
Esas No: 2013/9383
Karar No: 2013/9383
Karar Tarihi: 6/4/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
REŞAT BERBER VE NEVZAT GÖNEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/9383) |
|
Karar Tarihi: 6/4/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Basvurucular |
: |
1. Reşat BERBER |
|
|
2. Nevzat GÖNEN |
Vekili |
: |
Av. Sümeyra
Ünlü ÇELİK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kadastro davasının makul sürede bitirilememesi
nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2013 tarihinde İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu Reşat Berber tarafından yapılan 2013/9383 sayılı
başvuru ile başvurucu Nevzat Gönen tarafından yapılan 2014/9384 sayılı
başvurunun hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmesine karar verilmiş ve
incelemeye 2013/9383 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam
edilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/2/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların dava konusu taşınmazı satın aldığını iddia
ettiği Şevkiye Tikveşli tarafından 15/3/1965 havale
tarihli dilekçe ile bir kısım davalılar aleyhine Bornova Asliye Hukuk
Mahkemesinde müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil
davası açılmıştır.
8. Dava konusu taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışması
yapılması üzerine dosya görevsizlik kararı ile Bornova Tapulama Mahkemesine
gönderilmiştir.
9. Bornova Tapulama Mahkemesinin 1973/113 Esas sayılı dosyası
üzerinde yürütülen yargılama sırasında 19/12/1984 tarih ve E.1973/113,
K.1984/99 sayılı karar ile tapulama tutanaklarının usulüne uygun olarak tanzim
edilmediği belirtilerek taşınmazların olağan usule göre tespitlerinin yapılması
için İzmir Tapu ve Kadastro Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir.
10. Tespit tutanaklarının Bornova Tapulama Mahkemesine yeniden
gönderilmesi üzerine davanın Mahkemenin 1986/13 esasına kaydı yapılmıştır.
11. Bornova Kadastro Mahkemesinin 1986/13 esası üzerinde
yürütülen yargılama sırasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 13.10.2003
tarih ve 434 sayılı kararı ile Bornova Adliyesinin İzmir Adliyesi ile
birleştirilmek üzere kapatılması nedeniyle 24/10/2003 tarihinde devir kararı
verilerek dosya İzmir Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.
12. İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14 esas numarasına kaydı
yapılan dava hâlihazırda İlk Derece Mahkemesi önünde derdesttir.
13. Başvuru dosyası kapsamından başvurucuların 3/6/2008 tarihli
dilekçe ile asli müdahil olarak müdahale talebinde bulunuldukları ve bu suretle
davaya dahil oldukları anlaşılmaktadır.
14. Başvurucular 20/12/2013 tarihindebireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
30. maddesi ile 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 25.
maddesinin birinci fıkrası, 28. maddesinin birinci fıkrası; 29. maddesinin
birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları; 30. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları, 32. maddesinin birinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi (Güher Ergun ve Tosun Tayfun
Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 16-22).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular 1/12/1976 tarihinde Şevkiye
Tikveşli isimli şahıstan satın almış oldukları taşınmazın da dava konusu olduğu
ve hâlihazırda İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14 esas sayısı üzerinde derdest
olan hukuk davasının yaklaşık kırk yedi yıldır devam ettiğini, belirtilen bu
yargılama süresinin makul olmadığını, ayrıca uzun süredir devam eden yargılama
nedeniyle taşınmaz üzerindeki mülkiyet durumunun da kesinliğe
kavuşturulamadığını beyan ederek Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
18. Başvurucular uzun süredir devam eden yargılama nedeniyle
taşınmaz üzerindeki mülkiyet durumunun kesinliğe kavuşturulamadığını beyan
ederek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011
tarihli ve 6216 Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa’da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında ise bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının
dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği
belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin
gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar
(Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027,12/2/2013§ 19, 20)
20. Başvuru konusu olayda hukuki uyuşmazlığın İlk Derece
Mahkemesi önünde derdest olduğu ve Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair
bir karar verilmediği görülmektedir. Derdest olan yargılama faaliyeti dikkate
alındığında mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerekir.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları
tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
22. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucular yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
24. Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhildir. Ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
25. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
26. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda taşınmaz mülkiyeti hakkında
Kızıltepe Tapulama Mahkemesinde açılan ve Mardin Kadastro Mahkemesine
devredilen kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 49).
27. Başvurucuların asli müdahil sıfatıyla yargılama prosedürüne
dâhil olmaları durumunda yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından
dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil, usule
uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulduğu tarihtir (İsmail Özkan, B. No: 2012/367, 17/9/2013,
§ 25)
28. Başvuru konusu davanın açılış tarihi 15/3/1965 olmakla
beraber başvurucuların vekili vasıtasıyla verdiği 3/6/2008 tarihli asli
müdahale dilekçesi sonrasında asli müdahil sıfatıyla yargılamada yer almaya
başladıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucu açısından yapılacak makul
süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın
açıldığı tarih değil; usule uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulduğu
tarihtir.
29. Başvuru konusu olayda başvurucuların asli müdahil sıfatıyla
davada yer almaya başladığı tarih 3/6/2008 olup dava hâlen derdest olduğundan
başvurucular açısından yargılama yaklaşık sekiz yıldır devam etmektedir. Bu
kapsamda, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığın karara bağlanması için geçen
sürenin makul olup olmadığı noktasında dikkate alınacak zaman dilimi yaklaşık
sekiz yıllık süreyi kapsamaktadır.
30. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher
Ergun ve Diğerleri, § 52).
31. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesindebaşvuruya
konu yargılamanın seksen üç adet taşınmaza ilişkin müdahalenin meni ve ecrimisil talebiyle genel mahkemelerde açılan ve
görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine devredilen bir mülkiyet uyuşmazlığı
olduğu, kırk beş davalı aleyhine açılan davanın yargılaması sırasında birçok
taraf mirasçısının yargılamaya dâhil edilmesine karar verildiği, ayrıca iki
yüze yakın kişi tarafından davaya müdahale talebinde bulunulduğu,
başvurucuların da bu meyanda başvuruya konu İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14
esas sayılı dosyasında yürütülen yargılamaya asli müdahil sıfatıyla
katıldıkları, başvurucunun müdahale talebinde bulunmasını takiben yapılan
celselerde, belirtilen müdahale taleplerine ilişkin eksikliklerin ikmali ve bu
taleplerin değerlendirilmesine ilişkin ara kararlar ihdas edildiği ve
yargılamanın halen devam ettiği anlaşılmıştır.
32. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu
yargılamanın Kadastro Mahkemesi önünde sürdüğü görüldüğünden 3402 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usule
ilişkin hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz
konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100
sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 15).
33. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 54-64; Güher
Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, §§ 53-62; Gülseren Erdal ve diğerleri, §§ 60-67; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013,
§§ 37-43).
34. Başvuruya konu davanın taraf sayısı ve mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
nitelikte olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında
3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine
ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve yaklaşık sekiz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
37. Başvurucuların her biri 343.000 TL maddi, 343.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Başvuruda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
39. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
sekiz yıldır devam eden yargılama süresi dikkate alındığında yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine ayrı ayrı net 5.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen başvurucular tarafından
ayrı ayrı yapılan ve 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara
ayrı ayrı ödenmesine ve 1.800 TL vekâlet ücretininbaşvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
42. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık sekiz yıldır devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine ayrı ayrı net 5.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE ve 1.800 TL vekâlet
ücretinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İzmir
Kadastro Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE
6/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.