
Esas No: 2016/70311
Karar No: 2016/70311
Karar Tarihi: 3/4/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RAMAZAN ÖZCAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/70311) |
|
Karar Tarihi: 3/4/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Raportör |
: |
Murat
BAŞPINAR |
Başvurucu |
: |
Ramazan
ÖZCAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkim olarak görev yapan başvurucu hakkında darbe
teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan yakalama,
gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, gizlilik kararı
nedeniyle hakkındaki belgeleri inceleyememesi ve tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; kararların basına sızdırılarak başvurucunun suçlu gibi
gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin; gözaltı sürecinde ve ceza infaz
kurumundaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; hukuka aykırı
olarak verilen kararlarla meslekten çıkarılması ve mal varlığına el konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının; soruşturma aşamasındaki hukuksuz işlemler
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/11/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı
tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün
(İçtüzük) 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın
oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden
incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017,
§§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
11. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri
uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya
kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek
Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.
12. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY"nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY"nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
13. FETÖ/PDY"nin (Genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin
Süreç
14. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Yalova
Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir
soruşturma kapsamında 21/7/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce
gözaltına alınmıştır.
15. Başvurucu aynı tarihte Yalova Cumhuriyet Başsavcılığında
ifade vermiş;ifade alma
işlemi sırasında başvurucunun müdafii de hazır
bulunmuştur. Başvurucu, ifadesinde özetle FETÖ/PDY ile bir ilgisinin
bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu müdafii, atılı
suçları işlediğine dair dosyada delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin
serbest bırakılmasını talep etmiştir.
16. Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı 21/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Yalova Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama
nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra
kaçtıklarının tespit edilmiş olması, şüphelinin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması" nedenleriyle
tutuklanmasına karar verilmesi istenmiştir.
17. Başvurucunun sorgusu Yalova Sulh Ceza Hâkimliğinde 21/7/2016
tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii
de hazır bulunmuştur.
18. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:
"Ben savcılıkta ve karakolda ifade
vermiştim aynen tekrar ederim, ben öncelikle hakkımdaki yakalama kararıyla
ilgili bir hususu açıklığa kavuşturmak istiyorum, uzun zamandan beri boyun
fıtığı sorunum vardır, 15/7/2016 tarihinde Yalova Devlet Hastanesinde muayene
olduğum doktor Ç.S.nin acele ameliyat olmam gerektiği
yönünde bilgi vermesi üzerine ayın gün Marmara Üniversitesi Pendik Devlet
Hastanesine sevk üzerine gittim, orada Doç. Dr. A. muayene etti, ortopedi ve
fizik tedavi bölümü gördükten sonra ameliyat ile ilgili nihai kararı vereceğini
söyledi, ben bu süreçte hakkımda yakalama kararı olduğunu bilmiyordum, sadece
ev araması ve açığa alınmış olduğumu biliyordum, ben kendi rızamla ve raporumun
bitiş tarihi olan 20/7/2016 tarihinde Yalova"ya dönmeye karar verdim, annemle
vedalaşmak üzere evine gitmiştim, tam oradan ayrılırken polisler tarafından göz
altına alındım, benim pasaportum ve param olmadığı için zaten herhangi bir yere
kaçma ihtimalim yoktur, ayrıca 4 tane çocuğum olduğu için kaçmayı aklımın
ucundan bile geçirmem mümkün değildir, benim sormuş olduğunuz FETÖ/PDY silahlı terör
örgütüyle hiçbir bağım yoktur, bu örgütle ilgisi olan kişilerle öncesinden
bilmeden herhangi bir diyaloglum dahi olmuş ise de bunun kesinlikle bilerek
yada örgüt ilişkisi ile ilgisi olması mümkün değildir, ben meslek hatayım
boyunca bu örgütten hiçbir yarar sağlamadım, yurt dışına çıkmanın ünvanlı
herhangi bir görevim olmadı, benim atamalarımda hiçbir olumlu katkıları olmadı,
bilakis tetkik hâkimliğimden sonra Sincan Adliyesinde görev yapmak için talepte
bulunmuştum, fakat Gölbaşı"na tayin edildim, Gölbaşı"ndan Sincan"a tayin
talebinde bulundum, ancak son anda Yalova"ya tayin edildiğimi öğrendim,
sebebini sordum Gölbaşı eski Başsavcısı ve Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyesi S.T.nin bana söylediğine göre cemaatçilerin beni Sincan"da
istemediğini, bu nedenle de tayinimin Yalova"ya çıktığını öğrendim, HSYK seçim
sürecinde FETÖ yada herhangi bir grubun seçim çalışmasına katılmadım, oyumu
kullanırken 9 yıl Ankara"da çalışmış olmam nedeniyle komşuluk, büyük bir okul
arkadaşları, servis arkadaşlığı gibi kişilerle oy kullandım, bunun dışında da
FETÖ ile hiçbir ilişkim ve bağım olmamıştır, bu hususta Yargıtay üyeleri
R.C.H., B.K., 16. Hukuk Dairesi Başkanı C.B.den bilgi
alınabilir, benim Yargıtay Tetkik Hâkimliğine seçilmemde 2004 yılında HSYK
üyesi olan A.G. ile 7. Hukuk Dairesi üyesi T.B.nin
referansları etkin olmuştur, bu kişilerde benimle ilgili sorular sorulabilir,
benim FÖTE"ye herhangi bir kurban ve benzeri bir
bağışım olmamıştır, Yalova"da hâkim arkadaşlar ile birlikte ortak kurban
kesmekteyim, darbe olayı ile ilgili hiçbir bilgim ve ilgim yoktur, hiçbir kişi
ile tanışıklığım yoktur, olayı öğrendiğimde anneme gitmek üzere yoldaydım, eve
gittiğimde olayı öğrendim, bu olayı kesinlikle lanetliyorum kendi insanına ateş
edecek kadar canileşmiş ruhsuz insanları lanetliyorum, bu tip olaylarla
dolaylıda olsa ilişkilendirmekten büyük üzüntü duyuyorum, milletimize karşı
yapılan bu cani eylemin en ağır şekilde kınıyorum, ülkemizin seçilmiş
hükümetinin sonuna kadar yanındayım, bu nedenlerle üzerime atılı suçlamaları
kabul etmiyorum, ben 4 tane kız çocuğum vardır, büyük kızım bu yıl üniversiteye
kayıt yaptıracak diğeri ise seneye üniversite sınavına girecektir, diğer
kızlarım ise 11 ve 3 yaşındadır, yaşlı ve hasta annemden başka onlarla
ilgilenebilecek hiçbir yakınım yoktur, ayrıca anneminde
bakım ve yardıma ihtiyacı vardır, kendisiyle bu hususlarda ilgilenmekteyim, bu
nedenlerle çok büyük mağduriyetlere sebebiyet vereceğinden dolayı özellikle
şeker, kollestarol, troit
ve tansiyon hastası olmam ve günde 12 tane ilaç kullanmam nedenleriyle boyun
fıtığı ve dizimdeki menüsküs yüzünden fizik tedavisi görmem gerektiğinden
tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmayı talep ederim, aksi halde ev
hapsi de dahil olmak üzere adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep
ediyorum."
19. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...yürütülen soruşturma kapsamında elde
edilen deliller gereğince şüpheli hakkında kuvvetli suç şüphesinin mevcut
olduğu, üzerlerine atılı suçun CMK"nın 100 maddesinde
sayılan katalog suçlardan oluşu, soruşturma konusuüzerine
atılı olan eyleme göre dosya içinde bulunan unsurlar itibariyle soruşturmanın
aşaması gözetildiğinde şüphelinin delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme
girişiminde bulunabileceği kanaatiyle CMK"nın 100/3.
maddesindeki tutuklamanedeninin bulunduğu, 15/07/2016
tarihinde adı geçen silahlı terör örgütü tarafından yapılan silahlı kalkışma esnasında
teşebbüs sahiplerine direnen TSK ve Emniyet mensuplarıyla birlikte çok sayıda
sivil halktan şehit bulunması, bu anlamda kalkışmanın geldiği aşamanın
demokratik düzen üzerinde oluşturduğu tahribat, yargılamanın neticesinde
verilecek olan ceza miktarı, üzerlerine atılı eylem itibariyle bu aşamada
toplanan delillere göresuç vasfına ve eylemin
haksızlık-hukuka aykırılık boyutu nazara alındığında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yüklenen suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin
bulunması ve kişinin adaletin işleyişine müdahale etme riski olan hallerde
tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğine ilişkin yerleşik karar ve
gerekçelerine göre de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin belirttiği tutuklama
tedbirine ilişkin kriter ve ölçütlerin mevcut olduğu, bu itibarla soruşturma
konusu suçun niteliği ve kamu davası açılması halinde şüphelinin maruz kalacağı
ceza tehdidinin büyüklüğü dikkate alındığında tutuklama tedbirine nazaran
CMK-109/3 maddesinde sayılan tedbirlerin hiçbirinin soruşturmanın selametini
sağlamak, delil karartılmasını engellemek ve kaçma şüphesini ortadan kaldırmak
için yeterli olamayacağı ve tutuklama tedbirinin bu aşamada ölçülü olması
nedeniyle CMK 100 maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
20. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Bursa 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 5/8/2016 tarihinde "...Şüphelinin kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin bulunduğu, ... terör örgütüne üye olma suçunun vasıf
ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklamanın genel ilkelerini belirleyen
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 5-6 maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası"nın 19 maddesi ve Anayasa Mahkemesi"nin 2/7/2013 tarihli 2012/1137
sayılı kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin süreklilik arz eden yerleşik
içtihatları birlikte değerlendirildiğinde, CMK 100 ve devamı maddelerindeki
tutuklama koşullarının oluştuğu, tutuklamanın şüphelilere isnat olunan suçun
kanunda öngörülmüş cezasının miktarına ve niteliğine göre tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu, şüphelilerin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar
verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin varlığı (bkz. Wemhoff
- Almanya, 27 Haziran 1968 tarihli karar, prg. 14),
başka suçlar işleme tehlikesinin varlığı (bkz. Matznetter - Avusturya, 10
Kasım 1969 tarihli karar, prg. 9) ya da kamu
düzeninin bozulması tehlikesinin varlığı (bkz. Letellier - Fransa, 26
Haziran 1991 tarihli karar), hususunda oluşan kanaate göre şüphelinin
"Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" suçundan CMK 100 ve devamı
maddeleri gereğince tutuklama gerekçelerinin yerinde olduğu ve kararda bir
isabetsizlik bulunmadığı ..." gerekçesiyle itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
21. Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı 23/8/2016 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
22. Başvurucu, tutukluluk hâline yaptığı itirazlara cevap
verilmediğini ve tutukluluğunun devamı kararlarının tebliğ edilmediğini beyan
etmiş ve 1/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 10/1/2017 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
24. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 15/2/2017 tarihli kararıyla
başvurucu hakkında yürüttüğü soruşturmada yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
25. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 17/7/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
dava açılmıştır. FETÖ/PDY"ye ve ByLock programına ilişkin genel açıklamaların
yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün kuruluşuna
ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna,
hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka
aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir. Başvurucu hakkında yapılan
değerlendirme şöyledir:
"...FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
yönetici ve mensuplarının büyük bir gizlilik içinde kullandığı şifreli
haberleşme sistemi olan Bylock isimli kriptolu
haberleşme programını cep telefonu hattı üzerinden kullandığının sabit olduğu,
şüphelinin Uyap cep telefonu hat sorgulama
kayıtlarında tespit edilen üzerine kayıtlı cep telefon numarası ile Bylock kullanım raporunda yazılı telefon numarasının aynı
olduğu, şüphelininmilli güvenliğe tehdit oluşturduğu
ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne aidiyeti, iltisakı
veya irtibatı olduğu gerekçesiyle 23/7/2016 günlü resmi gazetede yayımlanan 667
sayılı OHAL KHK"sı ile kapatılan YARSAV derneğine üyeliğinin tespit edildiği,
ifadesinde Üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY bağlantılı Fem dersanesine gittiğini,
üniversite yıllarında aynı cemaata ait yurtta
kaldığını, son HSYK seçimlerinde örgütün sözde bağımsız adayı olan, hakkında
terör örgütü üyeliğinden soruşturma bulunan ve meslekten ihracına karar verilen
Y.S.nin evine geldiğini belirttiği, örgüt lehine
seçim sandık başında beklediği, örgütün finans kaynağı olan Bank Asya da
hesabının bulunduğu, bu suretle şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye
olduğu..."
26. Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi 27/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/217 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı
gün yapılan tensip incelemesi ile yetkisizlik kararı vererek dosyanın İstanbul
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun tutukluluğunun devamına
karar verilmiştir.
27. İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip
incelemesi ile birlikte 9/10/2017 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek
dosyanın Bursa Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine ve başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
28. Bursa 9. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi
ile birlikte 14/11/2017 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili
ve görevli mahkemenin belirlenmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
29. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 30/1/2018 tarihli kararıyla
İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2017 tarihli yetkisizlik kararının kaldırılmasına
karar vermiştir.
30. Yargılamaya İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme)
E.2018/68 sayılı dosya üzerinden devam edilmiştir. Başvurucunun 26/2/2018
tarihli tensip incelemesinde "silahlı
terör örgütüne üye olma" suçunun vasıf ve mahiyeti, dosya içerisindeki ByLock sorgulama tutanağına göre sanığın ByLock kullandığına yönelik yapılan tespit, arama-elkoyma tutanakları, araştırma tutanakları ile sanık
savunmaları göz önüne alındığında sanık Ramazan ÖZCAN"ın
üzerine yüklenen suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut olgu ve delillerin bulunması, delillerin henüz tam olarak
toplanmamış olması, tutuklu kalınan süre, öngörülen cezanın alt ve üst sınırı,
sanığın üzerine yüklenen suçun CMK"nın 100/3-a
maddesinde sayılan suçlardan olması ve ölçülülük ilkesi dikkate alındığında
sanık hakkında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı" gerekçesiyle
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
31. İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinde 24/5/2018 tarihinde ilk
duruşması yapılmış, tutuklu olarak devam eden yargılama sonucunda Mahkemenin
22/11/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve tahliyesine karar verilmiştir. Kararın ilgi kısmı şöyledir:
"... sanığın kendisini suçtan kurtarmaya
yönelik savunmalarına mahkememizce itibar edilmemiş, ayrıntıları yukarıda
belirtildiği üzere, hakkındaki tanık beyanları ve de ByLock"u
kullandığının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığının mahkememize
gönderdiği kayıtlardan açık bir şekilde anlaşılması karşısında, global bir
uygulama görüntüsü altında münhasıran FETÖ silahlı terör örgütü için
oluşturulan ve mensuplarınca kullanılan ByLock"u
örgütün hiyeyarşik yapısı kapsamındaki
haberleşmesinde gizliliği temin etmek için dosya kapsamında tespit edilen
tarihlerde kullandığı anlaşılan sanığın; anılan iletişim sisteminin niteliği
ile hakkındaki diğer tespitler göz önüne alındığında, sübutu kabul edilen diğer
eylem ve faaliyetlerine göre "FETÖ silahlı terör örgütüne üye olma"
suçunu işlediği mahkememizce kabul edilmekle ..."
32. Başvurucu, hakkında verilen hükmü istinaf etmiştir. Dava,
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İstanbul Bölge Adliye
(İstinaf) Mahkemesinde derdesttir.
33. Öte yandan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu 24/8/2016
tarihinde söz konusu yapı ile meslekte kalmasıyla bağdaşmayacak nitelikte
bağının olduğunu değerlendirdiği başvurucunun meslekte kalmasının uygun
olmadığına ve meslekten çıkarılmasına oybirliğiyle karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
34. İlgili ulusal hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; gözaltı ve açığa alma kararları basına
sızdırılarak darbe girişimi ortamında oluşan algı ile darbeye katılmış gibi
gösterildiğini, ihraç ve tutuklama kararlarının meşrulaştırılmaya
çalışıldığını, şeref ve itibarı zedelenerek suçluluk algısı oluşturulduğunu
belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
38. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma sağlamaktadır.
Öte yandan Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü,
bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa"nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesi,
yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi
vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu
olduğundan Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün
dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
39. Somut olayda darbe teşebbüsünün devam ettiği sırada Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan bir açıklamada, darbe teşebbüsünde bulunan
FETÖ/PDY ile irtibatı olan ve aralarında yüksek mahkeme üyelerinin de bulunduğu
kişiler hakkında gözaltı kararlarının verildiği belirtilmiştir. Anılan
açıklamada başvurucunun ismine yer verildiği yönünde bir iddia dile
getirilmediği gibi bu yönde bir olgu da tespit edilememiştir.
40. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının -başvurucunun ismini
zikretmeksizin- darbe teşebbüsünün yaşandığı sırada bu teşebbüs kapsamındaki
faaliyetlerle ve teşebbüsün arkasındaki yapılanma olduğu değerlendirilen
FETÖ/PDY mensubu kişilerle ilgili olarak soruşturma başlatıldığını ve bazı
şüpheliler hakkında gözaltına alma kararı verildiğini kamuoyuna açıklamasının
başvurucunun suçlu olarak nitelendirilmesi veya suçlu muamelesine tabi
tutulması olarak kabulü mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 115-117; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 180, 181). Kaldı ki bir
kişi hakkında soruşturma başlatıldığının kamuoyuna duyurulması, tek başına
masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmez.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu, soruşturma sürecinde hakkında hukuksuz işlemler
yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
43. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
46. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
47. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu; hukuka aykırı olarak ve yargısal güvenceler
sağlanmadan meslekten çıkarılması, maaşının kesilmesi ve mal varlığına tedbir
kararı konulması nedeniyle ailesiyle birlikte mağdur edildiklerini belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
49. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
50. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
51. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"de (685 sayılı KHK), 23/7/2016 tarihli ve
29779 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 667 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname"nin (667 sayılı KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında
meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar
verilenlerin kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece
mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilecekleri ve bu
kişilerden daha önce dava açmış olanların idare mahkemelerinde derdest olan
veya karar verilen dosyalarının Danıştaya
gönderileceği hükme bağlanmıştır (bkz § 34).
Böylelikle 667 sayılı KHK"nın 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarılan yargı
mensuplarının bu karara karşı Danıştayda dava açabilecekleri
açıkça belirtilmiş ve anılan uyuşmazlıkların çözümünde idari yargıda hangi
yargı yerinin görevli olduğuna yönelik uygulamada yaşanan tereddütler
giderilmiştir. Daha önce açılan davalar yönünden de geçiş hükümleri ihdas
edilmiştir (Murat Hikmet Çakmakcı,
B. No: 2016/35094, 15/2/2017, § 27; Hacı
Osman Kaya, B. No: 2016/41934, 16/2/2017, § 28).
52. Buna göre 685 sayılı KHK ile belirginleştirilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir yargı yolu
olduğu ve bu başvuru yolu tüketilmeden başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Murat Hikmet Çakmakcı,
§ 28; Hacı Osman Kaya, § 29).
Ayrıca başvuru formu ve ekleri incelendiğinde somut olayda başvurucunun mal
varlığına haksız olarak tedbir konulmasına dair iddialarını ileri sürebileceği
itiraz olağan kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda
bulunmuştur.
53.Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltında Kötü
Muameleye Maruz Kalındığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu; ailesinin ve komşularının önünde terörist gibi
gözaltına alındığını, yollarda aç bırakıldığını, battaniye ile betonda
yatırıldığını, televizyonun sesinin yükseltilerekuyumasına
imkân verilmediğini, adliye koridorunda bekletildiğini belirterek gözaltına
alındıktan sonra tutuklanıncaya kadar kendisine yapılan bazı uygulamalar
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
55. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
56. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa"nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
57. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli kesin belirtiler
mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet
ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması
gerektiği açıktır (Tahir Canan, §
25).
58. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan
gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının
yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin
kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma
koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu
iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve
belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının
başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya
konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli
ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi veya
belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Alparslan Altan [GK],
B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda
Kötü Muameleye Maruz Kalındığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumunda
odaların kapasitesi üzerinde ve kötü şartlarda kaldıklarını, sağlık
sorunlarının dikkate alınmadığını belirterek tutuklandıktan sonraki bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
61.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
62. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
63. Somut olayda benzer yöndeki bir başvuru olan Mehmet Baransu
(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) kararında Anayasa Mahkemesince
belirtildiği üzere başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında
başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere
iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını
ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini
ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da
ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
E. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Yakalama ve Gözaltının
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
65. Başvurucu; makul şüphe olmadan hakkında yakalama kararı
verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların
gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
66. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
67. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
68. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,§§
16, 17).
69. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
70. Somut olayda başvurucu yönünden, yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda
varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
72. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
73. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına
karar verildiği tarihte hâkim olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunu"na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş,
yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.
b. Değerlendirme
74. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
75. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
76. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
77. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
78. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
79. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
80. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 99-104.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
81. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
82. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır.
83. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun"da hâkimlerle
ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet
edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia
etmektedir.
84. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikayetleri
incelemiştir. Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde yerinde görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni
dayanağı bulunduğu kabul edilmiştir (Adem Türkel, §§ 53-59; Salih
Sönmez, §§ 107-121). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara
ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır.
85. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da
belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında yakalanarak, gözaltına
alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı
makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi
olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı
terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden
yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun"un 94.
maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili
yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda
başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının
olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün
görülmemiştir.
86. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim
olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun"dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
87. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
88. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve Mahkemelerce
yapılan tutukluluk hâlinin değerlendirilmesine dair kararlarda; başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir (bkz. § 25).
89. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57).
90. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
91. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271-272; Selçuk Özdemir,§§ 78-79).
92. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 26-28) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği "tutuklama
nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
93. Somut olayda Yalova Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin Kanun"da öngörülen yaptırımın ağırlığına,
delillerin karartılması ile kaçma şüphesinin varlığına ve suçun 5271 sayılı
Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar
arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 19).
94. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Yalova Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delillerin karartma ve kaçma
şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
95. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (bkz. Gülser Yıldırım (2), § 151).
96. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY"nin özellikleri (Gizlilik, hücre tipi
yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve
teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında, bu
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
97. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Yalova Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 19) keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
98. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
99. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin, bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
100. Başvurucu, tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik
kararı ve olağanüstü hâl KHK"ları gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin
engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
101. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
102. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
103. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
104. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren
kendisi ve müdafii dinlenilmeden tutukluluk
incelemelerinin yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
105. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
106. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
107. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
108. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, §§166-177).
109. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/5/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun "ikincillik niteliği" ile
bağdaşmamaktadır.
110. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın
yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.