Abaküs Yazılım
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/1275
Karar No: 2021/1119
Karar Tarihi: 23.09.2021

BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1275 Esas 2021/1119 Karar Sayılı İlamı

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1275
KARAR NO: 2021/1119
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2019
NUMARASI: 2017/938 E. - 2019/252 K.
DAVANIN KONUSU:Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı bankadan 14.06.2016 tarihinde ihracat taahhüdünde bulunarak 08.02.2017 vade tarihli 1.400.000,00 EURO ihracat reeskont döviz kredisi kullandığını, 23.01.2017 tarih 29957 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 683 sayılı KHK’nın 6. maddesiyle 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK’ya tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkların niteliğine bakılmaksızın yabancı para cinsinden yurtiçi ödeme yükümlülüğü olan alacaklarının borçlunun talebi üzerine 02.01.2017 tarihinde TCMB tarafından açıklanan döviz alış kurundan, 31.12.2017 tarihine kadar Türk Lirası olarak tahsil edilebileceğinin hükme bağlanmadığını, ayrıca TCMB 17.02.2017 tarih ve 2017/11 sayılı İhracat ve Döviz Kazandırıcı Hizmetler Reeskont Kredilerine İlişkin Basın Duyurusu'nda “23.01.2017 tarih ve 29957 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 683 sayılı KHK.’nin 6. maddesinde değinilen hususların dikkate alınarak 01.01.2017 tarihinden önce kullandırılan ve 31.05.2017 (dahil) tarihine kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, vadesinde ödenmesi kaydıyla geri ödemelerinin Türk Lirası olarak da yapılabilmesine imkan tanındığını, bu işlemlerde TCMB tarafından 02.01.2017 tarihinde ilan edilen döviz alış kurları esas alınacağının belirtildiğini, müvekkili şirketin bu düzenlemeden faydalanmak için, kullanmış olduğu kredinin 02.01.2017 tarihli TCMB döviz alış kurundan Türk Lirası ile ödenmesi talebini 25.01.2017 tarihinde davalı bankaya ilettiğini, tüm şartların sağlamasına rağmen davalı banka tarafından 27.01.2017 tarihinde müvekkil şirkete söz konusu bu düzenlemenin bankalarınca uygulanmadığı bu nedenle de bu düzenlemeden müvekkilin yararlanamayacağının, 08.02.2017 tarihinde saat 11.00’deki döviz satış kuru olan 4,0051 Euro/TL kuru esas alınarak ödeme yapılması gerektiğinin bildirildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin vade tarihi gelen krediyi talep edilen kur üzerinden yatırmak zorunda kalarak fazla ödeme yaptığını, davalı bankanın bu düzenlemenin bankalarınca uygulanmadığı yönündeki gerekçesinin yerinde olmadığını, 683 sayılı KHK’nın 6. maddesinde 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK’ya tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında bu düzenlemeye dahil edildiğini ve 233 sayılı KHK’nın 60. maddesinde bu teşebbüsler ile bunlara ait müessese ve bağlı ortaklıklar ek listede gösterildiğini, bu listede davalı bankanın da yer almadığını ileri sürerek, fazladan ödenmek zorunda kalınan şimdilik 415.100,00 TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; uyuşmazlığın idari yargıda çözümlenmesinin gerektiğini, müvekkili bankanın davaya dayanak tutulan KHK’ya tabi olmadığını, müvekkil bankaya ilişkin düzenlemeleri de içeren 3332 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesiyle bankanın anonim şirket haline dönüştürüldüğü tarihten itibaren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin, 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun Kalkınma ve Yatırım bankaları ile ilgili olanlar dışındaki hükümlerinin, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerinin, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümlerinin, 237 Sayılı Taşıt Kanunu hükümlerinin, 3379 sayılı Kanunla değiştirilen 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu hükümleri ile kuruluş sırasında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun anonim şirket kuruluşuna ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağının düzenlendiğini, buna göre davacının iddiası hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının banka nezdinde bir alacağının bulunmadığını, KHK hükmünün emredici olmayıp, idarenin işlemi yapmakla zorunlu kılınmadığını, aksine, müvekkili bankaya anılan tarihteki Türk Lirası kuru üzerinden tahsil cihetine gidip gitmeme noktasında serbesti tanındığını, düzenlemede başvuru yapılması ve benzeri bir sürecin öngörülmediğini, müvekkilinin tasarrufta bulunurken KHK’nin kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullandığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...Dava, davacı şirkete kredi kullandıran davacı bankanın 683 sayılı KHK'nın 6. maddesi ile tanınan yasal hakkı davacı şirkete kullandırmadığı, bu nedenle davacının fazla ödeme yapmak zorunda kaldığı iddiasına dayalı olarak yapılan fazla ödemenin iadesi istemine ilişkindir.
683 sayılı KHK’nin 'Türk Lirası ile yapılacak tahsilat' başlıklı 6 ncı maddesinde '10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa tabi tüm kamu idareleri ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklar, 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun çerçevesinde özelleştirme programında bulunan ve sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait işletmeci kuruluşlar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan özel kanunlar ile kurulmuş anonim ortaklıklar, niteliğine bakılmaksızın yabancı para cinsinden yurtiçi ödeme yükümlülüğü olan alacaklarını, borçlunun talebi üzerine 2/1/2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından açıklanan döviz alış kurundan, 31/12/2017 tarihine kadar Türk Lirası olarak tahsil edebilirler. Bu madde kapsamındaki işlemler ve sonuçları, bütçe gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmez.' hükmü düzenlenmiştir. Davacı davalı bankanın yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye tabi teşebbüslerden olduğunu, ilgili hükmün kullandığı kredi için uygulanması gerektiğini, uygulanmamış olması nedeniyle fazladan ödeme yapmak zorunda kaldığını iddia etmiş, buna karşılık davalı taraf KHK'ya tabi olmadığını düzenlemenin emredici hüküm netiliğinde olmayıp hükmü uygulayıp uygulamamada takdir yetkisine sahip olduğunu, takdir yetkisini kullanarak davacının istemini reddettiğini iddia etmiştir. Tüm dosya kapsamı, ilgili yasal mevzuat, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi örneği, toplanan deliller ve özellikle mahkememizce usul, yasa ve dosya kapsamına uygun görülen gerekçeli, denetime elverişli nitelikteki uzman bilirkişi raporu ile taraflar arasında varlığı ve içeriği konuşmazlık olmayan genel kredi sözleşmesi uyarınca davalı bankanın davacı şirkete faaliyetinin geliri olarak kredi kullandırdığını, 683 sayılı KHK'nın resmi gazetede yayınlanarak 21.01.2017 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra davacı şirketi davalı bankaya düzenlemeden yararlanması istemiyle başvurduğu, davalı bankanın davacının isteminin reddederek, 08.02.2017 tarihinde yapılan ödeme sırasında 4,0051 EURO-TL kurunun esas alınarak, ödemenin bu kur oranı üzerinden yapıldığı, davacı tarafça davalı bankanın KHK'ya tabi olduğu iddia edilmiş ise de 3332 sayılı yasa ile anonim şirkete dönüştürülen davalı bankanın anılan yasanın 4. maddesi ile dönüştürülme tarihinden itibaren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin uygulanmayacağının açıkça belirlendiği, buna göre davalı bankanın KHK'ya tabi olmayıp ilgili KHK hükmünü uygulamak zorunluluğunun bulunmadığı, ayrıca düzenlemenin emredici niteliğinin bulunmaması nedeniyle davacının ilgili hükmü uygulamasının zorunlu olmadığı, davacının kullandığı kredi kadar geri ödemede bulunduğu buna göre davacının davalıdan dayanak yapılan yasal düzenleme uyarınca bir talepte bulunamayacağı..." gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafnıdan istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın hatalı olduğunu, bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının haksız şekilde reddedilerek karar verildiğini, oysa bilirkişi raporunun hukukçu olmayan bankacı bir bilirkişi tarafından görev ve yetki sınırlarının dışına çıkılarak, hukuki konuda görüş bildirilerek ve aynı zamanda davacının yokluğunda davalı banka genel müdürlüğünde inceleme yapılarak tek taraflı hazırlandığını, rapora itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere, davalı bankanın 233 sayılı KHK hükümlerine tabi olduğunu, davalı bankanın aynı zamanda 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümlerine de tabi olması ve bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan özel kanunlar ile kurulmuş anonim ortaklıklar kapsamında olduğunu, bu nedenlerle, davalı bankanın her halükarda 683 sayılı KHK'nın 6. maddesi kapsamında olduğunu, Banka'nın sermayesinin tamamının Hazineye ait olduğunu, 683 sayılı KHK'nın 6. maddesinin emredici nitelikte olup olmadığı hususunun da tartışıldığını, davalı bankanın bir kısım müşterilerinden KHK'nın bu maddesine göre tahsilat yaptığını, maddenin emredici nitelikte olduğunu, aksi durumun eşitliğe ve KHK'nın amacına ve hakkaniyete aykırı olduğunu, anılan maddede yasa koyucunun iradesinin önem arz etmesine rağmen sadece lafzi yorum yapılarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yasa koyucunun iradesinin kullanılan terimlerden önce geldiğini, kanun maddesinin, yasanın amacı ve toplumun ihtiyaçları da değerlendirilerek yorumlanması ve sadece lafzi değil amaçsal yorum da yapılması gerektiğini, maddenin davalı banka dahil Türkiye'de bir çok kuruluş tarafından bir çok müşteriye uygunlanmasına rağmen, davalı bankaca müvekkilinin KHK'nın bu maddesinden faydalandırılmamasının hatalı olduğunu, bankaca gerekçe olarak ilgili maddede kullanılan terimlerin ileri sürüldüğünü, davada uygulanacak olan 683 sayılı KHK'nın 6. maddesinde kullanılan terimlerin eşitliğe, dolayısıyla Anayasa'ya ve KHK'nın amacına aykırı olmakla birlikte, ülke ekonomisine ve kalkınmasına ve ticari hayata zarar veren bir durumu ortaya çıkardığını, 683 sayılı KHK'nın 6. maddesinin değerlendirilmesinde, taraflar arasında davalı bankanın bu maddeye tabi ve bu maddenin emredici nitelikte olup olmadığı hususlarında ihtilaf bulunması ve aynı zamanda ilgili maddenin son cümlesinde yer alan "tahsil edebilirler" ibaresinin eşitliğe ve dolayısıyla Anayasa'ya aykırı olması, maddede ve gerekçesinde açıklık bulunmaması nedenleriyle yasal tüm şartları da sağladığından, Anayasa'nın 152. maddesi gereği 683 sayılı KHK'nın 6. maddesine karşı 26.02.2019 tarihli dilekçeyle somut norm denetimi yapılmak üzere Anayasa Mahkemesine başvurularak sonucunun beklenilmesinin istenilmesine rağmen, gerekçesiz şekilde talebin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ihracat reeskont kredisinin erken ödenmesi nedeniyle 683 sayılı KHK'nın 6. maddesi gereğince davacıdan fazladan tahsil edildiği ileri sürülen miktarın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı bankanın sermayesinin tamamının kamuya ait olduğu anlaşılmaktadır. 18.06.2984 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK'nın 60. maddesinde, bu kanuna tabi olan teşebbüsler ekli listede gösterilmiş olup, davalı ... anılan KHK kapsamına alınmıştır. Ancak 31.03.1987 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Sermaye Piyasasının Teşviki ve Sermayenin Tabana Yayılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 4. maddesinde, " Banka için anonim şirket haline dönüştürüldüğü tarihten itibaren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri, 3182 sayılı Bankalar Kanununun Kalkınma ve Yatırım bankaları ile ilgili olanlar dışındaki hükümleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümleri, 237 Sayılı Taşıt Kanunu hükümleri, 3379 sayılı Kanunla değiştirilen 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu hükümleri ile kuruluş sırasında 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun anonim şirket kuruluşuna ilişkin hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi getirilmiştir. Anılan düzenleme uyarınca, Banka hakkında artık 233 sayılı KHK hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak kuruluş adı Devlet Yatırım Bankası olmakla birlikte 17.06.1987 tarih ve 87/11914 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ... A.Ş. olarak değiştirilen davalı bankanın sermayesinin tamamının halen Devlete ait olduğu açıktır. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporundaki mali incelemeler yeterli olup, asıl borç miktarı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı yanın bilirkişi raporuna yönelik itirazı hukuki nitelikte olup, hakimlik bilgisiyle çözülebilecek hususlarda bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, borcun ve ödemenin miktarına ilişkin olmadığı, davacı şirketin 683 sayılı KHK'nın 6. maddesinden yararlanarak belirlenen tarihteki kur esas alınarak yapılacak ödeme halinde daha az bir miktarda geri ödeme yapıp yapamayacağı buna göre davacıdan fazladan tahsilat yapılıp yapılmadığı noktasındadır. Bu nedenle davacı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Anayasamızın 152/1. maddesinde “Bir davaya bakmakta olan Mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır” hükmü bulunmaktadır. Somut olayda, davacı vekilinin somut norm denetimi ilk derece mahkemesince yerinde görülmemiş olup, ilk derece mahkemesinin bu konudaki takdir yetkisinin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, davacı tarafından kullanılan kredinin geri ödenmesinde 683 sayılı KHK'nın 6. maddesinin uygulanamayacağına ilişkin ilk derece mahkemesinin gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kaldı ki davacının dayandığı anılan hükümde iadeye ilişkin takdirin bankaya bırakıldığı anlaşılmakla, davacı vekilin tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK'nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 14,90 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline. 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.23.09.2021
KANUN YOLU: HMK'nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi