
Esas No: 2015/19212
Karar No: 2015/19212
Karar Tarihi: 3/4/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BEDİA FINDIK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/19212) |
|
Karar Tarihi: 3/4/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucular |
: |
1. Bedia FINDIK |
|
|
2. Hanım FINDIK |
|
|
3. Zeynep KARTAL |
Vekilleri |
: |
Av. Hüsnü KAPLAN |
|
|
Av. Abdullah FINDIK |
|
|
Av. Abdulaziz
TOKAY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 1995 yılında kaybolan yakınlarının bulunamaması ve
bazı şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Hanım Fındık"ın eşi,
dosyadaki tutanağa göre olay tarihinde Doruk köyü muhtarı M.F., M.F.nin kardeşi, başvurucu Bedia Fındık"ın
eşi Ö.F. ve başvurucu Zeynep Kartal"ın oğlu olan Ö.K. 31/12/1995 tarihinde
başvurucuların iddiasına göre Silopi İlçe Jandarma Komutanlığından gelen istek
üzere bu yere gitmek üzere M.F.ye ait araçla köyden ayrılmışlardır.
8. M.F.nin aracının 1/1/1996 tarihinde
kapılarının kilitli ve üzerindeki plakaların sökülü
olarak aynı ilçe içinde, emniyet müdürlüğüne yakın bir arsada terk edilmiş
olarak bulunması üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca resen ve derhâl
soruşturma başlatılmış ve terk edilmiş olarak bulunan araca dair tutanak
tutulmuştur.
9.
Olayla ilgili olarak olayın olduğu Doruklu ve Yolağzı
köylerinde mukim olan İ.F., M. E. O., M. T. K., B.O.nun
ifadelerine başvurulmuştur.
10. Emniyet Müdürlüğünün 3/2/1996 tarihli yazısına göre, bulunan
araç üzerinde gerekli parmak izi incelemesi yapılmış fakat aracın tozlu olması
nedeniyle herhangi bir ize rastlanmamıştır.
11. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının 12/4/21996 tarihinde
Şırnak Başsavcılığına vermiş olduğu bilgiye göre ilgili şahısların öldürüldüğü
veya kaçırıldığı konusunda bir delil elde edilmediği tespit edilmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı 12/4/1996 tarihli yazısıyla olayla
ilgili olarak fail veya faillerin bulunmasına yönelik olarak yazılan yazı
üzerine, bu tarihten başlayarak kolluk birimleri düzenli olarak Cumhuriyet
Başsavcılığına meçhul şahıs veya şahısların aramalara rağmen bulunmadığına dair
yazılar göndermiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığının yürütmekte olduğu bu soruşturma
devam ederken kamuoyunda Ergenekon silahlı
terör örgütü soruşturması olarak bilinen ve 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun (CMK) 250. maddesiyle yetkili İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2008/1756 sayılı soruşturma
kapsamında İlkadım
müstear adındaki gizli tanığın ifadesine başvurulmuştur. Gizli tanığın
ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
""1994 yılını 1995
yılına bağlayan yılbaşı gecesinde [Ö. K.]
ve [F.] soy isimli askerden yeni
gelmiş iki gencin Botaş bölgesindeki askeri birliğe
hindi bırakmışlar, ancak oradan bu hindileri veya bir kısmını Silopi İlçe
Emniyete götürmelerini söylemişler. Bu iki genç de Silopi İlçe Emniyete giderek
hindileri bırakmışlar.Bu iki gencin Emniyetten
çıktıklarında [C. S.], [H.S.] ve [D.] nin bu iki şahsı almışlar. Emniyet ve asker
çocukların kendilerinde olmadıklarını söylemişler. Çocukların kaybolmasından
iki gün sonra ben bu iki gencin kimliklerini yine üzerleri kırmızı kalemle
çarpılanmış şekilde [C.Y.] Uzm. Çvş’un çekmecesinde gördüm. Buradan da çocukların [C.] tarafından veya bilgisi dahilinde öldürüldüğünü
anladım. Çocuklar halen kayıptır. Burada şunu da belirtmek istiyorum. Bu
çocukların Botaş"taki askeri birliğe hindi
götürdükten sonra İlçe Emniyete özellikle gönderildiklerini ve bu şekilde
çocukların kaybolmasından polisin sorumlu tutulmak istendiğini düşünmekteyim.
Bu planında başarıldığını yani kaybolan çocukların halk arasında Emniyet
tarafından alındığı düşünülmektedir.""
14. Kaybolan şahısların yakınları ve bazı baro başkanları
tarafından gizli tanığın verdiği ifadeler ve olayla ilgili olarak medyada çıkan
haberler nedeniyle yapılan müracaatlar üzerine Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı,
kayıp olan tüm şahıslarla ilgili olarak 2008 yılında yeni bir soruşturma
başlatmıştır. 2008/3151 sayılı soruşturma dosyasında başvurucuların yakınları
M.T.K., S.F. ve Z.F. 27/1/2009 tarihinde Cumhuriyet savcısına ifade vermiştir.
İfade veren üç kişi de özetle medyadan ve etraftan duydukları haberlere göre,
kaybolan yakınlarının kimsesizler mezarlığında olabileceğini, bununla beraber
nereye gömüldüklerine dair somut bilgilerinin olmadığını, yer gösterecek
şekilde bilgiye sahip olmadıklarını, şikâyetçi olduklarını beyan etmiştir.
15. Silopi Başsavcılığı 23/6/2009 tarihinde işlendiği iddia
edilen suçları soruşturmakla yetkili başsavcılığın Diyarbakır Özel Yetkili
Başsavcılığı olduğu gerekçesiyle 2008/3151 sayılı dosyayı fezleke ile
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
16. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı, 2008 yılında başlattığı ve
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği bu dosyadan bağımsız olarak,
gizli tanığın ifadelerinde yer alan faili meçhul veya kayıp şahıslarla ilgili
olarak yukarıda bahsedilen (bkz. 15) Ergenekon silahlı terör örgütü
soruşturmasından da suçların işlendiği yerlerle ilgili soruşturma yapma
yetkisinin Diyarbakır Başsavcılığına (CMK 250. madde ile yetkili)ait olması
nedeniyle 29/9/2009 tarihinde ayırma kararı vermiş ve ayrılan yeni 2009/1951
sayılı soruşturma dosyasını 7/12/2009 tarihli yetkisizlik kararı ile Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
17. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Silopi ve İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından gönderilen her iki dosyayı 2009/3584
sayılı soruşturma dosyası üzerinden soruşturmaya devam etmiştir. Soruşturmanın
devam ettiği süre içinde özel yetkili mahkemeler 21/2/2014 tarihli ve 6526
Kanun"un 19. maddesinde yapılan değişiklikle kaldırıldığı için Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı
verilerek dosya Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
18. Açıklanan bu süre sonucunda Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığının başvurucuların yakınlarının kaybolması ile ilgili olarak
1996/343 sayılı ve aralarında başvurucuların da bulunduğu fakat diğer
kaybedilme veya infaz edilme iddiaları ile ilgili olarak yirmi dört şüpheli
hakkında yürüttüğü genel soruşturma dosyası olan 2014/980 sayılı soruşturma
dosyaları üzerinden iki soruşturma yürüttüğü tespit edilmiştir.
19. Başvurucular yakınlarının kaybedilmesi ile ilgili olarak
1996/343 sayılı soruşturma dosyası kapsamında 21/5/2012 tarihinde daimî arama
kararı verilmiştir. Yirmi yıl olan zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
bireysel başvuru yapıldıktan sonra bu dosya hakkında 22/11/2017 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
20. Bunun yanında, bireysel başvuruya konu edilen ve genel
olarak kaybedilme veya infaz edilme iddiaları ile ilgili olan 2014/980 sayılı
soruşturma dosyasından ise gizli tanık beyanlarına itibar etmek içinse
beyanları destekleyecek nitelikte somut delillerin bulunması gerektiği, bu
nedenle de şüphelilerin atılı suçu işlediklerine dair somut, kesin ve
inandırıcı herhangi bir delil bulunmaması sebebiyle kovuşturma yapılamayacağı
gerekçesiyle 20/6/2015 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile
ardından 30/6/2015 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir.
21. Başvurucuların anılan karara yapmış oldukları itiraz, gizli
tanık ifadelerinin hukuksal geçerliliği de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararları çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle Cizre Sulh Ceza
Hâkimliğinin 2/11/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
22. İtirazın reddine dair kararın tebliğ edilmesi üzerine
başvurucular, süresi içinde 10/12/2015 tarihinde fakat ayrı ayrı olarak
bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Maddi olayın ve olaya ilişkin soruşturma ile
ihlal iddialarının aynı olması nedeniyle 2015/19213 ve 2015/19215 sayılı
dosyalar 2015/19212 sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. Konuyla ilgili ulusal ve uluslararası hukuk Anayasa
Mahkemesinin Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu
(B. No: 2014/15732, 24/1/2018, §§ 32-69) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, yakınlarının kamu görevlileri tarafından zorla
kaybedildiğini ve bu olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini
belirterek Anayasa"nın 2., 5., 10., 11., 12., 14., 17., 19., 36. ve 40.
maddelerinde teminat altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına
dair karara yapmış olduğu itiraz ile Anayasa Mahkemesine sundukları bireysel
başvuru formunun incelenmesi sonucunda şikâyetlerini dile getiriş şeklinden
anılan ihlal iddiasının yaşam hakkına yönelik ihlal iddialarını delillendirme amaçlı olduğu sonucuna varılmış; bu iddialar
hakkında Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında bir inceleme yapılmıştır.
27. Başvurucuların iddiaları, delilleri ve Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) ortamı ile ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklardan temin
edilen diğer belgelerin incelenmesi neticesinde somut olayda ilk olarak
başvurucuların yakınlarının bulunamadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuruda
öncelikle yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanabilirliği hususunda bir değerlendirme yapılması gerekir.
28. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı
çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet
Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
29. Bir kişinin gözaltında kaybolduğunun iddia edilmesi, tek
başına 17. maddenin ihlal edildiğinin kabul edilmesini mümkün kılmaz. Bununla
birlikte belli koşullarda, cesedi ortaya çıkmamış olsa dahi kaybolan bir
kişinin ölmüş kabul edilebileceği sonucuna ulaşılabilir. Bu çerçevede
gözaltında kayıp olayına bağlı olarak devletin öldürmeme veya yaşamı koruma yükümlülüğünü
ihlal ettiğine hükmedilebilmesi için ilgili kişinin kamu görevlileri tarafından
gözaltına alınmış olduğunun makul şüphenin ötesinde ispatlanmış olması ve
kişinin öldüğüne dair somut unsurlara dayanan yeterli belirtiler bulunması
gerekmektedir. (Birsen Gülünay, B. No: 2013/2640, 21/4/2016, § 63, benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Kurt/Türkiye,
B.No: 24276/94, 25/5/1998, §§ 107, 108; Tahsin Acar v. Türkiye, B. No: 26307/95,
§§ 216, 217; Meryem Çelik ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 3598/03§§ 48-60, Er ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23016/04,
31/7/2012, § 66).
30. Somut olayda başvurucuların yakınlarının fiziksel
varlıklarına ulaşılamadığı ve iddialar ve dosya içeriğine göre başvurucuların
en son olarak kamu görevlileri ile temas ettiklerine dair emareler bulunduğu,
bu nedenle de başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebileceği
anlaşılmıştır.
31. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
" Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
32. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
33. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda, başvurucu Hanım Fındık kaybolduğu
iddia edilen M.F.nin eşi, başvurucu Bedia Fındık"ın kaybolduğu iddia edilen Ö.F.nin
eşi ve başvurucu Zeynep Kartal"ın kaybolduğu iddia edilen Ö.K.nın
annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
34. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
35. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
36. Başvurunun öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi ve bu
kuralla iç içe girmiş bulunan otuz günlük başvuru süresi kuralı bakımından
değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.
37. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun
temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal
sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların
ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
38. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da
yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları
tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen
koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
39. Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Özellikle
ihlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi
sağlama imkânı tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru
yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır. Devam eden bir
soruşturmada etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle
yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarını değerlendirecek, soruşturmanın etkili
yürütülmediğinin anlaşılması hâlinde bunu sağlayacak bir başvuru yolu
bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının
tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, B.
No: 2014/13163, 11/5/2017, §
121).
40. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen
doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılan
soruşturmada ilerleme yoksa veya soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa
başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul
olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve
şikâyetlerini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira
soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde
anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir
(Yasin Ağca, § 121). Böyle bir
durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları
veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmalıdırlar. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma
yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her başvurunun şartlarına
bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 87;
Sultani Acar, B. No: 2014/16344, 22/3/2018, § 84).
41. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici
gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini
sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde
dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun
farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 88;
Sultani Acar, § 85).
42. Soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark
edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun
zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsız hâle
getirecektir. Böylesi bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve
pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam
hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya
karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip
tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile
sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve
gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için
yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin
önlenmesinde oynadığı rolün önemi tartışmasızdır (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, § 89;
Sultani Acar, § 86).
43. Somut olayda öncelikle başvurucuların yakınlarının
kaybolması ile ilgili şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya
soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektikleri
yönünde herhangi bir iddiaları bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Başvurucular, yukarıda izah edildiği üzere kendileri ve vekilleri vasıtası ile
iddia ve taleplerini dile getirme fırsatını çeşitli tarihlerde
bulabilmişlerdir.
44. Soruşturmanın etkililiğinin bir diğer açısından somut olaya
bakıldığında yaşanan hadiseyle ilgili resen soruşturma başlatılmış, olay yeri
incelemesi yapılmış, krokiler çizilmiş, görgü ve tespitler tutanak altına
alınmıştır. Bunların yanında, kaybolduğu iddia edilen Ö.K.nın
kardeşi M.T.K, M.F. ile Ö.F.nin ağabeyi İ.F., 1996
yılında başlayan soruşturmanın hemen başlangıcında ifade vermiştir. Cumhuriyet
Başsavcılığınca, aracı terk edilmiş olarak ilk defa gören M.E.O. ve B.O.nun da ifadelerine başvurulmuştur. Kamuoyunda çıkan
haberler nedeniyle Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen başlatılan
ve ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 2008/3151 sayılı
soruşturma dosyası kapsamında başvurucular yakınları M.T.K., S.K., Z.F. yeniden
ifade vermiştir. Bunların yanında özel yetkili mahkemeler ile başsavcılıkların
kaldırılması üzerine dosyayı 2014/980 sayılı dosya üzerinden genel soruşturmayı
yürüten Silopi Cumhuriyet Başsavcılığınca gizli tanığın başvurucuların
yakınlarının öldürülmesi iddiası ile ilgili olarak yukarıda beyan edilen
ifadesinde adı geçenlere yönelik olarak herhangi bir ayrı değerlendirilmenin
yapılmadığı, başka kaybolduğu iddia edilen kişilerle ilgili olarak ilgili
yerlere talimat yazılarının yazıldığı fakat gizli tanık ifadesinde geçen ve
başvurucuların yakınlarının kaybına yönelik olarak eylemleri gerçekleştirdiği
iddia edilen kişilerle ilgili herhangi bir Cumhuriyet başsavcılığına veya
ilgili kolluk birimlerine yönelik olarak yazışmaların yapıldığına dair bulguya
ise rastlanmamıştır.
45. Bu tespitlere
ilave olarak başvuruya konu kişilerle ilgili olarak yürütülen 1996/343 sayılı
soruşturma kapsamında yapılan yazışma içeriklerinin 12/4/1996 tarihinden
itibaren benzer olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. Sıradan hâle gelen bu
yazışmalarda; olayı gerçekleştiren kişi veya kişilerin kimliklerinin tespit
edilemediği, kimlik tespit ve yakalama çalışmalarına devam edildiği, herhangi
bir bilgiye ulaşıldığında ayrıca bilgi verileceği belirtilmiştir.
46. 1996/343 sayılı ve başvurucuların yakınlarının kaybolma
iddialarına özgülenmiş dosyada somut ilerleme sağlanamaması nedeniyle 21/5/2012
tarihinde daimî arama kararı verilmiştir. Buna göre 31/12/2015 tarihine kadar
faillerin tespiti ve yakalanması, her üç ayda bir bilgi verilmesi talimatı
verilmiştir. Bu nedenle 12/4/1996 tarihinden 21/5/2012 tarihine kadar
soruşturmada, rutin yazışmalar dışında umut verici ve süreci hızlandıran
herhangi bir işlem yapıldığına dair emareler bulunmadığı anlaşılmıştır.
47. Aralarında başvurucular vekilinin de olduğu çok sayıda
avukat tarafından, tüm açıklanan bu hususların yanında soruşturmanın
ilerlemesine matuf yapılan işlemlerin etkisiz olduğuna dair 16/7/2014 tarihinde
dilekçe verilmiştir. Bu dilekçede, olay tarihinin üzerinden geçen süreye rağmen
hiçbir gelişme olmadığı beyan edilerek gizli tanık ifadelerinde adları geçen
kişilerin ifadelerinin alınması talep edilmiştir.
48. Başvurucuların iddia ettiği şekilde, gizli tanıkların
ifadesinde geçen diğer şüphelilerin ifadelerinin alınmasına dair yazılar
20/1/2015 tarihinde yazılmıştır. Başvurucular tarafından soruşturmanın etkili
şekilde yürütülmediği iddialarını içeren dilekçenin verildiği tarihten sonra
yapılan bu işlemlerin başvurucuların yakınlarının kaybına ilişkin olmadığı, bu
nedenle de işlemlerin başvurucuların beklentilerini yeniden canlandırabilecek
mahiyette, soruşturmaya konu olaylara ilişkin gerçekleri tespit edebilecek
işlem mahiyetinde bulunmadığı hususunun özellikle vurgulanması gerekmektedir.
Ayrıca ifadeleri alınabilen diğer şüpheliler ise tüm suçlamaları reddetmiş,
ayrıca başvurucuların yakınlarının kaybolmalarına dair herhangi bir beyanda da
bulunmamışlardır.
49. Açıklanan tüm bu bilgiler çerçevesinde Silopi Cumhuriyet
Başsavcılığınca resen başlatılan ve o bölgede kaybolan şahıslarla ilgili olarak
2014/980 sayılı genel dosya üzerinden -gizli tanık ifadelerine dayanılarak
mezar açma, tanık ifadeleri alma, şüpheli olduğu değerlendirilen bazı kişilerin
ifadelerine başvurma gibi- bazı işlemlerin yapıldığı muhakkaktır. Bununla
birlikte Başsavcılık tarafından ifadelerde geçen ve doğrudan suç şüphesi
altında alınan ve kimlikleri tespit edilen isimler nedeniyle sonuç doğuracak
nitelikte işlemlerin yapılamaması, soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı
tedbirler alınmaması ve nihayet kovuşturmaya yer olmadığında dair kararın
verilmesinin soruşturmanın etkililiği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
50. Hâl böyle iken daimî arama kararının ilk kez verildiği
12/4/1996 tarihinden itibaren etkisiz olduğu anlaşılan ve başvurucular
vekilleri tarafından 16/7/2014 tarihinde verdikleri dilekçe ile de kabul edilen
soruşturmanın etkisizliği iddiasıyla ilgili başvurunun Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruları incelemeye başladığı 23/9/2012 tarihinden itibaren yasal
süresi içinde yapılması gerekirken bu süre geçtikten sonra 10/12/2015 tarihinde
yapılması nedeniyle süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemez.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
3/4/2019 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.