
Esas No: 2015/9364
Karar No: 2015/9364
Karar Tarihi: 21/3/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HAKAN İZCİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/9364) |
|
Karar Tarihi: 21/3/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Tuğçe TAKCI |
Başvurucular |
: |
1. Hakan
İZCİ |
|
|
2. Mediha
İZCİ |
|
|
3. Nesrin
İZCİ |
|
|
4. Salih
İZCİ |
Vekili |
: |
Av. Resul
AYDIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmaması
sonucu bir çocuğun sulama kanalına düşerek ölmesi ile olaya ilişkin tazminat
davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, tam yargı davasının makul
sürede yürütülmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/5/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan, ayrıca Yerköy Cumhuriyet
Başsavcılığından (Cumhuriyet Başsavcılığı) temin edilen bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Olayda vefat eden 5/11/1998 doğumlu Ş.İ. başvurucuların
çocuğu ve kardeşi olup olay tarihinde 6 yaşındadır.
9. Ş.İ. Yozgat"ın Arifoğlu köyü yakınlarındaki tarlalarda
çalışmak için mevsimlik işçi olarak gelen ailesinin sulama kanalı kenarına kurduğu
çadırda yaşarken 6/7/2005 tarihinde sulama kanalına düşmesi sonucu boğularak
vefat etmiştir.
A. Ceza Soruşturması
Süreci
10. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın Yerköy İlçe
Jandarma Komutanlığınca (İlçe Jandarma Komutanlığı) saat 11.30 civarlarında
haber verilmesiyle başlatılan soruşturma kapsamında olay günü gerçekleştirilen
ölü muayenesinde kesin ölüm nedeninin suda boğulmaya bağlı asfiksi
sonucu solunum ve dolaşım durması olduğu tespit edilerek klasik otopsi
yapılmasına gerek görülmemiştir.
11. İlçe Jandarma Komutanlığınca düzenlenen 6/7/2005 tarihli
Olay Yeri Tespit Tutanağı"na göre Arifoğlu köyü
yakınlarındaki tarlalarda geçici işçi olarak çalışmak üzere gelen ailenin diğer
çadırlarla birlikte çadırını D-200 kara yolundan 100 metre içeriye kurduğu,
çadırların 10 metre ilerisinden geçen sulama kanalının 2 metre genişliğinde 1
metre derinliğinde olduğu, çocuğun düştüğünü gören biri olmadığını, akıntıya
kapılarak 500 metre kadar sürüklenen çocuğun cesedinin yakınları tarafından
bulunduğu tespitlerine yer verilmiştir. Olay yerinin basit krokisi de
çizilmiştir.
12. Olaya dair beyanı alınan H.İ., çocuğun yeğeni olduğunu, Ş.İ.nin kayıp olduğunu anlamaları ve terliklerini sulama
kanalının yakınında görmeleri üzerine kanala düşmüş olabileceğini düşünerek
kanal etrafında yürüyerek Ş.İ.yi
aramaya başladıklarını ve yaklaşık 1 km sonra çocuğun cesedini görerek sudan
çıkardıklarını belirtmiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığı 27/7/2005 tarihinde çocuğun annesi
Mediha İzci"yi şüpheli olarak göstermiş ve anne
hakkında babanın şikâyetçi olmaması ve annenin cezaya hükmedilmesini gereksiz
kılacak şekilde mağdur olması nedenleriyle tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
ölüme sebebiyet verme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
14. Karara itiraz edildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve
belgeye rastlanmamıştır.
B. Tam Yargı Davası Süreci
15. Başvurucular Salih ve Mediha İzci kendileri adına ve diğer
başvurucular adına velayeten 3/10/2005 tarihinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına (Enerji Bakanlığı) başvurarak sulama
kanalı çevresinde herhangi bir önlem alınmaması yüzünden kanala düşerek
çocuklarının ölümüne sebebiyet verildiği iddiasıyla, olayda idarenin hizmet
kusurunun ayrıca objektif sorumluluğunun olduğunu ileri sürerek 30.000 TL
maddi, 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
16. Enerji Bakanlığı tarafından 1/11/2005 tarihinde, Arifoğlu
köyü yakınından geçen kanalın köy yerleşim merkezinin dışından geçtiği, tarla
yollarında köprülerin, kanal boyunca palye yollarının
mevcut olduğu ve tarla arazisinin kotundan yüksek olduğu, tazminat talebinde
bulunan şahısların tarlalarda çalışmak üzere gelerek çadırlarını su
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kanal kıyısına kurdukları, bu durumda köy
yerleşim merkezi dışında bulunan ve debisi 0,946 m3/sn olan
bir kanalda çocuğun boğulmasının tamamen ebeveyniyle ilgili olduğu, kanalların
yerleşim merkezinden geçtiğinde kapalı olarak inşa edildiği, örneğin Buruncuk
Köyü merkezinin kapalı olarak yapıldığı belirtilmiş ve tazminat talebi
reddedilmiştir.
17. Bunun üzerine başvurucular Salih ve Mediha İzci kendileri
adına ve diğer başvurucular adına velayeten 6/1/2006
tarihinde Kayseri 1. İdare Mahkemesinde olayda hizmet kusuru bulunduğundan
bahisle Enerji Bakanlığına karşı 60.000 TL"lik maddi ve manevi tazminat
ödenmesi talepli tam yargı davası açmışlardır.
18. Kayseri 1. İdare Mahkemesi, Yozgat"ın yargı alanından
çıkarılması nedeniyle 15/12/2006 tarihinde dosyayı yetkili Yozgat İdare
Mahkemesine (İdare Mahkemesi) göndermiştir.
19. Enerji Bakanlığı 26/4/2006 tarihinde Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün (DSİ) görev alanına giren bir husus olduğunu belirterek husumet
itirazında bulunmuş ve olayda idarenin sorumluluğunun bulunmadığına yönelik
cevaplarını da sunmuştur.
20. İdare Mahkemesi 22/8/2007 tarihli ara kararıyla olayın
gerçekleştiği sulama kanalının hangi kurumun sorumluluk alanında bulunduğunun
sorularak bu hususa dair tüm bilgi ve belgelerin iletilmesini talep etmiştir.
21. İdare Mahkemesi 7/12/2007 tarihli ara kararıyla Enerji
Bakanlığının yanı sıra DSİ"nin de hasım mevkiine alınmasına ve dava
dilekçesinin bu hasıma da tebliğine karar vermiştir.
22. DSİ 8/1/2008 tarihli cevap dilekçesiyle, Yerköy ilçesi Deliceırmak Vadisi"ndeki arazilerin sulanması amacıyla inşa
edilen kanalın debisinin 0,946 m3/sn olduğunu, kanal boyunca
bakım ve onarım amacıyla palye yolları ve belli
aralıklarla köprülerin mevcut olduğunu, kanalın genişliğinin 1,2 metre,
yüksekliğinin ise 95 cm olduğunu, kanalın yerleşim yeri dışında bulunduğunu,
yerleşim yerlerinden geçen kısımlarının kapalı olduğunu, kanalların tamamının
kapalı olarak inşasının kanalların zamanla dolması ve tahrip olması nedeniyle
iş makineleriyle bakım, onarım ve temizlik çalışması yapılması gereğinden
teknik olarak mümkün olmadığını ancak yerleşim yerlerinde ve zorunlu görülen
noktalarda kanalların kapalı olarak inşa edildiğini, olayda kusurun tedbirsiz
ve dikkatsiz davranan ebeveyne ait olduğunu bildirmiştir.
23. İdare Mahkemesi 13/6/2008 tarihli ara kararıyla Cumhuriyet
Başsavcılığından incelemek üzere olayla ilgili soruşturma dosyasını istemiştir.
24. İdare Mahkemesi 18/9/2008 tarihli ara kararıyla Enerji
Bakanlığının hasım mevkiinden çıkarılarak gerçek hasmın DSİ olarak
belirlenmesine karar vermiştir.
25. İdare Mahkemesi 18/9/2008 tarihinde tazminat talebini olayda
idarenin hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Gerekçenin ilgili
kısmı şöyledir:
" ...7-8 yaşlarında olan [Ş.İ.nin] kanala düştüğü
yerin meskun mahal dışında olduğu, etrafında herhangi bir yerleşim yerinin
bulunmadığı, davalı idarenin gördüğü yatırımların boyutu ve maliyeti ile teknik
özellikleri dikkate alındığında yerleşim alanları dışında sulama kanalının
üzerinin kapatılmasının davalı idereden beklenmesinin
objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğu, öte yandan davacının ailesinin
sulama kanalına çok yakın bir yerde çadır kurarak konakladığı ve müteveffanın
7-8 yaşlarında bir çocuk olması nedeniyle velayeti altındakilerin bakım ve
gözetim sorumluluğu bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalı
idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
26. Karar, Danıştay Onuncu Dairesinin (Daire) 28/5/2013 tarihli
kararıyla onanmış; başvurucuların karar düzeltme talebi de Dairenin 11/3/2015
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
27. Nihai karar, başvuruculara 4/5/2015 tarihinde tebliğ edilmiş
olup başvurucular 29/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
28. 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması”
başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri
yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir
yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye
başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin
kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
29. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun
339. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi
konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve
uygularlar."
2. İlgili Yargı Kararları
30. Danıştay 10. Dairesinin 13/3/2018 tarihli ve E.2016/12593,
K.2018/1049 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Van ili, Edremit ilçesi, Çiçekli
Mahallesi"nden geçmekte olan ve davalı idarelerin sorumluluğunda bulunduğu
ileri sürülen sulama kanalına düşmesi sonucu boğularak hayatını kaybetmesi
nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini için [açılan
davada] ... davacılar yakınının hayatını
kaybetmesine neden olan sulama kanalının davalı Edremit Belediyesi mücavir alan
sınırları içerisinde ve meskun mahalde olduğu, yerleşim
yerlerinin yakınından geçtiği anlaşılmaktadır. Bu durumda sulama kanalının
bakım ve işletilmesinden sorumlu olan davalı idarelerin sözü edilen Kanun hükümleriuyarınca üçüncü şahısların zarar görmemesi için
kanal etrafında zararı önleyici ve zarardan koruyucu tedbirleri almaması
nedeniyle hizmethizmet kusuruna sebebiyet verdikleri
açıktır. Bununla bereber olay tarihinde henüz 8
yaşında olan müteveffanın bakımve gözetim
yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı annenin de olayda müterafik
kusuru olduğu tartışmasızdır..."
31. Danıştay 10. Dairesinin 10/4/2017 tarihli ve E.2014/1363,
K.2017/1900 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...mütevaffa [S.B.nin],kanala düştüğü
yerin meskun mahal dışında olduğu, etrafında herhangi bir yerleşim yerinin
bulunmadığı, davalı idarenin gördüğü yatırımların boyutu ve maliyeti ile teknik
özellikleri dikkate alındığında yerleşim alanları dışında sulama kanalının
üzerinin kapatılmasının davalı idareden beklenmesinin objektif iyi niyet
kurallarına aykırı olduğu ...davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddi ... [yönündeki] [t]emyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup..."
B. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme"nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"
33. Sözleşme"nin "Yaşam
hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında
Sözleşme"nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka
aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik
yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri
almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediği de hatırlatılmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94,
9/6/1998, § 36).
35. AİHM’e göre Sözleşme’nin
2.maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının
bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve
bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli
yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No:
23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere,
B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya
olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından
da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99,30/11/ 2004, § 71).
36. AİHM, Ciechonska/Polonya (B. No: 19776/04, 14/6/2011, § 67)
kararında devletin yaşama hakkını güvence altına alma görevinin
kamuya açık alanlarda bireylerin güvenliğini sağlamaya yönelik makul tedbirler
almayı ve ciddi bir yaralanma ya da ölüm olayının yaşanması durumunda olayların
tespit edilmesi, hatalı kişilerin sorumlu tutulması ve mağdura uygun telafinin
sağlanması bakımından yeterli nitelikteki yasal yolların mevcut olduğunu
güvence altına alan etkili ve bağımsız bir adli sisteme sahip olmayı
kapsadığını kaydetmiştir.
37. Ancak AİHM"e göre Sözleşme’nin
2.maddesikapsamında, yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz
değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için
özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece
yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri
ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede
hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/ 2011,
§ 209).
38. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern
toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin
tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak
yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır
(Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99,
20/12/2004, § 69).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 21/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucular, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmamasından
dolayı çocuklarının boğularak vefat etmesi nedeniyle yaşam hakkının pozitif
yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
42. Anayasa"nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda
müteveffa, başvurucuların kızı ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuruda başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif
yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
46. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
51). Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı
ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari
tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit
ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (İpek
Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149).
47. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa"nın 17. maddesi
gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına
yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları
gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam
hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını
sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye
girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
48. Öte yandan yaşam hakkının gerektirdiği pozitif
yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin
belirlenmesi, idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve
mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız
olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir ( Bilal Turan ve diğerleri, B. No: 2013/2075,
4/12/2013, § 59).
49. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda,
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
53).
50. Öte yandan devletin yaşamı korumaya ilişkin yükümlülüğü,
tehlikeye karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından da sınırsız bir
şekilde söz konusu olamaz. Ayrıca bu yükümlülük her durumda ve koşulda
tehlikeye karşı mutlak bir güvenlik sağlamayı da garanti etmez. Bununla
birlikte kamusal makamların gerekli güvenlik tedbirlerini almaları gerekirken
almamaları hâlinde özellikle korunmaya özel muhtaç kişilerin bu
tedbirsizliğinin anılan makamların sorumluluklarını tamamen ortadan
kaldırmayacağını da belirtmek gerekir (Hüseyin
Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017, §
67).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Somut olayda başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal
edildiğini ileri sürmemiş olup başvurucuların yakınlarının ölüme kasten
sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.
Çocuğun kanala kazara düşerek boğulduğu sabittir.
52. Öncelikle ifade edilmelidir ki başvuruya konu olay, bir
çocuğun su kanalına düşüp boğulmasıdır. Çocukların yetişkinlerin sahip olduğu muhakeme
yeteneğine sahip olmamalarından dolayı özel olarak korunmaya muhtaç oldukları
açıktır. Dolayısıyla onlardan kendilerine yönelik tehlikeye karşı yetişkinlerin
göstermesi beklenen asgari davranışları göstermeleri beklenemez. Bu nedenle
kamu makamları, kişilerin yaşamının korunması için gerekli tedbirleri alırken
bu kişileri de dikkate alarak davranmalıdır (benzer yöndeki değerlendirme için
bkz. Gürkan Kaçar ve diğerleri,
B. No: 2014/11855, 13/9/2017, §§ 69, 70) .
53. Olay Yeri Tutanağı"na göre çocuğun
ailesi geçici işçi olarak çalışacakları tarlaların yakınından geçen su kanalına
10 metre yakınlıkta bir yere, D-200 kara yolundan 100 metre içeriye çadır
kurmuştur. İdarenin savunmalarında belirttiğine göre de olayın gerçekleştiği
açık su kanalı yerleşim yeri dışında bulunmaktadır, yerleşim yerlerinden geçen
kısımları ise kapalı olarak inşa edilmiştir. Ayrıca kanalların tamamının kapalı
olarak inşasının yerleşim yerlerinde ve zorunlu görülen noktalar haricinde
bakım, onarım ve temizlik çalışması yapılması gerekliliğinden teknik olarak
mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
54. Teknik veya başka sebeplerle üzeri açık olarak inşa edilmek
zorunda kalınan sulama kanallarının kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü
açısından tehlike arz ettiği ortadadır. Fakat bu nokta da tespit edilmesi
gereken husus, kamu makamlarının gerekli tedbirleri alması yükümlülüğünün
ortaya çıkabilmesi için gerekli olan tehlikenin idarece bilinip bilinmediği ya
da bilinmesinin gerekip gerekmediğidir.
55. Somut olayda, başvurucuların mevsimlik işçi olarak gelip
yerleşim yeri dışındaki bir yerde su kaynağına yakın olması amacıyla sulama
kanalına çok yakın olarak çadır kurmuşlardır. Dosya kapsamında söz konusu yerde
her sene bu şekilde çadır kurulduğuna veya olayın gerçekleştiği sulama kanalının
açık olması nedeniyle kişilerin yaşamı bakımından tehlike arz ettiğine yönelik
olarak olay tarihine kadar idareye herhangi bir başvuruda bulunulduğuna ilişkin
bilgi ve belge bulunmamaktadır. Ayrıca söz konusu yerde belirli mevsimlerde
mutat şekilde, bu nitelikte bir yerleşimin söz konusu olduğunun ilgili idarece
bilindiğine veya bilinmesi gerektiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye de
rastlanmamıştır.
56. Bu durumda geçici olarak gelip yerleşim merkezinin dışında
olan sulama kanalının çok yakınına kendi inisiyatifleriyle çadır kuran ailenin
varlığı ve sulama kanalının açık olmasının hayati tehlike arz ettiği yönünde
idareye yapılmış bir başvuru bulunmadığından, ayrıca bu yerde belirli
mevsimlerde mutat şekilde, bu nitelikte bir yerleşimin söz konusu olduğunun
idarece bilindiğine veya bilinmesi gerektiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye
de rastlanmadığından idarenin söz konusu tehlikenin varlığından haberdar
olduğunun ya da tehlikenin varlığını bilmesi gerektiğinin kabulü makul
görünmemektedir. Dolayısıyla olayın öngörülemez nitelikte olduğu kanaatine
varılmıştır.
57. Bu noktada devletin yaşamı koruma yükümlülüğünün tehlikeye
karşı aşırı tedbirsiz davranan kişiler bakımından sınırsız bir şekilde söz
konusu olmayacağı, her durumda ve koşulda tehlikeye karşı mutlak bir güvenlik
sağlamayacağı da ifade edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Gürkan Kaçar ve diğerleri, §75) .
58. Bu bağlamda, yerleşim yerlerinden geçen kanal kısımlarını
kapalı inşa ederek önlem alan ve olaya konu açık sulama kanalının arz
edebileceği tehlikenin farkında olduğuna dair bir veri bulunmayan kamu
makamlarının etrafında yerleşim birimi bulunmayan sulama kanalında gerekli
önlemleri almayarak mağdurun vefatına neden olduğunu söylemenin -ebeveynin
çocukları üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülükleri de gözetildiğinde- mümkün
olmadığı değerlendirilmiştir. Aksinin kabulü devletin hüküm ve tasarrufu
altındaki her yerde ve koşulda devletin sorumluluğunun bulunduğunu kabul etmek
anlamına gelir ki bu kabul, modern yaşamın gerçekleri ile insan davranışlarının
öngörülemezliğini ve idarenin öncelikleri ile
kaynaklarını gözetmeden kamu makamları üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma
meydan verir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Eren Kayaalp ve diğerleri,B.
No: 2014/2433, 4/10/2017, § 62).
59. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
60. Başvurucular, yakınlarının ölümü üzerine açtıkları tam yargı
davasının makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
61. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §
26) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı
ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına
(Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir
olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup
bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
62. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
63. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.