8. Hukuk Dairesi 2011/4853 E. , 2011/5695 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma alacağı
... ile ... aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair ... Aile Mahkemesinden verilen 20.04.2011 gün ve 1353/366 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; tarafların 31.08.2000 tarihinde evlendiklerini, ... 1. Aile Mahkemesinin 23.03.2006 tarih ve 2006/72 Esas, 2006/303 Karar sayılı hükmüyle boşandıklarını, davalının polis memuru, davacının ise 1998 yılından beri ticaretle uğraştığını, 19026 sayılı parselde bulunan taşınmazın 31 payına karşılık gelen dairenin vekil edeni tarafından satın alındığını, evlilik süresi içerisinde eşler arasında karşılıklı güvenin bulunması nedeniyle taşınmazın davalı eş adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, dava konusu yerin 30.09.2002 tarihinde vekil edeninin maddi katkısıyla edinildiğini, bu durum karşısında davacının en azından katılma alacağı hakkı bulunduğunu açıklayarak 19026 parselde bulunan pay bakımından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 50.000 TL katılma alacağının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, ecrimisil alacağı hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının Kastamonu’da ikamet ettiğini, mahkemenin yetkisiz olduğunu, TMK. nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra davanın açıldığını, tarafların altı yıl evli kaldıklarını, fiili birlikteliklerinin dört yıl olduğunu, davacının iş sahibi olmadığını, gelirinin evi almaya yetmeyeceğini, böyle bir ödemeyi yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, “Dava konusu taşınmazın 4721 sayılı TMK. nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra 30.09.2002 tarihinde davalı tarafından edinildiğini, taraflar arasında bu dönem için edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğunu ve bu rejime ilişkin hükümlerin uygulanması ve mal rejimi tasfiyesinin TMK. nun 225/2 ve 231. maddeleri gereğince yapılması gerektiğini, davacının taşınmaz üzerinde tasfiye tarihindeki değerinin ½"si konusunda katılma alacağı hakkı bulunduğunu, davaya konu alacağın eşler arasında BK.nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayandığını, BK. nun 125. maddesine göre, 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, bu nedenle davalı tarafın zamanaşımı definin yerinde bulunmadığını, her ne kadar davalı taraf TMK. nun 178. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiş ise de, söz konusu maddenin boşanma bölümünde yer aldığını, boşanma, tazminat ve nafaka alt başlığında yer alması nedeniyle ancak, bu istekler hakkında uygulanabileceğini, mal rejimi yönünden TMK. nun da bir düzenleme yapılmadığından BK. nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımına tabi olması nedeniyle davanın kabulüne, 50.000 TL katılma alacağının kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline davacı yanın fazlaya ilişkin katılma alacağı ile ecrimisil istekleri yönünden dava açma haklarının saklı tutulmasına” karar verilmesi üzerine; hükmün esası davalı vekili, faize ilişkin kısmı ise davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. İstekle bağlı olarak hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
Dava, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmazdan kaynaklanan katılma payı alacağına ilişkindir. (TMK. m.218, 219, 202, 225, 231, 235, 236/1)
Taraflar 31.08.2000 tarihinde evlenmişler, Küçükçekmece 1.Aile Mahkemesinde 25.01.2006 tarihinde açılan ve 14.09.2006 tarihinde kesinleşen anılan Mahkemenin 23.03.2006 tarih ve 2006/72 Esas, 2006/303 Karar sayılı kararıyla boşanmışlardır. 4722 sayılı Kanunun 10. maddesi uyarınca eşler bir yıllık yasal süre içerisinde başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, eşler arasında evliliğin yapıldığı 31.08.2000 tarihinden 4721 sayılı TMK. nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM. nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten boşanma davasının açıldığı 25.01.2006 tarihine kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK. m.202). Eşler arasındaki mal rejimi TMK. nun 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir.
Uyuşmazlık konusu 19026 sayılı parselde bulunan 30/262 pay 30.09.2002 tarihinde tapuda yapılan satış ve devirle davalı ... tarafından satın alındığı dosyada bulunan tapu kaydı ve resmi akit tablosu ile sabittir. Taşınmaz payı edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı tarafından satın alındığından edinilmiş mal olarak kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu konuda mahkeme ile Daire arasında bir görüş uyuşmazlığı da yoktur.
Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık zamanaşımı noktasında toplanmaktadır. 743 sayılı TKM. nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM. nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK. nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM. nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK. nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK. nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne yer verilmiştir.
4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Hali hazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM. nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK. nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK. nun 5. maddesinin yollamasıyla BK. nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK. nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK. nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK. nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK. nun 5. maddesi yollamasıyla bu mal rejiminde BK. nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK. nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K).
Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK. nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK. nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK. nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK. nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer"i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır.
Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bu günkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz sürecide dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da göz önünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 – 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak, on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı göz ardı edilemez.
Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK.nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer"i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki boşanma kararının 14.09.2006 tarihinde kesinleştiği ve TMK. nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımı süresinin geçirilmesinden sonra eldeki mal rejimi davasının 04.12.2008 tarihinde açıldığı ve zamanaşımı definin de süresinde yapıldığı gözetilerek bir yıllık zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş bulunması yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde bulunmaktadır.
Davacı vekilinin faize yönelik temyiz itirazlarına gelince; kabul şekline göre, dava edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma alacağına ilişkin olup, bu tür davalarda TMK. nun 239/son fıkrası gereğince karar tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, kararın kesinleşmesinden itibaren yasal faiz işletilmesi doğru değildir. Bu nedenle davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir.
Davacı ve davalı vekillerinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.