Abaküs Yazılım
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/478
Karar No: 2021/1082
Karar Tarihi: 07.10.2021

BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/478 Esas 2021/1082 Karar Sayılı İlamı

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/478
KARAR NO: 2021/1082
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 1.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/10/2017
NUMARASI: 2016/241 E. 2017/226 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı, istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı adına TPE nezdinde tescilli ... ve ... tescil nolu “... “ markalarının, davacı adına tescilli “...” markasıyla iltibas yarattığını, davacı markasının tanınmış marka olduğunu, davalı adına tescilli markaların davacı markaları ile aynı sınıfta tescilli olduğunu, ortalama tüketicinin markaları karıştırma ihtimalinin bulunduğunu beyan ederek davalı adına tescilli markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davalı şirketin, her türlü tıbbi cihaz ve yedek parçaları, sarf malzemeleri, her türlü medikal malzemenin üretimi, alımı, satımı, ithalatı, ihracatı vb…. alanında faaliyet göstermekte olduğunu ve sektöründe tanınır ve talep görür seviyelere ulaştığını, TPE Başkanlığı nezdinde 13.09.2011 tarih ve ... sayılı << ... >> markası 10. Sınıfta , 08.07.2015 tarih ve ... sayılı << ... >> markası 35. Sınıfta tescil edildiğini, davalıüvekkili şirketin << ... >> markasında köşeleri yuvarlatılmış mavi kare içerisinde a harfini içeren logo bulunduğunu, oysa davacı şirketin markasında ise bu şekilde ayırt edici hiçbir logo bulunmadığını, ortak kök olan dışında << ... >> ibaresi dışında, markalarda hiçbir ortak unsur bulunmadığını, müvekkili şirketin << ...+ ŞEKİL >> den müteşekkil markasında yazı kısmı << .. >> sesleri ile yani kırmızı kelimesinin eş anlamlısı olan << ... >> kelimesi ve müzikte sol anahtarındaki 3. ses olan << ... >> notasının okunuşlarının birleşimi olarak seslendirilmekte olduğunu, Davacının markasının ise, ilk hece ortak olmak kaydıyla, 2. Hece << ... >> olarak yani kelimesi gibi seslendirildiğini, işitsel olarak da tamamen farklı markalar olduklarını, müvekkilinin ... sayılı tescil belgesindeki emtia listesi de incelendiğinde << Cerrahi, tıbbi, diş hekimliği ve veterinerlik için alet, cihaz, mobilyalar, yapay organlar ve protezler, tıbbi ortopedik malzemeler, ameliyathane giysileri ve steril örtüler, cinsel amaçlı aletler ve malzemeler, prezervatifler, biberonlar, biberon emzikleri, emzikler, bebekler için diş kaşıyıcılar >> emtialarında ürünlerini üretip satmakta olduğunu, davacının bu sınıflarda marka başvurusunu yıllarca hiç yapmadığını, yalnızca müvekkilinin tescilli markasından çok daha sonra 2012/27722 nolu marka ile bu sınıftaki ürün ve hizmetler için başvurduğunu, davacının bu davayı açmakta kötüniyetli olduğunu, zira, tıbbı malzeme sektörüyle uzaktan yakından bir alakası olmayan, uzun yıllarca 10. sınıfta başvuruda dahi bulunmayan davacının sırf << ... >> hecesinden oluşan ilk 2 harfin ortak oluşuna dayanarak görsel ve işitsel olarak benzemeyen markalar hakkında dava açmakta olduğunu, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini beyan etmişlerdir. İlk Derece Mahkemesince; ''...Bilirkişi raporuna itibarla, davalı markasının medikal sektörde faaliyet gösterdiği, davalı markalarından 10.sınıfta tescilli olan ... numaralı markanın başvuru tarihinin davacının aynı sınıfta tescilli markasının başvuru tarihinden önce olduğu, davalı markasının ... ibaresinden oluşmasına rağmen davacı markasının yazıdan ibaret olduğu, iltibas değerlendirmesinin her somut olayın özelliklerine göre kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğini, bu nedenle dosyaya sunulan emsal kararların bağlayıcı olmadığı, sonuç olarak her iki marka arasında iltibas ihtimalinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine'' karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Somut davada, davacı markasının tanınmış olup olmadığı hususunun incelenmediğini, basit bir google araştırması dışında bir araştırma yapılmadığını, Tanınmış markaların hangi sektörde tanınmış oldukları tartışılmaksızın tanınmış markalara tanınan haklardan yararlanması gerektiğini, Mahkemece aksi yöndeki kanaatin yasaya aykırı olduğunu, Davacı markasının özellikle Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları tarafından bilinmesi nedeniyle markanın Almanca telaffuzunun dikkate alınması gerektiğini, marka ''...'' olarak tescil edilmiş ise de, okunuşunun ''...'' olduğunu, bu haliyle her iki markanın hem yazılış hem de fonetik olarak birbirine benzediğini, Mahkemece bu hususun gözardı edilmesinin hatalı olduğunu, Mahkemenin, bilirkişi raporuna yapılan itirazları değerlendirmeden karar verdiğini, davalı markasının iltibas oluşturduğunu, aksi yöndeki Mahkeme kararının yüzeysel bir incelemeye dayandığını beyan ederek Mahkemece verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talepli davadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı adına tescilli ... numaralı marka ve ... numaralı markalar ile davacı adına tescilli markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları ile markanın hükümsüzlüğüne ilişkin koşullar 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir.Bu şekilde davacının marka tescilinden kaynaklanan haklarını kullanma yetkisinin bulunduğu saptandıktan sonra, bir marka tescil başvurusunun reddedilmesinin ve tescilli bir markanın hükümsüz sayılmasını gerektiren nedenlerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır. 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPE tarafından mutlak ret nedenleri kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Marka tescilinde nispi ret nedenleri ise 8. maddede düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK'nın “Markanın Hükümsüzlüğü” başlıklı 42. maddesinde hükümsüzlük hâlleri düzenlenmiş olup, eldeki davayla ilgili olan birinci fıkrasının (b) bendinde, aynı KHK’nın 8. maddesine atıf yapılarak, 8. maddede sayılan hâllerde markanın hükümsüz sayılacağı belirtilmiştir. Anılan madde düzenlemesi aynen; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez: a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa, b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklindedir. Bu düzenleme uyarınca getirilen yaptırımın iki koşulun bir arada bulunması hâlinde uygulanacağı görülmekte olup, bunlardan birincisi tescili istenen markanın daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisi ise; her iki markanın da aynı veya benzer tür mal ve hizmetlerde kullanılmasıdır. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinin (4.) bendinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise; bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halk olduğunun göz önünde tutulmasıdır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise, iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla iltibas tehlikesi; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın esas unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine halkın, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; Davacıya ait ''...'' markası ile davalıya ait ''...İ'' markaları arasında iltibas ihtimalinin değerlendirilmesi amacıyla dosyanın Mahkemece bilirkişi heyetine tevdi edildiği, bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelerin teknik ve bilimsel anlamda yeterli olup, denetime elverişli olduğu, davacı tarafça rapora yapılan itirazların mahiyeti dikkate alındığında, ileri sürülen hususların hukuki takdirinin Mahkemeye ait olduğu, dolayısıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine gönderilmediği ve rapora karşı yapılan itirazların karşılanmadığı yönündeki davacı istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Tarafların iddia ve savunmalarına, toplanan delillere ve bilirkişi heyetince sunulan rapora göre; hükümsüzlüğü talep edilen davalı adına tescilli markaların ... numaralı marka ile ... numaralı markalar olduğu, belirtilen markaların ''...'' ibaresiyle sırasıyla 10. ve 35.sınıflarda tescilli olduğu, 10.sınıfta tescilli olan ... numaralı markanın başvuru tarihinin davacının aynı sınıfta tescilli ''...'' markasının başvuru tarihinden önce olduğu, bilirkişi raporuna ve davalıya ait internet sitesi üzerinde yapılan tespitlere göre, davalının ''tek kullanımlık tekstil tıbbi malzemeleri'' üretiminde faaliyet gösterdiği, markasal kullanımın ''...'' ibaresiyle gerçekleştiği, bilirkişi heyetinde Medical Uzmanı olarak yer alan sektörel bilirkişinin tespitlerine göre, davalının kullandığı ''...'' ve ''...'' ibarelerinin 2007 yılından beri medikal sektörde tanındığı, davacıya ait ''...'' markasının ise, Türkiye'de tanınmış marka olduğuna ilişkin dosyaya yansıyan ikna edici bir delil bulunmadığı, bu hususta emsal nitelikte dosyaya sunulan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/17518 Esas ve 2014/5837 Karar sayılı kararının ise, aynı davacının ''...'' markasının tanınmış marka olarak tescili için yaptığı başvurunun reddine ilişkin TPE YİDK kararının iptali amacıyla açtığı davada Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın onanmasına ilişkin olduğu, ancak kararda davacı markasının ''mağazacılık'' sektöründe tanınmış olduğunun vurgulandığı ve bu gerekçeyle kararın onandığı, oysa eldeki davada, yukarıda belirtildiği gibi davalının farklı bir sektörde hizmet verdiği, iltibas iddiasının her somut olayın özelliğine göre yorumlanması gerektiği, söz konusu Yargıtay kararına konu olayın özelliklerinin eldeki davaya emsal oluşturacak nitelikte olmadığı görülmektedir. Diğer yandan, davalı markası bir şekil markasıdır. Markaya ait tescil belgesi incelendiğinde; kare şeklinde mavi fon rengi üzerinde beyaz renkli ters ''V'' görünümünde bir işaret bulunduğu, işaretin altında ''...'' ibaresinin bulunduğu görülmekte olup, davacı markasını ise, sadece yazı karakteri ile ''...'' ibaresi oluşturmaktadır. Bu haliyle davalı markasının markanın ayırt edici işlevini karşıladığı görülmektedir. Fonetik yönden yapılan incelemede; her ne kadar davacı tarafça, davacı markasının Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları tarafından bilindiği ve markanın Almanca telaffuzunun ''...'' olduğu ve bu durumun ortalama tüketici nezdinde iltibas oluşturduğu ileri sürülmüş ise de, somut uyuşmazlıkta Türkçe dilindeki telafuz biçiminin esas alınması gerektiği, her iki markanın ortalama tüketici nezdinde bıraktığı bütüncül algı dikkate alındığında, kelime kökü ''...'' ibaresi olarak aynı olsa da, davalı markasındaki ayırt edici unsurun ''...'' ibaresi olduğu ve bu ibarenin davacı markasındaki ''...'' ibaresi ile farklı bir telaffuza sahip olup, her iki markaya konu ibarenin bütün olarak yarattığı etkinin aynı olmadığı, açıklanan tüm bu nedenlerle iltibas iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan sebeplerle, 556 sayılı KHK'nın 8/1-b ve 42. maddesi kapsamında hükümsüzlük koşullarının somut olayda bulunmadığı, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, Mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Dolayısıyla, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 1.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nin 19/10/2017 tarih, 2016/241 E. 2017/226 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 5- Davacı tarafınca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK'nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay'a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 07/10/2021



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi