
Esas No: 2011/1038
Karar No: 2011/5369
Karar Tarihi: 24.10.2011
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2011/1038 Esas 2011/5369 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tescil davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 12.10.2010 gün ve 34/144 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı yaklaşık 15 dönüm taşınmazı mirasen intikal yoluyla 50 yılı aşkın bir süreden beri zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, Hazine ve köy tüzel kişiliğiyle bir ilgisinin bulunmadığını belirterek dava konusu taşınmazın adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi 26.6.2007 havale tarihli cevap dilekçesi ile yargılama sırasındaki beyanlarında; kazanma koşullarının davacı yararına gerçekleşmediğini, dava konusu yerin mera olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... Kişiliğini temsilen köy muhtarı, dava konusu taşınmazın davacının babası tarafından ekilip biçildiğini, arpa buğday ektiğini babasının ölümünden sonra davacının tek başına bu yeri kullandığını bildirmiştir.
Mahkemece, teknik bilirkişi ... ile Adil Karaman’ın 29.6.2009 tarihli krokisinde A harfi ile gösterilen taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal, imar ve ihya hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Teknik bilirkişiler 29.6.2009 tarihli rapor ve krokilerinde, dava konusu ve krokide A harfi ile gösterilen taşınmazın Cihangir Köyü kadastro çalışma alanı içerisinde kaldığını bildirmişlerdir. Dava sadece Karakol Köyü"ne yöneltilmiştir. Taşınmaz bu köyün sınırları içinde kalmadığına ve Cihangir Köyünün kadastro çalışma alanı içinde kaldığı belirlendiğine göre TMK.nun 713/3. fıkrası uyarınca kamu tüzel kişisi durumunda bulunan
Cihangir Köyü Tüzel Kişiliğine davanın yöneltilmesi, davaya katıldıkları taktirde delillerini sunmaları için kendilerine süre ve imkan tanınması ve böylece dava koşulunun yerine getirilmesi gerekmektedir.
Teknik bilirkişiler dava konusu taşınmazın tapulama çalışmaları sırasında “sırt ve dere yatağı” olarak tespit dışı bırakıldığını açıklamışlardır. Taşınmazın belirlenen bu niteliğine göre imar-ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Saptanan bu olgu karşısında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde yer alan imar ve ihyaya ilişkin tüm olumlu ve olumsuz koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Bundan ayrı Hazine, dava konusu yerin mera olduğunu savunduğuna göre, kadim ve tahsisli mera araştırmasının da yapılması lazımdır.
Şu halde, mahkemece yapılacak iş; taşınmazın sınırları içerisinde bulunduğu Cihangir Köyü"ne ait kadim ve tahsisli mera kayıtlarının olup olmadığının İlçe ve İl Özel İdare Müdürlükleri ile Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğünden sorulması, kadim ve tahsisli mera kayıtlarına ait harita ve belgeler getirtilerek dosya arasına konulması, taşınmaza komşu 37, 41 ve 45 sayılı Karakol Köyü"ne ait parsellere ilişkin kadastro tutanak ve ekleriyle kadastro sırasında bu parsele revizyon gören tapu ve vergi kayıtları da getirtilerek dosyaya eklenmesi, yeniden yapılacak keşifte teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla kadim ve tahsisli mera kayıtları ile komşu parsellere ait tapu ve vergi kayıtlarının zemine uygulanması, dava konusu taşınmazın kadim ve tahsisli mera kayıtları kapsamında kalıp kalmadığının saptanması, komşu kayıt ve belgelerin taşınmaz yönünü ne gösterdikleri üzerinde durulması, teknik bilirkişiye krokisi üzerinde işaret ettirilmesinin sağlanması, yerel bilirkişi ve tanıkların HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, aynı Kanunun 259/2. ve 290/2. fıkraları uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmeleri, beyanlar arasında çelişki bulunduğu taktirde aynı Kanunun 261. maddesi uyarınca çelişkinin giderilmesi, davacının dava konusu taşınmazı hangi tarihte imar ve ihyaya başladığı, imar ve ihyayı ne şekilde sürdürdüğü ve hangi tarihte tamamladığı hususlarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, yine aynı biçimde dava konusu yerin kadim ve tahsisli mera kayıtları kapsamında kalmadığının belirlenmesi halinde bu taktirde kadim mera araştırmasının yapılması, Yargıtay uygulaması gereğince meradan yararı bulunmayan Cihangir ve Karakol Köyleri"nin halkı dışında başka köyler halkı arasından yaşlı yerel bilirkişilerin mahkemece belirlenmesi, komşu köyler halkı arasından dava konusu ve yöreyi bilen yaşlı tanıklarını bildirmeleri konusunda taraflara süre ve imkan tanınması, dava konusu yerin kadim meradan açılmak suretiyle elde edilen yerlerden olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak saptanması, daha önce götürülmeyen uzman bilirkişi ziraat mühendisi aracılığıyla taşınmaz ve çevresinin toprak yapısı birlikte incelenerek dava konusu taşınmazın kadim meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı, imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığı hususlarında tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli raporun alınması gerekmektedir.
Keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; dava konusu yerin davacının babasından kaldığını, babasının 1988 yılında ölümünden sonra tek başına davacı tarafından kullanıldığını açıklamışlar, taşınmazın davacıya intikal biçimi konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Dava konusu taşınmaz davacının babasından kalmış ise, davacıya satış, bağış veya herhangi bir yolla intikal edip etmediği hususu ile dava koşulu bakımından TMK.nun 701 ve 702. maddelerinin göz önünde tutulması, babası sağ değil ise veraset belgesi alınarak dava koşulu ve olayın çözümü bakımından değerlendirilmesi, bu konuda davacıya süre ve imkan tanınması düşünülmelidir. Az yukarıda da açıklandığı gibi uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması halinde kural olarak tanıkların ve yerel bilirkişilerin keşif mahallinde dinlenilmesi esastır. Bu nedenle yargılama oturumunda tanıkların dinlenmesi doğru değildir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi