
Esas No: 2013/6899
Karar No: 2013/6899
Karar Tarihi: 20/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ONGUN YÜCEL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6899) |
|
Karar Tarihi: 20/4/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Okan
TAŞDELEN |
Başvurucu |
: |
Ongun YÜCEL |
Vekili |
: |
Av. Özlem
GÜMÜŞTAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hazır bulunması gereken kişilerin tamamı olmaksızın
gerçekleştirilen ev aramasının, başka bir dosya kapsamında müdafileri
olmaksızın kollukta verilen ve işkence altında alındığını ileri sürerek sonraki
aşamalarda geri alınan tanık ifadelerinin, polis kaydı (GBT) ya da bilgi fişi
yoluyla dosyaya girmiş olan ve beraatla sonuçlanan protesto/gösteri eylemlerine
ilişkin bilgilerin hükme esas alınması ve yargılamanın uzun sürmesi
nedenleriyle masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki hukuka
aykırı delil yasağının, gerekçeli karar ile makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/9/2013 tarihinde İstanbul 15. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 23/12/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
6/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/1/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) terör örgütüne
yönelik bir soruşturma çerçevesinde Eskişehir"de bulunan bir evde 1/10/2004
tarihinde arama yapılmıştır. Arama sırasında tutanak tanığı olarak mahalle
muhtarı hazır edilmiştir.
9. Eskişehir Sulh Ceza Mahkemesinin 2/10/2004 tarihli ve
2004/1010 Değişik İş sayılı kararı ile arama emrinin yasalara uygun olduğuna
karar verilmiştir.
10. 5/10/2004 tarihli uzman raporuna göre aramada ele geçen
kitaplardan birinin üzerinde başvurucunun parmak izi tespit edilmiştir.
11. Başvurucu 3/1/2005 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 6/1/2005 tarihinde Cumhuriyet savcısı önündeki ve
sorgusundaki ifadelerinde okuduğu kitapları ikinci ele satması nedeniyle
üzerinde parmak izine rastlanan kitabın Eskişehir"e ulaşmış olabileceğini,
örgütün üniversite yapılanması içinde faaliyet gösterdiği yönünde başka bir
soruşturma kapsamında kolluğa ifade veren G.B., S.G., B.Y. isimli kişileri
tanımadığını söylemiştir. Başvurucunun müdafii, adı
geçen şahısların Cumhuriyet savcısı önündeki beyanlarında işkence ve baskı
gördüklerini söyleyerek kolluktaki ifadelerini reddettiklerini ve haklarındaki
yargılamanın başka bir adliyede sürdüğünü belirtmiştir. Başvurucu müdafii, belirtilen kişilerin ifadelerini geri aldıklarına
ilişkin tutanakları Cumhuriyet savcısına ibraz etmiştir.
13. Başvurucunun MLKP terör örgütü içinde yer aldığına dair
kolluk aşamasında ifade veren G.B., S.G. ve B.Y.nin,
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1999/413 Hazırlık
numarasına kaydedilen soruşturma esnasında Cumhuriyet savcısı önündeki ve
sorgudaki ifadelerinde kolluk beyanlarının baskı ve/veya işkence zoruyla elde
edildiğini ve ifadeleri kabul etmediklerini söyledikleri görülmektedir. Tanık
G.B, ağır işkencelere ve kaba dayağa maruz kaldığını söylemiştir. Tanık S.G.,
gözaltı süresinde askıya alındığını, çıplak şekilde ıslak battaniyeyle
yatırıldığını, hayalarının sıkıldığını ileri sürmüştür. Tanık B.Y. ise fiziki
bir muameleye maruz bırakılmadığını fakat uzun saatler gözlerinin kapalı
tutulduğunu, işkence seslerinin kendisine dinletildiğini ve diğer tanıklara
yapılanlara maruz kalmak istemiyorsa ifadeyi imzalamasının kendisine
söylendiğini iddia etmiştir.
14. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2005 tarihinde
başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2005 tarihinde,
başvurucu ve diğer dört sanık hakkında "silahlı
terör örgütü kurma veya yönetme, anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak,
silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlarından iddianame düzenlemiştir. İddianamede,
başvurucunun 17/4/2000 tarihinde İstanbul Beyoğlu İTÜ kampüsünde düzenlenen
IMF"yi protesto eylemlerine katıldığı, 22/5/2000 tarihinde izinsiz gösteriye
katılması ve Millî Eğitim Müdürlüğü önünde düzenlenen protesto gösterisinde yer
alması nedeniyle hakkında soruşturma olduğu belirtilmiştir. Diğer bir sanığın
kaldığı evde ele geçirilen bir kitap üzerinde başvurucunun parmak izinin tespit
edilmesi ise başvurucunun örgütle bağlantısının ve örgüt üyeliğinin devam
ettiği yönünde yorumlanmıştır. Başvurucu dışındaki sanıkların örgüt üyeliğiyle
bağlantılı gerçekleştirildiği değerlendirilen çok sayıda eylemi bulunmaktadır.
16. (Kapatılan) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli) 31/1/2008 tarihli ve E.2005/91, K.2008/32 sayılı kararı ile
başvurucunun örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme,
kararını G.B., S.G. ve B.Y.nin başvurucuya ilişkin
kolluğa verdikleri ifadelerine, aramada ele geçen kitap üzerinde parmak izinin
rastlanmasına, ayrıca 17/4/2000 tarihinde İstanbul İTÜ Gümüşsuyu kampüsünde
düzenlenen protesto eylemine, 22/5/2000 tarihinde İstanbul"un Beyoğlu semtinde
düzenlenen gösteriye ve 27/7/2000 ile 13/6/2001 tarihli eylemlere katılması
nedeniyle hakkında soruşturma açılmasına dayandırmıştır. Mahkeme, toplantıya
katılma eylemlerinin örgüt üyeliği faaliyeti çerçevesinde bulunduğunu
değerlendirmiştir.
17. Başvurucu bu kararı, G.B., S.G. ve B.Y.nin
kolluktaki ifadelerinin müdafileri olmaksızın alındığını, bu kişilerin
Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme aşamasında bu ifadelerini baskı ve tehdit
altında verdiklerini belirterek reddettiklerini, dolayısıyla bu ifadelerin
hükme esas alınamayacağını, S.G.nin gözaltında
uğradığını iddia ettiği muameleler nedeniyle kolluk görevlilerine karşı açılan
davanın zamanaşımı nedeniyle düşürüldüğünü, bu hususta Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararı verdiğini, örgüt üyeliğine gerekçe yapılan
eylemler dolayısıyla açılan davalarda beraatına karar verildiğini, arama
yapılan evde bulunan bir kitap üzerinde parmak izinin tespit edilmesinin
mahkûmiyetine yetmeyeceğini, suçun ve cezanın tespitinde hata yapıldığını
belirterek temyiz etmiştir.
18. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 6/5/2009 tarihli ve E.2008/17004,
K.2009/5508 sayılı ilamı ile diğer hususların yanı sıra her bir sanığın sabit
görülen eyleminin neler olduğunun, sanıkların hangi eylemlere ne şekilde
katıldığının açıkça belirlenerek hangi delillerle bu sonuca varıldığının
tartışılıp değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
19. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bozma sonrası yirmi bir
duruşma gerçekleştirmiştir (15/9/2009, 10/11/2009, 2/3/2010, 4/5/2010,
29/7/2010, 21/102010, 2/11/2010, 18/1/2011, 5/4/2011, 21/6/2011, 4/10/2011,
13/12/2011, 21/2/2012, 10/4/2012, 15/5/2012, 12/6/2012, 24/7/2012, 31/7/2012,
7/8/2012, 14/8/2012 ve 28/8/2012).
29. Mahkeme 15/9/2009 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine, İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğünden ve ilgili Mahkemelerden
belge/dosya istenmesine karar vermiştir.
21. 29/7/2010 tarihli duruşmada esas hakkında mütalaasını vermek
üzere dosya Cumhuriyet savcısına tevdi edilmiştir.
22. Cumhuriyet savcısı mütalaasını 2/11/2010 tarihinde Mahkemeye
sunmuştur.
23. Başvurucu veya müdafii 10/11/2010
ile 4/10/2011 tarihleri arasındaki duruşmalara mazeret bildirerek ya da
herhangi bir beyanda bulunmaksızın katılmamıştır. Bu duruşmaların kiminde diğer
sanık ya da sanık vekilleri de mazeret bildirmiş veya esas hakkındaki
savunmalarını hazırlamak için Mahkeme onlara süre tanımıştır.
24. 13/12/2011 tarihli duruşmaya katılan başvurucu müdafii savunma hazırlamak için süre talep etmiştir.
25. Başvurucu müdafii 15/5/2012
tarihli duruşmaya gelmiş ve savunmasını yazılı olarak sunmuştur.
26. Başvurucu müdafii 12/6/2012 ve
7/8/2012 tarihli duruşmalara da katılmamıştır. Bu duruşmalarda diğer bir sanık müdafiine savunma için süre verilmiş, bir mahkemeden
istenen belgelerin gelmesi beklenmiş ve bir sanık müdafii
de mazeret bildirerek duruşmaya katılmamıştır.
27. Sonuç olarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 28/8/2012
tarihli ve E.2009/275, K.2012/159 sayılı kararı ile başvurucunun silahlı terör
örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
28. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
"DELİLLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ: ....
...
- İçişleri
Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 21.05.2003 tarihli yazısında;
.... bahse konu MLKP örgütünün silahlı bir terör
örgütü olup faaliyetlerine devam etmekte olduğunun belirtildiği, örgüt üyeleri
arasında sanıklardan T... L... ve N... Ş... isimlerinin geçtiği belirlenmiştir.
...
YASADIŞI SİLAHLI MLKP (...)
TERÖR ÖRGÜTÜ:
...
Soruşturmamıza konu edilen sanıkların MLKP
terör örgütünün yöntemlerine uygun bir şekilde suç tarihinde YÖK protestosunu
bahane ederek izinsiz korsan gösteri yaptıkları, kamu görevlilerine
direndikleri, slogan attıkları, molotof kokteyli ve
taş kullandıkları belirlenmiştir.
...
KGÖ gençliğin kitleler halinde komünizme
yönelmesini sağlamak ve MLKP Terör Örgütüne eleman kazandırmak için
oluşturulmuştur. Yürüyüş sırasında atılan sloganlar, taşınan pankart ve
flamalara konu olan SGD (Sosyalist Gençlik Derneği) de MLKP Terör Örgütünün
gençlik yapılanması olan KGÖ üyelerinin rahat hareket etmelerin[i] sağlamak
amacıyla legalize edilmiş uzantısıdır.
...
SANIKLARIN HUKUKİ DURUMLARI
YÖNÜNDEN MAHKEMEMİZİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
...
4-SANIK ONGÜN YÜCEL:
Sanık Ongun YÜCEL"in
yasadışı silahlı MLKP terör örgütünün yöneticisi konumunda olan diğer
sanıklarla irtibatlı olup sanıkların yakalanmasından sonra Eskişehir"deki
örgüte ait hücre evinde yapılan araştırma neticesinde, hücre evinde bulunan O
Yıl Hiçbir Yerde Değildik ibaresi yazılı kitabın yüzeyinde sanığın sol el
işaret parmağının tespit olunduğu, sanık hakkında beyanda bulunan G... B..."ın sanığın KGÖ. Üniversitesi
komitesinin sekreteri ve örgütlenmeden sorumlu olduğu, S... G..."in
sanığın KGÖ. İstanbul sorumlusu olduğu ve yine B... Y..."ın sanık Ongun YÜCEL"in KGÖ. yapılanmasından sorumlu olduğu şeklindeki beyanları hep
birlikte değerlendirildiğinde, sanığın örgütle organik bağ oluşturacak şekilde süreklililik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylem ve
faaliyetlerinin örgüt üyeliği suçuna vücut verdiği kanaatine varılarak eylemine
uyan ve lehine olan 5237 Sayılı TCK.nun 314/2.
maddesi gereğince mahkumiyeti cihetine gidilmiştir."
29. Başvurucu, ulusal ve uluslararası hükümlere aykırı olması
nedeniyle hükmü temyiz etmek istediğini belirterek süre tutum dilekçesi
vermiştir. Başvurucunun sunduğu belgeler arasında ve UYAP vasıtasıyla dosyasında
yapılan incelemede gerekçeli temyiz dilekçesine rastlanmamıştır.
30. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/7/2013 tarihli ve E.2013/4821,
K.2013/10539 sayılı ilamı ile mahkûmiyet hükmünü onanmıştır. Yargıtay ilamının
ilgili kısmı şöyledir:
"... sanıklar T... L... ve N... Ş..."in üyesi
bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye CumhuriyetiAnayasasını
cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden
olayları gerçekleştirdiği, sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç
suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik
bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu
belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş,
sanık M... Ç..."nin anılan örgütün
yöneticisi sanık Ongun Yücel"in ise üyesi olduğu kabul edilmiş, tüm sanıkların
cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı
gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir
isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısı ile sanıklar ...
müdafilerinin temyiz itirazlarının reddiyle ... hükümlerin ONANMASINA,"
31. Başvurucu, kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını;
internet yoluyla nihai karardan haberdar olduğunu belirtmektedir.
32. Başvurucu 2/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
33. Başvurucunun mahkûmiyetine konu silahlı örgüt üyeliği suçu
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 314. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; avukat yokluğunda ve işkence/baskı altında
kollukta verilen, sonradan Mahkeme huzurunda geri alınan tanık ifadelerinin
hükme esas alındığını, avukat ve sanığın yokluğunda işlem tanıkları olmaksızın
yapılan hukuka aykırı ev aramasına ve burada ele geçen delillere dayanıldığını,
yargılama konusu olmayan ve beraat kararları verilen eylemlerin
cezalandırılmasına gerekçe yapıldığını, bu eylemlerin GBT kaydı veya bilgi fişi
olarak dosyaya sokulduğunu, hukuka aykırı delillere dayanılarak hüküm
kurulduğunu ve yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek adil yargılanma hakkının
ve Anayasa"nın 38. maddesindeki ilkelerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ve mahkeme masraflarını
karşılayacak ekonomik gücünün bulunmadığını belirterek adli yardıma karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
36. Somut olayda, başvurucunun 2/9/2013 tarihli bireysel başvuru
formunda adli yardım talep ettiği ancak aynı tarihte gerekli harcı da yatırdığı
anlaşılmıştır. Bireysel başvuruda harç dışında başvurucu tarafından ödenmesi
gereken başka bir yargılama gideri bulunmamaktadır.
37. Bu itibarla başvuru harcının yatırılmış olması ve adli
yardımın daha önce yapılan giderleri kapsamaması nedeniyle başvurucunun adli
yardım talebi hakkında karar verilmesine yer bulunmamaktadır (Fettah Hansu, B. No: 2013/906, 16/4/2013,
§ 21).
2. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun; hakkında beraat kararı verilen
eylemlerin de mahkûmiyetine esas alındığına ilişkin iddiasının masumiyet
karinesi yönünden; diğer iddiaların ise yapılan aramayı ilgilendirdiği ölçüde
hukuka aykırı delil yasağı, daha sonradan geri alınan ifadelerin hükme esas
alınmasını ilgilendirdiği ölçüde gerekçeli karar hakkı ve yargılama süresini
ilgilendirdiği ölçüde makul sürede yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Hukuka Aykırı Delil
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, usulüne uygun biçimde gerçekleştirilen aramanın
hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son
cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
42. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak
öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu konuda sahip olduğu
bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte
dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§
18, 19).
43. Olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde
dayanılmayan iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel
mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz
(Bayram Gök, § 20).
44. Başvuruya konu olay bakımından aramanın hukuka aykırı
biçimde gerçekleştirildiğine dair temyiz aşamasında herhangi bir iddia dile
getirilmediği görülmektedir (bkz. §§ 17, 29).
45. Bu itibarla iddia edilen hak ihlalinin temyiz aşamasında
düzeltilmesi imkânını yargılama makamlarına tanımaksızın başvuruda bulunulduğu,
diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu şikâyetin Derece Mahkemeleri önünde
ileri sürülmeksizin ilk defa bireysel başvuru aşamasında dile getirildiği
anlaşılmıştır (Metin Polat, B.
No: 2013/1145, 10/6/2015, § 25).
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; tanıkların müdafiileri
olmaksızın ve baskı altında verdiklerini söyledikleri, daha sonraki aşamalarda
kabul etmedikleri ifadelerinin mahkûmiyeti kararına gerekçe yapıldığını ileri
sürmüştür.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun sürede
sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, beraat kararı verilmiş eylemlerinin de
mahkûmiyetine esas alındığını ileri sürmüştür.
52. Bakanlık yazısında mahkûmiyet kararının gerekçesinde
başvurucunun örgütle olan bağlantısını ortaya koymak için başvurucunun
17/4/2000, 22/5/2000 ve 13/6/2001 tarihlerinde düzenlenen eylemlere katılmış ve
hakkında soruşturma açılmış olmasının delil olarak kabul edildiği, bu
soruşturmalara dayanılarak başvurucunun örgüt içinde vahamet arz etmeyen
olaylarda yer aldığı sonucuna varıldığı, başvurucu hakkındaki GBT kayıtlarının
hükme esas alındığına dair kararda bir ibare bulunmadığı, 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca suçun hukuka uygun elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği,
Mahkeme kararının gerekçesinde daha önce yapılmış adli soruşturmalardaki
bilgilerin dikkate alındığı belirtilmiştir.
53. Başvurucu; cevap dilekçesinde bahse konu eylemlerle ilgili
bilgilerin dava dosyasına Emniyetin GBT ve bilgi fişi uygulaması neticesinde
girebileceğini, bu eylemlerin davayla ilgisi olmadığını ve beraatla
sonuçlandığını ifade etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
55. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan masumiyet karinesi,
Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin
(Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
56. Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz"
57. Sözleşme"nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı
fırkası şöyledir:
"Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır."
58. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan suçluluğu
ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
59. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık
"hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası
sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu
işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği, bu nedenle sanık hakkında beraat
kararı verilen durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin
kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü ve
Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu
sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz.
60. Somut olayda başvurucunun beraat ettiğini belirttiği
protesto eylemlerine katılmış olması, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
31/1/2008 tarihli kararında başvurucunun örgüt üyeliğinden mahkûm edilmesine
esas alınan deliller arasında sayılmıştır. Bununla birlikte Yargıtay tarafından
onanarak kesinleşen 28/8/2012 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararında,
başvurucunun örgüt üyeliği suçunu işlediği münhasıran tanık beyanlarına ve
arama sonucu ele geçen kitap üzerinde parmak izinin çıkmasına dayandırılmıştır
(bkz. § 28). Bu itibarla başvurucunun beraatla sonuçlandığını belirttiği
soruşturmalara konu eylemlerin başvurucunun mahkûmiyetine esas alınmadığı
görülmektedir.
61. Öte yandan Mahkemenin 28/8/2012 tarihli kararının MLKP terör
örgütüyle ilgili değerlendirmelerin yapıldığı kısmında başvurucu dâhil tüm
sanıkların anılan örgütün yöntemlerine uygun biçimde YÖK"ü protesto etmek
amacıyla korsan gösteri yaptıkları şeklindeki ibare de beraatla sonuçlanan
eylemlerin hükme esas alındığı yönünde anlaşılamaz. Öncelikle başvurucunun
katıldığı belirtilen eylemlerden herhangi birinin YÖK"ü protesto etmeye yönelik
olduğu ileri sürülmemiştir. İkinci olarak ise bahse konu ifadede tüm sanıkların
katıldığı bir eylemden söz edilmekle birlikte başvurucunun daha önce katılmış
olduğu eylemlerden herhangi birine diğer sanıkların da iştirak ettiğine dair
bir bilgiye dosya içinde rastlanılmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme kararındaki
ibareyle başvurucunun belirttiği eylemlerin kastedildiği söylenemez.
62. Yukarıdaki tespitler doğrultusunda başvurucunun anılan
bilgilerin GBT kaydı ya da bilgi fişi şeklinde dosyaya girdiğine yönelik ayrı
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Ayrıca dosya içinde başvurucunun
iddiasını destekleyen herhangi bir bilgi ve belgeye de rastlanılmamıştır.
63. Açıklanan nedenlerle masumiyet karinesine yönelik bir
ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurucunun şikayetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
64. Başvurucu; sonradan inkâr edilen, tanıkların işkence/baskı
altında verdiklerini belirttikleri ve müdafiileri
olmaksızın alınan kolluk ifadelerinin hükme esas alındığını ileri sürmüştür.
65. Bakanlık yazısında, tanıklar G.B., S.G. ve B.Y.nin başka bir soruşturma kapsamında ve müdafileri
olmaksızın kolluk tarafından alınan ifadelerinin mahkûmiyete dayanak yapılan
deliller arasında sayıldığı, bu kişilerin başvuruya konu yargılama aşamasında
dinlenilmediği ancak bu ifadelerin hükme esas alınan yegâne delil olmadığı,
başvurucunun bir kitap üzerinde parmak izinin tespit edilmesinin ve
başvurucunun katıldığı ve hakkında soruşturma açılan eylemlerin de Mahkeme
kararında delil olarak gösterildiği belirtilmiştir.
66. Başvurucu cevap dilekçesinde bu ifadelere ilişkin yargılama
safahatına ilişkin evrakları, işkence iddiasıyla AİHM"e
yapılan başvuruları ve kararı Mahkemeye sunduklarını, bu kişilerin dinlenmesi
taleplerinin kabul edilmediğini, işkence altında alınan ifadelerin hükme esas
alınmasının ve tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenilmemesinin AİHM tarafından
adil yargılanma hakkının ihlali olarak görüldüğünü ileri sürmüştür.
67. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
68. Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her
türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
69. Sözleşme"nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
70. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa"nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
71. Anayasa"daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa"nın 36. maddesine göre "tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini
etkili bir biçimde inceleme görevi" vardır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, §
33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, anılan
mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel
şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme’nin 6.
maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından
ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84,
85).
72. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra
tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda
kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin
sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat
ve diğerleri [GK], § 34).
73. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle
haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığını ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerekçeli karar hakkı yönünden zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri [GK], § 38).
74. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her
türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi
gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Diğer bir ifadeyle derece mahkemeleri,
kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (Yasemin Ekşi [GK], B. No: 2013/5486,
4/12/2013, § 56).
75. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], § 35).
76. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], § 39).
77. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın
sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte
bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması gerekmez. Ancak
gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma
sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara
dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin
reddedilmesi hususunda makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak
ölçü ve özene sahip olması beklenir (Sencer
Başat ve diğerleri [GK], § 37).
78. Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerinin hangi
delile dayanarak karar vermesinin gerektiğinin tespiti değilse de sonuca etkili
iddia, savunma ve delillerin kararın gerekçesinde karşılanıp karşılanmadığı
adil yargılanma hakkı çerçevesinde yapılacak incelemenin haricinde bırakılamaz.
79. Somut olayda başvurucunun mahkûmiyetine gerekçe gösterilen
deliller, üç tanığın başka bir dosya kapsamında verdikleri ve sonrasında inkâr
ettikleri ifadeleri ile başvurucunun bir kitap üzerinde bulunan parmak izinden
oluşmaktadır (bkz. §§ 28, 66). Dolayısıyla tanık ifadeleri başvuruya konu
yargılamada dayanılan esas deliller arasında yer aldığı ve bu beyanlara yönelik
iddiaların kararda yeterince karşılanması gerektiği açıktır.
80. Başvurucu, tanık ifadelerinin müdafi olmaksızın kollukta ve
işkence sonucu alındığını belirtmiş ve buna ilişkin dayanaklarını sunmuştur
(bkz. §§ 12, 17).
81. Başvurucunun, tanıkların Mahkeme huzurunda dinlenmediğine
ilişkin iddiasının bireysel başvuru süresinin dolmasından çok sonra sunduğu
cevap dilekçesinde dile getirilmiş olması nedeniyle incelenmesi olanağı
bulunmamaktadır. Bununla birlikte müdafi yokluğunda veya işkenceye dayalı
alınan ifadelere hükümde dayanılmasının yargılamanın hakkaniyete uygun biçimde
görülmesine olan etkisi dikkate alındığında (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §
170; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, §§ 61,
65); başvurucunun tanık ifadelerine karşı öne sürdüğü ve bir ölçüde
temellendirdiği iddiaların bahse konu yargılamanın çözümü için esaslı bir unsur
teşkil ettiği açıktır.
82. Somut olayda ise tanık ifadelerinin müdafii
yokluğunda verildiğine ve sonradan geri çekilmiş olduğuna, bu ifadelerin
işkenceye dayalı alındığına yönelik iddiaların gerekçeli kararda herhangi bir
biçimde değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın esasına etkili
bu konunun kararda karşılanmış olduğu ve başvurucunun gerekçeli karar hakkına
riayet edildiği söylenemez.
83. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. ve 141.
maddelerinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
84. Başvurucu, yargılamanın uzun bir sürede sonuçlandığını ileri
sürmüştür.
85. Bakanlık yazısında, benzer nitelikteki başvurulara ilişkin
daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak görüş sunulmasına gerek
görülmediği bildirilmiştir.
86. Başvurucu, cevap dilekçesinde Yargıtayın
bozma kararı sonrasına kadar tutuklu yargılandığını, kendisine yönelik
suçlamalara konu tüm delillerin toplanmış olduğunu, yargılama süresince dosyaya
eklenen yeni bir delilin bulunmadığını belirtmiştir.
87. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa"nın 141. maddesi
de -Anayasa"nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
88. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
89. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı
3/1/2005"tir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının
nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin
Ceyhan, § 35). Mevcut olayda yargılama, Yargıtay onama kararının
verildiği 8/7/2013 tarihinde yani 8 yıl 6 ay 5 günde sonuçlanmıştır.
90. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucunun 3/1/2005 ile 15/9/2009 tarihleri arasında tutuklu olarak
yargılandığı, Yargıtayın bozması sürecinde başvurucu
yönünden yapılan esaslı bir araştırmanın bulunmadığı, başvurucu müdafii birçok duruşmaya mazeret bildirerek ya da
bildirmeksizin katılmamış ise de bunun yargılamayı önemli biçimde etkilemediği,
diğer sanıklar yönünden araştırılması gereken çok sayıda eylem bulunmakla
birlikte başvurucunun bu eylemlere katıldığına yönelik bir iddia veya inceleme
bulunmadığından başvurucu yönünden konunun karmaşık bir nitelik taşımadığı
değerlendirilmiştir. Bu itibarla 8 yıl 6 ayın üzerinde sonuçlandırılan
yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
91. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
92. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
93. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesini talep etmiş; tazminat
talebinde bulunmamıştır.
94. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
95. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
96. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebi hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hukuka aykırı delil yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli
karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.