8. Hukuk Dairesi 2011/1503 E. , 2011/5978 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescili davasının kabulüne dair ...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 25.11.2010 gün ve 330/542 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edilen 105 ada 56 sayılı parselin zilyet ve tasarrufunda olduğunu açıklayarak anılan parselin tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiş, 17.9.2000 tarihinde yapılan keşifte ise dava konusu taşınmazın dedesinden babasına, babasından da kendisine kaldığını bildirmiştir.
Davalı Hazine vekili, 105 ada 56 sayılı parselin Hazine adına tapuda kayıtlı bulunduğunu, 3402 sayılı Kanunun 18. maddesi gereğince ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, dava konusu yerin zilyetlikle iktisap edilecek yerlerden olmadığını belirterek haksız ve yersiz olarak açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, teknik bilirkişinin 7.9.2010 tarihli raporuna ekli krokide 105 ada 56 sayılı parsel içerisinde A harfi ile gösterilen taşınmazın tamamı, aynı raporda 105 ada 152 sayılı parsel içerisinde B harfi ile işaretlenen 826.855 m2 yüzölçümlü yer bakımından anılan ada ve parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu 105 ada 56 sayılı parsel, 15.1.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında belgesizden ham toprak niteliğiyle ve 3402 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Kadastro tutanağı 5.4.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı dava dilekçesinde 105 ada 56 sayılı parselin kendisine ait olduğunu belirterek iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, keşifte ise dava konusu yerin dedesinden babasına, babasından da kendisine kaldığını bildirmiştir. Dosya arasında bulunan davacının nüfus aile kayıt tablosuna göre babası Beyali Yılmaz 7.9.1989 tarihinde öldüğüne göre babasına ait tereke TMK.nun 701 ve 702. maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetine tabi bir taşınmaz üzerinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. Davacının keşif tutanağına geçen beyanında, dava konusu yerin dedesinden, babasına ve ondan da kendisine kaldığını bildirmiş, intikal şekli konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi keşifte dinlenen bir yerel bilirkişi ile bir tespit bilirkişisi de dava konusu yerin hangi yolla davacıya kaldığı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Davacı sadece adına iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Taşınmaz; satış, bağış veya mirasçılar arasında yapılan paylaşım sonucu davacıya kalmış ise davanın bulunduğu bu hali ile yürütülmesi ve aşağıda belirtilen hususların mahkemece eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Şayet satış, bağış ya da paylaşım sonucu davacıya kalmamış ise bu taktirde taşınmazın terekeye dahil bir taşınmaz olduğu ve terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı (Hazine) dava açma sıfat ve ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir.
Dosya üzerinde yapılan incelemede tarafların tanık ve benzeri delillerini sunmaları konusunda mahkemece taraflara herhangi bir süre ve imkan tanınmadığı görülmüştür. Keşif mahallinde hazır bulunan bir yerel bilirkişi ile re’sen çağrılıp dinlenen bir tespit bilirkişisinin dinlenmesi sonucu hüküm kurulmuştur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesi uyarınca zilyetlik maddi olaylardan olup yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Genel mahkemelerde kendiliğinden hazırlama prensibi geçerli bulunduğundan hakim; tarafların bildirdikleri tanık listeleri ve delillerle bağlı olup kendiliğinden tanık çağrılıp dinleme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle öncelikle tarafların tanıklarını ve delillerini bildirmeleri için kendilerine süre ve imkan tanınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258. (HMK. m. 243-244) maddesi gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, aynı kanunların 259. maddesi uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmelerinin sağlanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu taktirde HUMK.nun 265 (HMK. m. 261). maddesi uyarınca aykırılığın giderilmesi, taşınmazın satış, bağış ya da paylaşım sonucu davacıya düşüp düşmediğinin, muris Beyali’nin ölümünden sonra mirasçıları arasında herhangi bir paylaşımın yapılıp yapılmadığının ve kazanmayı sağlayan zilyetlik koşullarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Öte yandan 2.9.2010 tarihli yargılama ara kararı ile keşif günü belirlenmiş ise de, yerel bilirkişi ve tanıkların ne şekilde keşif yerine çağrılıp dinleneceği konusunda bir açıklamanın yer almamış bulunması da usule aykırıdır.
Bundan ayrı davacı sadece 105 ada 56 sayılı parselin tapu kaydının iptalini istediği halde davacının kullandığı yerin bir kısmının 105 ada 152 sayılı parsel içerisinde kalması nedeniyle teknik bilirkişilerin krokisinde B harfi ile işaret edilen yer bakımından da dava konusu olmadığı halde HUMK.nun 74. (HMK. m. 26) maddesine aykırılık oluşturacak biçimde hüküm kurulmuş olması anılan madde hükmüne aykırılık oluşturur. Hakim, tarafların iddia ve savunmasıyla bağlı olup, ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. Her ne kadar sözü edilen 105 ada 152 sayılı parsel davalı Maliye Hazinesine ait ise de, bu parsele yönelik harcı yatırılarak yöntemine uygun bir biçimde açılmış bir dava ve istek bulunmamaktadır.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici madde 3’ün yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.