
Esas No: 2011/1920
Karar No: 2011/6464
Karar Tarihi: 01.12.2011
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2011/1920 Esas 2011/6464 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil
... ile davalı-birleşen dosya davacısı Hazine ve davalı ... Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 10.12.2010 gün ve 485/713 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı-birleşen dosya davacısı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ...; mevki ve sınırları dava dilekçesinde gösterilen 3000 m2"lik taşınmazı 23-25 yıldan beri zilyetliği altında olması nedeniyle bu yerin adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, davacı lehine zilyetlikle kazanma şartlarının gerçekleşmediğinden davanın reddine ve bu yerin 4721 sayılı TMK.nun 713/6. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Ayrıca, karşı dava açarak, bu yerin Hazine adına tesciline ve davalı ..."ın müdahalesinin önlenmesini talep ve dava etmiştir. Bu dava, eldeki dava ile birleştirilmiştir.
Davalı ... Tüzel Kişiliğine dava dilekçesi tebliğ edilmiş olup, yanıt vermemiş ve oturumlara katılmamıştır.
Mahkemece, ilk davacı ... lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla kazanma koşullarının oluştuğundan davanın kabulü ile teknik bilirkişi raporunda gösterilen 3.000 m2"lik taşınmazın davacı adına tapu siciline tesciline, davalı-karşı davacı Hazinenin tescil ve elatmanın önlenmesi davasının reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı-karşı davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tescile konu taşınmaz, tapulama çalışmasında "...tapusuz yerlerden olup fiili durumu olarak ziraat yapılmasına uygun olmadığı ve herhangi birisi tarafından kullanılmadığından...” söz edilerek tescil harici bırakılmıştır. Mahkemece, 10.10.2005 tarihinde mahalinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; 1976 yılında yapılan tapulama çalışmalarından önce dava konusu taşınmazda köylülerin hayvan otlattığını, 1976 yılından sonra davacının babasının ekin ekmek suretiyle taşınmazı kullandığını ve yaklaşık 10 yıl önce yaşlanması nedeniyle oğlu davacı ..."e devrettiğini söylemişlerdir. Ne var ki, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir. Şöyle ki, mahalli bilirkişi ve davacı tanıkları öncesinde köy halkının hayvanlarını bu taşınmazda otlattığını beyan etmekle; hayvanların otlatıldığı her yer mera sayılmaz ise de mahkemece yöntemine uygun biçimde mera araştırması yapılmalıdır. 4342 sayılı Mera Kanununun 3/b maddesinde, meralar, hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerler olarak tanımlanmıştır. Aynı kanunun 4. maddesi meraların amaçları dışında kullanılamayacağını, kazandırıcı zamanaşımının uygulanamayacağını düzenlemiştir. Böyle yerlerin mera niteliği kanunlarda belirtilen yetkili organlarca değiştirilmedikçe zilyetlikle kazanılamaz ve tapu siciline tescil edilemez.
Mera iddiası olan bir yerin tapu siciline tescil edilebilmesi için mera niteliğinde olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanması gerekir. Bir yerin öncesinin veya şimdiki durumunun tahsisli ve kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Tahsisli ve kadim meraların oluşumu birbirlerinden farklıdır. Tahsisli meralar yetkili merciler tarafından kamunun yararlanılmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde kadim meralar başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar. HGK’nun 30.10.1991 gün 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 gün ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenilmesine de engel değildir. Bir yerin yetkili merci tarafından mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İlçe ve İl Özel İdare Müdürlüğü ile Tarım Müdürlüğü ve Tapu Sicil Müdürlüğü"nden ayrı ayrı sorulması, varsa mera tahsis tutanağı ve paftası getirtilerek mahallinde uzman bilirkişi aracılığıyla uygulanması, nizalı taşınmazın tahsisli mera haritası kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut meradan mı, yoksa bakanlık emrine geçen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir. Ne var ki, mahkemece Mersin İl Tarım Müdürlüğü"nün 23.11.2004 tarihli yazısında mera olarak belirlenen parsel numaraları bildirildiği halde bu meralara ait kroki ve mera tahsis kararına ilişkin belgeler dosya içerisine getirtilmemiştir. Bu nedenle, ayrıca İl Özel İdare Müdürlüğüne yazılacak yazıyla dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde yetkili komisyonlarca mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa tahsise ilişkin norm kararı ile eklerinin gönderilmesinin istenilmesi, bundan sonra yeniden taşınmazın bulunduğu yerde yerel, teknik ve uzman ziraat mühendisi aracılığıyla keşif yapılarak zemine uygulanması, çekişme konusu taşınmazın tahsisli mera içinde kalıp kalmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir.
Ayrıca, bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihin en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Sağlıklı bir yargıya ulaşmak için tespit dışı bırakma tarihinden sonra olmak üzere, dava tarihine göre 20-30 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görünmesi, taşınmazın çekim tarihindeki sınırlarının ve niteliğinin belirlenebilmesi, bu yolla ekilemeyen alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür. Mahkemece uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen bilirkişiler ile birlikte jeodezi ve fotogrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu aracılığıyla belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının mercinden getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yapılarak; öncelikle çekişme konusu taşınmaz hava fotoğrafında gösterilmeli, daha sonra bu yerin önceki ve şimdiki niteliğinin, imar-ihyaya muhtaç yerlerden ise imar ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarımsal amaçlı zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenebilmesine çalışılması gerekir. Tanık ve yerel bilirkişi beyanları bilimsel esaslara göre hazırlanan bu uzman bilirkişi raporuyla denetlenmelidir.
Bundan ayrı, tapusuz taşınmazın zilyetlik yoluyla tapu siciline tescil edilebilmesi için çifte tapu oluşturmamak bakımından öncesinin tapusuz olması gerekir. Mahkemenin bu yöndeki araştırması dahi yetersizdir. Dava konusu taşınmaza ilişkin kroki de eklenmek suretiyle Anamur Tapu Sicil Müdürlüğü"ne yazılacak müzekkere ile taşınmazın tapulu yerlerden olup olmadığı sorulmalı, yine taşınmazın hangi tarihte tespit harici bırakıldığı da aynı şekilde taşınmaza ilişkin kroki eklenerek kadastro müdürlüğünden sorulmalı verilecek cevaplar dosya arasına konularak hüküm kurulurken göz önünde bulundurulmalı ve bu eksiklikler giderildikten sonra toplanacak taraf delillerine göre dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de; krokiye atıfta bulunulmadan ve tesciline karar verilen yerin zeminde kapladığı alan belirlenmeden infazı kabil olmayacak şekilde hüküm tesisi ve davanın niteliği gereği yasal hasım olan Hazinenin yargılama giderlerinden sorumlu tutulmuş olması da doğru değildir.
Davalı ve davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen mahkeme hükmünün 6100 sayılı ...nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.