8. Hukuk Dairesi 2011/1199 E. , 2011/5364 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine, DSİ ve Kıraç Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ...Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 12.10.2010 gün ve 210/322. sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalılar DSİ Genel Müdürlüğü vekili ile Hazine vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava dilekçesinde; mevkii ve sınırlarını açıkladığı 5 ve 45 dönümlük 2 parça taşınmazın 1970 yılından beri nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla vekil edenin zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, Hazine ve üçüncü kişilerle bir ilgisinin bulunmadığını açıklayarak dava konusu taşınmazların vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, tescil tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, dava konusu yerin çay yatağı olarak tespit dışı bırakıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili ise taşınmazın yedek sulama yeri ve tahliye yolu olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı ... tüzel kişiliğine dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece, teknik bilirkişi ...’in 11.6.2007 tarihli krokisinde A harfi ile gösterilen 32.444 m2’lik bağ niteliğindeki yer ile aynı krokide E harfi ile belirlenen 7556 m2’lik ev ve bahçe niteliğindeki yerlerin ayrı ayrı davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, krokide h harfi ile gösterilen yer bakımından davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine ve DSİ Genel Müdürlüğü vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal, paylaşım ve imar-ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. ... Kadastro Müdürlüğünün 7.12.2005 tarih ve 4099 sayılı karşılık yazılarında 1956 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında dava konusu yerin tapulama harici bırakıldığı anlaşılmıştır. Hazine vekili ise, dava konusu yerin "dere yatağı” olarak tespit dışı bırakıldığını savunmuştur. Yerel mahkemenin 11.12.2007 tarihli hükmünün temyiz edilmesi üzerine Dairenin 31.3.2008 tarih ve 2008/1440 Esas, 2008/1769 Karar sayılı ilamı ile araştırmaya yönelik olarak bozma sevk edilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karşın bozma gereğini tam olarak yerine getirmemiştir. Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra bozma ilamı çerçevesinde araştırma ve inceleme yapması zorunlu hale gelir. Çünkü bozma ilamına uyulmakla taraf yararına usulü kazanılmış hak doğar. Bu ilkenin göz ardı edilmesi düşünülemez.
Bozma sonrası yapılan keşif sonucu jeoloji yüksek mühendisi ... ve arkadaşları tarafından ortaklaşa sunulan 28.5.2010 tarihli raporlarında; 1958 tarihli 1/25000 ölçekli topografik harita ile 1972 tarihli hava fotoğrafının üzerinde dava konusu yerin “dere” olarak belirtildiği ve söz konusu “dere yatağının” süreç içerisinde mevsimsel şartlara bağlı olarak dolması sonucu ya da vatandaşlarca ıslahı ile güncel durumunu aldığı açıklanmıştır. Yukarıdaki açıklamalar ve uzman bilirkişilerin açıklanan raporundaki bilgiler göz önünde tutulduğunda dava konusu taşınmazın imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde imar-ihya için aranan tüm olumlu ve olumsuz koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Uzman bilirkişiler topografik harita ile hava fotoğrafının keşifte uygulanmasından söz etmediklerine göre, sadece üzerinde yapılan incelemeden söz ederek sonuç çıkardıkları anlaşılmaktadır. Kaldı ki, 1958 tarihli topografik harita çok eski olup uyuşmazlığın çözümünde göz önünde tutulamaz. 1972 tarihli hava fotoğrafı ise tek başına somut olayı çözüme kavuşturmakta yeterli görülmemektedir.
O halde, davanın açıldığı 8.8.2005 tarihinden en az 20 yıl öncesine ait (1975-1985 yılları arası) iki ayrı zamanda çekilmiş hava fotoğrafları bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, uzman jeodezi ve fotogrametri mühendisi aracılığıyla hava fotoğraflarının yeniden yapılacak keşifte uygulanması, dava konusu taşınmaz bölümlerinin hava fotoğraflarının fotokopileri üzerinde işaretlenmesi ve denetim bakımından dosya arasına konulması, hava fotoğraflarının stereoskopik aletle üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması ve çekildikleri tarihe göre dava konusu edilen taşınmaz bölümlerinin imar ve ihya edilip kültür arazisi haline getirilip getirilmediği, imar ve ihyanın yaklaşık hangi tarihte tamamlandığı hususlarında tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli raporun uzman bilirkişiden alınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmazlara ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 259/2 ve 290/2. maddeleri gereğince keşif yerinde dinlenilmeleri, kabul edilen taşınmaz bölümlerinin davacı tarafından hangi tarihte imar-ihyasına başladığı, imar ve ihyayı ne şekilde sürdürdüğü ve hangi tarihte tamamlandıkları hususlarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, DSİ tarafından dava konusu yerin sulama kanalı ve tahliye yolu olduğunu ileri sürdüğüne göre buna ilişkin bilgi ve belgeler ile varsa kamulaştırma haritasının DSİ ilgili bölge müdürlüğünden getirtilerek keşifte uygulanması ve uyuşmazlığın çözümünde göz önünde tutulması, taşınmazın niteliği konusunda hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığının hesaplanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu taktirde HMK.nun 261. maddesi gereğince aykırılığın giderilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması yerinde değildir.
Kabul şekline göre de hüküm fıkrasında; “reddedilen kısım ve harçlandırılan dava değeri göz önüne alınarak 4733 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Hazineye verilmesi” şeklinde kurulan hüküm doğru bulunmamaktadır. Davada davalı olarak aynı zamanda DSİ Genel Müdürlüğü de yer almış olup Hazine ve anılan genel müdürlük ayrı ayrı vekille temsil edilmişlerdir. Ret ve kabul sebepleri aynı olduğundan sözü edilen her iki davalı bakımından tek vekalet ücreti taktir edilir ve iki tarafa verilmesine karar verilmesi gerekir. Sadece davacıdan alınarak Hazineye verilmesi biçimindeki hüküm bu bakımdan usul ve kanuna aykırıdır.
Davalı Hazine ve DSİ Genel Müdürlüğü vekillerinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.