
Esas No: 2013/8700
Karar No: 2013/8700
Karar Tarihi: 31/3/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SERVET TEMİZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/8700) |
|
Karar Tarihi: 31/3/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Gökçe GÜLTEKİN |
Başvurucu |
: |
Servet TEMİZ |
Vekili |
: |
Av. Zeki ÇELİK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
açılan davanın reddedilmesive makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/11/2013 tarihinde Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 26/10/2015 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. BaşvurucuDiyarbakır ili Bismil
ilçesi Alibey köyünde ikamet etmekte iken 1993
yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyün boşaltılması neticesinde
yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
6. Başvurucu 26/5/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
7. 21/7/2010 tarihli ve 2010/5-635 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvuruda
dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucunun yaşadığı Bismil ilçesi
Alibey köyünün boşaltılmadığı, başvurucuya yönelik
münferit terör saldırısının olmadığı belirtilerek talebin reddine karar
verilmiştir.
8. Belirtilen ret işlemi aleyhine 23/11/2010 tarihinde başvurucu
tarafından açılan iptal davasında 18/5/2011 tarihli Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesi kararı ile başvurucunun göç ettiğini ifade ettiği Bismil ilçesi Alibey köyüyle ilgili Mahkemenin daha önce verdiği25/3/2010
tarihli ve E.2009/1706, K.2010/767 sayılı kararında ""23/11/2009 tarihli köy muhtarının da imzasının bulunduğu jandarma tutanağında
Alibey köyünün 1993 yılında boşaltılmasının nedeninin
terör olaylarından kaynaklı olmadığı, köyün boşaltılmasının nedeninin köy
sahibi M.A. ve müşterekleri tarafından 1994 yılında Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne köyün satılması olduğu, köyün para karşılığı satılması sonucunda
köy halkının sosyal ve ekenomi sebeplerle göç etmek
zorunda kaldıklarının belirtildiği, Bismil İlçe Tapu Müdürlüğü tarafından Alibey köyünün 1955 yılında kadastro gördüğü eski malik
M.A. adına olan kaydın 19/7/1993 tarihinde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne
geçtiği, köyün eski sahibi M,A. ve müşterekleri tarafından Köy Hizmetlerine
verilen başvuru dilekçesinde 13/11/1992 tarihinde köyde bulunan arazilerini
satma teklifinde bulunulduğu, 10/11/1992 tarihli ve 32295 sayılı noter
taahhütnamesi ile de Alibey köyündeki arazileri satın
alma amacını engelleyecek yapı tesislerinin idarenin belirlediği sürede sökerek
enkazını araziden çıkaracağını taahhüt ettiği, bu belirleme ve tespitlerde Alibey köyünde köylülerin göç etmesine neden olacak
güvenlik sıkıntısının olmadığı, köydeki tüm taşınmazların 1992 yılında yani
köyün terk edildiği belirtilen tarihten bir yıl önce Köy Hizmetlerine
satılmasının taahhüt edilmesi sonrasında köy halkının köyü terk ettiği" gerekçesine
dayanılarak davanın reddine karar verildiği, dava dosyasında bulunan bilgi ve
belgeler ile Mahkemenin Alibey köyü ile ilgili
yukarıda anılan kararının birlikte değerlendirilmesi sonucunda Alibey köyünde köylülerin göç etmesine neden olacak
güvenlik sıkıntısının olmadığı, köydeki tüm taşınmazların M.A. tarafından Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılması nedeniyle köy halkının göç ettiği
belirtilerek davaların reddine karar verilmiştir.
9. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 7/2/2013 tarihliilamı ile dilekçede ileri
sürülen temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte
görülmediği belirtilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
10. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 10/9/2013 tarihinde
reddedilmiştir.
11. Karar 20/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu28/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köyün güvenlik kaygısı ile terk
edilmediği, köyün M.A tarafından satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki
Mahkeme gerekçesinin hatalı olduğunu, M.A.nın sadece
kendisine ait arazileri sattığını, kendisine ait olan taşınmazların M.A.
tarafından satıldığının ispat edilemediğini, köyün satılması gibi bir durumun
söz konusu olamayacağını, jandarma tutanaklarının çelişkili olduğunu, tutanakta
imzası olan köy muhtarının 2000 yılından sonra seçildiğini, köy halkının köy
korucusu olmayı kabul etmediği için köyden göç etmeye zorlandığını, idarenin
can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet
hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13.,
14. maddelerinde sayılan haklarınınihlal edildiğini
iddia etmiş; maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Sözleşme"nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13., 14.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
18. Başvurucu; Komisyon tarafından verilen kararın akabinde
açtığı davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal
varlığına ulaşamadığını; tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından
mahrum kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet
verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş, yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit
edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
19. Başvurucu; yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında
ayrıca Komisyonun ve Mahkemenin kararının hatalı olduğunu, köyün M.A tarafından
satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki gerekçesinin gerçeği
yansıtmadığını, çevre köylerde terör olaylarının meydana geldiğini, yaşanan
olaylar neticesinde güvenlik nedeniyle göç etmeye mecbur kaldığını, oluşan
zararları için yeterli bir giderim imkânının sağlanmadığını iddia etmiştir.
20. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
21. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
22. Başvurucu maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde
davanın reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemelerince delillerin takdirinin
hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup
başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
23. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun
yaşadığı Alibey köyünde köylülerin göç etmesine neden
olacak güvenlik sıkıntısının olmadığı, köydeki tüm taşınmazların M.A.
tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satıldığı, M.A.nın
10/11/1992 tarihli noter taahhütnamesi ile Alibey
köyündeki arazileri satma amacını engelleyecek yapı tesislerini söküp enkazı
araziden çıkarmayı taahhüt ettiği, tüm taşınmazların 1992 yılında Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılmasının taahhüt edilmesi sonrasında köy
halkının köyü terk ettiği belirtilerek davanın reddine hükmedilmiştir.Başvurucunun
iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme
kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
24. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde köyün terör nedeniyle
boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, Mahkeme kararı
gerekçesi de (bkz. §§ 8, 23)dikkate alındığında Derece Mahkemelerinin
kararlarında bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
26. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
27. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı
anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, derece mahkemelerince adil yargılanma
hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan
mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine
gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür,
B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
29. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
30. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi olan 26/5/2006 tarihi ile nihai karar tarihi olan 7/2/2013 tarihi
arasında geçen 6 yıl 9 aylık yargılama süresinde uyuşmazlığın karara bağlanması
konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek
bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.