206 |
2013/7454 |
B |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
Selvi Ağgül |
İbrahim Ağgül |
Ali Doru |
Keziban Bozooğlu |
Kenan Ağgül |
Teslim Kırmızıtaş |
Erdoğan Güngör |
C |
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası |
11/4/2006 14. 963 |
11/4/2006 14. 977 |
5/5/2006 15. 741 |
11/4/2006 15. 044 |
11/4/2006 15. 050 |
11/4/2006 14. 972 |
11/4/2006 14. 924 |
D |
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası |
26/10/2010 2010/1-5778 |
26/10/2010 2010/1-5749 |
15/2/2011 2011/1-6273 |
18/3/2011 2011/1-6439 |
26/10/2010 2010/1-5750 |
26/10/2010 2010/1-5748 |
22/3/2011 2011/1-6468 |
E |
Sulhname imzalanma tarihi |
22/2/2011 |
22/2/2011 |
25/5/2011 |
25/5/2011 |
22/2/2011 |
22/2/2011 |
5/5/2011 |
F |
Paranın hesaba yatırıldığı tarih |
26/5/2011 |
26/5/2011 |
24/10/2011 |
24/10/2011 |
26/5/2011 |
26/5/2011 |
25/7/2011 |
G |
Yerel Mahkeme Karar Tarihi |
16/5/2012 |
16/5/2012 |
17/4/2012 |
18/4/2012 |
26/4/2012 |
18/4/2012 |
16/5/2012 |
H |
Temyiz Yolu Karar Tarihi |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
I |
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
İ |
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
Sıra |
8 |
9 |
10 |
11 |
12 |
13 |
14 |
|
A |
Başvuru Numarası |
2013/7567 |
2013/7699 |
2013/7700 |
2013/7701 |
2013/7739 |
2014/1717 |
2014/1718 |
B |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
Metin Bozooğlu |
Abbas Ağgül |
Emir Ali Bozooğlu |
Rıza Bozooğlu |
Hamu Elmas |
Ahmet Elmas |
Zabit Kul |
C |
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası |
11/4/2006 15. 045 |
8/5/2006 15. 809 |
11/4/2006 15. 040 |
13/7/2006 15. 047 |
14/4/2006 15. 127 |
11/4/2006 15. 003 |
11/4/2006 15. 052 |
D |
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası |
14/12/2010 2010/1-6019 |
26/10/2010 2010/1-5775 |
14/12/2010 2010/1-6011 |
14/12/2010 2010/1-5993 |
26/10/2010 2010/1-5701 |
10/5/2011 2011/1-6600 |
18/3/2011 2011/1-6432 |
E |
Sulhname imzalanma tarihi |
23/3/2011 |
24/3/2011 |
7/3/2011 |
14/4/2011 |
14/4/2011 |
17/6/2011 |
14/4/2011 |
F |
Paranın hesaba yatırıldığı tarih |
25/7/2011 |
25/7/2011 |
25/7/2011 |
25/7/2011 |
25/7/2011 |
24/10/2011 |
25/7/2011 |
G |
Yerel Mahkeme Karar Tarihi |
18/4/2012 |
26/4/2012 |
26/4/2012 |
26/4/2012 |
16/5/2012 |
26/4/2012 |
26/4/2012 |
H |
Temyiz Yolu Karar Tarihi |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
21/11/2012 |
I |
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarihi |
5/6/2013 |
20/6/2013 |
5/6/2013 |
5/6/2013 |
26/6/2013 |
26/9/2013 |
26/9/2013 |
İ |
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen ToplamSüre |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
7 yıl 1 ay |
6 yıl 10 ay |
7 yıl 2 ay |
7 yıl 5 ay |
7 yıl 5 ay |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.