
Esas No: 2013/5662
Karar No: 2013/5662
Karar Tarihi: 21/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İLYAS BAŞAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5662) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan ALTAN |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
İlyas BAŞAK |
Vekili |
: |
Av. Nezahat
PAŞA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sırasında hakların hatırlatılmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın adil yürütülmemesi
ve uzun sürmesi, mahkeme kararlarının gerekçeli olmaması, özel yetkili
mahkemelerde yargılama yapılması, temyizde duruşma yapılmaması, iddianamenin
kabulü kararının tebliğ edilmemesi, hukuka aykırı delillerin yargılamada
kullanılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; gözaltında psikolojik baskı
uygulanması ve doktora erişimin sağlanmaması nedeniyle işkence ve kötü muamele
yasağının; ifade alma işlemi sırasında özel hayata ilişkin sorular sorulması
nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2013 tarihinde İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/1/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş beyan etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. M.A. adlı şahıs hakkında terör örgütü üyesi olduğu şüphesiyle
teknik takip yapılması üzerine bu kişilerle görüştüğü iddiasıyla başvurucunun
da aralarında bulunduğu kişilerin evinde Nöbetçi İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
Üyeliğinin 20/5/2008 tarihli ve 2008/535 sayılı kararıyla arama yapılmasına
karar verilmiştir. Aynı kararla birlikte soruşturma dosyasında gizlilik kararı
verilmiştir.
7. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliği 21/5/2008
tarihli ve 2008/541 sayılı kararıyla başvurucunun müdafiiyle
görüşme hakkının yirmi dört saat süreyle kısıtlanmasına karar vermiştir.
8. Başvurucu 22/5/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 25/8/2008
tarihinde serbest bırakılmıştır.
9. Başvurucunun 25/5/2008 tarihinde bu kez Cumhuriyet savcısı
tarafından, müdafii huzurunda ifadesi alınmıştır.
10. Başvurucunun sevk edildiği Ortaca Sulh Ceza Mahkemesinde
25/5/2008 tarihinde müdafii huzurunda sorgusu
yapılmıştır. Mahkemece başvurucunun tutuklanma talebinin reddine karar
verilmiştir.
11. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK mülga 250. madde ile
görevli) yargılamaya başlanmış, 27/10/2008 tarihli duruşmada başvurucu
savunmasını yapmış ve duruşmadan vareste tutulma talebinde bulunmuştur.
Mahkemece aynı duruşmada başvurucunun duruşmalardan bağışık tutulmasına karar
verilmiştir.
12. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2011 tarihli ve
E.2008/161, K.2011/163 sayılı kararı ile başvurucunun terör örgütü üyeliğinden
6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli
kararda dayanılan delillerin nüfus kayıtları, adli sicil kayıtları, sanık
savunmaları, iletişim tespit tutanakları, el koyma ve arama tutanakları, sanık
ifade ve sorgu zabıtları, tüm dosya kapsamı olduğu belirtilmiştir. Gerekçeli kararın başvurucu ile ilgili
kısmı şöyledir:
"Sanık İlyasBAŞAK
PKK terör örgütü içerisinde Tuncay (k) M. A’ya bağlı olarak faaliyet
gösterdiği, 2008 yılı başlarında terör örgütünün ""edi
bese"" yeter artık ismiyle eylemlerine yoğunluk
verdiği, terör örgütü tarafından yandaşlarına araç kundaklama, molotof kokteyli atma gibi sivil itaatsizlik türü eylem
yapma talimatları verdiği, M.A’nın yönlendirmesi
sonucu 2008 yılı ocak ayının sonlarında yarıyıl tatilinden faydalanarak Van
iline gittiği, M. A.’nın talimatı doğrultusunda
kendisini arayan Selim (k) ve Kemal (k) isimli şahıslarla telefonla görüştüğü,
PKK terör örgütü kamplarında kısa bir süre eğitim aldıktan sonra geri dönmek
üzere terör örgütü kamplarına gitmek için hazırlık yaptığı sırada anneannesinin
öldüğü ve Irak’ın kuzeyinde bulunan terör örgütünün kamplarına örgütsel eğitim
almaya gidemediği ve Ortaca ilçesine geri döndüğü; örgütsel faaliyetlerinden
dolayı deşifre olmamak için Özkan (k) ismini kullandığı anlaşılmıştır. Sanığın
PKK terör örgütü ile fiili irtibat halinde olması, kod ad kullanması, örgütten
talimat ve emir alması, eylem yoğunluğu ve çeşitliliği birlikte
değerlendirildiğinde sanığın konumun sempatizanlık seviyesini aşıp örgüt
üyeliği boyutuna ulaştığı sonucuna varılarak örgüt üyeliği suçundan
cezalandırılması gerekmiştir. Her ne kadar sanığın ayrıca propaganda suçundan
cezalandırılması istenilmiş ise de; sanığın
eylemlerinin kül halinde değerlendirilmesi gerektiği, yaptığıfaaliyetlerinin
tamamını örgüt üyeliğine delil teşkil ettiği dikkate alındığında propaganda
suçundan cezalandırılmasına yer olmadığına karar vermek gerekmiştir."
13. Temyiz üzerine İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2011
tarihli kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10/4/2013 tarihli ve E.2012/9212,
K.2013/5668 sayılı ilamı ile onanmıştır.
14. Başvurucu, onama kararını 28/6/2013 tarihinde öğrendiğini
beyan etmiştir.
15. Başvurucu 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fırkaları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 21/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu;
i. İlk olarak gözaltına alındıktan sonra psikolojik baskı
altında tutulduğunu, doktora erişim imkânı sağlanmadığını, doktor raporlarının
usulüne uygun düzenlenmediğini, bu çerçevede Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının ihlal edildiğini,
ii. İkinci olarak yakalama sırasında derhâl haklarının
hatırlatılmadığını, hangi suç şüphesi ile gözaltına alındığının, hakkındaki
iddianın ne olduğunun, gözaltına alınma gerekçesinin dayanağı olan delillerin,
yakalama ve gözaltına alma işlemlerinin dayanak belgelerinin kendisine
bildirilmediğini, süresi içinde yetkili hâkim önüne çıkarılmadığını bu
nedenlerle Anayasa"nın 19. maddesinin ihlal edildiğini,
iii. Üçüncü olarak özel yetkili mahkemelerin bağımsız ve
tarafsız olmadığını, değerlendirme aşamasında iddianamenin kendisine tebliğ
edilmediğini, atılı suçu işlemediğini, suç ile arasında illiyet bağı
kurulmadığını, suçsuzluğunu ispata yönelik tanık dinletme taleplerinin reddedildiğini,
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini, savcının esasa ilişkin mütalaasının
kendisine bildirilmediğini ve esasa ilişkin savunmasının alınmadığını,
gözaltında müdafi yardımından yararlandırılmadığını, yargılamanın uzun
sürdüğünü, lehine olan delillerin toplanmadığını, temyiz duruşmasında hazır
bulundurulmadığını ve temyiz incelemesi yapan Yargıtay Özel Dairesinin etkili
bir temyiz denetimi yapmadığını, bu nedenlerle Anayasa"nın 36. maddesinin ihlal
edildiğini,
iv. Son olarak 5237 sayılı Kanun"un 53. maddesi gereğince
hakkında uygulanan medeni haklarına ilişkin sınırlamalar nedeniyle ve ayrıca
ifade alma işlemi sırasında kendisine özel hayatını ilgilendiren sorular
sorulması nedeniyle Anayasa"nın 20. maddesinin, Kürt kökenli olmasına bağlı
olarak hakkındaki yargılama ve ispat standartları konusunda ve terör suçlarında
özel infaz rejimi oluşturulması konusunda ayrımcılık yapıldığını iddia ederek
Anayasa"nın 36. ve 38. maddeleri ile bağlantılı olarak 10. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
19. Başvurucu, başvuru harç ve giderlerini ödeyecek gelirinin
bulunmadığını belirterek adli yardımdan faydalandırılma ve ayrıca iddia ettiği
75.000 TL maddi ve 75.000 TL manevi zararını karşılayacak, adil tatmin
sağlayacak bir tazminata hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
20. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini
ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun
olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu 25/5/2008 tarihinde gözaltına alınmasıyla başlayan
ve İlk Derece Mahkemesinin nihai kararının Yargıtayca
24/6/2013 tarihinde onanması ile sona eren yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §18). Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir.
Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
23. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
24. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve
terör örgütünün propagandasını yapma suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar, kanunlarda hapis
cezasını gerektirir şekilde tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın, Anayasa’nın 36. maddesinin
sağladığı güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
25. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun evinde arama yapıldığı 20/5/2008"dir. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin
başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşme tarihi olan
10/4/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
26. Yargılama süresince dosyanın incelemeye alındığı herhangi
bir duruşmanın olmadığı, davanın esasına ilişkin olarak ortalama üçer aylık
aralıklarla celse açıldığı,27/6/2008 tarihli tensip duruşmasında müzekkereler
yazıldığı (ses örneği alınması, ekonomik ve sosyal durumun tespiti amacıyla)
sonraki on bir celsede altı sanığın savunmasının alındığı müzekkerelerin
cevabının beklendiği, ses incelemesi için bilirkişi incelemesi yaptırıldığı
görülmüştür. Sonuç olarak soruşturma ve yargılama safhaları birlikte
değerlendirildiğinde yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir dönemin
bulunmadığı, yargı mercilerine atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli
özenin gösterildiği görülmüştür. Yargılama süresinin makul olup olmadığının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken
davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı gibi unsurlar bir bütün
olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından 4 yıl 10 ay 20 günlük
yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.
27. Açıklanan nedenlerle makul sürede yargılanma hakkına yönelik
bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
29. Başvurucu; Mahkeme kararlarının gerekçelerinin yeterli
olmadığını, hangi delile ve hangi gerekçeye dayanılarak mahkûmiyet hükmü
kurulduğunun açıklanmadığını, ses kaydının kendisine ait olmadığını
belirtmesine rağmen bu konuda bir inceleme yapılmadığını belirterek Anayasa’nın
36. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
32.Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi
adil yargılanma hakkının somut görünümlerindendir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği
ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir
(Güher Ergun ve diğerleri, § 38).
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
34. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra
tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda
toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri, B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 34).
35. Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve
argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki gerekçelendirmeninmutlaka detaylı olması şart değildir.
Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma
sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara
dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin
reddedilmesi hususunda makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak
ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (Sencer
Başat ve diğerleri, § 37).
36. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 18/6/2013, § 24).
37. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle
haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı” yönünden
zorunludur. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul
ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt
verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakmış olması
bir hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer
Başat ve diğerleri, §§ 38, 39).
38.Anayasa Mahkemesinin rolü derece mahkemelerinin hangi delile
dayanarak karar vermeleri gerektiğinin tespiti değilse de sonuca etkili iddia,
savunma ve delillerin kararın gerekçesinde karşılanıp karşılanmadığı adil
yargılanma hakkı çerçevesinde yapılacak incelemenin haricinde bırakılamaz.
39. İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında başvurucuyla
ilgili olarak PKK terör örgütü ile fiilî irtibat hâlinde olduğu, kod adı
kullandığı, örgütten talimat ve emir aldığı, eylem yoğunluğu ve çeşitliliği
birlikte değerlendirildiğinde konumunun sempatizanlık seviyesini aşıp örgüt
üyeliği boyutuna ulaştığı tespitlerine yer verilmiştir. Bu tespitlerde
bulunulmuş olmakla birlikte dosyaya sunulan delillerle bu tespitler arasında ne
şekilde bağ kurulduğu İlk Derece Mahkemesi kararından anlaşılamamaktadır. Diğer
bir deyişle eylemlerin (PKK terör örgütü ile fiili irtibat hâlinde olması, kod
ad kullanması, örgütten talimat ve emir alması)
sübutuna dayanak teşkil eden delillerin açıkça ve eylemlerle
ilişkilendirerek açıklanmadığı görülmektedir. Gerekçeli kararda başvurucunun
eylem yoğunluğundan ve çeşitliliğinden bahsedilmiş olmakla birlikte eldeki
delillerden yola çıkarak terör örgütü üyeliği kapsamında hangi somut fiilleri
işlediği, terör örgütü üyeliği suçu açısından çeşitli ve yoğun olduğu iddia
edilen eylemlerin ne şekilde subüta erdiği İlk Derece
Mahkemesi kararından anlaşılamamaktadır.
40. Diğer taraftan İlk Derece Mahkemesi başvurucunun
mahkûmiyetine karar verirken büyük oranda telefon görüşmelerine ilişkin
iletişim tespit tutanaklarına dayanmıştır. Başvurucu, telefon görüşmelerinin
kendisine ait olmadığını belirtmiştir. İlk Derece Mahkemesi diğer sanıklardan
biri hakkında ses kaydı incelemesi yaptırmasına rağmen başvurucunun ses
kaydının kendisine ait olmadığına ilişkin iddiasına ilişkin bir değerlendirmede
ve incelemede bulunmamıştır. İlk Derece Mahkemesi kararında ve Yargıtay
ilamında bu hususun değerlendirilmemesi, sonuca etkili bir delilin ilgili ve
yeterli gerekçeyle karşılanmaması sonucunu doğurmuştur.
41.Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
42. Öte yandan başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verildiğinden diğer şikâyetlerininayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
4. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
44. Başvurucu, iddia ettiği 75.000 TL maddi ve 75.000 TL manevi
zararını karşılayacak ve adil tatmin sağlayacak bir tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
45. Mevcut başvuruda, Mahkeme kararlarının yeterince
gerekçelendirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olduğundan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için dosyanın
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
46. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de
yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesinin başvurucu bakımından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülen mahkeme
kararlarının gerekçeli olmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli
karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir
10. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
I. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 21/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.