
Esas No: 2013/7710
Karar No: 2013/7710
Karar Tarihi: 31/3/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YADİGAR ORHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/7710) |
|
Karar Tarihi: 31/3/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucular |
: |
1. Yadigar ORHAN |
|
|
2. Dilek
ORHAN |
|
|
3. Serdar
ORHAN |
|
|
4. Selçuk
ORHAN |
|
|
5. Kürşat
ORHAN |
|
|
6. Şenol
ORHAN |
Vekilleri |
: |
Av. Ali
ARTUK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayları nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların ve
açılan davaların reddedilmesive makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2013 tarihinde Ağrı 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucular adli yardım talep etmişse de bireysel başvuru
yapıldıktan sonra harçların yatırıldığı görülmüştür.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/2/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular Iğdır ili Tuzluca ilçesi Kartutan
köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları
neticesinde köyün boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden göç etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9. Başvurucular murisi Erol Orhan 1/1/2005 tarihinde 5233 sayılı
Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Iğdır Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. 8/12/2006 tarihli ve 2006/1-161 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda, dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucular murisine
1.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucuların murisi bu süreçte vefat etmiştir.
12. Başvurucular tarafından sulhname
tasarısı imzalanmayarak Komisyon kararında belirtilen miktarın eksik
hesaplandığı gerekçesiyle iptal davası açılmıştır.
13. Belirtilen Komisyon kararları aleyhine başvurucular tarafından
açılan iptal davasında 1. Erzurum İdare Mahkemesinin 11/9/2008 tarihli ve
E.2007/1009, K.2008/885 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...
ara kararı ile davalı idareden,Iğdır İli Tuzluca
İlçesi Kartutan Köyü’nde 1993 yılı ve sonrasında
yaşanan terör olayları nedeniyle uğranılan zarar ziyandan dolayı aynı
tarihlerde Kartutan Köyü ile ilgili olarak tutulan
tüm tutanaklar ile olayla ilgili tüm diğer bilgi ve belgeler istenilmiş olup,
davalı idare tarafından ara kararına cevaben verilen yazı ile eklerinin
incelenmesi neticesinde; 15.5.2006 tarihinde yapılan ve Iğdır İli"ndeki birçok köyü kapsayan keşifle ilgili başvuru
sahibi veya yetkili temsilcisine keşif yeri ile gün ve saatinin yazılı olarak
bildirildiğine ilişkin tebliğ ve tebellüğ belgeleri ile hazır bulunmadıklarını
gösteren tutanağa ilişkin herhangi bir belgenin ibraz edilmediği görülmüştür.
Olayın Mahkememizce değerlendirilmesi
neticesinde; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen usule uyulmaksızın keşif
yapıldığı, keşif yeri ile gün ve saatinin davacıya veya yetkili temsilcisine
yazılı olarak bildirilmediği; başvuru sahibinin kendisi veya yetkili temsilcisi
ve varsa şahitlerinin keşif mahallinde hazır bulundurulmadığı hususunun dava
dosyası mündericatında yer alan ... keşif tutanağından anlaşıldığından, eksik
incelemeye ve usule aykırı biçimde yapılan keşfe dayalı olarak tesis edilen
dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
14. İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine Komisyon tarafından
27/1/2010 tarihli ve 2010/1-4 sayılı karar ile taleplerin reddine karar
verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü ile
11.11.2009 tarihinde yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevabi yazıda
14/25.11.1983 yılında Kartutan köyünde meydana gelen
doğal afet (sel) nedeniyle köyde bulunan genel hane sayısı 11 olarak tespit
edilmiş ve 11 aile hak sahibi kabul edilerek Afet İşleri Genel Müdürlüğünce
Tuzluca merkez Tuzla civarı mevkide bulunan afet konutlarına yerleştirildiği,
ilçe nüfus müdürlüğü ile yapılan yazışma sonucu alınan 16.2.2007 tarih ve 146
sayılı cevabı yazıda Kartutan köyünde 1990-2000
tarihinde genel nüfus sayımı yapılmış olup köy nüfus sayısının sıfır olarak
belirtildiği,
İl İdare Kurulu Müdürlüğü ile 17.12.2009
tarihinde yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevapta, ilgili köyü 1992 yılında
ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı köyü terk ederek başka yerleşim birimlerine
yerleştikleri, köydeki evlerin harap ve yıkık bir şekilde olduğu ve herhangi
bir hayat belirtisinin bulunmadığı bu nedenle adı geçen köyün Bakanlık
Makamının 19.12.2005 tarih ve 76-1 sayılı onayı ile köy tüzel kişiliğinin
kaldırıldığı,
Tuzluca ilçe jandarma komutanlığı ile
Komisyonumuzca 13.7.2009 tarihli yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevabi yazıda
Kartutan köyünün bağlı olduğu Gaziler karakol arşiv
kayıtlarında ilgili köyde herhangi bir terör olayının meydana gelemediği ve
yine müracaat dosyalarında iddia edilen olaya ilişkin ilçe jandarma Komutanlığı
ile yapılan ikinci yazışma neticesinde 5.8.2009 tarihli alınan cevabi yazıda,
vatandaşlar tarafından iddia edilen olayın köy sınırları içerisinde değilde 4.4.1990 tarihinde Seyitçeşme
tepede gerçekleştiği,
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ile
komisyonumuzca yapılan yazışmaya ilişkin 8.10.2009 tarihli alınan cevabi yazıda
ilgili mezrada yaşanan doğal afet sonucu Kartutan
mezrası halkının Tuzluca merkezde bulunan afet konutlarına yerleştirildiği ve
bu nedenle 3.27.1994 yılında yapılan mahalli idareler genel seçimlerinin de
burada yapıldığı anlaşılmış olup bu nedenle ... taleplerin reddine...karar
verildi."
15. Belirtilen Komisyon kararı aleyhine başvurucular tarafından
tekrar açılan iptal davasında 1. Erzurum İdare Mahkemesinin 2/2/2011 tarihli ve
E.2010/307, K.2011/161 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlığın çözümü için Mahkememizce
yapılan ara kararlara verilen cevapların incelenmesinden; Iğdır Valiliği
Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü"nün 11.11.2009 gün ve 2345 sayılı yazısında; Kartutan Köyü"nde 14-25.11.1983 tarihinde meydana gelen
şiddetli yağmurlar sonucu oluşan afet nedeniyle 11 ailenin hak sahibi kabul
edildiği ve bu ailelerin Tuzluca ilçesinde yapılan afet konutlarına 1989
yılında yerleştirildikleri, Tuzluca Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğü"nün
18.01.2010 gün ve 50 sayılı yazısında; 1993-1999 yılları arasında genel nüfus
sayımı yapılmadığı, ancak 1997 yılında genel nüfus tespiti yapıldığı ve burada Kartutan Köyü nüfusunun sıfır olarak tespit edildiği,
28.07.2009 tarihli Jandarma tutanağında; Kartutan
Köyü"nde terör olayı meydana gelmediği, başvurucuların iddia ettikleri terör
olayının Seyisçeşme Tepe"de meydana geldiği, buranın
da Kartutan Köyü dışında bulunduğu, Jandarma
tarafından tutulan 15.11.2010 tarihli tutanakta; 1993-2000 yılları arasında Kartutan Köyü"nde geçici köy korucusu bulunmadığı ve
görevlendirilmediği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü"nün
19.12.2005 gün ve 76-1 sayılı onayıyla; Kartutan Köyü
halkının 1992 yılından itibaren ekonomik ve sosyal nedenlerle köyü terk ederek
başka yerleşim birimlerine yerleşmeleri ve köyde yerleşik nüfusun bulunmaması
nedeniyle tüzel kişiliğinin kaldırılmasına karar verildiği, Tuzluca İlçe Seçim
Kurulu Başkanlığı"nın 03.11.2010 gün ve 261 sayılı yazısında; 27 Mart 1994
tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde Kartutan Köyü halkı topluca Tuzluca İlçe Merkezi Kartutan Afet Konutlarına yerleştirildiğindenYüksek
Seçim Kurulu Başkanlığı"nın 25.12.1993 gün ve 30 sayılı yazısı ekinde yer alan
165 sayılı kararı gereği Kartutan Köyü"nde sandık
kurulamadığı ve muhtar seçilemediği, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan
Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Kartutan Köyü"nün
sandık bölgesi ilan edilmediği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın anılan
yazısı eklerinde yer alan belgelerde ise; Kartutan
Köyü Muhtarı Hasan Orhan"ın 17.02.1994 tarihli dilekçesinde; köylerinde heyelan
olması nedeniyle Tuzluca ilçe merkezinde kendilerine konut yapıldığı, söz
konusu afet konutlarına kendi köyleri adına sandık kurulması talebinde
bulunulduğu, dolayısıyla o tarih itibariyle anılan gerekçeyle köyün
boşaldığının muhtarca zımnen kabul edildiği, Tuzluca Kaymakamlığı Mahalli İdareler
Bürosu"nun 03.03.1994 gün ve 310 sayılı yazısında da, Kartutan
Köyü"nün tamamen boşaltılarak Tuzluca ilçe merkezindeki afet konutlarına
yerleştiklerinin belirtildiği görülmüştür.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hususların
birlikte değerlendirilmesinden, Kartutan Köyü"nün
idarece resmi şekilde veyaköy halkıtarafından
terör kaygısıyla fiilenboşaltılmadığı, dolayısıyla
... 5233 sayılı Yasadan yararlanma imkanı bulunmadığı
anlaşıldığından, ... başvurunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemiştir..."
16. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 5/12/2012 tarihli ve E.2011/11806, K.2012/12858 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
17. Başvurucular tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş,
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/6/2013 tarihli ve
E.2013/8603, 2013/4373 sayılı ilamı ile karar düzeltme taleplerinin reddine
karar verilmiştir.
18. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvuruculara 9/9/2013
tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 8/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
19. 5233 sayılı Kanun’un 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3.,
geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve
E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal
Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
20. 5233 sayılı Kanun"un 1. maddesi şöyledir:
"Bu
Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."
21. Aynı Kanun"un 2. maddesi şöyledir:
"Aşağıda
belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:
...
d)
Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik
kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu
sebeple uğradıkları zararlar."
22. Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı şöyledir:
"Öte yandan; kişilerin malvarlıklarına
ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararların 5233 sayılı Yasa uyarınca
tazmini; köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde
mümkün olabileceğinden; Mahkemece bozma kararı üzerine davacının ikamet ettiği
köyün boşaltılıp boşaltılmadığının araştırılmasından sonra bir karar verilmesi
gerektiği tabiidir.
..."
23. Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve
E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı şöyledir:
"5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; kişilerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle
uğradıkları zararın 5233 sayılı Yasa uyarınca
tazmininin, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu meydana
gelmesi şartına bağlı bulunduğu; başka bir ifadeyle, köyün, idarece
veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde söz konusu zararların
tazmini yoluna gidilebileceği; güvenlik kaygısına dayansa dahi, terör olayları
sonucu köyü terk edenlerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın,
sadece köyün idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve
köyün boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle
sınırlı olarak tazmininin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Zira,
boşaltılan bir köye dönüşün başlaması, o köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanaklarına kavuşulduğu anlamına gelmektedir. Köye dönüş için sağlanması
zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması gerektiği;
başka bir anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi
gerektiği de tabiidir.
Bu kabule göre, uyuşmazlığa konu olayda,
davacının terör olayları sonucu terk ettiği Yoncalıbayır
Köyü"nde bulunan malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararının; sadece
köyün boşaltılmasından, köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle
sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı bulunduğundan, davalı idarece
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu 1 yıllık süre üzerinden hesaplanan
miktarın ödenmesi yolundaki dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, ikamet ettikleri Iğdır ili Tuzluca ilçesi Kartutan köyünde 1994 yılında terör olaylarının
yoğunlaşması ve muhtarın öldürülmesi nedeniyle güvenlik kaygısıyla köyün
boşaltıldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde
açtıkları davanın reddedildiğini, Komisyonun ilk kararında tazminata
hükmetmişken daha sonra verdiği kararla önceki kararından haksız olarak
döndüğünü, köyde sürekli çatışma ortamının var olması karşısında devletin
yeterli güvenli ortamı sağlayamadığını, Mahkeme kararının kendi içinde
çelişkili olduğunu, komşu köylerde yaşayanlara terör nedeniyle tazminat
verildiğini, köyün yoğun kış şartlarına rağmen yıllardır boşaltılmadığını,
terör olayı nedeniyle boşaltıldığını, köyün sosyal ve ekonomik nedenlerle
boşaltıldığı fikrinin soyut ve afaki olduğunu, malvarlıklarına ulaşamamaktan
dolayı maddi zararların doğduğunu, yapılan yargılamaların on yılı geçtiğini,
makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın19., 35., 36. ve 45.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve maddi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Başvuruformu ve ekleri
incelendiğinde başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının
tazmini amacıyla açtıkları davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19., 35.,
36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Başvurucu Şenol Orhan
Açısından
27. Başvurucu 1994 yılında meydana gelen terör olayları
neticesinde köyün boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını
ve oluşan zararlarının karşılanmaması neticesinde Anayasa’nın 19., 35., 36. ve
45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye"nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
30. 6216 sayılı Kanun"un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
31. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun"un
45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa"da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni
haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine
sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 34.
maddesinde yer alan "mağdur"
kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin
kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce
ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir
başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir
(Davut Kaya, Zöhre
Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).
33. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 28.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla
doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer."
34. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 43.
maddesi şöyledir:
"Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca
kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın
veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi
veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."
35. 6098 sayılı Kanun"un 513. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme,
vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile
kendiliğinden sona ermiş olur."
36. 4721 sayılı Kanun"un 28. maddesine göre gerçek kişiler
hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle sona ermekte olup ölüm ile
kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz
etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun"un anılan hükümlerinden
anlaşıldığı üzere ise hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında
temsil yetkisine dair sözleşme,aksi
kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça taraflarının
birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek
kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).
37. 6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi şöyledir:
"Bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine,
yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından
fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."
38. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün
(İçtüzük) 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
39. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir
kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça
öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının
hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının,
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda
bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu
gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31;
S.Ö., B. No: 2013/7087,
18/9/2014, § 28).
40. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö.,
§ 29).
41. Başvuru konusu olayda başvurucu Şenol Orhan 5/9/2007
tarihinde Avukat Ali Artuk"a vekalet vermiştir.
Başvurucu nüfus kayıtlarına göre 22/10/2008 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucu
vekili tarafından 8/10/2013 tarihinde başvurucunun adil yargılanma ve mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda
başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
42. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, § 30).
43. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
44. Bu durumda Avukat Ali Artuk
aleyhine, Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle
6216 sayılı Kanun"un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83.
maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para
cezasına hükmedilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular
Açısından
i. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
45. Başvurucular, Komisyonca verilen kararın akabinde açtıkları
davadan sonuç alamadıklarını, göç etmeye mecbur kalmaları nedeni ile mal
varlıklarına ulaşamadıklarını; tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim
kaynaklarından mahrum kaldıklarını taşınma ile kira, taşınma gibi zararlarının
olduğunu anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş
olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet haklarının
ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş, yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve
lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
46. Başvurucular yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında
ayrıca, Komisyonun ve Mahkemenin kararlarının çelişkili olduğunu, iddialarının
esastan incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını, 1994 yılında
muhtarın öldürüldüğünü, yaşanan olaylar neticesinde güvenlik nedeniyle göç
etmeye mecbur kaldıklarını, oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânı
sağlanmadığını iddia etmişlerdir.
47. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
48. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz bir takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
49. Başvurucular, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davalarının reddedildiğini, bu kapsamda derece mahkemesince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup, başvurucuların iddialarının özünün Derece Mahkemesince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
50. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucular ve
idare tarafından sunulan bilgi ve belgelerden, söz konusu olaylarla ilgili
olarak, Iğdır Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün yazısında; Kartutan köyünde 14-25/11/1983 tarihinde meydana gelen
şiddetli yağmurlar sonucu oluşan afet nedeniyle 11 ailenin hak sahibi kabul
edildiği ve bu ailelerin Tuzluca ilçesinde yapılan afet konutlarına 1989
yılında yerleştirildiği, Tuzluca Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğünün
yazısında; 1993 ile 1999 yılları arasında genel nüfus sayımı yapılmadığı, ancak
1997 yılında genel nüfus tespiti yapıldığı ve burada Kartutan
köyü nüfusunun sıfır olarak tespit edildiği, 28/7/2009 tarihli jandarma
tutanağında, Kartutan köyünde terör olayı meydana
gelmediği, başvurucuların iddia ettikleri terör olayının Seyisçeşme
tepede meydana geldiği, buranın da Kartutan köyü
dışında bulunduğu, Jandarma tarafından tutulan 15/11/2010 tarihli tutanakta,
1993 ile 2000 yılları arasında Kartutan köyünde
geçici köy korucusu bulunmadığı ve görevlendirilmediği, İçişleri Bakanlığı
İller İdaresi Genel Müdürlüğünün 19/12/2005 gün ve 76-1 sayılı onayıyla Kartutan köyü halkının 1992 yılından itibaren ekonomik ve
sosyal nedenlerle köyü terk ederek başka yerleşim birimlerine yerleşmeleri ve
köyde yerleşik nüfusun bulunmaması nedeniyle tüzel kişiliğinin kaldırılmasına
karar verildiği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının yazısında 27/3/1994
tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde Kartutan köyü halkı topluca Tuzluca İlçe Merkezi Kartutan Afet Konutlarına yerleştirildiğindenYüksek
Seçim Kurulu Başkanlığının yazısı ekinde yer alan karar gereği Kartutan köyünde sandık kurulamadığı ve muhtar
seçilemediği, 18/4/1999 tarihinde yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Kartutan köyünün sandık bölgesi ilan edilmediği, Tuzluca
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı"nın anılan yazısı eklerinde yer alan belgelerde
ise Kartutan köyü muhtarı Hasan Orhan"ın 17/2/1994
tarihli dilekçesinde, köylerinde heyelan olması nedeniyle Tuzluca ilçe
merkezinde kendilerine konut yapıldığı, söz konusu afet konutlarına kendi
köyleri adına sandık kurulması talebinde bulunulduğu, dolayısıyla o tarih
itibarıyla anılan gerekçeyle köyün boşaldığının muhtarca zımnen kabul edildiği,
Tuzluca Kaymakamlığı Mahalli İdareler Bürosunun yazısında da, Kartutan köyünün tamamen boşaltılarak Tuzluca ilçe
merkezindeki afet konutlarına yerleştirildiği, belirtilen hususların birlikte
değerlendirilmesinden Kartutan köyünün idarece resmî
şekilde veya köy halkı tarafından terör kaygısıyla fiilenboşaltılmadığı
belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların iddiaları,
temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı
onanmış; karar düzeltme talepleri ise reddedilmiştir.
51. Başvurucuların iddialarına yönelik olarak muhtarın terör
nedeniyle öldüğü, köyün boşaltılmış olduğuna dayanak olarak gösterilmişse de
anılan Mahkeme kararı gereğince belirtilen olayın köy dışında gerçekleştiği,
köyün terör nedeniyle boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı
da dikkate alındığında Derece Mahkemesinin kararında bariz takdir hatası ve
açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucular ayrıca idarenin, can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
iddia etmektedirler.
54. Başvuru dilekçeleri incelendiğinde başvurucuların
Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri bölümde, 5233
sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen belgelerde maddi zararlarının mevcut
olduğu iddia edilmiş fakat idari yargı makamlarının tazminat başvurularına
ilişkin söz konusu düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
55. Başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde
başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve
yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına dair bir
bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetlerinin Derece
Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine
getirildiği tespit edilmiş olmakla, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43).
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
57. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
58. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
59. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihi olan 1/1/2005ile nihai karar tarihi olan 12/6/2013 arasında
geçen ve toplamda 8 yıl 5 aylık yargılama süresinde başvurucular açısından
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama
süreçlerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
62. Başvurucular, başvuru formunda belirtikleri maddi tazminat
miktarının taraflarına ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
63. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla
birlikte başvurucular tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmadığı,
tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı da
olmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ve 1.800 TL
vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Şenol Orhan yönünden yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle REDDİNE,
B. Diğer başvurucular açısından;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının başvurucu Şenol Orhan dışında diğer başvurucular açısından
İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. Başvurucu Şenol Orhan tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde
BIRAKILMASINA,
F. Başvurucu Şenol Orhan dışında
diğer başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit
edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ve 1.800 TL vekâlet
ücretinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
G. 6216 sayılı Kanun"un 51.
maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 83. maddesi
uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Avukat Ali ARTUK"tan
TAHSİLİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Türkiye
Barolar Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
J. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.