
Esas No: 2013/9332
Karar No: 2013/9332
Karar Tarihi: 20/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL YILDIRIM VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/9332) |
|
Karar Tarihi: 20/4/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Cüneyt
DURMAZ |
Başvurucular |
: |
1. İsmail
YILDIRIM |
|
|
2. Rıdvan
YILDIRIM |
|
|
3. Serdar
YILDIRIM |
|
|
4. Türkan
YILDIRIM |
|
|
5. Süreyya
ÇAÇA |
Vekili |
: |
Av. Mustafa
ERCAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 2003 yılında uğranılan bıçaklı saldırı sonucu
gerçekleşen ölüm olayıyla ilgili ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi ve
devam etmesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasınailişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru Kızıltepe 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
16/12/2013 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
24/8/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 12/9/2003 tarihinde saat 15.00 sıralarında kendisine ait
hayvan sürüsünü otlatmakta olan A.B., Şırnak-Cizre kara yolu Kızılsu mevkisinde bir erkek
cesedi olduğunu fark etmiştir. Aynı gün saat 17.00 sıralarında Çavuşhan Mahallesi Muhtarı S.Ç.ye telefonla bilgi vermiş,
S.Ç. saat 18.30"da Kumçatı Jandarma Karakol
Komutanlığı görevlilerine olayı bildirmiştir.
9. Jandarma Komutanlığı askerleri, Şırnak-Cizre kara yolunun 27.
kilometresinde, anayola 65 metre mesafede, anayoldan ayrılan Kızılsu tali yoluna ise 10 metre mesafede sırtüstü yatan
söz konusu erkek cesedine saat 19.30 sıralarında ulaşmıştır. Bölgede yaşanan
terör eylemleri nedeniyle ceset üzerinde uzaktan kumandalı bomba düzeneği
olabileceği değerlendirilerek inceleme yapılmış; çevrede gerekli güvenlik
önlemleri alındıktan sonra ancak gece saat 02.00 sıralarında Cumhuriyet savcısı
olay yerine gelmiştir.
10. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ve
Adli Tıp Kurumu tarafından ceset üzerinde ayrı ayrı yapılan incelemeler
neticesinde maktulün boynunun vücudundan ayrılmayacak şekilde kesilmiş olduğu,
vücudunun on yedi farklı bölgesinde bıçak yarası bulunduğu tespit edilmiştir.
Cesedin üç dört gün açıkta beklediği, bileklerinden bağlandığı, ayaklarının
çıplak olduğu ve yerde sürüklenmiş olduğu da diğer tespitler olarak kayıtlara
geçmiştir.
11. Maktulün cesedinin bulunduğu Kızılsu
mevkisinde anayol kenarında maktule ait çakmak, cep
telefonu ve terlikler bulunmuştur. Ceset ise anayola daha uzak bir mesafede
bulunmuştur. Olay yeri inceleme ekibi tarafından cesedin yanında faile ait
olabileceği değerlendirilen bir adet ayak izi tespit edilmiştir. Olay yerine
ait fotoğraflar çekilerek soruşturma dosyasına eklenmiştir.
12. Maktulün üzerinden Reşat Yıldırım adına düzenlenmiş nüfus
cüzdanı çıkmış, yakınları tarafından teşhis edilerek kimliği doğrulanmıştır.
Maktulün cebinden 47 PE ... plakalı kamyona ait ruhsat ve sigorta poliçeleri
çıkmasına rağmen olay yerinde araç ve anahtarına rastlanmamıştır.Maktul üzerinden çıkan cep telefonu
ve bazı isimler ile telefon numaralarının yazılı olduğu bir kâğıt parçası
incelenmek üzere muhafaza altına alınmıştır. Ayrıca maktulün cebinde “ne olur sevgilim bana doğruyu söyle”
sözleriyle başlayan,“seni çok seviyorum çilili” sözleriyle
biten bir mektup bulunmuştur.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12/9/2003 tarihinde
2003/900 sayılı soruşturma başlatılmıştır. Maktul üzerinde ölü muayenesi ve
otopsi işlemleri yapılmıştır. Soruşturma işlemleri genel olarak kolluk
tarafından yürütülmüştür. Jandarma Komutanlığı aracılığıyla tanıkların
ifadeleri alınmış ve fezleke düzenlenerek Cumhuriyet Başsavcılığına
sunulmuştur.
14. Anılan fezlekede ailesinden maktule ait olduğu öğrenilen
0537 202 ... numaralı telefon ile en son 6/9/2003 günü saat 19.55’te 0536 833
... numaralı telefon ile 45 saniye görüşme yapılmış olduğu, 0537 202 ...
numaralı telefon hattının Reşit Yıldırım adına değil İsmail Çetin adına kayıtlı
olduğu ve İstanbul"dan alındığının tespit edildiği ancak olay yerinde bulunan
cep telefonu üzerinden çıkan telefon hattının M.P. adına kayıtlı 0537 721 ...
numara olduğu, kartın 11/9/2013 günü Şırnak’ta “B… İletişim”den
alındığı, bu numara ile hiç görüşme yapılmadığı, kamyonunu bırakıp kaçan
eşkâlleri belli ancak kimlikleri tespit edilemeyen iki şahıs tarafından Reşit
Yıldırım"ın öldürülmüş olabileceği, kaçan şahıslardan birinin M.P. isimli şahıs
olabileceğinin, kamyonu bırakıp kaçan iki kişiyi gören ve kısmen eşkâl tarifi
yapan R.Ç., H.T. ve Z.Ç.nin verdikleri ifadede samimi
olmadıklarının, M.P. hakkında tespit edilen bilgilerden Reşit Yıldırım"ın ölümü
ile ilgili bu şahsın da ilgisinin olabileceğinin kuvvetle muhtemel olduğunun
değerlendirildiği ifade edilmiştir.
15. Fezlekede yer verildiği üzere olay yerinde bulunan cep
telefonunun içinden çıkan sim kartın maktule ait olmadığı anlaşılmıştır.
Maktulün kullandığı sim kart bulunamamış, M.P. adına kayıtlı başka bir sim kart
ele geçirilmiştir. İletişim şirketinden alınan kayıtlarda sim kart ile hiç
görüşme yapılmadığı anlaşılınca bu konuda başka araştırma yapılmamıştır.
16. Maktulün resmî olarak evli olmadığı ancak beş yıldır
birlikte yaşadığı F.Ç. Jandarma Komutanlığına verdiği ifadesinde imam nikahlı
eşi olarak bahsettiği maktulün başka bir kadınla ilişkisi olup olmadığını
bilmediğini, maktulün son olarak 6/9/2003 tarihinde arkadaşı ve ortağı N.Ö.,
eşi E.Ö. ve S.Ö. ile birlikte iki gece evde konakladığını ve sonra bir daha
kendisinden haber alamadığını belirtmiştir. F.Ç., kolluk görevlilerinin Reşat
Yıldırım’ın evlerinde misafir olarak kalan arkadaşının eşi E.Ö. ile ilişkisi
olup olmadığına yönelik ısrarcı sorusuna bir kez daha bilmediği yanıtını
vermiştir.
17. Tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere maktul, 2003 yılı Ağustos ayında satın aldığı ancak parasını ödemediği kamyonu
ile Şırnak çevresindeki köyleri dolaşarak saman ticareti yapmaktadır. Oto
komisyoncusu M.K., defalarca aramasına rağmen maktule ulaşamadığını ve
alacağını hâlâ tahsil edemediğini belirtmektedir.
18. Saman ticareti için gittiği köylerde bazı geceler kaldığı
bilinen maktulün Dağdibi köyünde Iraklı evli iki
kadınla ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Aynı zamanda başvurucu olan
maktulün ağabeyi İ.Y.ye göre maktul ölümünden iki hafta önce Dağdibi köyünde üç gece kalmıştır. Ancakbahsi
geçen kadınların kimler olduğu konusunda bilgi bulunmamaktadır.
19. Maktulün iş seyahatlerinden birine katılaneşi
F.Ç., maktulün ölümüyle ilgisi olabileceğini düşündüğü bir olayı şöyle
aktarmaktadır: Pirinçli köyünde maktulün ortağı N.Ö.nün evinde iki gece konakladıktan sonra ayrılmak
üzereyken yanına yaklaşan on beş yaşındaki F.Ö. “Senin kocan pistir, yaramaz, bozuktur, bir daha bu köye gelmesin.”
demiştir. F.Ö. tanık olarak jandarmaya verdiği ifadesinde bu iddiayı
reddetmiştir. Maktulün ölümünden önceki gün bu köyde bulunduğu bilinmektedir.
20. Geçitboyu, maktulün zaman zaman
gittiği köylerden bir diğeridir. Kesin olarak bilinmeyen bir tarihte maktul ve
kardeşi İ.Y., Geçitboyu köyünden ismini bilmedikleri
bir şahsa saman satmışlardır. Saman ücretini tahsil edemedikleri için
aralarında münakaşa çıkmış, şahıs tarafından tehdit edilmişlerdir. Olayı köyün
imamının gördüğü belirtilmekle birlikte tehdit eylemini gerçekleştirenlerin kim
oldukları bilinmemektedir. Jandarma kayıtlarına göre maktul en son bu köyde
görülmüştür.
21. Maktulün öldürüldüğü değerlendirilen 10/9/2003 gecesi saat
22.00 sıralarında maktule ait kamyon kimliği belirsiz iki erkek şahıs
tarafından Davutköy"e şüpheli bir şekilde
bırakılmıştır. 17 ile 25 yaş arasında, birisi 1.65
metre diğeri 1.80 metre boylarında olduğu belirtilen şahıslar kamyonun
mazotunun bittiğini belirterek aracı uygunsuz bir yere park ettikten sonra
kaçarak köyü terk etmişlerdir. Bu kişilerin açık kimlikleri bilinmemektedir.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı, yapılan tüm araştırmalara rağmen
faillerin kimliklerini tespit etme olanağının artık kalmadığı gerekçesiyle
aldığı daimî arama kararını 30/4/2004 tarihinde Jandarma Komutanlığına
bildirmiştir. Bu karar üzerine kolluk, üçer aylık sürelerle faillerin
araştırılmaya devam edildiğini bildiren ancak ne şekilde araştırıldığının
belirtilmediği bir yazıyı düzenli olarak Cumhuriyet Başsavcılığına göndermeye
başlamıştır.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/1/2007 tarihinde, ilgili iletişim
şirketinden “0537 202 ... numaralı hat ile
12.08.2003-12.09.2003 tarihleri arasında yapılan görüşmelerin IMEİ nosu ve yer bilgisinin gösterilerek gönderilmesi”
talebinde bulunmuştur.
24. 8/5/2009 tarihinde maktulün üzerinden çıkan sim kartın adına
kayıtlı olduğu M.P. hakkındatutuklanmak üzere
yakalama emri düzenlenmiştir. Kasım 2001 ila Nisan 2003 tarihleri arasında
Şırnak"ta askerlik yapan M.P.nin kimlik fotokopisini
telefon bayisine verdiği,bilgisi
dışında adına hat çıkarıldığı anlaşılınca 3/4/2012 tarihinde yakalanarak kasten
öldürme suçundan ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.
25. Cumhuriyet Başsavcılığının almış olduğu daimî arama kararı
geçerliliğini sürdürmektedir. Cumhuriyet Savcısı son olarak 9/10/2013 tarihinde
Jandarma Komutanlığına, daimî arama kararında belirtilen üç aylık süre içinde
yazısına cevap verilmediğini belirtmiştir. Soruşturma faili meçhul olarak devam
etmektedir.
26. Başvurucular 16/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Bakanlığa yapılan bildirimde (bkz. § 5), Anayasa’nın 17.
maddesi uyarınca başvurucuların yaşam haklarının ihlal edilip edilmediği, bu
kapsamda özellikle de aşağıda yer verilen hususlar hakkında görüş sunulması
talep edilmiştir:
“a. Maktulün cebinde
bulunan mektubun kim tarafından veya kimin için yazıldığının araştırılıp
araştırılmadığı
b. Dağdibi Köyünde
yaşadığı ve maktulle ilişkisi olduğu belirtilen Iraklı kadınlarla ilgili
araştırma yapılıp yapılmadığı
c. Pirinçli Köyünden F.Ö. isimli çocuğun
maktul hakkında sarf ettiği sözlerin nedeninin araştırılıp araştırılmadığı
d. Maktulün son kez görüldüğü Geçitboyu Köyünden maktulü tehdit eden kişilerin
kimliklerinin tespit edilip edilmediği
e. Halen devam etmekte olan soruşturmanın
makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığı …”
28. Bakanlık görüşünde, özellikle dikkate alınması talep edilen
hususlarla ilgili olarak Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı ile yazışma yapıldığı,
bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sunulan 6/8/2015 tarihli ve
2003/900 Soruşturma sayılı yazıda söz konusu soruşturma sürecinde maktulün
cebinde bulunan mektubun kim tarafından ve kimin için yazıldığının tespit
edilemediği, söz konusu mektubun emanete alınmış olduğu, ekte gönderilen
maktulün kardeşi İ.Y.nin 13/9/2003 tarihli ifadesinde
""Bana göstermiş olduğunuz mektubu yazan
elin sahibini de bilmiyorum. Yazı itibariyle tanıyamadım. Tahminimce kardeşim
alacak meselesi nedeniyle öldürülmüştür."" şeklinde beyanda
bulunduğu, bunun dışında söz konusu mektuba ilişkin herhangi bir belgenin
soruşturma dosyası içinde mevcut olmadığı ifade edilmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığının anılan yazısında, maktulün Dağdibi köyünde yaşadığı ve maktulle ilişkisi olduğu
belirtilen Iraklı kadınlarla ilgili olarak tanık beyanlarına başvurulmak
suretiyle araştırma yapıldığı, tanıklardan İ.S.nin
21/9/2003 tarihli ifadesinde ""Bu şahsın
köyde herhangi birisiyle büyük çaplı alacak verecek davası veya kadın
ilişkisinin olup olmadığını bilmiyorum."" şeklinde beyanda bulunduğu,aynı şekilde tanıklardan A.S.nin
de 20/9/2003 tarihli ifadesinde ""Reşat"ın
bizim köyden herhangi bir kadınla ilişkisinin olduğunu duymadım.""
şeklinde beyanda bulunduğuancak konuya ilişkin tanık
beyanlarına başvurmak suretiyle araştırma yapılmış olmasına rağmen Iraklı
olduğu belirtilen kadınların kimlik bilgilerinin tespit edilemediği
bildirilmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığı anılan yazısında ayrıca Pirinçli
köyünden F.Ö. isimli çocuğun soruşturma kapsamında konuya ilişkin olarak
beyanına başvurulduğu ancak çocuğun “Ben
Reşat"ın eşi Fatma"ya "Kocan pistir, bozuk ve yaramaz adamdır, bir daha bu köye
gelmesin" demedim.” diyerek söz konusu iddiaları reddettiği,
maktulün son kez görüldüğü Geçitboyu köyünden maktulü
tehdit eden kişilerin kimliklerinin tespit edilemediği ifade edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
31. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve
esaslarına ilişkin 18/10/2011 tarihli Genelge"sinin
ilgili bölümü şöyledir:
“…
50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin
soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet
savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma
evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile
yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da
tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip
edilmesi,”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular; kardeşleri Reşat Yıldırım"ın 2003 yılında
öldürülmesinin üzerinden on yıldan fazla süre geçtiğini,faillerin
tespiti için yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını,sadece
kolluk ile gerçekleşen ve bir sonuç getirmeyen yazışmaların yapılmasıyla
yetinildiğini, Cumhuriyet Başsavcılığının sonuca yönelik bir soruşturma işlemi
yürütmediğini, soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek yaşam ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği ileri sürmüş; maddi ve manevi
tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular tarafından Anayasa’da güvence
altına alınan diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu
değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Bakanlık görüşünde, zaman bakımından yetki konusunda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verildikten
sonra başvuruya konu olayın 12/9/2003 tarihinde gerçekleştiği, olaya ilişkin
yürütülen soruşturmanın derdest olduğu, soruşturma kapsamında Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından 30/4/2004 tarihinde faillerin tespitine imkân kalmadığı
gerekçesiyle daimî arama kararı verildiği, maktulün üzerinden çıkan sim kartın
sahibi olduğu anlaşılan M.P. isimli kişinin yakalanmasına ilişkin kararın verildiği
8/5/2009 tarihine kadar herhangi bir esaslı işlem yapılmadığı, adı geçen M.P.
isimli kişinin 3/4/2012 tarihinde yakalandığı, bilgisi dışında adına hat
çıkarılmış olduğu anlaşılınca serbest bırakıldığı, bu tarihten sonra da
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen daimî arama kararının geçerliliğini
sürdürmekte ve söz konusu soruşturmanın faili meçhul olarak devam etmekte
olduğu ifade edilmiştir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrasında Anayasa Mahkemesinin ancak 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceleyeceği hükme bağlanmıştır.
37. Başvuru konusu ceza soruşturması derdesttir. Bakanlık
görüşünde belirtilen 30/4/2004 tarihli "daimî arama" kararı,
soruşturmayı neticelendirici bir özelliğe sahip
olmadığı gibi devletin etkili soruşturma yükümlülüğü somut olayda devam
etmektedir. Dolayısıyla başvuruya konu soruşturmayı neticelendiren ve kritik
tarihten önce kesinleşmiş bir işlem mevcut değildir. Esasen başvurucunun
şikâyeti de doğrudan doğruya 2003 yılında meydana gelen ölüm olayına ilişkin
olmayıp etkili yürütülmediğini iddia ettiği soruşturma ve bu çerçevede kamu
otoritesince sergilendiği iddia edilen pasif tutuma yöneliktir.
38. Bu itibarla kritik tarihten önce kesinleşmiş olan herhangi
bir nihai işlem veya kararı konu almadığı sonucuna varılan başvurucunun ihlal
iddialarının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı anlaşılmaktadır.
39. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun
yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini
önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir
ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
43. Diğer taraftan etkili bir başvurudan söz edebilmek için
başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen
de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma
yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali
iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak
ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi
hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak
ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların
ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması
gerekir (Sedat Selim Ay, B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 28; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ramirez Sanchez/Fransa,
B. No: 59450/00, 4/7/2006, §§ 157-160).
44. Öncelikle "başvuru yollarının tüketilmesi" kuralı,bir soruşturmanın etkili
olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için mutlak surette gerekli olmasa
da yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
45. Ancak bir soruşturmanın açılmayacağının, soruşturmada
ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının ve ileride de
böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans
olmadığının farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren
başvurucular tarafından yapılan bireysel başvuruların kabul edilmesine karar
verilmelidir. Yaşam hakkı ile ilgili böyle bir durumda başvurucular gerekli özeni
göstermeli, inisiyatifleri ele alabilmeli ve şikâyetlerini çok uzun süre
geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler. Soruşturmanın çok uzun
sürmesi sonucunda soruşturma süreci tamamlanmadan başvuru yapılması durumunda
ölenin yakınlarına karşı çok katı bir tutum takınılmadan bir değerlendirme
yapılmalıdır. Ancak bu durumun tespiti doğal olarak her davanın şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Kadri Budak/Türkiye,
B. No: 44814/07, 9/12/2014, § 55).
46. Buna göre başvurucunun Anayasa"nın 17. maddesine ilişkin
şikâyetleri açısından kabul edilebilirlik değerlendirmesi yapılırken başvuru
yollarının tüketilmesi yönünde karar verebilmek için devletin, Anayasa"nın 17.
maddesi kapsamında "etkili soruşturma yapma" pozitif yükümlülüğünün
çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine getirildiğinin tespiti
gerekmektedir. İç içe girmiş olması nedeniyle kabul edilebilirlik konusundaki
bu değerlendirmenin esas hakkındaki inceleme ile birlikte yapılması gerektiği
sonucuna varılmıştır.
47. Kabul edilebilirlik incelemesi açısından son olarak ifade
edilmesi gerekir ki 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan
ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda
başvurucular, ölen kişinin kardeşleridir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından
bir eksiklik bulunmamaktadır.
48. Başvurucuların Anayasa"nın 17. maddesinin ihlal edildiğine
dair iddialarının 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Bakanlığın Görüşü
49. Bakanlık görüşünde, başvurucuların iddialarına ilişkin
olarak öncelikle Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı
kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin
resen harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten
kişilerin olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları,
soruşturmanın, ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli
ölçüde açık olması, makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların
belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte
olması gerektiği ifade edilmiştir.
50. Bakanlık görüşünde, yine Mahkeme kararlarına dayanılarak
somut olayda varılan sonuçla ilgili değil bu sonucu doğuran araçlarla ilgili
bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin
toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri almaları gerektiği,
soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini engelleyebilecek
nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine zarar verebileceği belirtilmiştir.
51. Bakanlık görüşünün devamında başvuruya konu olayda yürütülen
soruşturma işlemlerine yer verilerek ceza soruşturmasının devletin yaşam
hakkını koruma bağlamında sahip olduğu soruşturma yükümlülüğüne uygunluğu
konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
b. Genel İlkeler
52. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu,yaşanan ölüm olayının tüm
yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841,
23/1/2014, § 94). Bu yükümlülük sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali
sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir. Devletin -doğal
olmayan her ölüm olayında kendisi, öldürmeme ya da yaşamı koruma
yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa
sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapmamış olması
soruşturma yükümlülüğünün ihlalini doğurabilir. Zira bu tür olaylarda etkili bir
soruşturma yürütülmesi, yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari
çerçevenin etkili bir şekilde uygulanmasının güvencesini oluşturmaktadır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §§
25, 26).
53. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını
koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların
ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü
değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer
verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa"nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı verdiği, devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da
belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
56).
54. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını
aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması
gerekmektedir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin
ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme
kuralıyla çelişme riski taşır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Bu kapsamda yetkililerce tanıklarının
ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve
detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması gibi söz
konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için soruşturma konusu olayın
gerektirdiği mümkün olan tüm tedbirlerin alınması, ölümün gerçekleşme sebebinin
objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın
soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir
analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No:
2013/9461, 15/12/2015, § 73).
55. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkililiğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ek olarak her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
56. Yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızda gerçekleştirilme
ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Bazı özel durumlarda
soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve soruşturmanın devamında
yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri; yaşanan olayların
daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne
olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği ya
da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir
öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B.
No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96; Filiz Aka,
§ 29).
57. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
58. Gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa
Mahkemesinin, başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi
gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri,
B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
c. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
59. Başvuru konusu olayda soruşturma dosyasının incelenmesinden
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cesedin bulunduğu 12/9/2003 tarihinde olay
yerine gidildiği ve inceleme ve delil tespitleri yapıldığı, aynı gün resen
soruşturmanın başlatıldığı, maktul üzerinde ölü muayenesi ve otopsi işlemleri
yapıldığı, maktule ait cep telefonu hattının görüşme kayıtlarının incelendiği,
ayrıca olay yerinde başkası adına kayıtlı olduğu anlaşılan sim kartın iletişim
şirketinden alınan kayıtlarında sim kart ile hiç görüşme yapılmadığı
anlaşılınca bu hususta başka araştırma yapılmadığı, Jandarma aracılığıyla
tanıkların ifadelerinin alındığı, maktulün öldürüldüğü kabul edilen 10/9/2003
gecesi maktule ait kamyonun iki kişi tarafından Davutköy"e
şüpheli bir şekilde bırakıldığının tespit edildiği ancak bu şahısların açık
kimliklerinin belirlenemediği, sonrasında yapılan tüm araştırmalara rağmen
artık faillerin kimliklerini tespit etme olanağının kalmadığı gerekçesiyle
30/4/2004 tarihinde daimî arama kararı verildiği ve bu karar doğrultusunda
Jandarma Komutanlığı ile rutin yazışmalar gerçekleştirildiği, maktulün üzerinden
çıkan sim kartın adına kayıtlı olduğu anlaşılan M.P.hakkında
yakalama emri düzenlendiği, 3/4/2012 tarihinde ifadesi alındıktan sonra bilgisi
dışında adına hat çıkarıldığı anlaşılınca M.P.nin
serbest bırakıldığı, soruşturma kapsamında Cumhuriyet Savcısının başvuru tarihi
öncesinde son olarak 9/10/2013 tarihinde Jandarma Komutanlığına, daimî arama
kararında belirtilen üç aylık süre içinde yazısına cevap verilmediğini
belirttiği görülmektedir.
60. Somut olay resen harekete geçme ve araştırma ile ölüm olayını
aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması konusunda değerlendirildiğinde olay yeri inceleme ve otopsi gibi,
ceset ve olay yerindeki maddi bulguların tespiti, bunlardan yararlanarak başka
bilgilere ulaşmaya çalışılması gibi konularda kayda değer ciddi bir eksikliğin
bulunmadığı görülmektedir.
61. Başvuru konusu olaydaki gibi olayın nasıl gerçekleştiğine ve
faillerinin kimler olduğuna dair somut bir bilginin bulunmadığı durumlarda
şüpheli herhangi bir şey görmesi ya da duyması olası kişilerin kısa süre içinde
sorgulanması ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması
açısından büyük bir önem arz etmektedir (Yavuz
Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 61). Geçen
zamanla birlikte delillerin kaçınılmaz bir şekilde kaybolması, tanıkların yer
değiştirmesi ve yaşananları hatırlamanın güçleşmesi gibi nedenlerle delil
toplama ve olayın gerçekleşme şeklini belirlemenin giderek zorlaşacağı açıktır
(Yavuz Durmuş ve diğerleri, §
62).
62. Bu açıdan Bakanlıktan görüş isteme yazısında yer verilen ve
olayın aydınlatılması açısından önemli olabileceği değerlendirilen hususlara
yönelik soruşturma işlemlerine bakıldığında maktul üzerinde çıkan mektubu yazma
ihtimali olabilecek kişilerin tespit edilebilmesi için başvuruculardan İ.Y.nin ifadesine başvurulduğu, maktulün ilişkisi olduğu
ileri sürülen Iraklı kadınların tespit edilebilmesi için ilgili köydeki iki
kişinin beyanlarının alındığı ancak kadınların kimlik bilgilerinin tespit
edilemediği, maktulün eşine maktul hakkında bazı sözler sarf eden Pirinçli
köyündeki F.Ö.nün ifadesinin alındığı ancak bu
kişinin söz konusu sözleri sarf etmediğini beyan ettiği,maktulün
başvurucu İ.Y. ile birlikte alışveriş yaptıkları ve sonrasında kendilerini
tehdit ettikleri belirtilen Geçitboyu köyündeki
kişilerin kimliklerinin tespit edilemediği bilgisinin yer aldığı görülmektedir.
63. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, soruşturma kapsamında
maktulün olay öncesi kişisel ve ticari ilişkilerinin özellikle ilgili tanık
beyanlarının alınması suretiyle aydınlatılmaya çalışıldığı ancak bir sonuca
ulaşılamadığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşü ekinde sunulan ifade
tutanaklarından ilgili tanık beyanlarının 2003 yılı Eylül ayında alındığı
görülmüştür. Maktulün eşi ve kardeşleriyle de kısmen ilgili olduğu anlaşılan bu
konularda eksik veya hatalı bir soruşturma işlemi yürütüldüğüne dair
başvurucuların ceza soruşturması aşamasında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
herhangi bir müracaatları olmadığı, ayrıca başvurucuların kendilerine tebliğ
edilen Bakanlık görüşünde yer verilen söz konusu soruşturma işlemlerinin eksik
veya hatalı olduklarına dair bir beyanda bulunmadıkları anlaşılmaktadır.
64. Genel olarak başvurucuların başvuru dilekçelerinde de
soruşturma sürecine yönelik somut herhangi bir husus ileri sürmedikleri, sadece
soyut olarak soruşturmanın etkili olmadığını, olayın soruşturma makamlarınca
bazen alacak, bazen kişisel husumet bazen de kız meselesine indirgendiğini ve
uzun sürdüğünü ifade ettikleri görülmektedir.
65. Maktulün üzerinde bulunan cep telefonu hattının M.P. isimli
kişiye kayıtlı olduğu, soruşturmanın ilk aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığına
sunulan fezlekede tespit edilmiş olmasına rağmen bu dönemde anılan kişiye
ulaşmak adına ne gibi işlemler yürütüldüğü soruşturma dosyasından
anlaşılamamaktadır. Bu kişi hakkında ancak 2009 yılında yakalama kararı
alındığına dair bir kayıt bulunmaktadır. Olayın aydınlatılması açısından önemli
olduğu değerlendirilebilecek söz konusu kişiye ulaşmak için çok uzun bir süre
sonra harekete geçildiğinin kabul edilmesi hâlinde dahi bu durum soruşturmanın
etkililiği açısından bir eksiklik olarak ifade edilebilecek olmakla birlikte
kişinin ifadesinin alınması sonrasında ulaşılan bilgilere bakıldığında olayın
aydınlatılmasında bu eksikliğin fiilen bir etkisinin olmadığına kanaat
getirilmiştir.
66. Soruşturmada, maddi delillerin toplanmasının yanı sıra tanık
beyanlarına dayalı olarak olayın gerçekleşme şeklini belirlemek adına maktulün
olay öncesinde irtibat kurduğu kişiler ve başvurucular dâhil maktulün
yakınlarının ifadelerinin alındığı anlaşılmaktadır. Bunların dışında somut
olayın koşullarında hangi maddi delilin veya tanık beyanının elde edilmemesinin
soruşturmanın ilerlemesine engel olduğunu ortaya koyacak bir veri Anayasa
Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır.
67. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda, soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde
edilmesine ilişkin ölen kişinin yakınlarının soruşturma kapsamında her türlü
iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma
kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma
makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri,
62). Kaldı ki daha önce ifade edildiği gibi başvurucuların bu konuda ileri
sürdükleri herhangi bir somut kanıt bulunmamaktadır.
68. Bu tespitlerin yanı sıra başvurucuların soruşturma
kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin kendilerine sunulmadığına veya
olayın aydınlatılmasını sağlayacak nitelikteki ilave delil tespitinde bulunma
veya araştırma yapılmasına yönelik taleplerinin soruşturma makamlarınca yerine
getirilmediğine ilişkin herhangi bir iddiaları da bulunmadığı dikkate
alındığında ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için
soruşturma sürecine katılmaları gerekliliği yönünden de kayda değer bir
eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
69. Başvurucular 2004 yılında soruşturma kapsamında daimî arama
kararı verildiğini ve o tarihten sonra da sadece soruşturmanın ilerlemesine
hizmet etmeyen rutin yazışmaların yapıldığını ifade etmektedir.
70. Başvuru konusu soruşturmada, daimî arama kararı sonrası,
maktulün üzerinden çıkan sim kartın adına kayıtlı olduğu anlaşılan M.P.hakkında 8/5/2009 tarihinde,
yakalama emri düzenlenmiş; 2012 yılında ifadesi alındıktan sonra olayla bir
ilgisinin olmadığının anlaşılması üzerine serbest bırakılmıştır. Cumhuriyet
savcısı son olarak 9/10/2013 tarihinde, jandarmaya daimî arama kararında
belirtilen üç aylık süre içinde yazısına cevap verilmediğini belirtmiş olup
soruşturma faili meçhul olarak devam etmektedir.
71. Soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılıp yapılmadığına
ilişkin tespit başvuruya konu her bir olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki
şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık
derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin
bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Filiz Aka, § 44, Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
72. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin
doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde
gerçekleşen olaylardaki delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması veya
yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesi söz konusu olamaz.
Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili
adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul ancak Anayasa Mahkemesinin
somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin ikna edici nitelikteki bulgulara
dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
73. Bu çerçevede başvuru konusu soruşturmanın herhangi bir somut
gelişmeye rağmen soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini
ortaya koyan bir tespitte bulunmasını sağlayacak bir yönünün olmadığı, ayrıca
başvurucuların da bu husus açısından dikkate alınabilecek herhangi somut bir
iddialarının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
74. Dolayısıyla incelenen soruşturma sürecinde tek başına çok
uzun süre önce daimî arama kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kolluk
birimleri ile rutin yazışmaların yapılması, soruşturmanın gerekli özen ve hızda
yapılmadığının tespit edilebilmesi açısından yeterli değildir. Kaldı ki olay
yerinde bulunan sim kartın adına kayıtlı olduğu kişinin tespiti üzerine söz
konusu kişi hakkında 2009 yılında yakalama emri düzenlenmesi ve 2012 yılında
ifadesinin alınması yönünde harekete geçmiş olmaları soruşturma makamlarının
tamamen hareketsiz kalmadıklarını destekleyici bir tespit olarak ifade
edilebilir.
75. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer
alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve öldürme
olayını çevreleyen koşullar gözönünde
bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve
soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine
kanaat getirilen durumlarda, sadece bir kişiyi öldürenlerin kimliklerinin
tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu
çıkarılması mümkün değildir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Sabuktekin/Türkiye, B. No: 27243/95, 19/3/2002, §
103; Amaç ve Okkan/Türkiye, B.
No: 54179/00, 54176/00, 20/11/2007, § 59, Behçet
Taş/Türkiye, B. No: 48888/09, 10/3/2015, § 47). Bu yönde bir
çıkarımda bulunulabilmesi, soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü
değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olmasının olağan bir gereğidir
(bkz. § 53).
76. AİHM de bu konuda yaptığı incelemelerde ölüm olayına ilişkin
maddi delillerin toplandığı, ilgili olabilecek tanıkların ifadelerine
başvurulduğu, silah ve benzeri maddi bulgular üzerinde gerekli teknik
incelemelerin yapıldığı, özellikle de tanıkların olası katillerin teşhisine
imkân sağlayacak net bilgiyi sunamamış olduğu tespitini yaptığı olaylarda daimî
arama kararı verilip uzun bir süre ilerleme kaydedilememiş ve/veya
başvuranların yakınlarını öldürenlerin kimliklerinin tespit edilememiş olmasına
bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucuna ulaşılamayacağını kabul
etmiştir (Sabuktekin/Türkiye, §§ 97-103; Amaç ve Okkan /Türkiye, §§ 50-59, Behçet Taş/Türkiye, §§ 40-47).
77. Başvuru konusu soruşturmaya ilişkin tespitler bir arada
değerlendirildiğinde ölüm olayının nedenini aydınlatmak için gerekli adımların
zamanında atılmadığı, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin
toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediği, dolayısıyla soruşturmanın
derinliği ile ciddiyeti üzerinde önemli etki gösterecek nitelikte birtakım
eksik yönlerinin bulunduğu sonucuna ulaşılmasını sağlayacak yeterli tespitin
bulunmadığı, soruşturmanın çok uzun bir süre daimî arama kararı kapsamındaki
yazışmaların dışında hiçbir işlem yürütülmeksizin devam etmesinin ve maktulü
öldüren kişi veya kişilerin tespit edilememesinin -somut olayın koşullarında-
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği yeterlilik ve hızda bir inceleme içermediğinin
kabul edilmesini mümkün kılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
78. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.