8. Hukuk Dairesi 2011/3803 E. , 2011/7034 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 28.07.2009 gün ve 394/337 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava konusu 101 ada 690 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, oysa bu yerin 70 – 80 yıldan beri vekil edeni ve onun miras bırakanı ile haricen satıcılarından kaldığını, bu yere ait 1937 tarihli vergi kaydının bulunduğunu açıklayarak kadastroda Hazine adına oluşturulan tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine, çekişmeli yerde davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleşmediğini, kadastro tespitinin doğru olduğunu ve davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davacının tutunduğu vergi kaydının dava konusu yere uyduğu, bu yerde davacı ve satıcılarının eklemeli zilyetliğinin 40 – 50 yıldan fazla devam ettiği ve bu yerin kuru tarım arazisi niteliğinde olduğu açıklanarak 19.6.2003 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine; mahalli mahkeme kararı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 23.03.2004 tarih, 2004/1711-2146 Esas ve Karar sayılı ilamıyla bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozmaya uyduktan sonra gerekli araştırmalar yapılmış ve 28.12.2006 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Bu karar, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairenin 06.12.2007 tarih 2007/6737-7016 Esas ve Karar sayılı ilamıyla oyçokluğuyla bozulmuştur. Karar düzeltme isteği de oyçokluğuyla reddedilmiş olup; yerel mahkeme Dairenin ikinci bozma ilamına da uymuştur. Son bozmadan sonra, keşif yapılmış, bilirkişilerden rapor alınmış ve mahkemece davanın kısmen kabul ve kısmen reddine, 03.06.2009 tarihli bilirkişi raporu ve ekli krokide A harfiyle gösterilen kırmızı renkle
boyalı 30.000 m2"lik kısma ilişkin Hazine adına olan tapu kaydının iptaliyle son parsel numarası verilerek davacı ... tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bu son karar, Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; dava konusu yere ait tapu kaydı ve kadastro tutanağı getirtilip incelenmiştir. 101 ada 690 parsel sayılı taşınmaz, 131588,47 m2 olarak, susuz tarla niteliğiyle, senetsizden, 05.10.1994 tarihinde, arazi sahipleri bilinemediğinden bahisle Hazine adına tespit görmüş ve itirazsız olarak 27.4.1995 tarihinde kesinleşmiştir. Tapu kaydı halen Hazine üzerindedir. Mahallinde 18.11.2002 tarihinde keşif yapılmıştır. Dinlenen 1937 doğumlu yerel bilirkişi özetle; 25 Kasım 1991 ve 05.01.1990 tarihli haricen düzenlenen senetlerin “hudutları itibariyle dava konusu yerle ilgili olduğunu ve davacının bayilerine ait vergi kaydının dava konusu yere ait olduğunu nizalı taşınmazın bulunduğu yerin sarnıç beleni ve cırıl ini olarak adlandırıldığını, hudutları itibarıyla aynı yere uyduğunu" söylemiştir. Aynı keşifte dinlenen 1930, 1937 ve 1946 doğumlu davacı tanıkları; bu taşınmazın kullanımına ilişkin beyanda bulunmuşlar, ne var ki, harici satış senetleri ve vergi kaydı ile ilgili olarak herhangi bir açıklamaları olmamıştır. Emlakçı bilirkişi ile ziraatçi bilirkişinin 29.11.2002 tarihli ortak raporunda; dava konusu yerin bir kısmının oldukça meyilli, bir bölümünün ise düz ve düze yakın olduğu, 40 – 50 yıldan beri tarım yapıldığı, imar ve ihyasının 30 yıl kadar önce tamamlandığı taşınmaz içerisindeki küçük taşların belirli kısımlara öbek öbek yığıldığı anlaşılmaktadır. Fen bilirkişisi kroki ve raporunu dosyaya sunmuştur. DSİ"den yanıt gelmiş 3083 sayılı Yasa uyarınca sulama alanı dışında kaldığı bildirilmiştir. Dairenin ilk bozma kararında özetle; “..taşınmazın üç tarafının orman niteliğiyle Hazine adına tespiti yapılan 101 ada 713 nolu orman parseliyle çevrili olduğu, güney doğu tarafında ise Yeşilovacık beldesine ait arazilerinin yer aldığı, 6831 sayılı Orman Kanununun 17/2. fıkrası karşısında taşınmazın hukuki durumunun değerlendirilmesi, orman kadastrosu yapılmamış ise, MAH uygulamasının yapılması ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesindeki limitlerin gözetilmesi vs...” değinilerek araştırma bozması yapılmıştır. Silifke Orman İşletme Müdürlüğünden dava konusu yere ait orman kadastrosu, haritası, tutanakları, işe başlama ve bitirme tutanağı, askı mazbatası vs. nin gönderildiği belirlenmiştir. Tapu Sicil Müdürlüğünün 15.4.2005 tarih 1350 sayılı yazılarından; 1937 tarih 90/100 nolu vergi kaydının kadastro sırasında herhangi bir parsele revizyon görüp görmediğinin tespit edilemediği bildirilmiştir. İlk bozmadan sonra; ziraatçi, ormancı ve fen bilirkişisi huzuruyla keşif yapılmıştır. 20.7.2005 tarihli fenni bilirkişi raporu ve eki kroki dosya kapsamında bulunmaktadır. Orman yüksek mühendisi dava konusu yerin orman olmadığını ve ormandan dışarı çıkarılmadığını rapor etmiştir. 29.6.2006 tarihli keşifte de, davacının tutunduğu 1937 tarih ve 92 nolu vergi kaydı mahalli bilirkişi ve davacı tanıklarına okunmuş olup, müşterek beyanlarında, “...hudutları itibariyle Meryem, taşlık, dağ ve Ayşe sınırları doğrudur, ancak Meryem ve Ayşe"nin sınırları şu anda orman olmuştur. Davacının babası 30 dönüm yeri kullanırdı. Dağ kuzey batısına düşmektedir. Taşlıkta kuzeyde yer almaktadır..” şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Fen bilirkişi Üzeyir Koç 12.10.2006 tarihli 1/5000 ölçekli kroki ve raporunda; 02.01.1948 tarih 1 nolu tapu kaydının uygulaması yapılarak doğusunda; yol ve kah, batısında; kalaycı yurdu ve Hüseyin Uzun tarlası, kuzeyinde; Şaban Sekmez ve taşlık, güneyinde; Tol Ali ve kah olan sınırları göstermiştir. Dairenin ikinci bozma kararında ise, önceki bozmada belirtildiği üzere Orman Kanununun 17. maddesi karşısında herhangi bir incelemenin yapılmadığı, 1937 tarih 92 tahrir numaralı vergi kaydının iki sınırında dağlık ve taşlık alanlar bulunduğu eylemli duruma göre taşınmazın sınırında Devlet ormanı olduğu, bu durumda taşlık ve dağlık alanların orman sözcüğü anlamında kullanıldığının ve böyle sınırları içeren vergi kaydının miktarıyla geçerli olduğu, miktar fazlasının sınırda yer alan ormanlık alandan elde edildiğinin kabulü gerekeceği, tüm bu nedenlerle, vergi kaydına değer verilerek tarım alanlarına bitişik sınırdan miktarı kadar yerin belirlenmesi, bu yer hakkında davanın kabulüne, geriye kalan bölüm hakkında davanın reddine karar verilmesi gerektiğine, değinilmiştir. Mahkemede bu bozma ilamı doğrultusunda belirleme yapılarak hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacının tutunmuş olduğu vergi kaydı bozma ilamı kapsamında da belirtildiği üzere, dağ ve taşlık sınırları itibariyle gayrisabit sınırlı olup, miktarıyla geçerli bir kayıttır. Bu kayda üstünlük tanınması için zilyetliğin vergi kaydıyla örtüşmesi gerekmektedir. Bundan ayrı olarak, vergi kaydında yazılı olan ...ve ... sınırlarının zeminde mutlak suretle yerlerinin belirlenmesi gerekir. Ne var ki, ilk keşifte bilgisine müracaat edilen mahalli bilirkişi ile 29.09.2006 tarihli keşifte bu konuyla ilgili beyanları alınan yerel bilirkişi ve davacı tanıklarının hiçbiri gerekli açıklama ve zeminde yer göstermesi yapmaksızın “..., taşlık, dağ ve... sınırları doğrudur” biçimindeki beyanları uygulama için yeterli değildir. Davacı tarafın yargılama aşamasında tutunmuş olduğu tapu kaydı ise, kalaycı yurdu, taşlık, kah ve zeminde tam olarak tespit edilemeyen yol sınırı itibariyle gayri sabit sınırlı olması nedeniyle bu kaydın kapsamı da miktarıyla geçerlidir. Ne var ki, 12.10.2006 tarihli fen bilirkişinin 1/5000 ölçekli krokisindeki uygulama ve belirlemelere göre, bu tapu kaydının da dava dışı parsellere uygun olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Kaldı ki, davacının yargılamalar sırasında tutunduğu tapu kaydı ile dava dilekçesinde belirtmiş olduğu vergi kaydının hangi parsellere revizyon gördüğü yöntemine uygun bir biçimde Tapu Sicil Müdürlüğü veya Kadastro Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulmamıştır. Özellikle zilyetlik hukuki sebebine dayalı olan bu tür davalar kamusal niteliği ağırlıklı olan dava türlerindendir. Mahkemece tarafların bildirdikleri delillerin dışında hakimin re"sen delil toplama yetkisi bulunmaktadır. Bu nedenle dosyada mevcut bozma kararlarına uyulması tarafların lehine ve aleyhine usulü kazanılmış hak teşkil etmeyecektir. Mahkemece, yapılan tapu ve vergi kayıtları uygulamaları da karar vermeye ve kesin hükmün sonuçlarını almaya, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonuçlandırmaya yeterli değildir.
Hal böyle olunca; öncelikle taşınmazın bulunduğu yerde, bu yeri ve çevresini bilen aynı köy ve komşu kasabadan belirlenecek yaşlı ve yansız üç yerel bilirkişi ile tarafların tanıklarının keşif sırasında hazır edilerek öncelikle davacının tutunmuş olduğu satıcılarına ve miras bırakanına ait 1937 tarih ve 92 nolu vergi kaydının yöntemine uygun olarak uygulanması, sınırlarda yazılı olan tüm isim ve yerlerin zeminde duraksamaya mahal bırakmayacak biçimde kapsamlı olarak alınacak beyanlarla belirlenmesi, ayrıca, o kişilere ait kayıtlar ya da parseller varsa bu yönü kim (dava konusu taşınmaz) ve ne okuduğunun gösterilerek teyit edilmesi, yine yargılamalar aşamasında tutunulan yukarıda tarih ve numarası belirtilen tapu kaydının da aynı şekilde uygulamasının yapılması, mevkii ve sınırları hakkında duraksamaya yer bırakmayacak biçimde uygulamasının yapılması, bu kayıtların aynı yerde çakışması halinde eski tarihli kayda üstünlük tanınması, sözü edilen kayıtlar dava dışı parsellere revizyon görmüş ise zilyetlik konumunun değerlendirilmesi, revizyon görmemiş ve nizalı yerin bir kısmına uyduğu belirlenmesi halinde şahıs sınırlarından ve güneydeki Yeşilovacık Kasabasına ait taşınmazlar sınırından başlayarak irtibat kesilmeksizin 30 dönümlük bölümün belirlenmesi, bu kısmın ifrazı mümkün ise ayrı bir parsel olarak iptal ve tesciline, ifrazı mümkün değil ise, paylı olarak tesciline, aksi halde davanın reddine karar verilmesi, sulu kuru durumunun 5403 sayılı Yasa kapsamına göre saptanması, tüm bu bilgi ve belirlemelerin keşfi izlemeye, infazı sağlamaya elverişli ölçekli kroki ve kapsamlı rapora yansıttırılması gerekirken; noksan soruşturmayla ve soyut mahalli bilirkişi ile davacı tanıkları beyanlarına, tapu ve vergi aydının revizyon görüp görmediğine ilişkin mercilerinden net yanıt alınmaksızın muğlak beyanlarına itibar edilerek eksik araştırmayla yazılı biçimde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları tüm bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.